Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
Özdemir Asaf (?) çevirisi ile;
Her insan öldürür gene de sevdiğini
Bu böyle bilinsin herkes tarafından,
Kiminin ters bakışından gelir ölüm,
Kiminin iltifatından,
Korkağın öpücüğünden,
Cesurun kılıcından!
Kimisi aşkını gençlikte öldürür,
Yaşını başını almışken kimi;
Biri Şehvet'in elleriyle boğazlar,
Birinin altındır elleri,
Yumuşak kalpli bıçak kullanır
Çünkü ceset soğur hemen.
Kimi pek az sever, kimi derinden,
Biri müşteridir, diğeri satıcı;
Kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
Kiminden ne bir ah, ne bir figan:
Çünkü her insan öldürür sevdiğini,
Gene de ölmez insan.
burası 1870 lerde henüz kızların ilkokuldan sonra liseye gönderilmediği evlenme çağı geldi diyerek evlendirildiği yıllarda kızlarda okusun diyerek padişah 2. abdülhamidin memleketin dört bir tarafında bir seferberlik şeklinde yaptırdığı bir kız okulu. yıl şimdi 1991. saçlarımızın iki yanda örgülü olarak okula gittiğimiz yıllar. kalın dizimize kadar beyaz çoraplar giyip lacivert jile içine beyaz gömlek giyilen. disiplin uğruna farklı renk toka taktı diye ya da ince çorap giydiği için sıradan ayrıldığımız kenarda bekletyildiğimiz ve okulun tüm akıllı kurallara uyan uyumlu öğrencilerinin ve asık suratlı öğretmenlerinin bize suçluymuşuz gibi bakarak geçmelerinin sağlandığı yıllar. istiklal marşı okunurken kıpırdadı diye bir genç kızımızı okul müdürümüzün büstün önüne çağırıp binlerce öğrencinin gözü önünde ki bunu özellikle yapıyordu diğerlerine de göz dağı olsun diye bir tokat aşkeylediği yıllar. binamız tarihi bir yapı evet sultan 2. abdülhamidin kızlarımız da okusun diye gayret eden sultanımızın inşa ettirdiği bu güzelim taş binada ki ne kadar sağlammış iki yüzyıldır ayaktadır ve hala yıllara meydan okumaktadır- inkılap tarihi kitaplarında kızıl sultan diye anlatıldığı yıllar. ve hiç unutamadığım bir anıdır. inkılap tarihi hocamız ben konuyu anlatmak için kara tahtanın önündeyken tatlı bir müdahele yapıp demişti ki kızlar bilmelisiniz ki abdülhamid kızıl değildir. siz böyle okuyun ama doğrusunun bu olmadığını bilin. ah güzel hocam nasıl bir yaman çelişkiymiş o yıllar farkedememiştim o gün o saniye o tahta sıralarda. biz ecdadımızı onun yaptırdığı bu binada ecnebinin isteği ve keyfi için menfaati için kötülüyorduk. bu gün atatürkü eleştirdik diye feryad edenler ölen birinin kutsallığını burada unutmuş görünüyorlardı.
bir gün okulumuza bir fizik hocası geldi.bu hoca diğerleri gibi değildi. bir farklıydı. kızlar onu hamam böceğine benzetmişlerdi acımasızca ve daha o gün adı hamam böceği kalmıştı. oldukça esmer bir teni ve çok zayıf uzun boylu olması basık ve iri bir burnu olması ve karizmatik olmayan tiz bir sese sahip olması onlara bu hakkı vermişti. üstelik köylü şivesiyle konuşuyor ve her tür yapmacıktan uzak içinden geldiği gibi davranıyordu. o sınıfta tahtanın önünden başlayıp pencerede ve tekrar kapının önüne kadar olan mesafede sürmekte olan voltalarını attıkça onlar arkasından suratları şekilden şekle girerek komikleştiklerini farketmeyerek gülerlerdi. o yanlarına yaklaşıp defterlerine eğilip bir şeyi düzeltmek falan gibi bir sebeple diyaloğa girmeye kalktığında derhal geri çekilip suratlarını buruşturuyorlardı. diğer yakışıklı buldukları ve açıkca kur yapmaktan utanmayıp hatta bu konuda birbirleriyle yarıştıkları fizik hocalarına hiç benzemiyordu bu. hatta o yakışıklı hocaları onların kendisine lan ilgilerinden o kadar bunalıyordu ki kendileriyle dalga geçerek bu utanmazlıklarını yüzlerine vurarak gününe neşe katıyordu. ama onlar bunu bile ondan gelecek bir ilgi olarak kabul edip sırıtarak mihnetle karşılıyorlardı. günler günleri kovaladı. çirkin fizik hocamız bu kızların eğlencesi olarak okulumuzdaki bir dönemini tamamlamıştı . karneler yaklaşıyordu. havalar ısınmıştı. gene bir gün okul çıkışı her zaman olduğu gibi eve gitmek için dolmuşa binmiştim. baktım biri geliyor . yanıma oturmak için izin istedi. başımı kaldırdığımda aa fizik hocamız. . tabii buyrun dedim. bir hoca yanıma oturmak için izin istemişti. o yıllar öyleydi . bir erkek bir bayanın yanına otururken nezaket gereği izin isterdi . ama o bir öğretmendi. ben onun öğrencisi. çok duygulanmıştım. adımı biliyordu, yüz kişilik sınıfta. oysa fiziğim ne kötüydü, nasıl da silik bir öğrenciydim. bir kaç cümlelik sohbet ettik. ve durakta bir grup insan daha bindi. bizim kızlar da vardı içlerinde. fizik hocamı her gördüğünde bir gülesi gelenler. gıcık olanlar. onu yüzüne bakılamayacak kadar çirkin bulanlardan bir kaçı yani. hocamız ne mi yaptı ayağa kalktı. buyrun dedi ve en yakınındakine yer verdi. hepsi sustu o an kısa bir an bir sessizlik oldu. aaa kibarmış. o çipçirkin komik yaratık ne de kibarmış bayanlara çocuğu yaşında da olsa yer verirmiş.
ah güzel hocam. yüreği güzel beyefendi hocam. neler neler düşündüm o an. gözlerim doldu. acaba arkandan gülem krizine giren bu kızların suratlarının ne şekil aldığını görüyor muydun, tahmin edebiliyor muydun, lakabının hamam böceği olduğunu hiç duymuş muydun., şu nezaket gösterip yerini verdiğin kızlardan birinin yanına yaklaşmaya kalktığında ihtiyaç duyup , nasıl tiksintiyle geri çekildiklerini farketmiş miydin. canım hocam sen öyle koca bir yüreğe öyle güzel bir karaktere sahipsin ki bilsen de yerini verirdin.
biliyorum.
seni hiç unutmadım
Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın yıldızların çağlayarak
Berrak şelaler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.
Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Adı Ferhat mıydı neydi
Koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Herbirinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar gibi
Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan
Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen
Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi,Yusuftu, Kaystı
Hepside ezelden tanıdıktı dosttu.
ha bu arada alev alatlı sadece edebiyatı.izda yeri yoktur. sosyoloji de ekonomik analizlerde psikolojik analizlerde de alev alatlı bir otoritedir. onu edebiyatımızla sinirsınırlamak onun bu yönlerine büyük haksizlik olur.
hem alev alatlı seveceksin okuyacaksın hem de korum gözüne dercesine izm bataklarina saplanacakin. hem uc gün önce orhan pamuk bir ermeni sevici ermenilere yalakalandi diye nobel aldı diyeceksin hem de bu gun kim dedi onun babası çok saygın bir kişilikti diyeceksin ya başka bir dünya daha mi var kursu
orhan pamukun babası ermeni bilem necisidir yalakası hah. öyleymiş sanırsam. ayşe kulin amerikancıdır manüpülasyoncudur. bunların hiç bir dayanağı olmaması sadece burda bir iki üyenn dillendirmesi yetmektedir. tabii onlar bu yazıları okusalardı nasıl bir savunma yaparlardı nasıl bir hukuk mücadelesi verirlerdi bilmiyoruz.
evet yavaş yavaş havlu atmaya başladın atilla ilhan. sinirlerin yıpranmaya başlamış. kızıyorsun.ama yine de bu tarihi gerçeklere böyle hafife alarak yaklaşma derim.
atatürk devletçiliğe mahkum hisetti kendini. çünkü o dönem ülkede varlıklı kimseler iş kurmuyordu. özel teşebbüs hemen hiç yoktu. ülkede bir burjuva sınıfı da yoktu. oysa mustafa kemla çok arzu ediyordu böyle bir sınıf oluşsun. çünkü o ekonominin lokomotifiliğini komünist rejim savunucularının sandığı gibi işçi sınıfının değil burjuvanın yapacağını yapması gerektiğini hissediyordu. ama türkiyede varlık sahibi kimseler paralarını yurt dışında muhafaza ediyordu ki doğaldı çünkü bunlar genellikle ecnebilerdi. müslümanlarticaret yapmıyordu. müslümanlar ticareti mal hırsı addedip buna yanaşmamışlardı. dolayısıyla büyük servetler de yapamadılar. ki bu da yanılgıydı. hz peygamber helal kazancın yarısı ticarette diyerek aslında ticareti teşvik etmek istemişti. ama biz müslümanlar her konuda olduğu gibi bu konuda da onu model almamıştık. meydanı boş bulan ecnebiler büyük servetler yaptılar iş veren patron oldular. ve bunlar da kurtuluş savaşı öncesi paraları yurt dışına transfer ettiler. atatürk bu gerçekleri görüyordu. genç türkiyenin önünü girişimci sermayedarların yapacağını biliyor ve istiyordu ama onlar buna yanaşmıyordu. genç türkiye onların zarar etmeleri halinde bir güvence vaadetmiyordu. savaştan yeni çıkmış millet ya onlara zarar ettirirse. ki üretilen malları kim alacaktı. dışarıya ihraç ta edemezdiniz hristiyan haçlı zihniyet buna müsaade buyurmazdı. bunun için devlet teşvikini uygun buldu ve bunu da bir avantaj gibi lanse etti. devletçiliğin türkiye de hikayesi budur. yoksa öyle milenyum çğında savunulacak bir yanı yoktur.
size kalsa her yıl zararı daha da büyüyen tekel fabrikaları kapatılmamalıydı. aradaki zararı her yıl devlet ödüyordu umrunuzda olmuyordu. ve devlete sırtını dayayıp işi savsaklayan işçi memur zihniyeti de cabası.
devlet nedir arkadaş yaa. devletin şirketi olmaz. zarar etmeye mahkum kalır . o şeyi senden daha ucuza maleden bir yerden almak yerine milletin kan emekleriyle bulup buluşturup verdiği vergileri daha maliyetli bir şekilde üreteceğin bir imalathaneye şirkete aradaki zararı kapatmak bahasına yatıracaksın. sonra dünyanın dev ekonomileriyle yarışmaya kalkacaksın. önümüzde dağılan çöken rusya ve direnmekte olan küba kore örnekleri varken.
nasıl bir ülkeyiz biz yaa. neymişiz vay be. kağıt bile üretemeyen ama dünyanın bütün güçlerinin kurduğu bir araya geldiği kirli ittifakların askerlerine karşı yerli silahlarla karşılık veriyoruz. kağıt üretmeye gerek yok. yeter ki sen o kağıdın nasıl üretileceğini bilen nesiller yetiştir. onlar eşi görülmemiş yazılımda silahlar uçaklar üretip ülkeyi en iyi şekilde temsil eder. kağıdı da senden daha ucuza üreten mal eden bir yerden alıverirsin.
bir yazarın bir romanında bir kahramanına söylettiği bir sözün o yazarın kendi düşüncesi midir yazar bunu onatylayan saiklemi almıştır tavrı nedir bunu bile bilmeden yazarların fikir anatomisini çıkarmak o yazılanı tartışmaya hiç mi hiç katkıda bulunmaz. yazılan şey ile ilgili duygunu söyle olsun bitsin. katılıyor musun katılmıyor musun. ayşe kulinin alevilerin kız alıp kız vermediğini düşündüğünü buna inandığını nerden anladınız ki. öyle mi söyledi size.
ne işiniz vardı israilin kıta sahanlığında demek israili haklı bulmaktır. ne yapacaktı israil kendini korudu o botu batırarak bu çok tabii idi dediğinizde bu israile destek vermektir. bir bota sığışmış üç beş yardımsever vatandaş kime ne zarar verebilirdi. gelişmiş silahlarla gitmemişlerdi oraya. çünkü yardıma gitmişlerdi. ve bir yardım aracına bu şekilde saldırıp sivil insanları öldüreceği ne yazık ki bu hükümet tarafından öngörülememişti haklısınzçünkü kendileri asla bu durumda böyle davranmazlardı ve haklsınız o hükümetimiz asla bir ülkeyi yardım edilecek duruma sokmamıştı. bunları düşünemedi o yüzden siz akıllı yüksek serbest kürsü ittifakı üyeleri sayenizde kötü nasıl düşünülür ve ordan derse nasıl çalışılır öğrenmeliler.
yanılıyorsunuz efendim bir çok konuda olduğu gibi. savaşın kuralı olmaz. sınırı olmaz. tıpkı aşklarda olduğu gibi. neden çünkü taraflar kazanmaya odaklanır. kaybedenler hep savaşın da bir kuralı olmalı diyenlertaraftır. adam bir kere o şeyi sahiplenmeyi kendinde hak olarak gördüyse ne kuralı tanıyacak senin için mi tanıyacak o zaman kaybeder. işte savaşlar böyle böyle meşrulaştırılır. yani esad şu şekilde öldürürse okey. bu şekilde öldürdüğü için hayır. bu mantıkla hep esad aklandı, şiddet tırmandırıldı. mesela tecavüz edip öldürmezse okey oluru var bir gideri ama hem tecavüz edip hem öldürürse vay alçak. ölümü hakediyor öyle mi. böyle diyerek hep bir şeyler meşru gösterildi. yok öyle bir dünya. esadın öldürmesine göz yumanlar sarin gazı atınca mışahlanırlar. esad yedi yıldır kan döküyor. esada kardeşim demeye devam etseymiş bak bu gün kılıçdaroğlunun yaptığı gibi esad bu gün bu hale gelmezmiş. dünde diyordu ki esada neden kardeşim dedi. kardeşim dediğinde esad bir tek tebaından adamı öldürmemişti hatta kimseyi öldürmemişti. ama bu gün kılıçdaroğlu kardeş kanı dökmeye mi gidiyor ordumuz suriyeye diyerek esada destek çıkıyor yüz binlerce milyonlarca insan kanı içmişken ve milyonları göçe zorlamışken.
filistin açlığa mahkum edildiğinde ambargo uygulandığında bebekleri bile öldürüldüğünde babalar evlatların gözleri önünde dan dan kurşunlandığında birileri kalkıp bir bot gibi bir basit deniz aracıyla yardım götürmek istediğinde israil askerlerindce acımasızca ateşe tutulacak ve hepsi boğularak can verecek ve sen israile tek laf etmeyip ne işiniz vardı o sularda diyeceksin sonra da adaletten dem vuracaksın canın istedikçe . bak atilla ilhan bu işler çocuk oyuncağı değil. öyle canın istedikçe suriye edebiyatı sarin gazı edebiyatı yapıp iki gün sonra umursamayacağın cümleler kurarak ve her şeyin sonunu hükümete bağlayan sözde muhalefetlik yaparak akıllı olunmuyor. biz burda bunları söylemiyoruz diye akılsız mı oluyoruz. sadece mesele edebiyatınıza iştirak edip etmemektir. bunu tercih edip etmemek. müttefikine ise söyleyecek tek lafım yok. çok ağzı bozuk ve de saygısız.
şu serbest kürsüdeki ittifak modelleri ülkelerin menfaati gereği kurduğu ittifaklardan daha bir dikkatimi celbediyor. neden burdakiler daha bir hızla değişiyor.
serbest kürsü
13.04.2018 - 12:10miraç sevgili peygamberin yaşadığı ve bize ibretler gösterdiği en muazzam olaylardan biri.
serbest kürsü
13.04.2018 - 12:09tüm islam aleminin ve güzide milletimin ve tabii kürsümün miraç gecesi kutlu olsun.
serbest kürsü
12.04.2018 - 13:12Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
Özdemir Asaf (?) çevirisi ile;
Her insan öldürür gene de sevdiğini
Bu böyle bilinsin herkes tarafından,
Kiminin ters bakışından gelir ölüm,
Kiminin iltifatından,
Korkağın öpücüğünden,
Cesurun kılıcından!
Kimisi aşkını gençlikte öldürür,
Yaşını başını almışken kimi;
Biri Şehvet'in elleriyle boğazlar,
Birinin altındır elleri,
Yumuşak kalpli bıçak kullanır
Çünkü ceset soğur hemen.
Kimi pek az sever, kimi derinden,
Biri müşteridir, diğeri satıcı;
Kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
Kiminden ne bir ah, ne bir figan:
Çünkü her insan öldürür sevdiğini,
Gene de ölmez insan.
serbest kürsü
12.04.2018 - 10:53burası 1870 lerde henüz kızların ilkokuldan sonra liseye gönderilmediği evlenme çağı geldi diyerek evlendirildiği yıllarda kızlarda okusun diyerek padişah 2. abdülhamidin memleketin dört bir tarafında bir seferberlik şeklinde yaptırdığı bir kız okulu. yıl şimdi 1991. saçlarımızın iki yanda örgülü olarak okula gittiğimiz yıllar. kalın dizimize kadar beyaz çoraplar giyip lacivert jile içine beyaz gömlek giyilen. disiplin uğruna farklı renk toka taktı diye ya da ince çorap giydiği için sıradan ayrıldığımız kenarda bekletyildiğimiz ve okulun tüm akıllı kurallara uyan uyumlu öğrencilerinin ve asık suratlı öğretmenlerinin bize suçluymuşuz gibi bakarak geçmelerinin sağlandığı yıllar. istiklal marşı okunurken kıpırdadı diye bir genç kızımızı okul müdürümüzün büstün önüne çağırıp binlerce öğrencinin gözü önünde ki bunu özellikle yapıyordu diğerlerine de göz dağı olsun diye bir tokat aşkeylediği yıllar. binamız tarihi bir yapı evet sultan 2. abdülhamidin kızlarımız da okusun diye gayret eden sultanımızın inşa ettirdiği bu güzelim taş binada ki ne kadar sağlammış iki yüzyıldır ayaktadır ve hala yıllara meydan okumaktadır- inkılap tarihi kitaplarında kızıl sultan diye anlatıldığı yıllar. ve hiç unutamadığım bir anıdır. inkılap tarihi hocamız ben konuyu anlatmak için kara tahtanın önündeyken tatlı bir müdahele yapıp demişti ki kızlar bilmelisiniz ki abdülhamid kızıl değildir. siz böyle okuyun ama doğrusunun bu olmadığını bilin. ah güzel hocam nasıl bir yaman çelişkiymiş o yıllar farkedememiştim o gün o saniye o tahta sıralarda. biz ecdadımızı onun yaptırdığı bu binada ecnebinin isteği ve keyfi için menfaati için kötülüyorduk. bu gün atatürkü eleştirdik diye feryad edenler ölen birinin kutsallığını burada unutmuş görünüyorlardı.
bir gün okulumuza bir fizik hocası geldi.bu hoca diğerleri gibi değildi. bir farklıydı. kızlar onu hamam böceğine benzetmişlerdi acımasızca ve daha o gün adı hamam böceği kalmıştı. oldukça esmer bir teni ve çok zayıf uzun boylu olması basık ve iri bir burnu olması ve karizmatik olmayan tiz bir sese sahip olması onlara bu hakkı vermişti. üstelik köylü şivesiyle konuşuyor ve her tür yapmacıktan uzak içinden geldiği gibi davranıyordu. o sınıfta tahtanın önünden başlayıp pencerede ve tekrar kapının önüne kadar olan mesafede sürmekte olan voltalarını attıkça onlar arkasından suratları şekilden şekle girerek komikleştiklerini farketmeyerek gülerlerdi. o yanlarına yaklaşıp defterlerine eğilip bir şeyi düzeltmek falan gibi bir sebeple diyaloğa girmeye kalktığında derhal geri çekilip suratlarını buruşturuyorlardı. diğer yakışıklı buldukları ve açıkca kur yapmaktan utanmayıp hatta bu konuda birbirleriyle yarıştıkları fizik hocalarına hiç benzemiyordu bu. hatta o yakışıklı hocaları onların kendisine lan ilgilerinden o kadar bunalıyordu ki kendileriyle dalga geçerek bu utanmazlıklarını yüzlerine vurarak gününe neşe katıyordu. ama onlar bunu bile ondan gelecek bir ilgi olarak kabul edip sırıtarak mihnetle karşılıyorlardı. günler günleri kovaladı. çirkin fizik hocamız bu kızların eğlencesi olarak okulumuzdaki bir dönemini tamamlamıştı . karneler yaklaşıyordu. havalar ısınmıştı. gene bir gün okul çıkışı her zaman olduğu gibi eve gitmek için dolmuşa binmiştim. baktım biri geliyor . yanıma oturmak için izin istedi. başımı kaldırdığımda aa fizik hocamız. . tabii buyrun dedim. bir hoca yanıma oturmak için izin istemişti. o yıllar öyleydi . bir erkek bir bayanın yanına otururken nezaket gereği izin isterdi . ama o bir öğretmendi. ben onun öğrencisi. çok duygulanmıştım. adımı biliyordu, yüz kişilik sınıfta. oysa fiziğim ne kötüydü, nasıl da silik bir öğrenciydim. bir kaç cümlelik sohbet ettik. ve durakta bir grup insan daha bindi. bizim kızlar da vardı içlerinde. fizik hocamı her gördüğünde bir gülesi gelenler. gıcık olanlar. onu yüzüne bakılamayacak kadar çirkin bulanlardan bir kaçı yani. hocamız ne mi yaptı ayağa kalktı. buyrun dedi ve en yakınındakine yer verdi. hepsi sustu o an kısa bir an bir sessizlik oldu. aaa kibarmış. o çipçirkin komik yaratık ne de kibarmış bayanlara çocuğu yaşında da olsa yer verirmiş.
ah güzel hocam. yüreği güzel beyefendi hocam. neler neler düşündüm o an. gözlerim doldu. acaba arkandan gülem krizine giren bu kızların suratlarının ne şekil aldığını görüyor muydun, tahmin edebiliyor muydun, lakabının hamam böceği olduğunu hiç duymuş muydun., şu nezaket gösterip yerini verdiğin kızlardan birinin yanına yaklaşmaya kalktığında ihtiyaç duyup , nasıl tiksintiyle geri çekildiklerini farketmiş miydin. canım hocam sen öyle koca bir yüreğe öyle güzel bir karaktere sahipsin ki bilsen de yerini verirdin.
biliyorum.
seni hiç unutmadım
serbest kürsü
12.04.2018 - 08:40AŞK RİSALESİ
Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
Ayın yıldızların çağlayarak
Berrak şelaler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.
Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Adı Ferhat mıydı neydi
Koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Herbirinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar gibi
Dalıp gittiğimiz o saadet evreni
Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan
Yaslan göğsüme sevdiğim
Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir
Toprak gibidir
Sen ki bulut gibisin
Ay gibisin güneş gibi bazen
Usul usul inen
Yağmur tıpırtılarını
Dinler gibi
Dalıp gitmiştik
Sen konuşuyordun
İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
Onlar ki konuklarımızdı
Adları Keremdi,Yusuftu, Kaystı
Hepside ezelden tanıdıktı dosttu.
Erdem Bayazıt
serbest kürsü
11.04.2018 - 22:25ha bu arada alev alatlı sadece edebiyatı.izda yeri yoktur. sosyoloji de ekonomik analizlerde psikolojik analizlerde de alev alatlı bir otoritedir. onu edebiyatımızla sinirsınırlamak onun bu yönlerine büyük haksizlik olur.
serbest kürsü
11.04.2018 - 22:23hem alev alatlı seveceksin okuyacaksın hem de korum gözüne dercesine izm bataklarina saplanacakin. hem uc gün önce orhan pamuk bir ermeni sevici ermenilere yalakalandi diye nobel aldı diyeceksin hem de bu gun kim dedi onun babası çok saygın bir kişilikti diyeceksin ya başka bir dünya daha mi var kursu
serbest kürsü
11.04.2018 - 15:26orhan pamukun babası ermeni bilem necisidir yalakası hah. öyleymiş sanırsam. ayşe kulin amerikancıdır manüpülasyoncudur. bunların hiç bir dayanağı olmaması sadece burda bir iki üyenn dillendirmesi yetmektedir. tabii onlar bu yazıları okusalardı nasıl bir savunma yaparlardı nasıl bir hukuk mücadelesi verirlerdi bilmiyoruz.
serbest kürsü
11.04.2018 - 15:24ayşe kulinle de bir alınıp verilemeyen var ama dur bakalım. anlayacağız. adı aylin üstünden göya amerika eleştirisi yapılıyor.
serbest kürsü
11.04.2018 - 13:33ama ağzını da bozmasın
serbest kürsü
11.04.2018 - 13:33yok ya her şeye rağmen ölmesin.
serbest kürsü
11.04.2018 - 13:30sürekli hakaret ediyorsun. üslubunu beğenmiyorum. aşağılamak yoluna gidiyorsun. düşünceleri tartışmak isterdim. sürekli cahil olduğumu duymayı değil.
serbest kürsü
11.04.2018 - 13:17evet yavaş yavaş havlu atmaya başladın atilla ilhan. sinirlerin yıpranmaya başlamış. kızıyorsun.ama yine de bu tarihi gerçeklere böyle hafife alarak yaklaşma derim.
serbest kürsü
11.04.2018 - 13:01atatürk devletçiliğe mahkum hisetti kendini. çünkü o dönem ülkede varlıklı kimseler iş kurmuyordu. özel teşebbüs hemen hiç yoktu. ülkede bir burjuva sınıfı da yoktu. oysa mustafa kemla çok arzu ediyordu böyle bir sınıf oluşsun. çünkü o ekonominin lokomotifiliğini komünist rejim savunucularının sandığı gibi işçi sınıfının değil burjuvanın yapacağını yapması gerektiğini hissediyordu. ama türkiyede varlık sahibi kimseler paralarını yurt dışında muhafaza ediyordu ki doğaldı çünkü bunlar genellikle ecnebilerdi. müslümanlarticaret yapmıyordu. müslümanlar ticareti mal hırsı addedip buna yanaşmamışlardı. dolayısıyla büyük servetler de yapamadılar. ki bu da yanılgıydı. hz peygamber helal kazancın yarısı ticarette diyerek aslında ticareti teşvik etmek istemişti. ama biz müslümanlar her konuda olduğu gibi bu konuda da onu model almamıştık. meydanı boş bulan ecnebiler büyük servetler yaptılar iş veren patron oldular. ve bunlar da kurtuluş savaşı öncesi paraları yurt dışına transfer ettiler. atatürk bu gerçekleri görüyordu. genç türkiyenin önünü girişimci sermayedarların yapacağını biliyor ve istiyordu ama onlar buna yanaşmıyordu. genç türkiye onların zarar etmeleri halinde bir güvence vaadetmiyordu. savaştan yeni çıkmış millet ya onlara zarar ettirirse. ki üretilen malları kim alacaktı. dışarıya ihraç ta edemezdiniz hristiyan haçlı zihniyet buna müsaade buyurmazdı. bunun için devlet teşvikini uygun buldu ve bunu da bir avantaj gibi lanse etti. devletçiliğin türkiye de hikayesi budur. yoksa öyle milenyum çğında savunulacak bir yanı yoktur.
serbest kürsü
11.04.2018 - 12:47size kalsa her yıl zararı daha da büyüyen tekel fabrikaları kapatılmamalıydı. aradaki zararı her yıl devlet ödüyordu umrunuzda olmuyordu. ve devlete sırtını dayayıp işi savsaklayan işçi memur zihniyeti de cabası.
serbest kürsü
11.04.2018 - 12:46devlet nedir arkadaş yaa. devletin şirketi olmaz. zarar etmeye mahkum kalır . o şeyi senden daha ucuza maleden bir yerden almak yerine milletin kan emekleriyle bulup buluşturup verdiği vergileri daha maliyetli bir şekilde üreteceğin bir imalathaneye şirkete aradaki zararı kapatmak bahasına yatıracaksın. sonra dünyanın dev ekonomileriyle yarışmaya kalkacaksın. önümüzde dağılan çöken rusya ve direnmekte olan küba kore örnekleri varken.
serbest kürsü
11.04.2018 - 12:35nasıl bir ülkeyiz biz yaa. neymişiz vay be. kağıt bile üretemeyen ama dünyanın bütün güçlerinin kurduğu bir araya geldiği kirli ittifakların askerlerine karşı yerli silahlarla karşılık veriyoruz. kağıt üretmeye gerek yok. yeter ki sen o kağıdın nasıl üretileceğini bilen nesiller yetiştir. onlar eşi görülmemiş yazılımda silahlar uçaklar üretip ülkeyi en iyi şekilde temsil eder. kağıdı da senden daha ucuza üreten mal eden bir yerden alıverirsin.
serbest kürsü
11.04.2018 - 12:17bir yazarın bir romanında bir kahramanına söylettiği bir sözün o yazarın kendi düşüncesi midir yazar bunu onatylayan saiklemi almıştır tavrı nedir bunu bile bilmeden yazarların fikir anatomisini çıkarmak o yazılanı tartışmaya hiç mi hiç katkıda bulunmaz. yazılan şey ile ilgili duygunu söyle olsun bitsin. katılıyor musun katılmıyor musun. ayşe kulinin alevilerin kız alıp kız vermediğini düşündüğünü buna inandığını nerden anladınız ki. öyle mi söyledi size.
serbest kürsü
10.04.2018 - 13:27ne işiniz vardı israilin kıta sahanlığında demek israili haklı bulmaktır. ne yapacaktı israil kendini korudu o botu batırarak bu çok tabii idi dediğinizde bu israile destek vermektir. bir bota sığışmış üç beş yardımsever vatandaş kime ne zarar verebilirdi. gelişmiş silahlarla gitmemişlerdi oraya. çünkü yardıma gitmişlerdi. ve bir yardım aracına bu şekilde saldırıp sivil insanları öldüreceği ne yazık ki bu hükümet tarafından öngörülememişti haklısınzçünkü kendileri asla bu durumda böyle davranmazlardı ve haklsınız o hükümetimiz asla bir ülkeyi yardım edilecek duruma sokmamıştı. bunları düşünemedi o yüzden siz akıllı yüksek serbest kürsü ittifakı üyeleri sayenizde kötü nasıl düşünülür ve ordan derse nasıl çalışılır öğrenmeliler.
serbest kürsü
10.04.2018 - 13:19yanılıyorsunuz efendim bir çok konuda olduğu gibi. savaşın kuralı olmaz. sınırı olmaz. tıpkı aşklarda olduğu gibi. neden çünkü taraflar kazanmaya odaklanır. kaybedenler hep savaşın da bir kuralı olmalı diyenlertaraftır. adam bir kere o şeyi sahiplenmeyi kendinde hak olarak gördüyse ne kuralı tanıyacak senin için mi tanıyacak o zaman kaybeder. işte savaşlar böyle böyle meşrulaştırılır. yani esad şu şekilde öldürürse okey. bu şekilde öldürdüğü için hayır. bu mantıkla hep esad aklandı, şiddet tırmandırıldı. mesela tecavüz edip öldürmezse okey oluru var bir gideri ama hem tecavüz edip hem öldürürse vay alçak. ölümü hakediyor öyle mi. böyle diyerek hep bir şeyler meşru gösterildi. yok öyle bir dünya. esadın öldürmesine göz yumanlar sarin gazı atınca mışahlanırlar. esad yedi yıldır kan döküyor. esada kardeşim demeye devam etseymiş bak bu gün kılıçdaroğlunun yaptığı gibi esad bu gün bu hale gelmezmiş. dünde diyordu ki esada neden kardeşim dedi. kardeşim dediğinde esad bir tek tebaından adamı öldürmemişti hatta kimseyi öldürmemişti. ama bu gün kılıçdaroğlu kardeş kanı dökmeye mi gidiyor ordumuz suriyeye diyerek esada destek çıkıyor yüz binlerce milyonlarca insan kanı içmişken ve milyonları göçe zorlamışken.
serbest kürsü
10.04.2018 - 12:48filistin açlığa mahkum edildiğinde ambargo uygulandığında bebekleri bile öldürüldüğünde babalar evlatların gözleri önünde dan dan kurşunlandığında birileri kalkıp bir bot gibi bir basit deniz aracıyla yardım götürmek istediğinde israil askerlerindce acımasızca ateşe tutulacak ve hepsi boğularak can verecek ve sen israile tek laf etmeyip ne işiniz vardı o sularda diyeceksin sonra da adaletten dem vuracaksın canın istedikçe . bak atilla ilhan bu işler çocuk oyuncağı değil. öyle canın istedikçe suriye edebiyatı sarin gazı edebiyatı yapıp iki gün sonra umursamayacağın cümleler kurarak ve her şeyin sonunu hükümete bağlayan sözde muhalefetlik yaparak akıllı olunmuyor. biz burda bunları söylemiyoruz diye akılsız mı oluyoruz. sadece mesele edebiyatınıza iştirak edip etmemektir. bunu tercih edip etmemek. müttefikine ise söyleyecek tek lafım yok. çok ağzı bozuk ve de saygısız.
serbest kürsü
10.04.2018 - 09:37akılla yorumluyorsun demek.
serbest kürsü
10.04.2018 - 09:27şu serbest kürsüdeki ittifak modelleri ülkelerin menfaati gereği kurduğu ittifaklardan daha bir dikkatimi celbediyor. neden burdakiler daha bir hızla değişiyor.
şu an ne dinliyorum
09.04.2018 - 10:12sezen aksu bir mum alevinde
Toplam 1512 mesaj bulundu