Mafya tarihinin belki de en ünlü ismi olan Al Capone’nun hikayesini hatırlıyor musunuz?
Hatırlamanız, hatta hiç aklınızdan çıkarmamanız lazım.
Bugün Türkiye’yi boğarak öldürmek için harekete geçen bir siyasi iktidarla mücadele ederken, yararlanacağınız önemli kaynaklardan biridir Al Capone.
Biliyorsunuz, “içkiyi yasaklayacağız” derken dünya tarihinin belki de en güçlü mafya hareketini patlattı Amerikan yönetimi.
İçki kaçakçılığı büyük servet kazandırıyordu.
Al Capone da birçok yasadışı iş yapıyor ama asıl parayı içki kaçakçılığından kazanıyordu.
Çok iyi bir örgütçü ve zeki bir adamdı.
Alaycıydı da.
Bir keresinde, “çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim,” demişti.
Kazandığı büyük paralarla Şikago şehrinin neredeyse bütün yöneticilerini ve polis teşkilatını kendisine bağlamıştı.
Paraların bir kısmını da halka dağıttığı için halk tarafından bir tür “Robin Hood” gibi görülüyordu.
Halk ondan yanaydı, gazeteler onun istediklerini yazıyorlardı, yönetim tümüyle elindeydi, Şikago’da sarsılmaz bir iktidara ve güce sahipti.
Acımasızdı.
Rakiplerini ya öldürüyor ya da şehirden kaçmak zorunda bırakıyordu.
Şikago’da zaten onu yakalamaya çalışan kimse yoktu ama yakalamaya çalışan biri olsa da suçla bağını ortaya çıkaramıyordu.
Koca bir şehrin bir “suç imparatorluğuna” dönüşmesi, Al Capone’un Şikago’yu ele geçirmesi sonunda Amerikan hükümetini rahatsız etmeye başladı.
Bunun üzerine, Hazine Bakanlığı’nın “İçki Yasağı Bürosunda” görevli, 27 yaşındaki özel ajan Elliot Ness, içki kaçakçılığını önlemek ve Capone’u yakalamak için görevlendirildi.
Ness, daha işe başlar başlamaz nasıl bir belayla karşılaştığını anladı.
Sadece polis değil neredeyse bütün görevliler Capone’un “rüşvet ağının” içine girmişti.
Bunun üzerine tek tek bütün görevlilerin dosyalarını inceleyerek kendisine 11 kişilik bir ekip oluşturdu.
Capone’un içki depolarını basmaya, içki yollarını kesmeye başladılar.
Bu “rüşvet tekliflerini reddettiklerinin” duyulmasını sağladılar.
Önceleri Ness’le alay eden medya, bunun üzerine ona ve ekibine “Dokunulmazlar” adını taktı.
Daha sonra Brian de Palma, o büyük macerayı “Dokunulmazlar” ismiyle filme çekti.
Ness, içki depolarını basıyor, kamyonları durduruyordu ama Capone’u suçlayacak bir delil bulamıyordu.
Ele geçirilen “tanıklar” da Capone tarafından öldürtülüyordu.
Ness’in ekibinde bir muhasebeci vardı, bütün bu baskınlar, çatışmalar, suikastler arasında o Al Capone’un gelirlerini inceliyor, arada bir de “bu adamın çok geliri var ama hiç vergi vermiyor” diyordu.
Capone’un işlediği korkunç suçlar yanında “vergi kaçırma”, çok küçük duran, “önemsiz” bir suç gibi göründüğünden kimse o muhasebeciye aldırmıyordu.
Sonunda o muhasebeci haklı çıktı.
Hiçbir suçtan yargılanamayan Al Capone “vergi kaçırma” suçundan yakalandı, 11 yıl hapse mahkum oldu.
Zaten frengisi vardı, hapishanede o hastalığın da etkisiyle delirdi.
Şikago kurtuldu.
Bugün Türkiye, Al Capone’un Şikagosu’na çok benziyor… Burada da hukuk yok… Burada da rahatça suç işleniyor… Burada da suçlular yargılanmıyor… Burada da devlet görevlileri yasanın emrettiklerini yapmıyor… Burada da güçlü olan herkesi eziyor… Burada da insanlar korkuyor…
Ülkenin başında “anayasaya uymayacağını” açıklayan bir adam bulunuyor, hiç durmadan anayasal suç işliyor, anayasa ne diyorsa tam aksini yapıyor.
AKP’li milletvekillerinin açıkça itiraf ettiği gibi “yargı” onun elinde.
İstediğini yakalatıyor, istediğini serbest bırakıyor.
AKP’nin yargıçları hukuk tarihinde görülmemiş kararlar alıyorlar.
Özgür Gündem Gazetesi’yle dayanışma kampanyasına katılarak bir günlüğüne gazetenin genel yayın müdürlüğünü yapan Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu, Ahmet Nesin, yargıç tarafından “tutuklanmaya engel bir halin bulunmadığı” gerekçesiyle tutuklanıyorlar.
Yargıç, niye “tutuklanmaları” gerektiğine dair bir gerekçe bulamayınca, “tutuklanmalarına engel yok” deyip çıkıyor işin içinden.
Günlük bir gazetede bir günlüğüne genel yayın müdürlüğü yaptıkları için “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlanıyorlar.
Buna karşılık Niğde’de de üç görevliyi öldüren IŞİD üyeleri, “terör örgütünden” değil “kasten kamu görevlilerini öldürmek” suçundan mahkum oluyorlar.
IŞİD’i “terör örgütüne” sokmayan ama legal bir gazetede bir gün çalışmayı “terör örgütü propagandası” olarak değerlendiren bir yargı var karşımızda.
Yargının kendini imha ettiği bu ortamda ülke bir içsavaşa doğru kan revan içinde sürükleniyor.
Bütün bu karmaşanın içinde birileri, Ness’in ekibindeki muhasebeci gibi “Erdoğan’ın diploması yok” diye mırıldanıyor.
Etraf öylesine suç dolu ki kimse bu “diploması yok” sözüyle fazla ilgilenmiyor.
Üstelik ortalığa “inandırıcı” bir diploma da çıkmıyor, çıkan diplomaların tarihleri, imzaları tutmuyor.
Eğer lise ve üniversite diplomaları “resmen” ortaya konamazsa, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı düşer.
Yasa çok açık ve net bu konuda.
Anayasaya uymayı reddeten, sürekli anayasal suçlar işleyen, yargıyı yok eden bir adamın Türkiye’yi öldürmesine engel olmak isteyenler her türlü “hukuki” mücadeleyi vermek zorundadır.
Muhalefetin de bu “diploma” işini ciddiye alması gerekir.
Bu, hukuki bir meseledir.
AKP, hukuku yok etti… Onlar hukuku yok ettiler diye biz de “hukuk yokmuş” gibi davranmayacağız.
Tam aksine, onlar “hukuku yok ettikçe” biz daha fazla “hukuka” sarılacağız, her türlü hukuksuzlukla mücadele edeceğiz, hukukun her imkanını kulanacağız.
“Hukukun olmadığı ve bir daha olmayacağını” kabul etmek sadece AKP’nin işine yarar.
Erdoğan ve AKP’liler iktidarda kalabilmek için için hukuku yok ediyor, siz neden hukuka sahip çıkmıyorsunuz?
“En büyük suçları” yakalamak için uğraşmak gerekmiyor, en küçük suçlarla da ilgilenmeli bugün muhalefet.
Bazen “mafya reisleri” en küçük suçlarından yakalanır.
Muhalefet etmek, haftada bir grup toplantısında konuşmak değil.
Özellikle hukuki konularda çok iyi örgütlenip, her suçu, yargının her hukuksuzluğunu takip etmek, bunları ortaya çıkarmak, halka duyurmak, dünyaya anlatmak gerekiyor.
Muhalefet, Elliot Ness gibi kararlı bir adam bulsun, ona bağlı bir hukuk birimi oluştursun, bütün suçları takip etsin, o zaman Erdoğan ve ekibinin nasıl sıkıştığını göreceksiniz.
“Hukuksuzluk” onların stratejisiyse, “hukuk” da muhalefetin stratejisi olmalı.
“Nasılsa bir sonuç çıkmaz” demek teslim olmaktır.
Hukuka sarılırsanız her zaman bir sonuç çıkar.
Üstelik bazen de en ummadığınız yerde çıkar o sonuç.
Hiç unutmayın, Şikago’nun kralı Al Capone, cinayetten, suikastten, haraçtan, kaçakçılıktan, çatışmadan, çetecilikten değil “vergi kaçırmaktan” girdi içeri.
Eğer hukukun her alanında mücadele edilmeseydi Şikago belki yıllarca kurtulamazdı.
O mücadele günlerinde Ness şunu öğrendi, Şikago’yu Al Capone’dan kurtarmaksa göreviniz…
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Bölünmek elbette her iki tarafın sonu olur. Zaten 21yy.da dünya ülkeleri globallesme dediğimiz sınırların anlamını yitirmeye başladığı bir döneme girmişken yeni sınırlar çizmek zamana ayak uyduramamak anlamına gelmiş olunur buda sonunu hazırlamak olur...
Tabi bunu engellemek için ise komşu ülke diktatorlerinin ülkeyi bu hale getirmelerinin payını gözden cikarmamak gerek....
Tabiki çelişiyor zaten bahsi geçen idaaniz bir bağımsız bir devlet ile o kadar celisiyor ki devletin dağ kadrosunu besleyecek kadar anormal geldiği için o çelişen cümleleri yazdım
Burda önemli bir noktayı kaciriyorsunuz. Cudi ve gabbar Turkiye sınırları icerisinde yer alıyor. Eğer ABD helikopteri Türk Hava sahasında gerilla ya yardım dagitabiliyorsa; birinci sorun ABD bunu Türkiye Cumhuriyeti devletinden habersiz yapamaz demek oluyor ki gerilla yı devlet besliyor. Aksine bir durum sözkonusu ise Birkaç saniyeligine hava sahasını ihlal eden bir uçak dusurulebiliniyor ise bu ABD helikopterleri deyiminle teroriste yardım atmasına rağmen neden dusurulmuyor. Başka bir çelişki bahsi gecen bölge sürekli Türk Hava Sahası denetiminde savaş helikopterlerimizle korunuyor yani bu nasıl bir ifade Allah aşkına bırakalım böyle yersiz karalamaları farkına varmadan ülkemizin dış güçler tarafından işgal ettiginizi soylemektesiniz...
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir, ama tüm dönemeçler yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin
Tıpkı nilüferler gibi ) Nilüferler…Yalnızca bu çiçekler, hep ...
serbest kürsü
26.06.2016 - 00:00AHMET ALTAN21 Haziran 2016 Salı 21:55
Mafya tarihinin belki de en ünlü ismi olan Al Capone’nun hikayesini hatırlıyor musunuz?
Hatırlamanız, hatta hiç aklınızdan çıkarmamanız lazım.
Bugün Türkiye’yi boğarak öldürmek için harekete geçen bir siyasi iktidarla mücadele ederken, yararlanacağınız önemli kaynaklardan biridir Al Capone.
Biliyorsunuz, “içkiyi yasaklayacağız” derken dünya tarihinin belki de en güçlü mafya hareketini patlattı Amerikan yönetimi.
İçki kaçakçılığı büyük servet kazandırıyordu.
Al Capone da birçok yasadışı iş yapıyor ama asıl parayı içki kaçakçılığından kazanıyordu.
Çok iyi bir örgütçü ve zeki bir adamdı.
Alaycıydı da.
Bir keresinde, “çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim,” demişti.
Kazandığı büyük paralarla Şikago şehrinin neredeyse bütün yöneticilerini ve polis teşkilatını kendisine bağlamıştı.
Paraların bir kısmını da halka dağıttığı için halk tarafından bir tür “Robin Hood” gibi görülüyordu.
Halk ondan yanaydı, gazeteler onun istediklerini yazıyorlardı, yönetim tümüyle elindeydi, Şikago’da sarsılmaz bir iktidara ve güce sahipti.
Acımasızdı.
Rakiplerini ya öldürüyor ya da şehirden kaçmak zorunda bırakıyordu.
Şikago’da zaten onu yakalamaya çalışan kimse yoktu ama yakalamaya çalışan biri olsa da suçla bağını ortaya çıkaramıyordu.
Koca bir şehrin bir “suç imparatorluğuna” dönüşmesi, Al Capone’un Şikago’yu ele geçirmesi sonunda Amerikan hükümetini rahatsız etmeye başladı.
Bunun üzerine, Hazine Bakanlığı’nın “İçki Yasağı Bürosunda” görevli, 27 yaşındaki özel ajan Elliot Ness, içki kaçakçılığını önlemek ve Capone’u yakalamak için görevlendirildi.
Ness, daha işe başlar başlamaz nasıl bir belayla karşılaştığını anladı.
Sadece polis değil neredeyse bütün görevliler Capone’un “rüşvet ağının” içine girmişti.
Bunun üzerine tek tek bütün görevlilerin dosyalarını inceleyerek kendisine 11 kişilik bir ekip oluşturdu.
Capone’un içki depolarını basmaya, içki yollarını kesmeye başladılar.
Defalarca suikast girişimiyle karşılaştılar, “rüşvet” teklifleri aldılar.
Bu “rüşvet tekliflerini reddettiklerinin” duyulmasını sağladılar.
Önceleri Ness’le alay eden medya, bunun üzerine ona ve ekibine “Dokunulmazlar” adını taktı.
Daha sonra Brian de Palma, o büyük macerayı “Dokunulmazlar” ismiyle filme çekti.
Ness, içki depolarını basıyor, kamyonları durduruyordu ama Capone’u suçlayacak bir delil bulamıyordu.
Ele geçirilen “tanıklar” da Capone tarafından öldürtülüyordu.
Ness’in ekibinde bir muhasebeci vardı, bütün bu baskınlar, çatışmalar, suikastler arasında o Al Capone’un gelirlerini inceliyor, arada bir de “bu adamın çok geliri var ama hiç vergi vermiyor” diyordu.
Capone’un işlediği korkunç suçlar yanında “vergi kaçırma”, çok küçük duran, “önemsiz” bir suç gibi göründüğünden kimse o muhasebeciye aldırmıyordu.
Sonunda o muhasebeci haklı çıktı.
Hiçbir suçtan yargılanamayan Al Capone “vergi kaçırma” suçundan yakalandı, 11 yıl hapse mahkum oldu.
Zaten frengisi vardı, hapishanede o hastalığın da etkisiyle delirdi.
Şikago kurtuldu.
Bugün Türkiye, Al Capone’un Şikagosu’na çok benziyor… Burada da hukuk yok… Burada da rahatça suç işleniyor… Burada da suçlular yargılanmıyor… Burada da devlet görevlileri yasanın emrettiklerini yapmıyor… Burada da güçlü olan herkesi eziyor… Burada da insanlar korkuyor…
Ülkenin başında “anayasaya uymayacağını” açıklayan bir adam bulunuyor, hiç durmadan anayasal suç işliyor, anayasa ne diyorsa tam aksini yapıyor.
AKP’li milletvekillerinin açıkça itiraf ettiği gibi “yargı” onun elinde.
İstediğini yakalatıyor, istediğini serbest bırakıyor.
AKP’nin yargıçları hukuk tarihinde görülmemiş kararlar alıyorlar.
Özgür Gündem Gazetesi’yle dayanışma kampanyasına katılarak bir günlüğüne gazetenin genel yayın müdürlüğünü yapan Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu, Ahmet Nesin, yargıç tarafından “tutuklanmaya engel bir halin bulunmadığı” gerekçesiyle tutuklanıyorlar.
Yargıç, niye “tutuklanmaları” gerektiğine dair bir gerekçe bulamayınca, “tutuklanmalarına engel yok” deyip çıkıyor işin içinden.
Günlük bir gazetede bir günlüğüne genel yayın müdürlüğü yaptıkları için “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlanıyorlar.
Buna karşılık Niğde’de de üç görevliyi öldüren IŞİD üyeleri, “terör örgütünden” değil “kasten kamu görevlilerini öldürmek” suçundan mahkum oluyorlar.
IŞİD’i “terör örgütüne” sokmayan ama legal bir gazetede bir gün çalışmayı “terör örgütü propagandası” olarak değerlendiren bir yargı var karşımızda.
Yargının kendini imha ettiği bu ortamda ülke bir içsavaşa doğru kan revan içinde sürükleniyor.
Bütün bu karmaşanın içinde birileri, Ness’in ekibindeki muhasebeci gibi “Erdoğan’ın diploması yok” diye mırıldanıyor.
Etraf öylesine suç dolu ki kimse bu “diploması yok” sözüyle fazla ilgilenmiyor.
Üstelik ortalığa “inandırıcı” bir diploma da çıkmıyor, çıkan diplomaların tarihleri, imzaları tutmuyor.
Eğer lise ve üniversite diplomaları “resmen” ortaya konamazsa, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı düşer.
Yasa çok açık ve net bu konuda.
Anayasaya uymayı reddeten, sürekli anayasal suçlar işleyen, yargıyı yok eden bir adamın Türkiye’yi öldürmesine engel olmak isteyenler her türlü “hukuki” mücadeleyi vermek zorundadır.
Muhalefetin de bu “diploma” işini ciddiye alması gerekir.
Bu, hukuki bir meseledir.
AKP, hukuku yok etti… Onlar hukuku yok ettiler diye biz de “hukuk yokmuş” gibi davranmayacağız.
Tam aksine, onlar “hukuku yok ettikçe” biz daha fazla “hukuka” sarılacağız, her türlü hukuksuzlukla mücadele edeceğiz, hukukun her imkanını kulanacağız.
“Hukukun olmadığı ve bir daha olmayacağını” kabul etmek sadece AKP’nin işine yarar.
Erdoğan ve AKP’liler iktidarda kalabilmek için için hukuku yok ediyor, siz neden hukuka sahip çıkmıyorsunuz?
“En büyük suçları” yakalamak için uğraşmak gerekmiyor, en küçük suçlarla da ilgilenmeli bugün muhalefet.
Bazen “mafya reisleri” en küçük suçlarından yakalanır.
Muhalefet etmek, haftada bir grup toplantısında konuşmak değil.
Özellikle hukuki konularda çok iyi örgütlenip, her suçu, yargının her hukuksuzluğunu takip etmek, bunları ortaya çıkarmak, halka duyurmak, dünyaya anlatmak gerekiyor.
Muhalefet, Elliot Ness gibi kararlı bir adam bulsun, ona bağlı bir hukuk birimi oluştursun, bütün suçları takip etsin, o zaman Erdoğan ve ekibinin nasıl sıkıştığını göreceksiniz.
“Hukuksuzluk” onların stratejisiyse, “hukuk” da muhalefetin stratejisi olmalı.
“Nasılsa bir sonuç çıkmaz” demek teslim olmaktır.
Hukuka sarılırsanız her zaman bir sonuç çıkar.
Üstelik bazen de en ummadığınız yerde çıkar o sonuç.
Hiç unutmayın, Şikago’nun kralı Al Capone, cinayetten, suikastten, haraçtan, kaçakçılıktan, çatışmadan, çetecilikten değil “vergi kaçırmaktan” girdi içeri.
Eğer hukukun her alanında mücadele edilmeseydi Şikago belki yıllarca kurtulamazdı.
O mücadele günlerinde Ness şunu öğrendi, Şikago’yu Al Capone’dan kurtarmaksa göreviniz…
Her hukuksuzluğu ciddiye almak zorundasınız.
AHMET ALTAN
serbest kürsü
25.06.2016 - 23:56Bence günün en anlamlı köşe yazısı bugün, Ahmet abiden geldi 😊
serbest kürsü
25.06.2016 - 10:11Doğdun
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adilos bebem
Hasta düşmeyesin diye
Töremiz böyle diye
Saldır şimdi memeye
Saldır da büyü
Bunlar engerekler ve ciyanlardir
Bunlar ekmegimize aşımıza
Göz koyanlardır
Tanı bunları
Tanı da büyü
Bu namustur
Künyemize kazılmış
Bu da sabır
Ağulardan süzülmüş
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü
serbest kürsü
25.06.2016 - 02:38Evet mobilya insan yerini işgal etti
serbest kürsü
25.06.2016 - 00:33serbest kürsü
25.06.2016 - 00:24Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
serbest kürsü
24.06.2016 - 23:52Sizi doğa afetmeyecek 😉
serbest kürsü
24.06.2016 - 23:39Yeşile benden de destek...
şu an ne söylüyorsun?
24.06.2016 - 10:04şu an ne dinliyorum
24.06.2016 - 07:36Kazım Koyuncu / Nçais Birapa
serbest kürsü
22.06.2016 - 22:23Slaw.....
şu an ne dinliyorum
22.06.2016 - 01:10Ciwan Haco /Can....
şu an ne dinliyorum
22.06.2016 - 01:06Spas hay Mat Los yazdım ama dikkat etmedim kelime yanlış yazılmış...
serbest kürsü
21.06.2016 - 22:08Bir milletin başına gelebilecek en kötü şey, felsefi, ilmi ve edebi sessizliktir....
Bu akşam da Mehmed Uzun'u anmiş oldum Kürsü sayesinde....
serbest kürsü
21.06.2016 - 22:04Ben iyiyim. Sen memleketten haber ver. Hala öldürüyorlar mı, esmer yüzlü çocukları, eşkiya diye!
Mehmed Uzun
serbest kürsü
21.06.2016 - 22:00...ve bağırdı annem tam kapıdan çıkarken
'Yüreğini ört.'
'İnsanlar soğuk üşürsün...! '
Mehmed Uzun
serbest kürsü
21.06.2016 - 21:56Delilleri severim gerçekten deliler en sade insanlardır...😁
Kurnaz akıllı insanlar yerine deli dostları tercih ederim...
şu an ne dinliyorum
20.06.2016 - 22:57Ahmet kaya. /...
serbest kürsü
20.06.2016 - 20:50Belki roketleride ABD askeri atıyordur...
serbest kürsü
20.06.2016 - 10:57Rojbaşş 😉
serbest kürsü
20.06.2016 - 10:56İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire: 'Buyur...' dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur:
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
😉
serbest kürsü
20.06.2016 - 03:09Bölünmek elbette her iki tarafın sonu olur. Zaten 21yy.da dünya ülkeleri globallesme dediğimiz sınırların anlamını yitirmeye başladığı bir döneme girmişken yeni sınırlar çizmek zamana ayak uyduramamak anlamına gelmiş olunur buda sonunu hazırlamak olur...
Tabi bunu engellemek için ise komşu ülke diktatorlerinin ülkeyi bu hale getirmelerinin payını gözden cikarmamak gerek....
serbest kürsü
19.06.2016 - 15:44Tabiki çelişiyor zaten bahsi geçen idaaniz bir bağımsız bir devlet ile o kadar celisiyor ki devletin dağ kadrosunu besleyecek kadar anormal geldiği için o çelişen cümleleri yazdım
serbest kürsü
19.06.2016 - 00:32Burda önemli bir noktayı kaciriyorsunuz. Cudi ve gabbar Turkiye sınırları icerisinde yer alıyor. Eğer ABD helikopteri Türk Hava sahasında gerilla ya yardım dagitabiliyorsa; birinci sorun ABD bunu Türkiye Cumhuriyeti devletinden habersiz yapamaz demek oluyor ki gerilla yı devlet besliyor. Aksine bir durum sözkonusu ise Birkaç saniyeligine hava sahasını ihlal eden bir uçak dusurulebiliniyor ise bu ABD helikopterleri deyiminle teroriste yardım atmasına rağmen neden dusurulmuyor. Başka bir çelişki bahsi gecen bölge sürekli Türk Hava Sahası denetiminde savaş helikopterlerimizle korunuyor yani bu nasıl bir ifade Allah aşkına bırakalım böyle yersiz karalamaları farkına varmadan ülkemizin dış güçler tarafından işgal ettiginizi soylemektesiniz...
Toplam 269 mesaj bulundu