Erzurum kozmopolitik bir şehir olsa dedikleriniz doğru olurdu lâkin verdiğiniz örnek şehir %90 ı aslı Türk kökenli bir şehir sanırım yanılıyormuyum, zaten burda da gerçek sorunun temelinde bir bölgemi bir halkmı hedef alınmış güzel ve açık bir örnek...
Çok halksınız müsait bir zaman sizinle bu konuyu gördüklerim le örneklendirmek isterim, elbette tek amacımız bu kardeş kavgasının bir an önce bitmesi... hal olmayacak hiç bir sorun yoktur.
O kadar basit diyorsunuz... Evet bazı köyeler her haksızlığı sineye çekip kuzu kuzu bir köşeye çekildi, bazı köylerde her denileni yapmadı diye köyleri yakıldı yıkıldı...
Yani bu dediğinizi sizin anlayacağınız dilden söyleyeyim; bugün kimi mevcut iktidar için kendisini feda edecek durumda kimiside iktidarın hırsız olduğunu söylüyor, hangisi doğru....
Rabia hanım, sorun burda bir kaç cümleyle anlatılmaz, dış güçlerin payı cennet gibi bir yerde olamaz size sadece bir soru sormak istiyorum, dış güçler neden Antalya, İzmir gibi güzel şehirlerde insanları dağa çıkarmıyor da, onlarca yıldır hep aynı coğrafyada insanları dağa çıkarıyor. Dış güç dediğimiz, başka bir ülke içinde biz dış gücüz hadi sevmediğimiz ülkeyide biz karıştıralım yapabilirmiyiz? Evet yapabiliriz mesela Suriye yi karıştırmada en büyük katkımız oldu. Çünkü Suriyede 'de halklar arası uçurum vardı ve sonuç dış güçler orda zulümden bıkmış insanlar sayesinde karıştırdı orayı.
Sonuç olarak bir yerde insanlar bıktırılmadan başkasının maşası olmaya meğilli olmazlar artık çaresiz kaldıkları an dış güçler için bir fırsat doğmuş olur, Doğunun yada Kürtlerin kaderide budur.
Asıl ucuz siyaset yok bu dış güçlerin işi yok o dış güçlerin işi, yok bu ingiliz ajanı yok bu mossad ajanı, yok bu paralel yok o Ermeni vs tabirlerle işin içinden sıyrılmanın yolunu aramaktır bence.. malum o yüzde 50 lik kesimin sıkıştığı vakitler kullandığı ağızda bu yukarda anlattığım terimleri içeriyor
Ülkenin gerçekleri sana bana ona göre diye bir tabirle sınıflandırılmaz. Ülkede bir Kürt sorunu var ve bunun bana göre var sana ona göre yok destekte o sorun var, bunun bana göre doğru olduğunu şöyle anlaya biliriz, lozan 'dan başlayıp, Şeyh Said ayaklanmasında tut, Dersim katliamından tut, Newala Kasaba ya, 90 lı yıllarda insan cesetleriyle dolan petrol kuyularından tut, Silvan, katliamına, Diyarbekir Zindanından tut Köy boşaltma ve yakmalara, Ekonomiden tut bugünkü doğunun haline hepsi somut belgedir sana bana ona göre bir doğru yada yanlış yok ortada kör sağır olmayan herkes için bunlar getçektir,
Cesarette gelince evet bunları günümüzde söyleyebilmek dile getirebilmek malesef cesaretli olmayı gerektiriyor, bunları konuşmak ise siyaset değil insan onurunun gerekliliğidir,
Biz tribünde ucuz siyaset yapmıyoruz merak etme burda sapına kadar içindeyiz...
Kısacası; Eleştirdiğiniz yazarın ülke gerçeklerini cesurca yazarken, o yazıları paylaşmak bile cesaret işi olmuş...
Yazık bu ülkeye, bunları hak etmiyor!
Terör insanlık suçudur.
Elbette.
Terörü lanetliyoruz.
Tamam.
Kahrolsun PKK!
Pekiyi.
Şehitler ölmez vatan bölünmez!
Olmuştur.
Terörün son çırpınışları...
İyi güzel.
Tünelin uçundaki ışık yanıp sönüyor.
Fevkalade.
(...)
Eyyy!
Buraya baksanıza.
Yıllarımız bu edebiyatla geçti.
Hep bu klişeler uçuştu havada, her terör şiddet saldırısının ardından aynı sloganları attık.
Ama değişen bir şey olmadı.
Sorun olduğu yerde de durmadı, her geçen gün derinleşti.
Kan da durmadı, oluk gibi akmaya devam etti.
Kafa değişmedikçe sorun çözülmez.
Kan gölü büyür, o kadar.
Bir haftalık kafa dinlemenin son günlerinde iki yazı yazdım.
Biri dün yayımlandı, önüne bir bölüm ekledikten sonra...
Bugün de, Ankara katliamının öncesinde yazdığım yazıyı değiştirmiyorum.
Yukarıdaki girişle birlikte yayımlıyorum.
Yazık bu memlekete, bütün bunları hak etmiyor.
* * *
13 Mart'ta Ankara'da bomba yüklü araçla gerçekleştirilen terör saldırısında 37 kişi hayatını kaybetti. Ankara'da 5 ayda gerçekleştirilen üç saldırıda toplam 168 kişi katledidi
Bu ‘devlet kafası’ bölecek ülkeyi!
Kürtlere yaşatılan acıları hep seyrettik. Bugün de öyle. Sesimiz çıkmıyor. Yazıklar olsun
Eskiden de böyleydi.
Köyler zorla boşaltılırdı.
Köyler, ormanlar yakılırdı.
Kürtler kendi memleketlerinden sürgün edilir, sürgün yaşarlardı.
Eskiden köyler insansızlaştırılırdı.
Bugün de farklı değil.
Şehirler insansızlaştırılıyor.
Sur...
Cizre...
Nusaybin...
Silopi...
Mahalleler kapatılıyor.
Abluka altına alınıyor.
Bombalanıyor.
Enkaz yığını hâline getiriliyor.
Eskiden de böyleydi.
Mart 2016, Diyarbakır. Sur'da bir duvar. Önünde üzerleri soyulmuş erkekler. Karşılarında tam teçhizatlı askerler...Devlet görevlileri hukuk dışına çıkar, tek tek faili meçhul cinayetler işlerdi.
Bugün de farklı değil.
Toplu işleniyor cinayetler.
Mahalleler kapatılıp kıyım yapılıyor.
Yakılıyor insanlar.
Eskiden de öyleydi.
Ermeni dölü derlerdi.
Sünnetsiz derlerdi.
Bugün de farklı değil.
Ruslarla işbirliği yapan Ermeni çeteleri diyorlar.
Eskiden de böyleydi.
Milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılırdı.
Meclis kapısından doğruca hapishaneye atılılırdı Kürt milletvekilleri.
Bugün de farklı değil.
HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması kapıda.
Eskiden de böyleydi.
Gazeteci kılıklı teröristler derdi devlet büyükleri.
Bugün de diyorlar.
Eskiden de böyleydi.
Kitaplar, yazılar suç aleti sayılırdı.
Şimdi de öyle.
Örneğin benim iki kitabım, Delila ve Kürdistan Günlükleri suç sayıldı, toplatma kararı alındı, soruşturma açıldı haklarında...
Eskiden de böyleydi.
Elleri daha serbest kalsın diye, daha rahat hukuk dışına çıkabilsinler diye yeni kanuni zırhlar talep ederlerdi.
Bugün de öyle.
Eskiden de böyleydi.
Hapishaneler Kürt siyasetçilerle dolar taşardı.
Bugün de öyle.
HDP’lilere dönük tutuklama dalgası kabardıkça kabarıyor.
Eskiden olduğu gibi bugün de, devletin elinin ne kadar ağır olduğunu göstermek için yapılıyor bütün bunlar.
Ya devletten yanasın, ya terörden yana diye yapılıyor.
Eskiden olduğu gibi bugün de, söz konusu vatansa gerisi teferruattır diye yapılıyor.
Eskiden de böyleydi.
Bugün de değişmedi.
Vatan bölünmesin diyerek, milli birlik beraberlik olsun diyerek yaşatılıyor tüm bu acılar.
Eskiden de böyleydi.
Kürtlere yaşatılan acıları hep seyrettik.
Görmedik.
Acılara gözlerimizi kapattık.
Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde insanlara bok yedirildi, tutsak muamelesi yapıldı, çıt çıkmadı.
Sesimizi çıkarmadık, terörle mücadele diye, vatan millet sakarya diye.
Bugün de öyle.
Sesimiz çıkmıyor.
Seyretmekle yetiniyoruz acıları.
Yazıklar olsun.
Oysa, asıl bu acılar ülkeyi bölmeye götürüyor.
Sur’da üç ay mahsur kalan 16 yaşındaki Ramazan Hanas yaşadıklarını T24 Diyarbakır muhabiri Veysi Polat’a şöyle anlatmış:
16 yaşındaki Ramazan, okuldan sonra atık toplamaya gittiği Sur'da üç ay mahsur kaldı...
Asıl yaşattığınız acılar bu memleketi bölecek! Bu devlet kafası hiç mi değişmeyecek?
Okula sabahları gidiyordum, öğleden sonraları da atık maddeleri toplayarak harçlığımı çıkarıyordum.
Yine sıradan bir günde Sur’da yaşanan olaylardan ötürü daha fazla atık bulma ümidiyle girdim.
Ancak yasak kararı alınınca da dışarı çıkamadım.
Sokağın bir tarafında polisler, diğer tarafta ise yüzleri maskeli silahlılar vardı.
Çıkmamıza izin verilmedi.
Zaman zaman su taşıttırıldı ben ve benim gibi üç beş çocuğa.
Sürekli patlama oluyordu.
Ev değiştiriyorduk.
Bulunduğumuz yerlere bombalar veya kurşunlar gelince de başka yere geçiyorduk.
Biz üç dört çocuktuk.
Binaların bodrum katlarındaydık hep.
Son olarak tarihi bir evin bodrum katına sığındık.
Günlerce uykusuz kaldım.
Günleri unuttum…
Korktum, öleceğim diye.
Annemi, babamı, kardeşlerimi, okul arkadaşlarımı düşündüm. Sur’un dışını özledim oradayken. Yemek ihtiyacımızı bodrum katlardaki konservelerden, su ihtiyacımızı ise kuyu sularından temin ediyorduk.
Hayatımda ilk kez pilav ve bulgur yaptım.
Doğru düzgün yemek yiyemiyorduk.
Lahmacun ve kolayı özledim orada.
Üzerimize bomba yağıyordu.
Öleceğim diyordum.
Korkudan uyuyamıyordum.
Her yerden bomba yağıyordu.
Üstümüz, başımız barut kokuyordu.
Şans eseri kurtuldum.
Ara ara ‘teslim olun! ’ anonsları geliyordu.
Ancak bulunduğumuz yerden çıkmamıza izin verilmiyordu. Bulunduğumuz yere kimse gelmesin diye kapının arkasına kanepe koymuştuk.
Günleri unuttum ama günlerce o odadan çıkmadık.
Bir ara kadın ve çocuk sesleri geldi ve dışarı çıkmamız istendi. Kalabalık bir grup olarak ellerimiz başımızın üzerinde Dört Ayaklı Minare’ye açılan sokaktan askerlere doğru yürüdük.
Oradan karakola, sonra da adliyeye çıkarılıp bırakıldım.
“Teslim ol, dediler ama çıkmamıza izin vermediler”
Celal Başlangıç’ın Sur yazısı
Sur'da viran olmuş bir sokak. Bir adam; çıplak, tedirgin, şaşkın...Bütün bu acılar yaşandıktan sonra ne olacağını sanıyorsunuz?
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren de yaşandı, 1980’lerde de yaşandı, 1990’larda da yaşandı bu acıların hepsi.
Yaşandı da ne oldu?
Ne değişti?
O acıları yaşayanların çocukları dağa çıktı.
O acılara şahit olanların çocukları ‘barikatlar’a çıktı.
Sur’daki, Cizre’deki, Silopi’de, Nusaybin’deki, Silvan’daki, Dargeçit’teki, İdil’deki barikatları dolduranlar, 1990’larda köyleri yakılarak zorla şehirlere göç ettirilenlerin çocuklarıdır.
Eskiden de böyleydi.
Bugün de öyle.
Yarın da farklı olmayacak.
Bugünkü acılara Sur’da, Cizre’de tanıklık eden çocuklar da yarın ellerine silah alacak.
Akıllanmayacak mısınız?
Böyle giderseniz, asıl yaşattığınız acılar bu memleketi bölecek!
Bu devlet kafası hiç mi değişmeyecek? ..
Yazın bir kenara:
Despot kafası ile bu memlekette barış olmaz, istikrar olmaz, demokrasi ve hukuk olmaz.
Öyle anlayıştaki anlaşılıyorki Cemal geçmişine bağlı kalmadan dedesinin yüz karası reziliğini görmüş ve onu diliyle de olsa bir özür olarak telafi etmenin mücadelesini vermekte..
Hasan Cemal 'in dedesi bizzat ermenilerin katledilmesinde büyük sorumluluk taşıyan biri, ve öyle bir dededen böyle bir torun, benim şahsi fikrim olarak büyük bir başarıya imza atıyor.
Namus;
Muhafazakâr â sorarsan; dini terbiye.
Orduda sorarsan; vatan, bayrak, silah.
Yobaza sorarsan; kadına ait terbiye.
Aydına sorarsan; insan ahlâkı.
Kıscası namus tek anlamı olmayan değişken bir tabirdir.
Benim yaptığım siyaset değil ki çok açık ve acı gerçeker... beni taşlayacak olanlar devekuşu misali kafalarını kuma gömmüş olmaları gerekir ki öyleler zaten...pırsgırek tüne... :-)
Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz, “Avrupa Birliği artık sessiz kalmamalı! ” diyor.
Sonra da ekliyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikaları Avrupa değerleriyle bağdaşmıyor ve bu durum Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini sadece zora sokmuyor, imkânsız hâle getiriyor.”
Britanya Başbakanı Cameron, Erdoğan’la birlikte Türkiye’nin AB’den ne kadar büyük bir hızla uzaklaştığını alaycı bir dille belirtiyor:
“Türkiye bu hızla AB'ye ancak 3000 yılında üye olur.”
Almanya Başbakanı Merkel, Başbakan Erdoğan’a dönük uyarılarını üç noktada topluyor:
Bağımsız yargı...
Bağımsız medya...
Güçlü meclis...
Merkel düşüncelerini saklamıyor:
“Erdoğan’la görüşmemizde açıkça dile getirdim. Bağımsız bir yargı sistemine, bağımsız bir medyaya ve güçlü bir meclise ihtiyaç olduğunu belirttim. Tabii ki dört milletvekilinden birinin dokunulmazlığının kaldırılmasının bizi derinden kaygılandırıyor.”İngiliz London Times gazetesine gelince...
Başyazısında, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini saçmalık olarak niteliyor ve bu ‘saçmalığa’ AB'nin bir an önce son vermesi gerektiğini belirtiyor.
Haksız değil The Times.
Evet, orta yerde bir saçmalık var.
Kaç yıldır süren bir saçmalık.
Türkiye artık ikinci sınıf demokrasi bile değil.
Hukuk devleti rafa kalkmış durumda.
Erdoğan rejimin fiilen değiştiği kaç zaman önce söyledi.
Yine Erdoğan’ın dediği gibi, anayasa da ‘bekleme odası’na alındı.
Anayasa Mahkemesi kararına uymayacağını söyleyen de Erdoğan’dan başkası değil.
Demokratik değerlerin böylesine ayaklar altına alındığı bir ülke, AB çatısı altında kendine yer bulabilir mi?
Hayır.
Rahmetli dışişleri bakanlarından CHP’li Turan Güneş’in deyişiyle:
Briç kulübünde pişpirik oynanmaz!
Hatırlıyorum.
Askeri darbe dönemlerinde Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği gündeme gelirdi.
Türkiye’yi atalım mı?
Üyeliğini askıya mı alalım?
Avrupa Konseyi’nden Ankara’ya gelir, nabız yoklar, sorarlardı n’apalım diye.
Aldıkları yanıt genellikle şöyle olurdu:
“Ne atın, ne de askıya alın. İlişki kesilirse, Türkiye üzerinde etkiniz sıfırlanır. Bunun yerine ilişki şöyle böyle de olsa devam ederse, darbe yönetiminin üstünde fren rolü oynayabilirsiniz.”
Bugün böyle bir oyun oynanabilir mi?
Hiç sanmıyorum.
Bugün askeri değil sivil darbe yaşıyoruz.
Böyle bir darbe sürecinde, AB’nin demokrasi açısından Erdoğan’a karşı ‘fren rolü’ oynamaya yalnız gücü değil, niyeti de yok.
Bu nedenle ‘AB saçmalığı’nı bir yerde sona erdirmek ve başka bir ilişki modeli kurmak iki tarafın da işine gelebilir.
Böylece iki taraf, Ankara ve Brüksel de daha dürüst davranmış, ikiyüzlü politikadan kurtulmuş olur.
Sanıyorum, böyle bir noktaya doğru hızla yol alıyoruz.
İki taraf da yakın zamanda saçmalığı sona erdirebilir.
Türkiye’nin Avrupa hülyası bitebilir.
Bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Bu memlekette demokrasi yok.
Ve hiç unutmayın:
Bu memlekete demokrasi dıştan gelmeyecek.
AB’den, ABD’den gelmeyecek.
Demokrasi bizim işimiz.
Demokrasiyi kurmak kendi iç işimiz.
Kendi ellerimizle kurmak zorundayız demokrasi ve hukukun üstünlüğü düzenini bu memlekette.
Türkiye, Führer ya da Reis düzenine mahkûm değil.
Veyahut:
Diktatörlük kaderimiz değil!
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir, ama tüm dönemeçler yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin
Tıpkı nilüferler gibi ) Nilüferler…Yalnızca bu çiçekler, hep ...
serbest kürsü
18.06.2016 - 19:03Yani ortaya bu sonuç çıkmış oluyor. Kürt sorunu Kürtlerin dağa çıkmasıyla başlamamiş aksine Kürtler asimle edilmek istenince o yolu seçmişler...
serbest kürsü
18.06.2016 - 07:29Rojbaş....
serbest kürsü
18.06.2016 - 01:28Ama nedense sadaka cami avlusunda bekleyen yada bir sokak başında sevişmeyi unutmuş kişilere veriliyor
serbest kürsü
18.06.2016 - 01:04Buer dae, vel hasıl mesele derin mesele :))
Çünkü eskiden görünen köy kılavuz istemezken şimdi asıl, görünen köy kılavuz ister olmuş :-)
serbest kürsü
17.06.2016 - 23:49Erzurum kozmopolitik bir şehir olsa dedikleriniz doğru olurdu lâkin verdiğiniz örnek şehir %90 ı aslı Türk kökenli bir şehir sanırım yanılıyormuyum, zaten burda da gerçek sorunun temelinde bir bölgemi bir halkmı hedef alınmış güzel ve açık bir örnek...
cesaret
17.06.2016 - 17:48Cesaret ne güzel bir şeyki; mazlumun haykırışını duyabiliyorsun onunla...
serbest kürsü
17.06.2016 - 16:00Çok halksınız müsait bir zaman sizinle bu konuyu gördüklerim le örneklendirmek isterim, elbette tek amacımız bu kardeş kavgasının bir an önce bitmesi... hal olmayacak hiç bir sorun yoktur.
serbest kürsü
17.06.2016 - 13:37O kadar basit diyorsunuz... Evet bazı köyeler her haksızlığı sineye çekip kuzu kuzu bir köşeye çekildi, bazı köylerde her denileni yapmadı diye köyleri yakıldı yıkıldı...
Yani bu dediğinizi sizin anlayacağınız dilden söyleyeyim; bugün kimi mevcut iktidar için kendisini feda edecek durumda kimiside iktidarın hırsız olduğunu söylüyor, hangisi doğru....
serbest kürsü
17.06.2016 - 09:43Rabia hanım, sorun burda bir kaç cümleyle anlatılmaz, dış güçlerin payı cennet gibi bir yerde olamaz size sadece bir soru sormak istiyorum, dış güçler neden Antalya, İzmir gibi güzel şehirlerde insanları dağa çıkarmıyor da, onlarca yıldır hep aynı coğrafyada insanları dağa çıkarıyor. Dış güç dediğimiz, başka bir ülke içinde biz dış gücüz hadi sevmediğimiz ülkeyide biz karıştıralım yapabilirmiyiz? Evet yapabiliriz mesela Suriye yi karıştırmada en büyük katkımız oldu. Çünkü Suriyede 'de halklar arası uçurum vardı ve sonuç dış güçler orda zulümden bıkmış insanlar sayesinde karıştırdı orayı.
Sonuç olarak bir yerde insanlar bıktırılmadan başkasının maşası olmaya meğilli olmazlar artık çaresiz kaldıkları an dış güçler için bir fırsat doğmuş olur, Doğunun yada Kürtlerin kaderide budur.
serbest kürsü
17.06.2016 - 07:38Ben Pkk yı savunmadım, Pkk sadece Bölgede devletin şefkatli ve merhametli uygulamalarının Bir Sonucudur...
serbest kürsü
17.06.2016 - 03:16Asıl ucuz siyaset yok bu dış güçlerin işi yok o dış güçlerin işi, yok bu ingiliz ajanı yok bu mossad ajanı, yok bu paralel yok o Ermeni vs tabirlerle işin içinden sıyrılmanın yolunu aramaktır bence.. malum o yüzde 50 lik kesimin sıkıştığı vakitler kullandığı ağızda bu yukarda anlattığım terimleri içeriyor
serbest kürsü
17.06.2016 - 03:11Ülkenin gerçekleri sana bana ona göre diye bir tabirle sınıflandırılmaz. Ülkede bir Kürt sorunu var ve bunun bana göre var sana ona göre yok destekte o sorun var, bunun bana göre doğru olduğunu şöyle anlaya biliriz, lozan 'dan başlayıp, Şeyh Said ayaklanmasında tut, Dersim katliamından tut, Newala Kasaba ya, 90 lı yıllarda insan cesetleriyle dolan petrol kuyularından tut, Silvan, katliamına, Diyarbekir Zindanından tut Köy boşaltma ve yakmalara, Ekonomiden tut bugünkü doğunun haline hepsi somut belgedir sana bana ona göre bir doğru yada yanlış yok ortada kör sağır olmayan herkes için bunlar getçektir,
Cesarette gelince evet bunları günümüzde söyleyebilmek dile getirebilmek malesef cesaretli olmayı gerektiriyor, bunları konuşmak ise siyaset değil insan onurunun gerekliliğidir,
Biz tribünde ucuz siyaset yapmıyoruz merak etme burda sapına kadar içindeyiz...
serbest kürsü
16.06.2016 - 23:58Yüreğinize sağlık buer dae hocam..
serbest kürsü
16.06.2016 - 21:03Kısacası; Eleştirdiğiniz yazarın ülke gerçeklerini cesurca yazarken, o yazıları paylaşmak bile cesaret işi olmuş...
Yazık bu ülkeye, bunları hak etmiyor!
Terör insanlık suçudur.
Elbette.
Terörü lanetliyoruz.
Tamam.
Kahrolsun PKK!
Pekiyi.
Şehitler ölmez vatan bölünmez!
Olmuştur.
Terörün son çırpınışları...
İyi güzel.
Tünelin uçundaki ışık yanıp sönüyor.
Fevkalade.
(...)
Eyyy!
Buraya baksanıza.
Yıllarımız bu edebiyatla geçti.
Hep bu klişeler uçuştu havada, her terör şiddet saldırısının ardından aynı sloganları attık.
Ama değişen bir şey olmadı.
Sorun olduğu yerde de durmadı, her geçen gün derinleşti.
Kan da durmadı, oluk gibi akmaya devam etti.
Kafa değişmedikçe sorun çözülmez.
Kan gölü büyür, o kadar.
Bir haftalık kafa dinlemenin son günlerinde iki yazı yazdım.
Biri dün yayımlandı, önüne bir bölüm ekledikten sonra...
Bugün de, Ankara katliamının öncesinde yazdığım yazıyı değiştirmiyorum.
Yukarıdaki girişle birlikte yayımlıyorum.
Yazık bu memlekete, bütün bunları hak etmiyor.
* * *
13 Mart'ta Ankara'da bomba yüklü araçla gerçekleştirilen terör saldırısında 37 kişi hayatını kaybetti. Ankara'da 5 ayda gerçekleştirilen üç saldırıda toplam 168 kişi katledidi
Bu ‘devlet kafası’ bölecek ülkeyi!
Kürtlere yaşatılan acıları hep seyrettik. Bugün de öyle. Sesimiz çıkmıyor. Yazıklar olsun
Eskiden de böyleydi.
Köyler zorla boşaltılırdı.
Köyler, ormanlar yakılırdı.
Kürtler kendi memleketlerinden sürgün edilir, sürgün yaşarlardı.
Eskiden köyler insansızlaştırılırdı.
Bugün de farklı değil.
Şehirler insansızlaştırılıyor.
Sur...
Cizre...
Nusaybin...
Silopi...
Mahalleler kapatılıyor.
Abluka altına alınıyor.
Bombalanıyor.
Enkaz yığını hâline getiriliyor.
Eskiden de böyleydi.
Mart 2016, Diyarbakır. Sur'da bir duvar. Önünde üzerleri soyulmuş erkekler. Karşılarında tam teçhizatlı askerler...Devlet görevlileri hukuk dışına çıkar, tek tek faili meçhul cinayetler işlerdi.
Bugün de farklı değil.
Toplu işleniyor cinayetler.
Mahalleler kapatılıp kıyım yapılıyor.
Yakılıyor insanlar.
Eskiden de öyleydi.
Ermeni dölü derlerdi.
Sünnetsiz derlerdi.
Bugün de farklı değil.
Ruslarla işbirliği yapan Ermeni çeteleri diyorlar.
Eskiden de böyleydi.
Milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılırdı.
Meclis kapısından doğruca hapishaneye atılılırdı Kürt milletvekilleri.
Bugün de farklı değil.
HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması kapıda.
Eskiden de böyleydi.
Gazeteci kılıklı teröristler derdi devlet büyükleri.
Bugün de diyorlar.
Eskiden de böyleydi.
Kitaplar, yazılar suç aleti sayılırdı.
Şimdi de öyle.
Örneğin benim iki kitabım, Delila ve Kürdistan Günlükleri suç sayıldı, toplatma kararı alındı, soruşturma açıldı haklarında...
Eskiden de böyleydi.
Elleri daha serbest kalsın diye, daha rahat hukuk dışına çıkabilsinler diye yeni kanuni zırhlar talep ederlerdi.
Bugün de öyle.
Eskiden de böyleydi.
Hapishaneler Kürt siyasetçilerle dolar taşardı.
Bugün de öyle.
HDP’lilere dönük tutuklama dalgası kabardıkça kabarıyor.
Eskiden olduğu gibi bugün de, devletin elinin ne kadar ağır olduğunu göstermek için yapılıyor bütün bunlar.
Ya devletten yanasın, ya terörden yana diye yapılıyor.
Eskiden olduğu gibi bugün de, söz konusu vatansa gerisi teferruattır diye yapılıyor.
Eskiden de böyleydi.
Bugün de değişmedi.
Vatan bölünmesin diyerek, milli birlik beraberlik olsun diyerek yaşatılıyor tüm bu acılar.
Eskiden de böyleydi.
Kürtlere yaşatılan acıları hep seyrettik.
Görmedik.
Acılara gözlerimizi kapattık.
Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde insanlara bok yedirildi, tutsak muamelesi yapıldı, çıt çıkmadı.
Sesimizi çıkarmadık, terörle mücadele diye, vatan millet sakarya diye.
Bugün de öyle.
Sesimiz çıkmıyor.
Seyretmekle yetiniyoruz acıları.
Yazıklar olsun.
Oysa, asıl bu acılar ülkeyi bölmeye götürüyor.
Sur’da üç ay mahsur kalan 16 yaşındaki Ramazan Hanas yaşadıklarını T24 Diyarbakır muhabiri Veysi Polat’a şöyle anlatmış:
16 yaşındaki Ramazan, okuldan sonra atık toplamaya gittiği Sur'da üç ay mahsur kaldı...
Asıl yaşattığınız acılar bu memleketi bölecek! Bu devlet kafası hiç mi değişmeyecek?
Okula sabahları gidiyordum, öğleden sonraları da atık maddeleri toplayarak harçlığımı çıkarıyordum.
Yine sıradan bir günde Sur’da yaşanan olaylardan ötürü daha fazla atık bulma ümidiyle girdim.
Ancak yasak kararı alınınca da dışarı çıkamadım.
Sokağın bir tarafında polisler, diğer tarafta ise yüzleri maskeli silahlılar vardı.
Çıkmamıza izin verilmedi.
Zaman zaman su taşıttırıldı ben ve benim gibi üç beş çocuğa.
Sürekli patlama oluyordu.
Ev değiştiriyorduk.
Bulunduğumuz yerlere bombalar veya kurşunlar gelince de başka yere geçiyorduk.
Biz üç dört çocuktuk.
Binaların bodrum katlarındaydık hep.
Son olarak tarihi bir evin bodrum katına sığındık.
Günlerce uykusuz kaldım.
Günleri unuttum…
Korktum, öleceğim diye.
Annemi, babamı, kardeşlerimi, okul arkadaşlarımı düşündüm. Sur’un dışını özledim oradayken. Yemek ihtiyacımızı bodrum katlardaki konservelerden, su ihtiyacımızı ise kuyu sularından temin ediyorduk.
Hayatımda ilk kez pilav ve bulgur yaptım.
Doğru düzgün yemek yiyemiyorduk.
Lahmacun ve kolayı özledim orada.
Üzerimize bomba yağıyordu.
Öleceğim diyordum.
Korkudan uyuyamıyordum.
Her yerden bomba yağıyordu.
Üstümüz, başımız barut kokuyordu.
Şans eseri kurtuldum.
Ara ara ‘teslim olun! ’ anonsları geliyordu.
Ancak bulunduğumuz yerden çıkmamıza izin verilmiyordu. Bulunduğumuz yere kimse gelmesin diye kapının arkasına kanepe koymuştuk.
Günleri unuttum ama günlerce o odadan çıkmadık.
Bir ara kadın ve çocuk sesleri geldi ve dışarı çıkmamız istendi. Kalabalık bir grup olarak ellerimiz başımızın üzerinde Dört Ayaklı Minare’ye açılan sokaktan askerlere doğru yürüdük.
Oradan karakola, sonra da adliyeye çıkarılıp bırakıldım.
“Teslim ol, dediler ama çıkmamıza izin vermediler”
Celal Başlangıç’ın Sur yazısı
Sur'da viran olmuş bir sokak. Bir adam; çıplak, tedirgin, şaşkın...Bütün bu acılar yaşandıktan sonra ne olacağını sanıyorsunuz?
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren de yaşandı, 1980’lerde de yaşandı, 1990’larda da yaşandı bu acıların hepsi.
Yaşandı da ne oldu?
Ne değişti?
O acıları yaşayanların çocukları dağa çıktı.
O acılara şahit olanların çocukları ‘barikatlar’a çıktı.
Sur’daki, Cizre’deki, Silopi’de, Nusaybin’deki, Silvan’daki, Dargeçit’teki, İdil’deki barikatları dolduranlar, 1990’larda köyleri yakılarak zorla şehirlere göç ettirilenlerin çocuklarıdır.
Eskiden de böyleydi.
Bugün de öyle.
Yarın da farklı olmayacak.
Bugünkü acılara Sur’da, Cizre’de tanıklık eden çocuklar da yarın ellerine silah alacak.
Akıllanmayacak mısınız?
Böyle giderseniz, asıl yaşattığınız acılar bu memleketi bölecek!
Bu devlet kafası hiç mi değişmeyecek? ..
Yazın bir kenara:
Despot kafası ile bu memlekette barış olmaz, istikrar olmaz, demokrasi ve hukuk olmaz.
serbest kürsü
16.06.2016 - 20:46Öyle anlayıştaki anlaşılıyorki Cemal geçmişine bağlı kalmadan dedesinin yüz karası reziliğini görmüş ve onu diliyle de olsa bir özür olarak telafi etmenin mücadelesini vermekte..
serbest kürsü
16.06.2016 - 20:43Hasan Cemal 'in dedesi bizzat ermenilerin katledilmesinde büyük sorumluluk taşıyan biri, ve öyle bir dededen böyle bir torun, benim şahsi fikrim olarak büyük bir başarıya imza atıyor.
serbest kürsü
16.06.2016 - 13:37Bir lisan bir insan :)
Belê; evet
serbest kürsü
16.06.2016 - 13:33Yani sonuç olarak evet var olan bir şey değil bir kılıf olarak kullanılan bir terim.
serbest kürsü
16.06.2016 - 13:27Namus;
Muhafazakâr â sorarsan; dini terbiye.
Orduda sorarsan; vatan, bayrak, silah.
Yobaza sorarsan; kadına ait terbiye.
Aydına sorarsan; insan ahlâkı.
Kıscası namus tek anlamı olmayan değişken bir tabirdir.
serbest kürsü
16.06.2016 - 13:21Duadar hocam, ikinci madde çok önemli bizim memleket için....
serbest kürsü
16.06.2016 - 13:18Pirsgirêk tüne; sorun yok :-)
serbest kürsü
16.06.2016 - 10:22Benim yaptığım siyaset değil ki çok açık ve acı gerçeker... beni taşlayacak olanlar devekuşu misali kafalarını kuma gömmüş olmaları gerekir ki öyleler zaten...pırsgırek tüne... :-)
serbest kürsü
16.06.2016 - 09:27Hasan Cemal 'den...
Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz, “Avrupa Birliği artık sessiz kalmamalı! ” diyor.
Sonra da ekliyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikaları Avrupa değerleriyle bağdaşmıyor ve bu durum Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini sadece zora sokmuyor, imkânsız hâle getiriyor.”
Britanya Başbakanı Cameron, Erdoğan’la birlikte Türkiye’nin AB’den ne kadar büyük bir hızla uzaklaştığını alaycı bir dille belirtiyor:
“Türkiye bu hızla AB'ye ancak 3000 yılında üye olur.”
Almanya Başbakanı Merkel, Başbakan Erdoğan’a dönük uyarılarını üç noktada topluyor:
Bağımsız yargı...
Bağımsız medya...
Güçlü meclis...
Merkel düşüncelerini saklamıyor:
“Erdoğan’la görüşmemizde açıkça dile getirdim. Bağımsız bir yargı sistemine, bağımsız bir medyaya ve güçlü bir meclise ihtiyaç olduğunu belirttim. Tabii ki dört milletvekilinden birinin dokunulmazlığının kaldırılmasının bizi derinden kaygılandırıyor.”İngiliz London Times gazetesine gelince...
Başyazısında, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini saçmalık olarak niteliyor ve bu ‘saçmalığa’ AB'nin bir an önce son vermesi gerektiğini belirtiyor.
Haksız değil The Times.
Evet, orta yerde bir saçmalık var.
Kaç yıldır süren bir saçmalık.
Türkiye artık ikinci sınıf demokrasi bile değil.
Hukuk devleti rafa kalkmış durumda.
Erdoğan rejimin fiilen değiştiği kaç zaman önce söyledi.
Yine Erdoğan’ın dediği gibi, anayasa da ‘bekleme odası’na alındı.
Anayasa Mahkemesi kararına uymayacağını söyleyen de Erdoğan’dan başkası değil.
Demokratik değerlerin böylesine ayaklar altına alındığı bir ülke, AB çatısı altında kendine yer bulabilir mi?
Hayır.
Rahmetli dışişleri bakanlarından CHP’li Turan Güneş’in deyişiyle:
Briç kulübünde pişpirik oynanmaz!
Hatırlıyorum.
Askeri darbe dönemlerinde Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği gündeme gelirdi.
Türkiye’yi atalım mı?
Üyeliğini askıya mı alalım?
Avrupa Konseyi’nden Ankara’ya gelir, nabız yoklar, sorarlardı n’apalım diye.
Aldıkları yanıt genellikle şöyle olurdu:
“Ne atın, ne de askıya alın. İlişki kesilirse, Türkiye üzerinde etkiniz sıfırlanır. Bunun yerine ilişki şöyle böyle de olsa devam ederse, darbe yönetiminin üstünde fren rolü oynayabilirsiniz.”
Bugün böyle bir oyun oynanabilir mi?
Hiç sanmıyorum.
Bugün askeri değil sivil darbe yaşıyoruz.
Böyle bir darbe sürecinde, AB’nin demokrasi açısından Erdoğan’a karşı ‘fren rolü’ oynamaya yalnız gücü değil, niyeti de yok.
Bu nedenle ‘AB saçmalığı’nı bir yerde sona erdirmek ve başka bir ilişki modeli kurmak iki tarafın da işine gelebilir.
Böylece iki taraf, Ankara ve Brüksel de daha dürüst davranmış, ikiyüzlü politikadan kurtulmuş olur.
Sanıyorum, böyle bir noktaya doğru hızla yol alıyoruz.
İki taraf da yakın zamanda saçmalığı sona erdirebilir.
Türkiye’nin Avrupa hülyası bitebilir.
Bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Bu memlekette demokrasi yok.
Ve hiç unutmayın:
Bu memlekete demokrasi dıştan gelmeyecek.
AB’den, ABD’den gelmeyecek.
Demokrasi bizim işimiz.
Demokrasiyi kurmak kendi iç işimiz.
Kendi ellerimizle kurmak zorundayız demokrasi ve hukukun üstünlüğü düzenini bu memlekette.
Türkiye, Führer ya da Reis düzenine mahkûm değil.
Veyahut:
Diktatörlük kaderimiz değil!
serbest kürsü
15.06.2016 - 20:37Ben yitirdim ben ararım
O yâr benim kime ne?
Gâh giderim öz bağıma
Gül dererim kime ne?
Gâh girerim medreseye
Hu çekerim Hak için
Gâh girerim meyhaneye
Dem çekerim kime ne?
Sofular haram demişler
Bu aşkın şarabına
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne?
Ben melâmet hırkasını
Kendim giydim eğnime
Ar ü namus şişesini
Taşa çaldım kime ne?
Gah çıkarım gökyüzüne
Seyrederim alemi
Gah inerim yeryüzüne
Yar severim kime ne?
Nesimî'ye sordular ki
Yârin ile hoş musun
Hoş olayım olmayayım
O yâr benim kime ne?
Toplam 269 mesaj bulundu