© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Ahmet Yavaş Nedire Yazılan Yorumlar Sayfası
9 Nisan 2025 Çarşamba - 00:48:15
kuran-ı kerim
13.07.2024 - 15:26Dostlar,
Yüce Allah, akıl, irade ve vicdanla donattığı insanı yeryüzünde başıboş, kendi haline bırakmamıştır. Onu korumuş, kollamış ve eğitmiştir.
Aristo" atlar at olarak doğar, insanlar insan olarak doğmaz, insanlaşır"der. İnsanın yeryüzündeki serüveni aslında bir insanlaşma mücadelesidir. Bu insanlaşma sürecinde Yüce Yaradan insana yardımcı olmuş , onun elinden tutmuştur. Gönderdiği kitaplarla insana yeryüzünde nasıl yaşanacağını, nasıl yüceleceğini ve insanlaşılacağını öğretmiştir..Bu anlamda Müslümanlaşma aslında insanlaşma demektir.
Yüce Kudret sadece kitap ve öğreti indirmekle yetinmemiş, insanlar arasından seçtiği rehberler ve öğretmenler göndermiştir. Bunlar, indirilen kitapları, evrensel mesajları insanlara açıklayan ve yeryüzünde nasıl yaşanması gerektiğini örneklendiren peygamberlerdir.
Kur'an diğer bütün ilahi kitapların tamamlayıcısıdır. Hz. Peygamberde peygamberliğin ve peygamberlerin sonuncusudur. Nübüvvet zincirinin son halkasıdır.
Yüce kitabın mesajları insanlığa yöneliktir. Amacı dünyada bir barış ve kardeşlik toplumu inşa etmektir. İslam, Sevgi, adalet,merhamet, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve çoğulculuk gibi kavramları insanlığa sunmuştur.
Yüce kitabımız okunmak ve anlaşılmak için gönderilmiştir. O hayatın kullanma klavuzudur. Kur'anın lafzının, Orjinal metninin yanında anlamının da öğrenilmesi şarttır.
Anlaşılmayan bir şey insana nasıl klavuz olabilir, nasıl insanın hayatını anlamlı hale getirebilir...?
O ölülere değil, dirilere indirilmiştir.
Yüce Rabbim Kuranı okuyan ve anlamını fikredenlerden eylesin.
Ahmet Yavaş
müslümanlık
13.07.2024 - 15:24AHLAKSIZ MÜSLÜMANLIK
Gösterişçi dindarlık yarışında sıra kokpitte namaz kılmaya geldi. Böylece dadaşın "ser seccadeyi" fıkrası gerçek oldu. Halbuki araçlarda namaz otururken kılınır. Kıble aranmaz. Uzun süredir en az bir saat rötarla herkesin hakkına giren havayolları, önce etik kurallara uysaydı keşke. Çünkü ahlak, ibadeti önceler. İbadet, bizi ahlaklı kılmak için vardır. Tanrı'nın buna ihtiyacı yoktur. Bizim ihtiyacımız vardır. Bu dünyada birilerine yaranmaya çalışanlar, Tanrı'yı da öyle zannetikleri için, O'na yaranmaya çalışıyorlar. Bunun adı ahlaksız Müslümanlıktır. İbrahim Maraş
çağrı
12.07.2024 - 22:04ÇAĞRI...
Solcu, devrimci, ilerici, seküler...Her ne isen, kendini her ne şekilde ifade ediyorsan et... Kendinden farklı gördüğün biri olarak, dünden, geçmişten bağımsız şöyle düşünüyorum:
Ben bedenin sağ ayağı isem,
Sen aynı bedenin sol ayağısın
Sen olmadan ben topalım.
Sen olmadan eksiğim.
İkimizde aynı bedene aitiz çünkü.
İkimizde aynı bedenin parçasıyız.
Sol göz olmadan sağ göz,
Sol kol olmadan sağ kol,
Yarım ve eksiktir.
Sağı sol tamamlar, solu sağ.
Sen beni tamamla o halde, ben seni.
Dinle sol kardeş,
Sen bendensin.
Ben senden.
Aynı bedenin organlarıyız ikimiz.
Acın acımdır...
Sancın sancım.
Derdimiz, tasamız biricik ülkemiz.
Şanlı bayrağımızın özgürce dalgalanması.
İnsanlarımızın mutluluğu.
Bizler, bu ülkenin eğîtimli, düşünen; derdi bir sonraki öğün değil, ülkesinin derdi, tasası olan insanlarız.
Türk'üz.
Türkçe türküler söyleriz.
Sen Türk'ün sol gözü,
Türk'ün sol kulağısın.
Bense öbür gözü ve kulağı.
Ülkemizin bize ihtiyacı var.. Bir olmamıza, gücümüzü birleştirmemize...
Milleti karanlıktan aydınlığa çıkarmaya...
Gelin ayrılan mahallerimizi,
Kendimize özel kıldığımız sokaklarımızı,
Birleştirelim.
Lütfen,
Duvarlarımıza astığımız,
Modası geçmiş,
Çağın dışına itilmiş,
Rasyonel olmayan,
Ülke sosyolojine uymayan, tarihin çöplüğüne atılmış,
Cafcaflı sloganlarımızı yazdığımız,
Kan davası güden,
Öfke ve şiddet dolu tabelaları indirelim.
Atatürk'ün bize emanet ettiği değerleri,
Türk Milliyetçiliği, demokrasi, insan hakları, çoğulculuk, hukukun üstünlüğü, adalet, ehliyet, liyakat ve etik ilkeler ortak paydasında,
cehalete, karanlığa, yobazlığa, nepotizme, otokrasiye karşı birleşelim.
Türk Bayrağı altında, barış ve özgürlük meydanında buluşalım.
Makul olanı, rasyonel olanı yüceltelim.
Dinle sol kardeş,
Sol gözüm...
Kalbimin sol karıncığı....
Senin içinde, benim içinde gidebileceğimiz,
Mutlu ve özgür yaşayacağımız
Yeryüzünde başka Türkiye yok.
Bunu asla unutmayalım...!??????¦?????
Ahmet Yavaş
Gösterilecek istatistik yok
çağrı
12.07.2024 - 22:03ÇAĞRI...
Solcu, devrimci, ilerici, seküler...Her ne isen, kendini her ne şekilde ifade ediyorsan et... Kendinden farklı gördüğün biri olarak, dünden, geçmişten bağımsız şöyle düşünüyorum:
Ben bedenin sağ ayağı isem,
Sen aynı bedenin sol ayağısın
Sen olmadan ben topalım.
Sen olmadan eksiğim.
İkimizde aynı bedene aitiz çünkü.
İkimizde aynı bedenin parçasıyız.
Sol göz olmadan sağ göz,
Sol kol olmadan sağ kol,
Yarım ve eksiktir.
Sağı sol tamamlar, solu sağ.
Sen beni tamamla o halde, ben seni.
Dinle sol kardeş,
Sen bendensin.
Ben senden.
Aynı bedenin organlarıyız ikimiz.
Acın acımdır...
Sancın sancım.
Derdimiz, tasamız biricik ülkemiz.
Şanlı bayrağımızın özgürce dalgalanması.
İnsanlarımızın mutluluğu.
Bizler, bu ülkenin eğîtimli, düşünen; derdi bir sonraki öğün değil, ülkesinin derdi, tasası olan insanlarız.
Türk'üz.
Türkçe türküler söyleriz.
Sen Türk'ün sol gözü,
Türk'ün sol kulağısın.
Bense öbür gözü ve kulağı.
Ülkemizin bize ihtiyacı var.. Bir olmamıza, gücümüzü birleştirmemize...
Milleti karanlıktan aydınlığa çıkarmaya...
Gelin ayrılan mahallerimizi,
Kendimize özel kıldığımız sokaklarımızı,
Birleştirelim.
Lütfen,
Duvarlarımıza astığımız,
Modası geçmiş,
Çağın dışına itilmiş,
Rasyonel olmayan,
Ülke sosyolojine uymayan, tarihin çöplüğüne atılmış,
Cafcaflı sloganlarımızı yazdığımız,
Kan davası güden,
Öfke ve şiddet dolu tabelaları indirelim.
Atatürk'ün bize emanet ettiği değerleri,
Türk Milliyetçiliği, demokrasi, insan hakları, çoğulculuk, hukukun üstünlüğü, adalet, ehliyet, liyakat ve etik ilkeler ortak paydasında,
cehalete, karanlığa, yobazlığa, nepotizme, otokrasiye karşı birleşelim.
Türk Bayrağı altında, barış ve özgürlük meydanında buluşalım.
Makul olanı, rasyonel olanı yüceltelim.
Dinle sol kardeş,
Sol gözüm...
Kalbimin sol karıncığı....
Senin içinde, benim içinde gidebileceğimiz,
Mutlu ve özgür yaşayacağımız
Yeryüzünde başka Türkiye yok.
Bunu asla unutmayalım...!??????¦?????
Ahmet Yavaş
Gösterilecek istatistik yok
yaşamak
11.07.2024 - 11:56Yaşamak, kendi kendini adam etmektir, Zeka ve bilgini kullanarak etinden kemiğinden kendi heykelini yapmaktır. Insan yaşamı boyunca kendi heykelini yontar.
cahillik
11.07.2024 - 11:52CAHİLLİK Tanımadığı düşüncenin düşmanı, Okumadığı kitabın mümini Merak etmediği Allah'ın kulu olmaktır." ??
namaz
11.07.2024 - 11:50"Namaz,
insanı kötülükten alıkoymuyorsa, güzel ahlaklı, adil, namuslu, merhametli kılmıyorsa Ayasofya'da değil Kabe'de kılsan boşunadır."
Toplum
11.07.2024 - 11:39Toplumsal çürüme
Farkında mısınız....?
Toplumsal çürüme beraberinde yeni filizleri dipten güçlü bir şekilde zorluyor.
Yeni şeylere gebe bu çürüme. En geç 2023 sonrası iklim değişecek, güzel şeylerle tanışacağız gibi. Artık liderlerin değil ilkelerin etrafında toplaşma zamanı geliyor.
toplumsal çürüme
Mahalle kültürü yerine insanlığın ortak değerleri haline gelen, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, ortak akıl, katılımcı demokrasi, çoğulculuk, sosyal adalet, toplumsal barış arayışı yaygınlaşıyor.
Devlet görevlerinin ( emanet) dağılımı konusunda çok çilesini çektiğimiz nepotizm (kayırmacılık) yerine liyakat ve şeffaflık ilkesinin hakim olması herkesçe dillendirilir oldu.
Tüketim yerine üretim ekonomisi, tek güç yerine güçler ayrılığı,
mezhepçilik, cemaatçilik yerine birlikte geleceği kurma ve milliyetçilik düşüncesi büyüyor.
Umutlarımız filizleniyor...
Filizlenen bu umutları besleyecek, yaşatacak 50 yaş altı Z kuşağını selamlıyorum... ????????????
Ahmet Yavaş
ayasofya
10.07.2024 - 18:05Gecikilmiş olsa da Ayasofya'nın ibadete açılmasına sevindim. Böylece 18 senedir sözü edilip siyasi rant aracı olarak kullanılan bu konu fiili olarak gerçekleşmiş oldu. Milletimizi geren, boş yere oyalayan lüzumsuz gündemlerin birinden kurtulmuş olduk.
Bir ibadet yerinin müze olarak kullanılması hoş değildi. İster cami, ister ister kilise, isterse havra olsun mabetler Allah'ın adının yüceltildiği yerlerdir. Ve O Allah bütün evrensel dinlerin inandığı Allahtır. Dolayısyla Ayasofya bu amaç doğrultusunda kullanılmalıdır.
Ayasofya'nın ibadete açılışını Müslümanlar "zafer " Hristiyanlar yas olarak algılamamalıdır.
Batı dünyası da bunu bir yenilgi şeklinde düşünüp intikamcı bir hesaba asla girmemelidir.
Olay , müzeye dönüştürülmüş bir mabedi yapılış amacına uygun olarak yeniden ibadete açmaktır. Gerisi boş laf, lüzumsuz gösteri ve showdur.
memleket
07.07.2024 - 16:46????????????Yüzünü ilk defa gördüğünüz insan
Yolda yürürken selam veriyor,
Gülümsüyorsa eğer.
Otobüse, dolmuşa bindiğinizde,
Bir kıpırdanma başlıyorsa size yer vermek için.
Tökezlediğinizde, yere düştüğünüzde,
Koşturuyorsa insanlar sizi yerden kaldırmak için,
Merhamet ve sevgi dolu nazarlarla "geçmiş olsun" diliyorlarsa.
Bir kandil günü,"iyi kandiller "diyerek,
Size şeker ikram ediliyorsa yolda yürürken.
O şehri sevmemeniz mümkün değil.
Siz oralısınız artık.
Doğup büyüdüğünüz yerden farkı yok.
Orası sizindir..????????????????
bildiri
07.07.2024 - 16:44Bildirge
İşte ilahiyatçıların imzalayıp kamuoyu ile paylaştığı Şeriat Bildirgesi:
'Cumhuriyetimizin 100. yılını geride bıraktığımız bu günlerde toplumumuz kısır ve tehlikeli bir tartışmanın içine çekilmek istenmektedir. Bu tartışma adeta dine rağmen din, İslam’a rağmen İslam denilebilecek düzeyde bir cahilliği içeren şeriat tartışmasıdır.
Arap dilinde pek çok anlama sahip olan şeriat sözcüğü terminolojik açıdan dilimizdeki hukuk sözcüğünün karşılığıdır. Gerek dinsel inanışları referans alan gerekse laik ve seküler dünya görüşüne dayanan yasalar Arap dilinde şeriat sözcüğü ile ifade edilir.
Bu nedenle şeriatı din ve İslam’la özdeş bir kavram olarak yansıtmaya çalışmak gerçeğe aykırıdır.
İslam şeriatı denilen kavram İslam’ın kendisi demek değildir.
Zira şeriat kurallarının çok azının kaynağı Kur’an ayetleridir. O ayetlerin de çoğu dönemsel olup esbab-ı nüzul çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gereken hükümleri içermektedir.
İslam tarihinde bütünsel ve tek yapı halinde bir şeriat anlayışından söz edilemez. Gerek fıkhî gerekse ona zemin oluşturan itikadi meselelere ilişkin onlarca şeriat yorumu ve uygulaması söz konusudur. Bu yorum ve uygulamalar, sahabilerin farklı görüşlerinden, sıhhati tartışmalı kimi hadislerden, İslam bilginlerinin kimi aklî çıkarımlarından neşet eden ve pek çok bakımdan birbiriyle çelişen ictihadî hükümleri yansıtmaktadır.
Hangi şeriat ekolü söz konusu olursa olsun içerdiği kurallar açısından hiçbirinin günümüz toplumsal yaşamına ve insan gereksinimlerine, temel hak ve özgürlüklerine dahası çağdaş hukuksal sorunlara yanıt verebilecek bir yapıda olmadığı açıktır. Böyleyken insanlığın ve Müslümanların geçirdiği hukukî evrimi dikkate almayan şeriat taleplerine itibar etmek mümkün değildir.
Birey kimliği, kadın erkek eşitliği, iktisadî ilişkiler, suç ve ceza kavramı, aile hukuku, siyasi sistem ve bilimsel çalışmalar açısından şeriat hukuku, dönemin Arap toplumunda değişim ve dönüşüme öncülük eden ilk uygulamaları içerse de günümüzde uygulanabilirliği söz konusu olmayan kurallar yığını olarak, ancak akademide hukuk tarihi dersleri için bir anlama sahip olabilir. Başka bir deyişle şeriat kurallarının güncel yaşamda insan onuruna yakışır bir karşılığı yoktur.
Çok eşliği, kölelik kurumunu, çocuk yaşta evliliği, haremlik selamlık uygulamasını, haklar bakımından kadınların ikincilliğini, mürtedin idamını ve tekfirciliği içermesi, iktisadî tezler bağlamında da günümüzün girift ekonomik ilişkilerini karşılayamayacak denli basit oluşu, siyasal sistem açısından ise otoriter ve totaliter bir rejimi öngörmesi, şeriatı kabul edilebilir olmaktan uzaklaştırmakta ve olanaksız kılmaktadır.
İslam dini, inanç, ibadet ve ahlak esasları olarak şeriattan kesinlikle ayrıdır.
Şeriat uygulanamaz olsa da İslam dini, iman esaslarıyla, uygulama olarak da namaz, oruç, hac, zekât vb. ibadetleriyle, ahlakî açıdan ise helal haram anlayışıyla yüzyıllardır yaşanan ve bundan sonra da daima yaşanacak olan son ilahi dindir. İslam azizdir ve şeriatla kısıtlanamayacak denli değerlidir.
Büyük İslam bilgini Ebu Hanife’nin de dediği gibi din, Hz. Âdem’den beri gelen tevhid inancıdır ve asla değişmez. Ama şeriat değişir. Nitekim tarih boyu her ümmet için ayrı bir şeriat söz konusu olmuştur.
Osmanlı’nın Mecellesi’nde de belirtildiği üzere; “ezmanın tegayyürü ile ahkamın tebeddülü inkar olunamaz.” Ancak bu durum elbette ki din için söz konusu değildir. Din, sabittir ve tersi düşünülemez.
Bu gerçekler ışığında ilahiyatçılar olarak bizler, bütün halkımızı, aziz dinimiz İslam’ı yaşarken aynı zamanda büyük Atatürk’ün ve şehitlerimizin emaneti olan; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti devletimize sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Unutulmamalıdır ki, laiklik dinin doğru ve özgürce yaşanabilmesi için de yaşamsal önem taşımaktadır. Devletin dini ancak adalettir anlayışıyla her türlü dinsel ve mezhepsel ayrıma karşı ulusal birlik ve bütünlüğümüzü korumalı ve güçlendirmeliyiz.'
Bildirgeye İmza Atan İlahiyatçılar
Cemil KILIÇ (İlahiyatçı Yazar)
Şahin FİLİZ (İlahiyatçı Prof. Dr.)
Mustafa ÖZTÜRK (İlahiyatçı Prof. Dr.)
İsrafil BALCI (İlahiyatçı Prof. Dr.)
Hatice DOĞAN (İlahiyatçı Dr.)
Hakkı YILMAZ (İlahiyatçı Yazar)
Hıdır TEMEL (Din Bilimleri Dr.)
İdris ŞAHİN (İlahiyatçı)
Yaşar KOÇER (İlahiyatçı)
Fikret EROĞLU (İlahiyatçı)
Halis DİNÇER (İlahiyatçı)
Emine YÜCEL (İlahiyatçı)
Mehmet GÖL (İlahiyatçı)
Mustafa SAĞER (İlahiyatçı)
uçurtma
07.07.2024 - 16:42"Etliye, sütlüye karışmasan, güce itiraz etmesen, konjoktüre uyum sağlasan ya. Böylece başın ağrımaz, ne güzel hayatın olur."
"Doğru söylüyorsun ama yapamam "
"Neden yapamazsın...?"
"Dost, ben bir uçurtmayım çünkü; uçurtmalar rüzgarla değil, rüzgara karşı uçarlar."
huzur
07.07.2024 - 16:38“Huzur !
Bazen bitirilmiş bir namazın son selamında,
Bazen de avuç dolusu edilmiş Dua'ların,
Yüzlere dokunuşunda gizlidir..”
haksızlık
07.07.2024 - 16:33"Görme, duyma ve sus" diyorsunuz özetle.
" Gördüklerimi görmemezlikten, duyduklarımı duymamazlıktan geleyim." istiyorsunuz.
"Doğruyu, hakikati seslendirme, sus" diyorsunuz.
Bu benim yokluğum, hiçliğim anlamına gelmez mi?
"Elinizdeki para ve medya gücü ile güneşi balçıkla sıvıyabilirsiniz. Doğrunun , hakikatin üstünü örtebilirsiniz. Lakin ben, korkaklar gibi gördüklerimi yok sayıp, vicdanımı susturup hiçliği kabul edemem.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olamam."
Diyorum.
dua
29.06.2024 - 17:12DOSTLAR...!!!
Bugün benim özel günüm. Kavgamı kendimle yaptıktan sonra dinginliğe ulaştım.
Şimdi canım dua etmek istiyor.
Dua benim Allahımla hemhal olma halim. Onunla sohbet edip dertleşeceğim. Bu nedenle benim duam kişiye özel.
Öyle yüzlerce yıllık ilmihal kitaplarından alınmış, adeta kimsenin anlamaması için yazılmış Arapça dualardan değil.
Kendi göynümün terennümleri. Göynümden geçenleri sizlerle paylaşmak istedim. Lütfen katılır mısınız..?
"BÜYÜK ALLAHIM,
Toz zerreciklerinden maddeleri, maddelerden evreni ve canlıları yarattın; beni de, toz zerreciklerinden ve milyarlarca yıllık bir süreç sonunda insan olarak var ettin, can verdin; ruh verdin.
Dünya üzerinde en üstün özellikleri olan canlı türünün bir üyesi yaptın; İnsan olarak TÜRK soyundan yarattın.
Akıl verdin, zeka verdin, duygu verdin.
Benim hayat yolumu açık et...!
Ben elimden geldiğince insanlaşmaya çalışacağım...!
Beni liste başı işi "bir sonraki öğün" olanlardan yapma..! "Bir sonraki öğün", karın doyurma en önemli işim olduğunda, düzgün yürümeyi bile unuturum, saygıyı sevgiyi, nezaketi unuturum; arzu ettiğin gibi bir insan olmakta zorlanırım.
Beni vahşi bir hayvan gibi olmaktan koru, ruhumu güçlü kıl, aklımı daha iyi kullanabilmem için bana güç ver, zihin açıklığı ver.
Yüceler Yücesi!
Yanlışlarla geçen ömrümü aklamam, beynimdeki tel çitlerini ayıklamam için yeterli donanımı, gücü ve iradeyi edinmeme yardımcı ol.
Beni sevgiden yoksun bırakma. Bana yeniden sevme, sevilme şansları ver. Bana ruhsal masumiyetimi, el değmemişliğimi iade et ki hayatımı gönlümce düzenleme bilincim olsun.
Yüce Rabbim!
Bana kendimi ve hayatı tanıma fırsatı ver. Kendimi tanımazsam, bir nevi ruhsal kör olurum; beklentilerimi netleştiremem, ne yaparsam huzurlu ve mutlu olabileceğimi tam kestiremem, sosyal maskeler arar, maskeler takarım; kendine güvenliyi oynarım, bilgiliyi oynarım, güçlüyü, galibi, öfkeliyi, mutluyu oynarım; sığ bir insan olurum.
Hedef limanı belirgin olan gemi, rüzgarlardan yararlanır; bunun gibi, kendimi ve hayatı ne kadar iyi tanırsam, bağışladığın ömrümü o kadar kendimce düzenleme ve yönetme şansım olabilir. Bu irade oluşmadığında ise dış etkenler tarafından yönetilmeye açık olurum, sürüklenir gider, aşınırım, deforme olurum; ruhsal masumiyetimi kaybedebilirim; dinginliği, huzuru bulamam, düzgün insan olamam.
Bu fırsatı benden esirgeme Rabbim.
Güzel Allahım...
Ülkemizin başına bela olan ve son zamanlarda Suriyede uydu bir devlet kurma teşebbüsünde bulunan PKK ya gerekli dersi vermek için sınır boylarında kahramanca mücadele veren askerlerimizi muzaffer eyle.Düşmana karşı Mehmedimizi koru.PKK yı kahreyle.
Askerlerimizin sağ salim ülkelerine dönmelerini nasip eyle.
Sen her şeyin sahibisin.
Her türlü güç sendedir ve senindir.
Beni ve bizi bırakma, beni ve bizi terk etme.
Lütfen...
Amin..
Ahmet Yavaş
Atatürk veya Mustafa Kemal Paşa arasındaki fark
29.06.2024 - 17:10Kİ MUSTAFA
Çok acı... Ahirete göçmüş, iki insanın, İki Mustafa’nın arkasındaki mevzilerimizde konuşlandık yine. Birbirimizle savaşmak, kavga etmek için sebepler, bahaneler üretiyoruz.
Medyada, meydanda, çarşıda, sokakta, olmadı camide.
Peki, ne için, kimler için kavga ediyoruz...?
Birisi peygamberimiz Muhammet Mustafa (SAV). Diğeri Mustafa Kemal Atatürk. İkisi de bu toplumun ekseriyetinin ortak değeri...Bireylerini birbirine bağlayan çimentosu. Bir ve beraber olmamızın en önemli iki sebebi.
Gel gör ki şimdi kavga sebebimiz.
Kimimiz Allah elçisi Muhammed Mustafa'yı, kimimiz Mustafa Kemal'i kalkan yapıp, birbirimizle olan kavgamızı yazılı, görsel ve sosyal medyada acımasızca sürdürüyoruz.
Sahi, iki Mustafa birbirine düşman mı idi...?
Hayır bin defa hayır...! Peygamberimiz Muhammed, Mustafa, Mustafa Kemal'in de yolunu izlediği bir Peygamberdi. Birisi milli diğeri dini planda önderimizdi.
Mustafa Kemal'in konuşmalarını izleyin lütfen . Asla Peygamberimizin düşmanı olmadığını göreceksiniz. Bununla beraber 15 asır önce gelen bir peygamberin zaten Mustafa Kemal'e düşman olma ihtimali yoktur.Yani iki Mustafa da birilerinin düşündüğü gibi birbirinin karşıtı değil.
Peki biz o iki değer üzerinden neden düşmanlık üretiriz.Neden mevzilendik birbirimize karşı...? Neden dalaşmak için bahaneler ararız...?
İşte o konu bizden kaynaklanan bir durum. Aymazlığımızdan. Kendi aramızda düşman üretmeyi, birbirimizi yemeyi seviyoruz. Üzülerek ifade ediyorum ki Türk'ün Türk’ten başka dostu değil düşmanı yoktur. Kendi kahramanlarına, kendi değerlerine düşman.
Aptalca ve çok acı... Artık dini ve milli değerlerimiz, 10 Kasımlar, 29 Ekimler, 30 ağustoslar kurduğumuz son bağımsız Türk Devleti ve onun yönetim biçimi olan Cumhuriyet ortak paydamız olamıyorsa, aksine bizi ayrıştırıyorsa şapkamızı önümüze koyup düşünmeliyiz.
Ey kendine kendine Diyanet İşleri Başkanı, imam, öğretmen, tarihçi, siyasetçi, akademisyen.....denen beyler...! Aklınızı başınıza devşirin lütfen.Fitne ateşini köpürtmeyi, körüklemeyi bırakın...!
Öğrenin artık..!
Bizim başka gidecek yerimiz, başka Türkiyemiz yok.
İki Mustafa bizim her şeyimiz...!
Ahmet Yavas
şövalye
29.06.2024 - 17:01Şövalye ruhlu birey olmak veya sürüye katılmak
Bizim gibi şark toplumlarında özgür iradeli, açık fikirli ve özgüven sahibi birey olmak hakikaten çok zor bir iştir. Çünkü bu toplumlarda birey olma çabası genellikle yadırganan ve hatta “ne oldum delisi olmak” gibi algılanıp kınanan bir şeydir. Yine şark toplumlarında şövalye ruhlu birey olmak da çok zor bir iştir. Çünkü şövalye ruhluluk korkak, kaypak, yüzsüz, ahlaksız değil, son derece cesur, mert ve dürüst olmayı gerektirir. Şövalye ruhlu birey savunmasız ve aciz insanları hem korumayı hem de onlara saygı göstermeyi kendine vazife edinir. Kötülük ve acımasızlığın karşısında durmayı temel erdem bilir. Ahde vefa, söze sadakat gösterir. Şeref ve haysiyetini haleldar edecek her türlü davranıştan uzak durur. Cömert ve yardımsever olur. Kendisine yapılan iyiliği asla unutmaz. Her hâlükârda doğruluk, dürüstlük ve iyiliğin temsilcisi olur. İşte bu ruha sahip olan insan inandığı değerler namına mücadele edip didinen, bunun karşılığında hiçbir şey beklemeden, hatta kendine ait birçok şeyi feda edebilen bir kişilik ve karakter sahibidir.
***
Kısacası, şövalye ruhluluk onur ve ilkeli yaşam demektir. Şövalye ruhluluk akıl ve vicdanla hareket eden irade gücü ve özgürlük demektir. Asil, adil ve anlamlı bir hayat sürmek insanı şövalye ruhlu kılar. Tek başınalık, tevazu, şükran, onur, dostluk, sadakat, dürüstlük, cesaret, adalet, cömertlik, disiplin, adanmışlık, inanç, şükran ve sevgi…. İşte bütün bunlar şövalye ruhluluğun temel vasıflarıdır. Ne var ki şark kültüründe birey, Turgay Bostan’ın ifadesiyle, tek başına bir hiçtir. Tek başına hak arayamaz. Kendi aklı ve fikri doğrultusunda söz söyleyip görüş beyan edemez. Daima bir gruba, cemaate, tarikata, şeyhe ittiba ihtiyacı duyar. Mutlaka bir referans mercii peşinde koşar. En büyük korkusu kendi sürüsünü kaybetmektir. Aradığı huzuru sürüsünde bulur. Sürü başı ne derse ve nereye giderse ona razı olur. Sürüsüyle yürür, sürüsüyle büyür. Sürüsüyle kükrer, vurur, kırar, döker. Ezberlerinin bozulmasını sevmez. Alışılmışın dışına çıkmak kendisini ürkütür. Ben oturayım, birileri benim yerime arayıp bulsun, getirsin ister. Sürüye katılanın en iyi bildiği iş gayba taş atmaktır. Bilgiyi aramak, okumak, yeni keşiflere yelken açmak onun için çok zor ve zahmetli bir iştir. Değişimden korkar. Kolay kolay hayır diyemez. Bu yüzden, yalan dolana çok ihtiyaç duyar. Korku dilini pek sever. Bu dille aklı ve hür düşünceyi katleder. Korku dili iki yüzlü davranmaya, kindarlığa, kalleşliğe, iftiraya ve fitneye sürükler. Korku diliyle şekillenen bir toplumdan ne bilim adamı ne düşünür çıkar. Bu dilin hâkim olduğu toplumsal ve kültürel vasatta eyyamcı aydınlar, nemelazımcı akademisyenler cirit atar.
Şark toplumlarındaki cemaat yapılarında din çoğunlukla bireyi tahakküm altına alıp sürüye katma maksadıyla kullanılan bir baskı aracından ibarettir. Dindeki Allah’a teslimiyet emri söz konusu yapılarda Allah tarafından seçilip yetkilendirildiğine inanılan insanlara mutlak itaat ve teslimiyet olarak tercüme edilir. Yine bu yapılarda kendilerinin inandığı şeylere Allah’ın da inandığı zannedilir. Hatta Allah adına konuşulurken Allah’ı teslim almaya yeltenilir. Öte yandan, Allah’a itaat gibi kullara da itaat dinî bir vecibe hâline getirilir. İşte bu durum bireyin kendi benliğinden vazgeçip sürüye katılmasını kaçınılmaz hâle getirir. Bir insanın kendi benliğinden vazgeçmesi için onun bireysel kimliğinden ve kendine özgü farklılıklarından sıyrılması gerekir. Bunu sağlayacak en etkili yöntem, kişiyi kolektif bir kimlik içinde asimile etmektir. Kişinin kendi benliğini sürüye katmasına, geleneksel dinî gruplardaki “karizmatik lider kültü” ve “lidere mutlak itaat” anlayışı eklendiğinde ferdiyet olgusu ve fert olma şuuru buharlaşıverir. Dinî grup ve cemaatlerde karizmatik liderin “Allah dostu” olarak kabul edilmesi ve kendisine atfedilen yüksek manevi mertebesiyle ilintili çok özel güçlere ve imtiyazlara sahip olduğu düşüncesi hâkimdir. Bu düşünce Allah dostu kabul edilen lider ile Allah arasında zımnî bir özdeşlik bulunduğu vehmini üretir. Çünkü liderin Allah ile sürekli irtibat hâlinde olduğu kabul edilir. Dolayısıyla onun görüşleri “Allah’ın sözcülüğü” olarak değerlendirilir. Bu yüzden, bir dinî cemaatin müntesibi ile o cemaatin lideri arasındaki ilişkiler, Allah’ın sözcüsü ile zavallı bir kul arasındaki ilişki olarak telakki edilir.
***
Hoffer’in tespitiyle, bir insanı savaşmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniği, o insanın kişiliğini bedeninden ayırmaktan ibarettir. Yani onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemek, dolayısıyla sürünün bir parçası hâline getirmektir. Bu işlem, söz konusu insanın kapalı kolektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla, ona hayali bir kişilik tanımak yoluyla, şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve ilgisini henüz mevcut olmayan şeylere kaydırmak yoluyla, onunla gerçek arasına bir perde (öğreti) germek yoluyla, ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek yoluyla yapılabilir… Dış dünyada gidecek bir yeri kalmayan ve kendisini grup dışında sudan çıkmış balık gibi algılayan cemaat üyeleri için mutlak itaat, var olmanın yegâne imkânı hâline gelir. Kişi var oluşunu sadece koşulsuz itaat ve ittibaya bağladığında sorgulama, gerçekliği sınama, duygudaşlık/empati kurma gibi becerilerin kullanımı azalır ve cemaate uyum hayattaki en önemli düstur hâline gelir. Bunun bir adım sonrasında, meczup gibi davranmak ve cinayet/katl talimatlarına harfiyen uymak işten bile değildir.
Mustafa Öztürk
insan
29.06.2024 - 17:00YURDUMUN GÜZEL İNSANLARI
Sizi çok seviyorum…
lakin kızıyorum da çoğu kez.
Mehdi bekleyenleriniz var...
Sürekli bir kurtarıcı peşindesiniz.
Namaz kılan, Kur’an okuyabilen her siyasiye üst derecede dini bir etiket yapıştırıyorsunuz.
Bu nedenle hiç sevimli değilsiniz.
Birey olmayı, kendi kendine yetmeyi sevmemeniz, çoğu kez aklınızı kiraya vermeniz üzüyor beni
Biliyorsunuz….
Rabbimiz bize hidayet rehberi bir peygamber gönderdi zaten.
Hz. Muhammed dışında niye bir Mehdi arayalım ki…?
Hz. Peygamber dışında Mehdi bekleyenler size kötü haber vereyim.
Boşuna beklemeyin, mehdiniz gelmeyecekmiş.
"Geldim, ben Mehdiyim" diyenlerin hali, düzeni zaten hiç yok. İyi bir insan bile değiller.
Kimi şirket, kimi banka kuruyor. Devasa güce ve zenginliğe sahip.
Kimi siyasilerden oy karşılığında müritlerine devlet makamı devşiriyor… Kimi ihtilal yapıp devleti ele geçirmeye çalışıyor.
Televizyon kurup orada karı kız oynatan mehdiler bile var...
Gelenler buysa geleceği söylenen mehdilerin halini siz düşünün artık. …
Apokrif ( uydurma) hadislerin peşine takılıp, parlayan her siyasiye mehdi falan demeyin. Adamlar gaza gelince kendini dünyanın merkezi olarak görüyor…
Bakın, Mehdi hidayete ulaştıran demektir. Size dini güzelce anlatan, hidayete ve doğruya ulaşmanıza katkı sağlayan her din adamı veya din bilgini mehdidir. Sayısı binlercedir.
Din tüccarı, din mafyası üç kağıtçılara Mehdi güzellemesi yapmayın lütfen…
Kullanışlı insan olmayın…
Hoş değil.
Ahmet Yavaş
bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır
29.06.2024 - 16:59BİR KAHVENİN 40 YIL HATIRI VAR MIŞ”
Üsküdarlı Bilge Yusuf ile Rum balıkçı Stelyo'nun dostluk hikâyesidir bu..
1895 Eminönü Yemiş İskelesi’nde balıkçı kahvesine giren Osmanlı zabiti;
" -Bre Yusuf!.. Herkese benden okkalı bir kahve, ama şurada oturan Rum palikaryasına yok!... Ona, kahvem de akçem de haramdır" der..
Bilge Yusuf kahveleri ikram eder; bir kahve de Palikarya Stelyo’nun önüne koyar...
Zabit adeta kükrer:
" - Ben, ona haramdır demedim mi Yusuf?!.."
Bilge Yusuf, hiç istifini bozmaz.
" -Komutan, o kahve benden, ona da helaldir.." der...
Stelyo minnetle bakar Yusuf'a...
Sene 1905 olur, Samos ( Sisam ) arasında Rum isyanı başlar...
Damat Ferit Paşa adaya asker çıkarır...
Bilge Yusuf da askerdir ve adaya çıkan askerler arasındadır. Ancak ilk çatışmada esir düşer...
2 yıl yatar Samos zindanlarında...
2 yıl sonunda Rum çeteciler, esir pazarında satışa çıkarır Yusuf'u...
Mezatda “5 para!... 7 para!..” sesleri arasından bir ses yükselir;
" -O Türk’e benden 5 kuruş, hemen alıyorum..."
Sessizlik hakim olur.. Rum alır Yusuf'u arabasına, köyün dışına çıkarır. Denize yakın bir yerde arabasını durdurur, döner Yusuf'a;
" -Serbestsin Bilge Yusuf " der...
Yusuf inanamaz duruma, Rum’un ellerine kapanır;
" -Beyim, kimsin necisin, beni neden özgür bırakırsın?.." der...
Rum döner Yusuf'a;
" -Ben balıkçı Stelyo.." der...
Yusuf çözemez durumu, adamı tanımaz bile...
Rum, uzun uzun anlatır. 12 yıl öncesine, Yemiş iskelesine döner, detaylarıyla o günü anlatır ve
" -İşte ben, bir fincan kahveyi helal ettiğin balıkçı Stelyo benim.." der.
Gözyaşları sel olur... Sarmaş dolaş olurlar...
Stelyo, Yusuf'u, kaçak yoldan İstanbul'a gönderir. Bu dostluk 35 yıl devam eder...
Her yıl birbirlerini ziyaret ederler. Her ziyarette bir fincan kahve mutlaka vardır. Çocuklarına, torunlarına anlatırlar dostluklarını ve
"-Bir kahvenin 40 yıl hatırı var.. " derler.
yardımseverlik
29.06.2024 - 16:17Bursa’nın en çok ekmek satan fırınlarından birinin sahibiyim.
Her gün satılan binlerce ekmek diyebilirim.
İçeri giren çok olur ekmek ister, genelde veririz bedava diye alır gider.
Üst kattayım, kameralara bakmaktayım.
Bir abla var, ilk defa karşılaşmaktayım. Kapının önünde 10 dk. oldu, bir sağa bir sola dolanıp durdu.
Kuyumcu olsak hırsız sanki bizi soyacak.
Ama ne öyle bir hali var, ne de akılsız değil ya fırını soyacak kadar.
Baktım ki içeri gireceği yok.
İndim aşağıya, geçtim tam karşısına : Ablacığım bir şeye mi baktın? dedim.
Yok abi, rahatsız ettim sizi, hayırlı işler dedi ve yola doğru ilerledi.
Elini tutan minik kız çocuğu çekiştiriyor: Anne ne olur gitmeyelim, diyordu .
Seslendim ablaya:
Kardeşim bana bir bakarmısın?
Duymamış gibi yaptı, ama ikinci de durdu ve dönüp baktı.
‘’Ablacım dedim vaktin varsa buyurun içeriye.
Konuşmadı, çocuğunun yüzüne baktı başını salladı, dükkanıma adım attı.
Bak abla dedim.
Bizim bu dükkana çok ekmek almaya gelen olur, parasız alırlar. Biliyorum bazen de beni kandırıyorlar.
Ama olsun diyorum, ben bunun bereketi ile binlerce satıyorum.
Ama dikkat ettim sen üç defa döndün kapıdan tam içeri girecekken. Var mı ihtiyaç?
Ne olur varsa söyle.
Çaylarda geldi o arada, işaret ettim ve istedim masaya simit ve poğçada.
Önce yiyin sonra konuşalım dedim.
O çocuğun ve ablanın çiğnemeden, ağzındaki bitmeden tekrar ısırışlarına şahitlik ettim.
Aç kardeşim bunlar, böyle mi yer aç olmasalar.
Abla bir nefes aldı, ikinciye gelen çaydan yudumladı ve başladı anlatmaya :
Abi, dün eşim eve bir kadın getirdi.
Terk edin hemen burayı dedi.
Evden çıktığımda saat gece ikiye gelmekteydi.
Önce bir otobüs durağında oturduk. Sonra baktım ki başımıza bir hal gelecek, bir karton bulduk ve Emirsultan Mezarlığı’nda uyuduk.
Tamam da beş kuruş vermedi ki adam bana. Çıktık işte bir mont ve küçük bir çantayla.
Acıktık tabii sabah olunca.
Ama beş kuruş yok ki yanımda.
Bir akrabam var ama o da çok uzakta.
20-30 TL lazım ki gideyim yanına. Telefonumu da vermedi, satacak besbelli. Arayamadım da kimseyi.
Acıkınca da, kızım da elimden tutup senin fırının önünde durunca, girmedim içeriye istemeye utandım .
Bak nasıl gülüyor evladım, karnı doydu diye. Sevindirdin ikimizi de.
Allah razı olsun, bu dükkanın hep müşteri ile dolsun, dedi.
Annem vefat etmişti geçen hafta. Oturuyordu 21 yıldır alt katımda.
Aklıma orası geldi bir an da.
Hem boş, hem de eşyalı.
Şimdi götürsem eve bu ablayı hanım ne der acaba?
Anlattım ablaya.
Burada çalışmak istermisin dedim? çocuğun ile gel hem karnını doyur hem de yardım et .
Zaten başka çaresi de yoktu. Öyle sevindi ki, ayağa kalktı elimi öpmek istedi.
Eşimi aradım, o da çok sevindi.
Ben gelip onları araba ile alayım hemen dedi.
Üç aydır abla iş saatinde yanımda, akşam alt katımızda.
Çok mutlular kızıyla. Kira almıyoruz, faturaları biz ödüyoruz, evladımız yok onun kızını evlat gibi seviyoruz.
Bugün baktım, bir kadına iki ekmek verdi. Parasını istemedi.
Sonra çantasından para alıp kasaya bırakıverdi.
O da birine iyilik yapmak istemişti. Sesimi çıkarmadım. Görmemiş gibi yaptım.
Ellerimi açıp Allah’a sonsuz şükrettim, bunca yıl sonra bana bir kardeş ve evlat yolladığı için teşekkür ettim...
S.Nur uslu
hayat
29.06.2024 - 15:22HAYAT GÜZELDİR
• Bir c¸ocugˆun ayakkabısı denize du¨s¸er, kaybolur. Sahilde kumların u¨zerine s¸o¨yle yazar.. “ Bu deniz hırsızdır."
Biraz o¨tede bir balıkc¸ı agˆına yakalanmıs¸ c¸ok miktarda balıgˆı kıyıya c¸eker ve kumlara s¸o¨yle yazar.. “ Bu deniz co¨merttir."
Bir genc¸ denizde bogˆulur..
Acılı, agˆıt yakan annesi kumlara s¸o¨yle yazar.. “ Bu deniz katildir."
I·htiyar bir balıkc¸ı koca bir inci barındıran istiridye c¸ıkarır denizden ve kumlara s¸o¨yle yazar.. “ Bu denizin go¨nlu¨ c¸ok zengindir."
Bir dalga gelir, sahilde yazılı tu¨m yazıları siler. Deniz su¨kunet ve hus¸u ic¸inde seslenir;
Egˆer deniz olmak istiyorsan bas¸kalarının so¨ylediklerine c¸ok da o¨nem vermeyeceksin! ...
Şunu Asla Unutmayın ;
Hayattan " Azar " Yedim Diye Üzülmeyin,
" Fırça Darbesi Almadan Resim Yapılmıyor "
ALINTI
öğretmenlik
29.06.2024 - 15:20SAKIN ÖĞRETMENLERE GÜVENMEYİN!!!
Belki de pandemi sürecinde okul ve ÖĞRETMENİN önemini çok daha iyi anladık...
Eğer hem kendileri hem de ülkemiz adına çocuklarınızın ERDEMLİ BİRER İNSAN olarak hayatta yerlerini almalarını istiyor ve gerçekten bunun kaygısını çekiyorsanız onları yalnızca öğretmenlere emanet etmekle asla yetinmeyin.
Çünkü onların zihinlerinde silinmez izler bırakan İLK ÖĞRETMENLERİ sizlersiniz. Ne mi yapabilirsiniz? Mesela çocuklarınızla birlikteyken;
1- Asla yalan söylemeyin!
2- Kutsal değerlerimiz başta olmak üzere kesinlikle küfretmeyin ve sövgü içerikli kelimeler kullanmayın!
3- İnsanlarla ilişkilerinizde olabildiğince kibar olun ve nazik bir dil kullanın!
4- Yapamayacağınız bir şeyi vaat etmeyin, söz vermişseniz mutlaka yerine getirin, getiremiyorsanız sebebini ona açıklayın!
5- Komşularınızı her ne şekilde olursa olsun rahatsız edici davranışlardan olabildiğince kaçının, öyle ki alt kat komşunuzun balkonuna yediğiniz bir çekirdeğin kabuğu bile düşmüşse mutlaka özür dileyerek helallik alın!
6- Birlikte sokakta yürürken densizlerin yere sigara izmariti veya herhangi bir çöp attıklarını gördüğünüzde bu yapılanın kamuya zarar vermekten dolayı kul hakkı ve iğrenç bir davranış olduğunu çocuklarınıza anlatın!
7- Arabanızla seyahat ederken yediğiniz meyve ve gıdaların kabuklarını pencereden yola fırlatmayın ve bunu yapanların insanlığa ihanet ettiklerini hatırlatın!
8- Yine aracınızla kırmızı ışıkta beklerken veya seyir halindeyken bir başkasının yol hakkını ihlal edebilme uğruna sağdan soldan haksız dalışlar yapmayın ve bu yapanların insanlık suçu işlediklerini söyleyin!
9- Herhangi bir iş veya alışveriş için ekmek kuyruğunda dahi olsanız sizden bir saniye bile önce gelmiş birisinin önüne geçmeye çalışmayın ve bu hareketin diğer insana saygısızlık olacağını çocuklarınıza hatırlatın!
10- Okulda haksız not almaya alışan bir insanın büyüdüğünde haksız kazanç edinebileceğini, arkadaşının veya devletin küçük de olsa herhangi bir malına zarar vermeyi önemsemeyenin büyüdüğünde sokakları ateşe vermekten çekinmeyen bir canavara dönüşeceğini hatırlatın lütfen!
11- Ve son olarak; ukalalığın “HAK ARAMAK”, saygısızlığın “ÖZGÜVEN”, terbiyesizliğin “ÖZGÜR TAKILMAK”, tembelliğin “HAYATIN TADINI ÇIKARMAK”, ilkesizliğin “SPONTANE YAŞAMAK” olmadığını sık sık hatırlatın onlara!
Neden mi? Çünkü tertemiz bir fıtratla yaratılığı halde tüm bu çirkinlikleri yaşam tarzı haline getiren günümüzün insan görünümlü canavarları tüm bunları annelerinin karnında değil büyüklerine bakarak öğrendiler. “Bir neslin kaderini bir evvelki nesil tayin eder” der Konfüçyüs. O halde bizden sonraki neslin geleceğini karartmayalım olmaz mı? Söylemekten dilimde tüy bitti “İNSAN OLMADAN MÜSLÜMAN OLUNMAZ!”
Adem Doğantemur...
türklük
29.06.2024 - 15:18Cahillere bilgi notu..
Türkiye Türklerindir.
Kılıcının ve bileğinin gücüyle bu ülkeyi kendisine vatan yapmıştır.
Kimliği üst kimliktir.
Tüm farklı kimlikler bu üst kimlik altında özgürce yaşayabilir.
Türk milletini yaşatma ve onu yüceltme ülküsüne TÜRKÇÜLÜK denir. Asla ırkçılıkla alakası yoktur.
Türkçülük bir medeniyetin inşa çabasıdır. Oğuz Kağan dan başlayan binlerce yıllık bir geçmişi vardır. Türklerin kurduğu vatanda, Türk bayrağının dalgalandığı bir ülkede Türkçülük bölücülük değil ortak paydada, üst kimlikte buluşmaktır.
Türk kimliğinin dışında başka bir kimliğin ülkeye egemen kılınması çalışması bölücülüktür.. Böyle biline...!
Ahmet Yavas
çevre
29.06.2024 - 15:13DOSTLAR..
Geçtiğimiz iki yıl dünyanın gerçek sahibi Tanrı'nın aymazlıklarımızın bedelini kendi kendimize ödettirdiği yıl oldu.
Güzelce yaşasınlar diye bize sunduğu muhteşem dünyamızı çok kötü kullandık.?? Gökyüzümüzü, yeryüzümüzü, denizlerimizi, ırmaklarımızı kirlettik, ormanlarımızı yağmalayıp, yaktık.??
Evrenin sahibi, akl etmeyi ve bilimi emrederek gelişmeyi, dünyadan daha güzel yararlanmamızı istediğinde biz bunu çok güzel yaptık. Müthiş bir bilim ve teknoloji medeniyeti kurduk. İnsanlık olarak refahın zirvesine ulaştık. Bir şeyi unuttuk. Bilimin yanına dinin merhamet, sevgi ve ahlakını koyamadık. Bencilleştik, kibirlendik, kirlendik. ??
İnsanlar olarak gücümüz arttıkça dünyayı sadece kendimize ait zannettik. Başka canlıları yok saydık. Farklı insanları ötekileştirdik. Onları, sömürmeye, köleleştirmeye çalıştık.Onların zenginliklerini yağmaladık. Bunu sağlamak için modern silahlar geliştirdik. Atom bombasıyla kendi insan kardeşlerimizi yok ettik. Yeryüzünü yaşanmaz hale getirdik.??
Şimdi, kimimiz nükleer silahların güvencesinde hırs ve iştahlarımızı sürekli biliyoruz..
Kimimiz bu silahların ölümcül korkusu altında sinmiş bir halde yaşıyoruz. Dünyamızdaki sokak kabadayılarının racon kesmesini ürperti ile izliyoruz.
Oysa Yüce Tanrı, sevgiyi, merhameti temel alan bir "KARDEŞLİK TOPLUMU" kurmamız istedi. Barış içinde yaşamamızı emretti. İnsanın insanın kurdu olmadığını yaratılışta eşleri olduğunu bildirdi. Bilimin yanına sevgiyi ve merhameti koymamızı istedi. İnsanı evrenin merkezinde yer alan en değerli varlık olarak belirledi. ??????
Yüce Tanrı, iyi, doğru ve güzel olanı yeryüzünün öğretmenleri olan peygamberleriyle bize öğretti. Bize ilahi mesajlar gönderdi. Birbirimizi sevmeyi birbirimizle kardeş olmayı, birbirimize sarılmayı, empatiyi, yardım etmeyi salık verdi. ??
Din sahiplerine tevhide sarılmayı, şirke bulaşmamayı emretti. Dinlemedik, Tanrı ile aramıza aracılar soktuk. Onun vadettiği güzelliklere ulaşmak için şeyhleri, gavsları, mehdileri aracı kıldık. Bize şahdamarımızdan yakın olanı, sonsuz olanı unuttuk, fani olan din ve umut tacirlerine, suya attığımız paralara, ağaçlara astığımız bez parçalarına bel bağladık.??
Sonunda ibadet yerlerine, camilerimize bile gidemedik, cemaatle namaz kılmaz hale geldik. Araya şeytan girmesin diye sıklaştırdığımız saflarımızın arasına şeytan değil Corona girdi. Kerametine inandığımız şeyhimizin minicik bir virüs karşısında ne kadar çaresiz kaldığını gördük. Görkemlice, bir kibir abidesi olarak inşa ettiğimiz camilerimize uzaktan bakar olduk.
Sürekli sarıldığımız anne ve babamıza, kardeşlerimize, dostlarımıza sarılamaz olduk. Bir araya geldiğimiz dostlarımızdan ayrıldık, birbirimizle buluşup bir çay içemez, sohbet edemez olduk. Sokağımıza, bahçemize bile çıkamaz olduk. Alıştığımız güzelliklere hasret kaldık. ??????
Bu ne yaman ceza, ne yaman musibettir.
Dileğim odur ki, yeni yıl aklımızı başımıza devşirmemiz için vesile olur inşallah. Önce insan olmanın yüce erdemine ulaşalım. Allah'ın yarattığı canlıların özellikle insan kardeşlerimizin değerini bilelim. Onları ötekileştirmeden, aşağılamadan, incitmeden, ayağına basmadan onlarla birlikte yaşamanın yollarını arayalım.
Lütfen,
Sahip olduğumuz eski güzelliklere yeniden kavuşalım. Yeni bir anlayışla dünyamızı güzelleştirelim. Savaşı değil, barışı yüceltelim. Kini, kavgayı, öfkeyi değil sevgi, saygı ve hoşgörüyü çoğaltalım.
Evrenimizi bozmadan, hor kullanmadan, kıymetini bilerek birlikte, kardeşçe ve mutlu olarak yaşayalım.
Yeni yılınızı yeniden tebrik ediyorum.??????????
Ahmet Yavaş
Toplam 137 mesaj bulundu