Aşk Olsun Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Antolo ...

  • serbest kürsü

    10.11.2017 - 12:41

    kırkıncı oda

    Ne kadarınız gerçek sizin,
    kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
    kilitler altında sakladığınız gerçek
    duygularınızla,
    gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor
    hayatınıza,
    söylenmeyen neler var kuytularda,
    hani kendinizden bile sakladığınız,
    bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
    yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da
    ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz
    içinizde...? ? ?
    Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
    Sevip de söyleyemediğiniz,
    özleyip de açıklayamadığınız
    ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize
    gömdüğünüz oluyor mu,
    korkaklıklar var mı,
    kalleşlikler var mı,
    yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi
    bekliyor...? ? ?

    Göründüğünüz insan mısınız siz,
    yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur
    içinizde
    ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi
    taşıyorsunuz?
    Derununuzda neler saklıyorsunuz?
    Ne kadarınız gerçek sizin?

    Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,
    yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,
    gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı
    saklıyorsunuz,
    açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?

    Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
    günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
    Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?
    Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz
    yoksa...? ? ?

    Uzun bir yolculuğa çıkar gibi
    duygularınızla düşüncelerinizi denklere
    sarıp da içlerinizde bir yerlere mi
    yerleştirdiniz,
    bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz
    aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve
    denklerinizi
    hiç açmayacağınızı bilerek...
    Bir gün çıldırsanız da
    bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça
    söyleseniz,
    neler duyacağız sizlerden,
    gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
    yoksa korkaklığın altında,
    bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
    büyümüş yiğitlikler mi?

    Kızgınlıklarınız yok mu sizin,
    öfkeleriniz, isyanlarınız?
    Aşklarınız yok mu?
    Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
    Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,
    kendinize şaşar mısınız,
    hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler
    var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,
    dile getirilmeyen özlemler,
    söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,
    hangi boşvermişlikler,
    hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?

    Ne kadarınız gerçek sizin?

    Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz
    kendinizden?
    Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı
    turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
    şimşeklerle boşanan yağmur başladığında
    şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,
    ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz
    kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,
    bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
    hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir
    sarsıntı yaratıyor?
    yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de
    ıssız gece,
    sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
    korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,
    kırkıncı odanız size de mi kapalı,
    kendi kendinize bile mahrem misiniz?

    Ne kadarınız gerçek sizin?
    Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
    Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,
    hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
    kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek
    istemiyor musunuz,
    bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?

    Şöyle rahatça bütün duygularınızı,
    bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,
    kendinizi bile yanınıza almadan.

    Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
    kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
    yüksek sesle eleştirip de
    içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
    kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
    korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde
    gizliyorsunuz?

    Ne kadarınız gerçek sizin?
    Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

    Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu
    yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
    Neler var kırkıncı odada?
    Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,
    kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı
    yaşıyorsunuz?
    Niye yapıyorsunuz bunu?
    Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede
    belki...
    Belki de hiç açmazsınız,
    kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
    kendinizden sıkılarak..

    Ahmet ALTAN

  • şu an ne dinliyorum

    10.11.2017 - 12:03

    teoman gemiler ne de güzel söyler teomancığım.

  • serbest kürsü

    10.11.2017 - 11:58

    mesut hocam kürsüde bekleniyorsunuz.

  • serbest kürsü

    10.11.2017 - 10:26

    bülent ortaçgil yolluyorum size. tüm parçaları nefistir. hangisini isterseniz dinleyin. müzik yağsın üstünüze.

  • serbest kürsü

    10.11.2017 - 10:21

    filmleriyle geliyorlar. müzikleriyle, holivud zaten onların disneyland onların, beyin yıkama ordan başlıyor. dondurma reklamlarından araba reklamlarına kadar basit bir kot pantolon alacaksın reklama bak insanlar ayaküstü bir cinsel birliktelik izliyor nerdeyse. bunlar bilinçli yapılmıyor mu, kadının metaalaştırılması. kadın sanıyor ki özgürüm. siyah mercedesin kadillakın yanında ne işin var en sarışınından senin. kendine yabancılaştırılıyorsun. siyah saçlı kısa boylu kadın versek olmaz abi kurtarmaz sarışın olanı verirseniz alıtrım otonuzu. bir de tabii kendine bakıp kendini dizilerle yarıştırıp oradaki kadınlarla erkeklerle yarıştırıp evini ordaki evlerle, arabasını ordakiyle eşini yine ordakilerle yariştirip öyle değilsem ben insan değilim. onlar insansa ben neyim muhabbetine psikiyatr salonlarını doldurup anti depresanları şeker gibi yutan milletim.

  • serbest kürsü

    10.11.2017 - 09:57

    rabbim rahmet etsin. ve gazi mustafa kemal atatürkün şahsında tüm şehit ve şu an ölmüş olan gazilerimize. rabbim bu millete yeni bir kurtuluş savaşı yaşatmasın.

  • serbest kürsü

    09.11.2017 - 13:46

    sayın seyfi karaca ne demek istediğimi anladın. sözlerin hanfendisiyim ben susmanın acemisiyim. ve sen bunu keşfetmişsin. ve bu kürsüyü böyle kuşatman, sarman. çok çok iyi.daha ne diyebilirim. ben ilk kez artık susacağım bir süre. senin sözlerin kalsın sükutumun üstünde. alkışşşş

  • serbest kürsü

    09.11.2017 - 10:36

    özlemekmiş oysa sevmek.

  • serbest kürsü

    09.11.2017 - 10:04

    saddam hüseyinin kuveyte girip , abd nin sözüm ona mazlum ırak halkını bu mesnetsiz adamdan kurtarmaya çalıştığı sıralarda ırak radyolarından sürekli yüksek desibelde arka plandan direnme direnme direnme mesajının iletildiğini biliyor muyduk. sonra dedik mi ırak halkı neden sormuyor, kuveyte giren bir ırak lideri beni düşünüp olsa olsa kuveyti düşünmüyordur bu bir devlet başkanı için anlaşılabilir bir durum. kendi ülkesinin menfaati için diye geçiştirilebilecek bir şey. ya ırak halkının bunun sonucunda abd nin bu bahaneyle ve sizi cebberut saddamdan kurtaracağım diyerek ıraka gelip yerleşmesini anlayışla karşılamasını beklemek hangi mantıkla izah edilebilir.

  • serbest kürsü

    09.11.2017 - 09:58

    petrol zengini olup hiç borcu olmayan arap milletine kredi kartı dağıtarak o an itibariyle eksi dört beş bin dolar yıllık gayrı safi milli borçlu haline getirilmesinin adıdır arap kasırgası pardon arap baharı. yersek

  • şu an ne dinliyorum

    09.11.2017 - 09:52

    bülent ortaçgil sensiz olmaz

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 16:33

    Neden su an beni mi damimiyetsiz buldunuz oykudeki kadini mi anlamadim

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 15:57

    fikret kızılok ne güzel tercüman olmuştur gönle.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 15:56

    gönül bu özler efendim. özledik sizleri. fikret kızıok ne güzel olmuştur gönle.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 15:54

    neyse atilla bey tavsiyenize teşk ederim. kitap yazmak değil, ben gerçekten yazarken zevk alıyorum ve bir denemeydi benimkisi. aslında sizinle bir öykü paylaşmak istedim. yazarı da bendim. vallahi reklam olsun diye de yapmadım. ama tabii arkadaşlarımın ne düşündüğünü de bilmek isterim. okudunuzsa ne düşündünüz acaba.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 15:45

    arkadaşlar biraz uzun oldu ama bu öyküyü ben yazdım. konusunda izlediğim bir filmden etkilendim ama bir çok bölümü kendim oluşturdum. umarım beğenirsiniz. eleştirilerinizi de öğrenmek isterim.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 15:43

    Göz yaşlarım özgürce akıyor yanaklarımdan. Aldırmıyorum. Şimdi aşığı olduğum çellomlayım. Ve yine bitti. İki aşık ruhun tükettiği o kısacık anlardan biri daha. Notalar son buldu. Alkış koptu. Gözlerimi açtım. İşte yine çellomdan ayrıldığımda girdiğim tabuta girme vaktim. Ve o gözleri yaşla beni izlemiş sevgilim. Güzel kadınım. Aşığım. Saçlarını kısacık kestirmiş, o çağıldayan ışıltılı saçlarını. O da ben gibi çellonun büyüsüne kapılmış ta ağlamış salonda tek ağlayan o benden başka. Yanında iki kişi daha var. Bir kadın ve bir erkek. Genç adam iki kadının omuzlarından kavrayıp uzaklaştırıyor onları. Güzel sevgilim, bir kelebek kadar narin kadınım aşığım kapıda yitip gidiyor. Ben se çellomu omzuma alıp kulisin kapısına yöneliyorum.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 15:37

    Son bir akrabalarına bir eşe dosta uğramış sohbet koyulaşınca da orada kalmışlardır diyerek o gülük bekleyişime bir son veriyorum. Çellomu elime alıp bildiğim tüm parçaları öğreniş sırama göre çalmaya başlıyorum. Öğleden sonra çocukların okuldan dönme saatine göre ayarladığım bekleme nöbetimi başlatıyorum. yine bekleyiş, yine boşluk, panik ve korku.
    Günler haftalar aylar da geçiyor. Hayatımı onu tanımadan önce nasıl şekillendireceksem o şekilde düzenliyorum. Onunla geçirdiğim gecenin ardından bir bir paketlerinden çıkardığım eşyalarımı yeniden paketleyip taşınıyorum. Artık sadece çello çalıyorum. Turneden turneye şehirden şehre. Haftalarca eve uğramıyorum. Hiç kimseyle ahbaplık etmiyorum. Çellom benim her şeyim.seyirciyi de görmek istemiyorum. Dinlerken yüzleri ne haldedir, duyguları ne ilgilenmiyorum. Hatta es kaza gözüm takılıp algıma sokulamasınlar diye agözlerimi de kapatıyorum. Ben çellomu kendime çalıyorum. O benim erken filiz verip te bir kasırgayla alabora olan duygularımı ne de iyi anlıyor. Sonra da bir tufan bir tayfun gibi notalara nağmelere ezgilere ruh verişini nasıl da iyi yansıtıyor.
    Yine her günden bir gün. Dünden ya da yarından farksız.
    İzleyenler dinleyenler sıra sıra yerlerini almışlar, nefesler tutulmuş. Hiçbir şeyin önemi yok. önemli olan kendini bana teslim eden şu çelloyla yapacağımız dertleşme. Telleri mızrabımın altında hazdan inliyor hissediyorum. O ve ben iki kişilik bir dünyada transtayız..

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 15:22

    ertesi akşam manava uğruyorum. marketten bir şeyler alıyorum. dairenin kapısında bekliyorum. çocuklar açıyor kapıyı. kendisi bir süredir çalıştığı için. ona süpriz yapacağım. bana yardım edebilir misiniz diyorum. oğlan benimle yemek yapmayı kız ortalığı toplamayı seçiyor. spagetti pişiriyoruz. nefis salatalar ve fırında patatesli tavuk hazırlıyoruz. masamız ışıl ışıl. çok mutlu oluyor görünce önce çocuklarına sarılıp öpüyor sonra elleri ellerimi sıkıca kavrıyor. ne güzel düşünmüşsün diyor. neşe içinde yenen bir yemeğin ardından, çocuklar odalarına çekiliyor biz masayı topluyoruz çaylarımızı içerken mutluluğu gözlerinden belli oluyor,sen beni tanıyorsun peki sen kimsin iyi bir dinleyiciyim diyor. anlatacak bir şey yok diye geçiştirmeye çalışıyorum lütfen diye üsteliyor. kollarını başına destek yapmış ayaklarını altına almış kalın battaniye altında dinlemeye hazır olduğunu ima eden bir reverans ediyor.müzisyen olduğumu annemi babamı küçük yaşlarımda kaybetmiş olduğumu hatta annemi hiç hatırlamadığımı babamı da hayal meyal hatırladığımı beni yetimhanenin kapısında çukulata alıp geleceğim bekle burada uslu çocuklar gibi dediğini ve günlerce beklemesine rağmen gelmediğini çukulata bile istemeden sadece onu görmek istediğimi, hatta bir süre sonra sadece hayatta olup olmadığını iyimidir değil midir merak ederek yılları tükettiğimi anlatıyorum. gözleri yemekte içtiğimiz şarabın etkisiyle ve sanırım daha çok ta hikayemin acısıyla pembe ve buğulu halde dinliyor beni. müzik öğretmeninin onun iyi kulağı olduğunu keşfetmesi üzerine bir süre gitar çalıştığını ama bir gün müzik laboratuvarının bir köşesinde telleri kopuk bir çelloyu kendi keuğraşlarıyla tamir etmemle ve çalmam üzerine çello çalmamda karar kılındığını ve bu yolda ilerlediğimi şimdi devlet orkestrasında çello çaldığımı anlatıyorm. büyük bir iştahla dinliyor. hiç aşık oldun mu diyor çaylarımızı yenilerken. hayır diyorum. ben iflah olmaz bir romantiğim. hayatıma alacağım kadına körkötük aşık olmam gerek diyorum. hmmm diyor. ideal erkek. desene.
    patlamış mısırlarımızı yiyoruz. dışarıda hırçın delişmen bir yağmur başladı. hayli geç olup bana gitme vakti geldiğinden kalkmaya yelteniyorum. hayır diyor. lütfen kal. battaniye ve yastık getiriyor. çocuklarını yatırıyor ve bana iyi geceler diliyor. sakin bir gece çocuk çığlığıyla bölünüyor. kız korkmuş yanına koşuyorum sesin geldiği yönü takip ederek. o da gelmiş çoktan sarılıp teskin ediyor. çocuğun uyuduğundan emin olunca bana teşk ederek gönderiyor. sabah kendisi de çocuklar da çok erken çıkmışlar. evime geçiyorum. akşam onları bana davet edeceğim. mutfakta daima kendime güvenmişimdir. güzel bir masa hazırlayacağım. nefis kır çiçeklerinden müthiş bir buket alarak işe koyuluyorum. aldıklarımı yenebilecek hale getirmeye uğraşıyorum. nefis çiçegği de tam ortaya yerleştiriyorum ve eve sondokunuşları yaptım. ona çellomla romantik şarkılar çalacağım.tüm bunları yaparken duygum sonsuz mutluluk. dışarıdan sakin görünmeyi başarsam da müthiş bir aşka tutulduğumun farkındayım. ben bu kadına aşık oldum. yalnız başıma oradan oraya seyahat eden yalnız ve derbeder ruhumla ben şimdi yerleşmeyi düşünüyoruz. orda burda rastladığımda o melankolik içe işleyen acılı hali, eşiyle kavga ettikte evine beni buyur ettiğinde,,bana güvenişinde sevişinde teslimiyetinde beni sarsan
    yakıp yıkan bir şeyler vardı. ilk yaz meltemleri şimdi hissediyordum ki bir kasırgaydı. böyle yakınken böyle sokulmuşken hayatıma hayatına, beni buradaolma kalma ruhumu bir yere bir gönle yerleşmeye iten beni kendime getiren derinime işleyen dayanılmaz bir şekilde varlığını hissettiren bir şey vardı.
    kulağım kapıda çocukların gelip gelmediğini dinliyorum. önce onları buyur edeceğim. anneleri geldiğinde ve evde bulamayınca doğruca buraya gelecek, ve işte süpriz. yemek boyunca dinlemek isteyebileceğimiz müziksidilerini ayarlıyorum.
    bekliyorum. çocuklar gelmedi,kapılarını gözlüyorum. kapıyı açık bırakıyorum. merdivenleri görecek şekilde görüş açımı ayarlayarak bekleyişimi sürdürüyorum. geç çıkmışlardır okuldan annelerine uğramışlardır birlikte geleceklerdir. umut umut. umut. annelerinin geliş saati yaklaşıyor. kapıdayım şimdi. daha dairelerine girmeden buyur etmeliyim. saniyeler dakikalar saaatler bir biri ardınca ilerliyor. müzik açıyorum. hüzünlü şarkılar dinliyorum. onun gelme saati de geçeli bir hayli olmuş. içime bir korku gelip oturuyor. yok saymaya çalıştığım. bir yere uğramışlardır. otobüs gecikmiştir. lastik patlamıştır, fren boşalmıştır. kafamda tüm olasılıkları bir bir sıralayıp önce hepsine birden sonra teker teker birine sarılarak korkumu yenmeye çalışıyorum. masamdaki mumlar tükenene ve ben bir biri ardınca kadehleri yenileyip önce hüzünlü şarkılar sonra biraz neşeli şeyler iyi gelir diyerek hareketli parçalar dinlene dinlene anlamsızlaşıncaya kadar sürüyor bekleyişim.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 14:42

    saçlarının şampuan kokusu içimde, dudaklarım ayvacık tüğlerini okşuyor. nadide bir çiçek gibi. saçlarına takmış olduğu kemik tokayı çıkarıp konsülün üstüne bırakıyorum yavaştan. ipeksi saçları omuzlarına dökülüyor çağlayarak.müzik yok. henüz daireme tam yerleşemedim hepsi kutularında çıkmayı bekliyorlar. olsun diyor. içimizdeki müzik yeter bize. aşkın müziği eşlik etsin bu gece bize. aşkın raksını yapalım. hiç bir tereddüt yaşamadan içimizdeki seslere kulak vererek salınıyoruz ileri geri. tüğ gibi vücudunu kanepeye taşıyorum. çok sarhoşsun haydı biraz uyu diyorum. lütfen diye fısıldıyor. beni istemiyor musun. kendine çekiyor usulca beni. bence biz birlikte olmalıyız buraya senin için geldim. ürkek bir kelebeği incitmekten korkarak avuçlarımda tutuğum gibi sahibi oluyorum o gece.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 14:35

    sessizce ağlıyor konuşurken. şimdi de görüştüğü bir kadın olduğunu , son günlerde nerdeyse tüm zamanını onunla geçirdiğini, dün gece eşyalarını almak için geldiğini , bu arada kendisine de çok evden çıktiği çok gezdiği vb gerekçelerle acımasızca şiddet uyguladığını ekliyor. derin bir iç çekip mahcup bir ifadeyle gözlerime bakıyor.yanıma gelip elimi sıkıyor. başınızı ağrıttım nolur kusurumuza bakmayın diyor. ayağa kalkıp kapıya yöneliyorum. içten bir teşekkür ediyor. çok iyisiniz diyor .
    o günden sonra onu haftalarca görmüyorum. bir akşam kapı çalıyor. açıyorum. o .üstü başı derli toplu, hafif makyaj yapmış, saçlarını taramış. gelebilir miyim diyor kocaman gülerek. kenara çekiliyorum. giriyor. geniş kahverengi koltukların olduğu tarafa yöneliyor. girerken elime tutuşturduğu elindeki şarap şişesini servis yapıyorum. karşısına yerleşiyorum. hiç konuşmadan içiyoruz kadehlerdeki şarabımızı. dansedelim mi diyor. olur diyorum. uzattığım avucuma minicik elini bırakıyor. öyle kırılgan öyle narin, bir kelebekten daha hafif.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 14:24

    şehrin eskimeye yüz tutumuş, eski sakinlerinin daha varlıklı, daha modern ve ferah buldukları semtlere taşınmalarından dolayı yerlerini yeni sakinlere bırakmaya başladığı dingin caddelerinden birinde , soluk görünümlü tuğladan üç katlı bir yapının 3. katında bir kadın yaşamaktadır. onu bazen yolun dar kaldırımlarında yürürken, bazen burada yaşadığını sonradan öğrendiğim bu binaya girerken , bazen de kendi sinin olduğunu tahmin ettiğim altı yedi yaşlarında biri kız diğeri erkek iki çocukla durakta otobüs beklerken görüyorum.
    Az konuşan, çevresiyle hemen hiç ilgisi yokmuşcasına iç aleminde gözlerden uzak bir hayatı yaşıyormuşcasına sofistike bir hali var.
    bir gün iş dönüşü onu merdivenlerde buluyorum. ağlamış, gözlerinin akı pembeleşmiş, burnunu çekiyor.bacaklarını kendine çekmiş, elleriyle ayak bileklerini kavramış başını dizlerine dayamış, başını dizlerine dayamış. giriş kapısının açılmasıyla başını doğrultuyor, sorgulamamdan, yadırgamamdan çekindiği belli. toparlanıp kalkmaya yelteniyor. bir sorun yok ya diyorum. yok diyor hayır. sonra bir şey olmamış gibi merdivenlere yöneliyor.
    bir sabah büyük bir gürültüyle uyanıyorum. birbirine bağıran hakaretler yağdıran kadın ve erkek , duvara fırlayılıpkırılan tabak bardak sesleri ve çocuk ağlayışları. üst kattan gelmekte bu gürültüler. sabahlığımı üstüme geçirmeye çalışarak kapıya oradan merdivenlere koşuyorum.üst kattaki dairenin kapısını dövüyorum hızla.öfkeli genç bir erkek açıyor kapıyı. hiçbir şey söylemeden ve bana çarptığını bile farketmeksizin uzaklaşıyor. merdivenlerden indiğini duyuyoruz. kapının gürültülü kapanışını. o kadın. şurda burda rastladığım kadındemek üst katımda oturuyormuş .Ağlayarak kapıda beliriyor. o hep yanında görmeye alışık olduğum çocuklar geliyor yanına. ağlayarak sokuluyorlar birbirlerine. anne babam neden böyle yapıyor diyor biri. kadın kendi göz yaşlarını silerek çocuğa sarılıyor. onu avutmaya teskin etmeye çalışıyor. içeri giriyorlar. ben hala dikiliyorum orada. kadın arkasına dönerek buyurmaz mısınız diyor. yok ben rahatsız etmeyeyim. siz iyisiniz ya diyorum iyi olmadığını bile bile sırf başka sözler bulamadığımdan. lütfen gelin diyor. konuşmaya ihtiyacım var. tereddüt ederek giriyorum eçeri. kadın beni geniş kanepelerin olduğu bölüme yönlendiriyor. çocuklar biraz daha sakinleşmiş onları odalarına yolluyor. mutfak tezgahında iki kahve hazırlayıp birini bana uzatıyor diğerini kendi alıp karşımdakikoltuğa bırakıyor kendini. sigara uzatıyor. hayır kullanmıyorum. sakıncası var mı diyerek sigarayı gösteriyor. yo hayır lütfen buyrun diyorum. sigarasını yakıyor. derin bir nefes aldıktan sonra bana ne kadar rahatsızlık verdiklerini lütfen kusura bakmamamı ve daha başka olan biteni anlatıyor. o günkü tartışmanın nedenini ve öncesini. kendisinin bir ressam olduğunu ama eşiyle evlendikten sonra hiç resim çizmediğini,hiç para kazanmadığını, eşinin geçimlerini sağlamak için fazlasıyla servet sahibi olduğunu başlangıçta her şeyin güzel olduğunu çok mutlu olduklarını eşinin parasını zamanını ve en önemlisi ilgisini ve sevgisini cömertçe sunduğunu ama çok kıskanç olduğunu kendisini eve kapatmak istemesini, çocukları olduktan sonra yavaş yavaş birbirlerinden uzaklaştıklarını .sesssizce ağlıyor.

  • serbest kürsü

    08.11.2017 - 13:41

    çok geçmiş olsun efendim allah kolaylıklar versin. tüm hastalarımıza şifa versin inşaallah

  • tımarhane duvarı

    08.11.2017 - 11:23

    maria puder hanfendi sizinle talihsiz bir şekilde tanıştık ama kesinlikle size karşı ön yargım olmadı. bunu göstermek içinde buraya alıntıladığınız yazınızı okudum ve iyi ki okumuşum dedim. gerçekten güzeldi. bunu seninle buzları falan eritmek için de söylemiyorum lütfen bil. buzlar erimese ne olur ki.ben okumaya vurgun bir insanım. ve okuduklarımı her insan gibi değerlendiririm ve güzel olanı takdir etmekte övmekte bir beis görmem hatta bunu bir borç bilirim. güzel bir yazıya karşı beynimin borcu dur bu.diye bakarım.

Toplam 1512 mesaj bulundu