"kişioğlu hikayecilikten kurtulamaz. kendi hikayeleri ve başkalarının hikayeleri arasında yaşar. başına gelen her şeyi hikayeler içinden görür.hayatını sanki anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır. ama ya yaşamayı ya da anlatmayı seçmek gerek."
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım,
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım,
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım,
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben ols
bir kere sevdiğinin yüzüne baksa ölecek aşıklar...
güzelliğini bir yara gibi taşıyan kadınlar...
gururundan ölenler, gidenler, tam söyleyecekken susanlar, yıkık krallıkların prensesleri...
sen kocaman çöllerde kalabalık gibisin.
masmavi denizlerde ender bir balık gibisin
hem güldürür hem ağlatır hem üşütür hem ısıtırsın
sen hem hastalık hem de sağlık gibisin
özdemir asaf
Şimdi saat sensizin ertesi
Yıldız dolmuş gökyüzü ayaydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Tenhasında gecenin avutulmamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun
Soytarılık etmeden güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan
Doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşe bütün
Aydınlıları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu
Arasıra biliyorsun
Şimdi iyi niyetlerimi bir bir
Yargılayıp asıyorum
Bu son olsun bu son olsun
Şimdi saat yokluğun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın
İşi gücü olanlar çoktan gittiler
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Voltasında gecenin hiç uyumamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun
Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni
Beyninin içindekileri anlayabilmek ve yitirmeden yüzündeki
anlık
Tebessümü
Bütün saatleri öylece dondurabilmek için
Çıldırasıya parladım kendimi lanet olsun
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun güzelim olsun ne olacaksa olsun
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
asıl çelişki ne biliyor musun neden chp ye oy verirsiniz diye soran bir muhabire su projesi falan için diye cevap vermek yerine bilmem biz aradan dededen babadan chpliyiz başka yere vermem sitemlerdir git onlarla alay et.
bir de bak onların tercihleriyle sınıflarını falan hiç karşılaştırma bu seni dogru yere goturmez. amca da bu ülkenin vatandaşı ve bir vatandaş olarak oy verme gerekçelerini gayet tutarlı açıklamış.
bak canım milletle böyle dalga geçme. kürtaj ve röportaj yabancı dilden dilimize girmis kelimeler. yaşlı amcanın bunları telaffuz edememesi onun cahil olduğunu gostermez.
Şehrin her bir köşesini ve her köşesinde başka bir hayata dönüşen gölgeleri fark edebilmeli. Sahici olan ne varsa ve içinde yaşamak adına bir giz taşıyan ne varsa fark edebilmelisin. Böylece zaman senin kollarında uzamalı. Bazen akrebi sımsıkı avuçlarında tutmalısın. Kimi zaman da bir yelkovanın sırtında savaşmalısın ara sokakların içinde.
Gözlerin alabildiğine uzakları görebilmeli her baktığında.
Gizli akıtılan gözyaşlarının, yarım kalmış hesabı hırslandırmalı yüreğini. Soğuk bir oda da, eskimiş bir yatağa uzanmış ve kısık yanan bir lambaya saatler boyunca bakan bir adamın incinmişliğine dikkat kesilmelisin. Onurlu bir adamın incinmişliğiyle pusulanmış sokaklarda yürüyüp, ihanetin ayak izlerinde okumalısın hayatın kaypak yüzünü.
Çekip giden bir kadının geride bıraktığı son hicaz hüzünleri özenle toplamalısın odanın içinde. Bir kristal bardağı tutuyormuşçasına özenle toplamalı ve mümkün olduğunca gözlerden uzakta tutmalısın.
Hırçın bir kuzey rüzgârı gibi esmeli bakışların kentin sokaklarında.
Bir kadının saçlarından ateşi çalmalı ve yoksul erkeklerin parmak aralarına salmalısın. Yoksul evlerin ocaklarından kaynayan yalancı tencereleri görmeli ve tahta altını yitirmiş çocuklarla yürümelisin savaş alanına. Vitrinlerden ganimet toplamalı çocuklar ve zengin korkulardan pay kapmalı gecekondu sokaklarına. Zengin düşlerden doldurmalılar kirli avuçlarına. Sen sokakların başını tutmalısın ve aynasızların sirenlerine kulak kabartmalısın.
Herkes el ayak çektiğinde sokaklardan yüksekçe bir yere çıkmalı ve Kudüs’ü izlemelisin gece yarılarında. Kayan her bir yıldıza selam durup, taş atan avuçlarını okşamalısın çocukların. Sonra Mekke’den gelen bir rüzgâra yüz sürmelisin. Eski zamanlardan kalma selamlar doluşmalı koynuna.
Taşın altındaki siyah adamın iniltilerine kulak kesilmelisin ve hayat her sabah yeniden yaratıldığında, sen yeniden ayaklarının altında kanayan yaralarını sarmalayıp yürümelisin.
Dik başlı yürüyüşlerin olmalı.
Her aşkı feda edebilecekmiş gibi duran çelik bir kalp taşıyormuş gibi asi, umarsız ve ifadesiz bakışlarla yürümelisin. Fakat hiç kimse bir yaprağa gözyaşı dökebilecek olmanı anlamamalı. Güçlü ve direngen yürüyüşlerin olmalı.
Gözlerin alabildiğine uzakları görmeli her baktığında.
Bir gece kimselere fark ettirmeden kimsesizler mezarlığına gömülen bir genç kızın cesedini görmelisin. Gözleri bağlanmış bir adamın, çığlıklar gelen bir odaya adım atarken irkilmesini görmelisin. İki adımlık bir voltanın ürküten yalnızlığına dikkat kesilmeli bakışların. Tecrit edilmiş hayatların kimselerin duyamadığı iç çekişlerine çevirmelisin bakışlarını.
Acıyı fark etmeli gözlerin.
Bir okulun önünde utanca dönük genç kız adımlarını fark etmeli.
Fabrika önünde üç kuruşluk boyun eğmeleri fark etmeli.
Hayata yalın bir bakış fırlatmalısın.
Ne varsa etrafında, şehri istila etmiş ne varsa.
Bir yaşama şahitlik etmenin yorgunluğuna aldırmadan, yalın bir bakış fırlatmalısın uzak yerlere bile. Senin fark etmediğin hiçbir soğuk ev kalmamalı.
Gözlerin alabildiğine uzakları görmeli.
niye şaşırdın ki maria alınterini bir tek çekiç orakla kendine devrimci diyenler mi savunur. işçiye emegiemeğinin karşılığını alnının yeri kurumadan veriniz diyen bir peygamberin ümmetinden alınterini saygıdan başka ne beklenir
Biz her şeye,
esirgeyen ve bağışlayan,
çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan,
hep esirgeyen ve hep bağışlayan
rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.
büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
sanayi devriminde bile,
karanlık, rutubetli, çok bağırışlı,
çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız
bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
kalbimiz derken,
ilk gençliğimiz, sakalımız,
bir kasetin iki yüzüne de ard arda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum
aslında.
işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
insaf et anna!
gidelim buradan.
senin masumiyetini,
bilgelik zamanlarından kalma sırları,
dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
ölelim diyecektim az kalsın.
ölmeyelim.
hiç ölmeyelim anna.
sarılalım diyecektim az kalsın.
içimden böyle şeyler de geçiyor işte.
sarılalım, dudakların…
tamam sustum.
gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
şiir kalsın istersen, sadece otursak.
oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut.
ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
yüzüme bak ama anna, yüzüme bak.
gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
gözlerim biraz karanlık.
içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar,
kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler,sezailer,
siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi,
duvarlara uzun dalmışlıklar var.
gözlerim biraz yorgun.
içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler,
bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
bekleyişler anna.
köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela.
nişanlısı askerde kızlar,
kızı ölüm orucundaki baba,
babası tersanede oğul,
oğlu şizofren anne.
hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var.
ama geçecek hepsi, geçecek.
şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
sen adımını attığın andan itibaren
hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
hızlı tüketim sorun galiba. her seyi hızla tüketen insan hep yitirdiklerini geride bıraktığı yeterince vakit ayıramadığı şeyleri arıyor. kendini yemek bir anlamda bu seyyah
serbest kürsü
30.05.2018 - 08:26"kişioğlu hikayecilikten kurtulamaz. kendi hikayeleri ve başkalarının hikayeleri arasında yaşar. başına gelen her şeyi hikayeler içinden görür.hayatını sanki anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır. ama ya yaşamayı ya da anlatmayı seçmek gerek."
j. p. sartre
serbest kürsü
29.05.2018 - 12:40sen oruç tutma o zaman. baya bir zorlanmışsın belli. dinde bedene ve beyne ezziyet yoktur düsturundan hareketle
serbest kürsü
29.05.2018 - 10:44Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım,
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım,
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım,
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım,
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım,
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım,
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım,
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım,
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım,
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım,
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın,
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben ols
serbest kürsü
28.05.2018 - 21:57serbest kürsü
28.05.2018 - 11:19bir kere sevdiğinin yüzüne baksa ölecek aşıklar...
güzelliğini bir yara gibi taşıyan kadınlar...
gururundan ölenler, gidenler, tam söyleyecekken susanlar, yıkık krallıkların prensesleri...
serbest kürsü
28.05.2018 - 09:36Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
Necip Fazıl Kısakürek
serbest kürsü
26.05.2018 - 14:27serbest kürsü
26.05.2018 - 14:18as ne güzel şiir dinletisi gibi oldu sanal arkadasim
serbest kürsü
26.05.2018 - 14:04özdemir asaf en güzel aşk şiirlerinin şairidir.
serbest kürsü
26.05.2018 - 14:03sen kocaman çöllerde kalabalık gibisin.
masmavi denizlerde ender bir balık gibisin
hem güldürür hem ağlatır hem üşütür hem ısıtırsın
sen hem hastalık hem de sağlık gibisin
özdemir asaf
serbest kürsü
25.05.2018 - 09:14Şimdi saat sensizin ertesi
Yıldız dolmuş gökyüzü ayaydın
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Tenhasında gecenin avutulmamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun
Soytarılık etmeden güldürebilmek seni
Ekmek çalmadan
Doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşe bütün
Aydınlıları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu
Arasıra biliyorsun
Şimdi iyi niyetlerimi bir bir
Yargılayıp asıyorum
Bu son olsun bu son olsun
Şimdi saat yokluğun belası
Sensiz gelen sabaha günaydın
İşi gücü olanlar çoktan gittiler
Bir ben kaldım bir ben kaldım
Voltasında gecenin hiç uyumamış ben
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun
Buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun
Kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni
Beyninin içindekileri anlayabilmek ve yitirmeden yüzündeki
anlık
Tebessümü
Bütün saatleri öylece dondurabilmek için
Çıldırasıya parladım kendimi lanet olsun
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun güzelim olsun ne olacaksa olsun
Yusuf Hayaloğlu
Kayıt Tarihi : 26.6.2000 11:14:00
serbest kürsü
24.05.2018 - 09:41HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
ahmed arif
serbest kürsü
23.05.2018 - 14:38dur canım ya bi sakin
serbest kürsü
23.05.2018 - 14:30yine saldırı hali. yine bilindik maria klasigi
serbest kürsü
23.05.2018 - 13:57asıl çelişki ne biliyor musun neden chp ye oy verirsiniz diye soran bir muhabire su projesi falan için diye cevap vermek yerine bilmem biz aradan dededen babadan chpliyiz başka yere vermem sitemlerdir git onlarla alay et.
serbest kürsü
23.05.2018 - 13:52bir de bak onların tercihleriyle sınıflarını falan hiç karşılaştırma bu seni dogru yere goturmez. amca da bu ülkenin vatandaşı ve bir vatandaş olarak oy verme gerekçelerini gayet tutarlı açıklamış.
serbest kürsü
23.05.2018 - 13:50bak canım milletle böyle dalga geçme. kürtaj ve röportaj yabancı dilden dilimize girmis kelimeler. yaşlı amcanın bunları telaffuz edememesi onun cahil olduğunu gostermez.
serbest kürsü
23.05.2018 - 09:23Gözlerin alabildiğine uzakları görebilmeli baktığında.
Şehrin her bir köşesini ve her köşesinde başka bir hayata dönüşen gölgeleri fark edebilmeli. Sahici olan ne varsa ve içinde yaşamak adına bir giz taşıyan ne varsa fark edebilmelisin. Böylece zaman senin kollarında uzamalı. Bazen akrebi sımsıkı avuçlarında tutmalısın. Kimi zaman da bir yelkovanın sırtında savaşmalısın ara sokakların içinde.
Gözlerin alabildiğine uzakları görebilmeli her baktığında.
Gizli akıtılan gözyaşlarının, yarım kalmış hesabı hırslandırmalı yüreğini. Soğuk bir oda da, eskimiş bir yatağa uzanmış ve kısık yanan bir lambaya saatler boyunca bakan bir adamın incinmişliğine dikkat kesilmelisin. Onurlu bir adamın incinmişliğiyle pusulanmış sokaklarda yürüyüp, ihanetin ayak izlerinde okumalısın hayatın kaypak yüzünü.
Çekip giden bir kadının geride bıraktığı son hicaz hüzünleri özenle toplamalısın odanın içinde. Bir kristal bardağı tutuyormuşçasına özenle toplamalı ve mümkün olduğunca gözlerden uzakta tutmalısın.
Hırçın bir kuzey rüzgârı gibi esmeli bakışların kentin sokaklarında.
Bir kadının saçlarından ateşi çalmalı ve yoksul erkeklerin parmak aralarına salmalısın. Yoksul evlerin ocaklarından kaynayan yalancı tencereleri görmeli ve tahta altını yitirmiş çocuklarla yürümelisin savaş alanına. Vitrinlerden ganimet toplamalı çocuklar ve zengin korkulardan pay kapmalı gecekondu sokaklarına. Zengin düşlerden doldurmalılar kirli avuçlarına. Sen sokakların başını tutmalısın ve aynasızların sirenlerine kulak kabartmalısın.
Gözlerin alabildiğine uzakları görmeli baktığında.
Herkes el ayak çektiğinde sokaklardan yüksekçe bir yere çıkmalı ve Kudüs’ü izlemelisin gece yarılarında. Kayan her bir yıldıza selam durup, taş atan avuçlarını okşamalısın çocukların. Sonra Mekke’den gelen bir rüzgâra yüz sürmelisin. Eski zamanlardan kalma selamlar doluşmalı koynuna.
Taşın altındaki siyah adamın iniltilerine kulak kesilmelisin ve hayat her sabah yeniden yaratıldığında, sen yeniden ayaklarının altında kanayan yaralarını sarmalayıp yürümelisin.
Dik başlı yürüyüşlerin olmalı.
Her aşkı feda edebilecekmiş gibi duran çelik bir kalp taşıyormuş gibi asi, umarsız ve ifadesiz bakışlarla yürümelisin. Fakat hiç kimse bir yaprağa gözyaşı dökebilecek olmanı anlamamalı. Güçlü ve direngen yürüyüşlerin olmalı.
Gözlerin alabildiğine uzakları görmeli her baktığında.
Bir gece kimselere fark ettirmeden kimsesizler mezarlığına gömülen bir genç kızın cesedini görmelisin. Gözleri bağlanmış bir adamın, çığlıklar gelen bir odaya adım atarken irkilmesini görmelisin. İki adımlık bir voltanın ürküten yalnızlığına dikkat kesilmeli bakışların. Tecrit edilmiş hayatların kimselerin duyamadığı iç çekişlerine çevirmelisin bakışlarını.
Acıyı fark etmeli gözlerin.
Bir okulun önünde utanca dönük genç kız adımlarını fark etmeli.
Fabrika önünde üç kuruşluk boyun eğmeleri fark etmeli.
Hayata yalın bir bakış fırlatmalısın.
Ne varsa etrafında, şehri istila etmiş ne varsa.
Bir yaşama şahitlik etmenin yorgunluğuna aldırmadan, yalın bir bakış fırlatmalısın uzak yerlere bile. Senin fark etmediğin hiçbir soğuk ev kalmamalı.
Gözlerin alabildiğine uzakları görmeli.
“Ve devrim; yeryüzüne yalın bir bakıştır…”
Tarık Tufan
Kayıt Tarihi : 24.4.2015 16:22:00
serbest kürsü
22.05.2018 - 22:09serbest kürsü
22.05.2018 - 15:13niye şaşırdın ki maria alınterini bir tek çekiç orakla kendine devrimci diyenler mi savunur. işçiye emegiemeğinin karşılığını alnının yeri kurumadan veriniz diyen bir peygamberin ümmetinden alınterini saygıdan başka ne beklenir
serbest kürsü
22.05.2018 - 09:57Biz her şeye,
esirgeyen ve bağışlayan,
çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan,
hep esirgeyen ve hep bağışlayan
rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.
büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
sanayi devriminde bile,
karanlık, rutubetli, çok bağırışlı,
çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız
bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
kalbimiz derken,
ilk gençliğimiz, sakalımız,
bir kasetin iki yüzüne de ard arda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum
aslında.
işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
insaf et anna!
gidelim buradan.
senin masumiyetini,
bilgelik zamanlarından kalma sırları,
dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
ölelim diyecektim az kalsın.
ölmeyelim.
hiç ölmeyelim anna.
sarılalım diyecektim az kalsın.
içimden böyle şeyler de geçiyor işte.
sarılalım, dudakların…
tamam sustum.
gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
şiir kalsın istersen, sadece otursak.
oturmasan da olur benimle,sadece ellerimi tut.
ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
yüzüme bak ama anna, yüzüme bak.
gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
gözlerim biraz karanlık.
içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar,
kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler,sezailer,
siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi,
duvarlara uzun dalmışlıklar var.
gözlerim biraz yorgun.
içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler,
bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…
bekleyişler anna.
köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela.
nişanlısı askerde kızlar,
kızı ölüm orucundaki baba,
babası tersanede oğul,
oğlu şizofren anne.
hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var.
ama geçecek hepsi, geçecek.
şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
sen adımını attığın andan itibaren
hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
Tarık Tufan
Kayıt Tarihi : 16.10.2012 04:22:00
serbest kürsü
22.05.2018 - 09:55orucu uykuya yedirip oruç tuttuk diyeceksiniz di mi. bir ben kaldım tenhasında kürsünün uyumamış ben
serbest kürsü
22.05.2018 - 09:50şiir yazma
yazsan da
buraya asma
sen en iyisi
hayatı şiir gibi yaşa
kendi şiirini yaşa
ben beğenirim
serbest kürsü
21.05.2018 - 14:16hızlı tüketim sorun galiba. her seyi hızla tüketen insan hep yitirdiklerini geride bıraktığı yeterince vakit ayıramadığı şeyleri arıyor. kendini yemek bir anlamda bu seyyah
Toplam 1512 mesaj bulundu