© Copyright Antoloji.Com 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Antoloji.Com'a aittir. Sitemizde yer alan şiirlerin telif hakları şairlerin kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Şu anda buradasınız:Ahmet Yavaş Nedire Yazılan Yorumlar Sayfası
22 Mart 2025 Cumartesi - 18:05:20
merhaba
09.02.2025 - 20:38Hiç düşündünüz mü yada bilen var mı içinizde.... "Merhaba" ne anlama geliyor.?
Çok ilginç bir o kadar da hoş ve sıcak bir anlamı varmış meğer.
"Merhaba" aslında Farsça kökenli olup "benden size zarar gelmez" anlamına geliyormuş.
Çok hoş değil mi? Bunu öğrendikten sonra karsımdaki insana merhaba demek daha bir anlamlı oldu benim için.
Şu an bu mesajı okuyan herkese benden,
"MERHABA"
dua
09.02.2025 - 20:35YA RABBİ
İki büklüm oluşum, egoma yenilmemek içindir.
Senin huzurundaki samimiyettir.
Ellerim değil avuçlarımdır içimi boşalttığım
Ne istiyorsam senden dilimden dökülür avuçlarıma
Hepsini toplar bakarım
Boynumu eğişim , mahçubiyettir .
Huzurundaki hâldir
Her şeye dik duran ruhumun her şeyi gönderene teşekkürüdür
Gözlerimi kapamam,senden başkalarına küsmemdir
Gözyaşım kalptendir , o sana ağlar
Ne yaparsam yapayım huzuruna davet ettiğin için
Kendimize veremediğimiz değeri bize layık gördüğün için
Seni seviyorum...
kendime fısıltılar
09.02.2025 - 20:31Dün yine dilimde şarkılarla çıktım evden. Hava kapalıymış, soğukmuş ne gam. Karıncalara, basmamaya özen göstererek ufak ufak geçtim toprak yoldan. Şarkımın makamı değişti . Derin derin çektim içime çimen kokusunu, şöyle bir gerindim gerindim.
Yakındaki parka girdim sonra, mutlu mutlu yürüdüm. Güllere gülümseyerek. İlerde, bir bankın üstünde kendimi gördüm oturmuş halde. . Gözlerim gökyüzünde düşünceli düşünceli sigara içiyordum. Usulca yanıma yaklaştım.
-" Oturabilir miyim? "dedim. Bana hiç bakmadan başını salladı.
- "Ne düşünüyorsun?" diye sordum.
- "Karışık, sen anlamazsın." dedi, önüne bakarak. Son bir nefes çekip, "Çok karışık..." diye dumanları savurdu ağzından...
- "Her zaman bir çözüm yolu vardır" dedim.
- Ukalâ, dedi. Hayatım boyunca hiç derin düşündün mü sen? Hiç korktun mu? Tasalandın mı? Riskleri hesap edip planlar kurdun mu? Senin için hava hoş. Dilinde şarkılar, deli başında bahar, vur patlasın çal oynasın. Nasıl böyle iyimser olabiliyorsun?"
- İşim bu, dedim.
İlk kez dönüp baktı yüzüme, gözlerimin ta içine. Kaçırmadım gözlerimi kendimden.
- "Yaşam nedir sence?" dedi.
- "Şu andır işte, "dedim. Yani nasıl diyeyim, sur dibinde kıvırcık, kuş dilinde pütürcük, yaz gününde bürümcük. Evet evet tam olarak budur yaşam.
- "Bu kadar basit öyle mi?" dedi.
- "Öyle"", dedim.
- Peki benim de senin gibi olmamı ister misin?" diye sordu.
- Sakın haa! diye bağırmışım. Sen benim gibi olursan, nerede durmamız gerektiğini kim söyleyecek bize, kim riskleri hesap edip plan kuracak? Kim korkacak, kim kızacak, kim derin düşünecek ve kim ağlayacak insan gibi? Senin de işin bu...
- Demek ömür boyu ben böyle kalacağım, sense gülüp eğleneceksin,"dedi.
-" Üzülme," dedim. "Ben hep yanında olacağım. Sen kederlendiğinde sırtına vurup, "hadii boş ver, sur dibinde kıvırcık, kuş dilinde pütürcük, yaz gününde bürümcüktür yaşamak." diyeceğim. En çaresiz anında omzunda omzumu bulacaksın. Ve sen, sen sevgili ben, ben hiçbir şeyden habersiz lay lay
lom düşerken hatalara, uçurumların kenarında kaygısızca seksek oynarken, yetişip tutacaksın kolumdan.
O ilk kez tebessüm etti ve ilk kez gözlerim doldu benim. Sarıldım boynuma.
- "İyi ki varsın," dedi. Ellerimle ellerimi tuttu sıkıca.
fanatizm
09.02.2025 - 20:17GÜZEL DOSTLAR..
DİKKAT...!
Siyasi bir algı ve anlayış, inançların içine yerleşince, siyasetin ilke ve yöntemleri inançların yerini almaya başlar.
Bir de bakmışsınız ki Allah'ın ve onun elçisinin buyrukları değil, peşinde olduğunuz siyasetçinin nutukları sizin ilkeleriniz ve inançlarınız haline gelmeye başlar..
Sonra hesap günü üzülürsünüz...
Demedi demeyin..????
fanatizm
09.02.2025 - 20:14BETON KAFA
Bazı insanlarla konuşabilmek ve anlaşabilmek zor zanaat. Genetiği çimento olmalı ki biraz su katınca betonlaşıyor kişilikleri.. "Beton Kafa" tabiri oradan geliyor herhal...? Donmuş, katılaşmış, geçirgenlik özelliğini kaybetmiş. Ne söyleseniz ne yapsanız etkilenmeyen, donmuş, katılaşmış kişilik. Dinler gibi yapar, dinlemez; anlar gibi bakar, anlamaz. Söylediğiniz tüm şeyler karşınızdaki betona çarpar ve size geri döner. Konuşmaya başladığında konu hakkında şeyhinden, siyasi liderinden duyduğu şeyleri kendi aklının süzgecinden geçirmeden papağan gibi size tekrarlar..
Bu kişiler kendilerini dondurdukları ve her şeye kapattıkları için değişik düşünceleri kabul etmezler. Bu insanlar genelde aklını kiraya vermiş ya da beynini farklılıklara kapatmış insanlardır. Kendi doğrularından ya da aklını kiraya verdiği liderinin, şeyhinin ifade ettiği sabitelerden farklı söylemlere itibar etmezler. Bunun temelinde kocaman bir beton EGO vardır. O EGO kendini yücelttiği kadar bağlı olduğu siyasiyi de yüceltir. Ona toz kondurmaz.
İnsanlığın evrensel değerleri, ahlaki ve dini değerler onun için sadece retorik bir önem taşır. Onları sözlerinde süs malzemesi olarak kullanır. Önemli olan aklını kiralayan şeyhinin, siyasi liderinin söylemleridir. Onlar önemlidir ve her şeyin üstünde konumlanır.
Bu beton kafanın dini söylem ve eylemleri de bu minvaldedir. Kuranı okumayı pek sevmediklerinden aidiyet duydukları kişilerin din yorumları onlar için dindir...Mesela bir Arap örfü olan sakal bırakmak, cübbe, tespih, sağ elle yemek yemek, gireceği yere sağ-* ayakla girmek, hurma ile oruç açmak, yeni doğan çocuğuna Arap ya da Yahudi ismi koymak, sünnet olmak onlar için dindir.
Şeyhinin önderinin koydukları dini sınırlar genel geçerdir. Genel geçer dediği dini değerleri işine geldiği zaman eğer, büker, çiğner geçer. Çıkarı gereği yalan söyler, sol elle yemek yemez ,kul hakkı yer, iftira eder, devletin malına ( beytül Mal) çöker. Sadisttir, ailesine eziyet eder. Adaleti gözetmez, zayıfı ezer. Faize kar payı diyerek insanları dolandırır.
Bu hastalıklı tip malesef her yerde toplumu kuşatmış halde. Gittikçe ekonomik olarak gelişen ve semiren bu beton kişilik ülkenin kaderine hakim olduğunda, ülkeyi, kalkınmış, modern bir toplum olma yerine az gelişmiş bir Ortadoğu ülkesi konumuna getirmeye yeminli gözüküyor.
Ahmet Yavaş
fanatizm
09.02.2025 - 20:13BETON KAFA
Bazı insanlarla konuşabilmek ve anlaşabilmek zor zanaat. Genetiği çimento olmalı ki biraz su katınca betonlaşıyor kişilikleri.. "Beton Kafa" tabiri oradan geliyor herhal...? Donmuş, katılaşmış, geçirgenlik özelliğini kaybetmiş. Ne söyleseniz ne yapsanız etkilenmeyen, donmuş, katılaşmış kişilik. Dinler gibi yapar, dinlemez; anlar gibi bakar, anlamaz. Söylediğiniz tüm şeyler karşınızdaki betona çarpar ve size geri döner. Konuşmaya başladığında konu hakkında şeyhinden, siyasi liderinden duyduğu şeyleri kendi aklının süzgecinden geçirmeden papağan gibi size tekrarlar..
Bu kişiler kendilerini dondurdukları ve her şeye kapattıkları için değişik düşünceleri kabul etmezler. Bu insanlar genelde aklını kiraya vermiş ya da beynini farklılıklara kapatmış insanlardır. Kendi doğrularından ya da aklını kiraya verdiği liderinin, şeyhinin ifade ettiği sabitelerden farklı söylemlere itibar etmezler. Bunun temelinde kocaman bir beton EGO vardır. O EGO kendini yücelttiği kadar bağlı olduğu siyasiyi de yüceltir. Ona toz kondurmaz.
İnsanlığın evrensel değerleri, ahlaki ve dini değerler onun için sadece retorik bir önem taşır. Onları sözlerinde süs malzemesi olarak kullanır. Önemli olan aklını kiralayan şeyhinin, siyasi liderinin söylemleridir. Onlar önemlidir ve her şeyin üstünde konumlanır.
Bu beton kafanın dini söylem ve eylemleri de bu minvaldedir. Kuranı okumayı pek sevmediklerinden aidiyet duydukları kişilerin din yorumları onlar için dindir...Mesela bir Arap örfü olan sakal bırakmak, cübbe, tespih, sağ elle yemek yemek, gireceği yere sağ-* ayakla girmek, hurma ile oruç açmak, yeni doğan çocuğuna Arap ya da Yahudi ismi koymak, sünnet olmak onlar için dindir.
Şeyhinin önderinin koydukları dini sınırlar genel geçerdir. Genel geçer dediği dini değerleri işine geldiği zaman eğer, büker, çiğner geçer. Çıkarı gereği yalan söyler, sol elle yemek yemez ,kul hakkı yer, iftira eder, devletin malına ( beytül Mal) çöker. Sadisttir, ailesine eziyet eder. Adaleti gözetmez, zayıfı ezer. Faize kar payı diyerek insanları dolandırır.
Bu hastalıklı tip malesef her yerde toplumu kuşatmış halde. Gittikçe ekonomik olarak gelişen ve semiren bu beton kişilik ülkenin kaderine hakim olduğunda, ülkeyi, kalkınmış, modern bir toplum olma yerine az gelişmiş bir Ortadoğu ülkesi konumuna getirmeye yeminli gözüküyor.
Ahmet Yavaş
fanatizm
09.02.2025 - 20:13BETON KAFA
Bazı insanlarla konuşabilmek ve anlaşabilmek zor zanaat. Genetiği çimento olmalı ki biraz su katınca betonlaşıyor kişilikleri.. "Beton Kafa" tabiri oradan geliyor herhal...? Donmuş, katılaşmış, geçirgenlik özelliğini kaybetmiş. Ne söyleseniz ne yapsanız etkilenmeyen, donmuş, katılaşmış kişilik. Dinler gibi yapar, dinlemez; anlar gibi bakar, anlamaz. Söylediğiniz tüm şeyler karşınızdaki betona çarpar ve size geri döner. Konuşmaya başladığında konu hakkında şeyhinden, siyasi liderinden duyduğu şeyleri kendi aklının süzgecinden geçirmeden papağan gibi size tekrarlar..
Bu kişiler kendilerini dondurdukları ve her şeye kapattıkları için değişik düşünceleri kabul etmezler. Bu insanlar genelde aklını kiraya vermiş ya da beynini farklılıklara kapatmış insanlardır. Kendi doğrularından ya da aklını kiraya verdiği liderinin, şeyhinin ifade ettiği sabitelerden farklı söylemlere itibar etmezler. Bunun temelinde kocaman bir beton EGO vardır. O EGO kendini yücelttiği kadar bağlı olduğu siyasiyi de yüceltir. Ona toz kondurmaz.
İnsanlığın evrensel değerleri, ahlaki ve dini değerler onun için sadece retorik bir önem taşır. Onları sözlerinde süs malzemesi olarak kullanır. Önemli olan aklını kiralayan şeyhinin, siyasi liderinin söylemleridir. Onlar önemlidir ve her şeyin üstünde konumlanır.
Bu beton kafanın dini söylem ve eylemleri de bu minvaldedir. Kuranı okumayı pek sevmediklerinden aidiyet duydukları kişilerin din yorumları onlar için dindir...Mesela bir Arap örfü olan sakal bırakmak, cübbe, tespih, sağ elle yemek yemek, gireceği yere sağ-* ayakla girmek, hurma ile oruç açmak, yeni doğan çocuğuna Arap ya da Yahudi ismi koymak, sünnet olmak onlar için dindir.
Şeyhinin önderinin koydukları dini sınırlar genel geçerdir. Genel geçer dediği dini değerleri işine geldiği zaman eğer, büker, çiğner geçer. Çıkarı gereği yalan söyler, sol elle yemek yemez ,kul hakkı yer, iftira eder, devletin malına ( beytül Mal) çöker. Sadisttir, ailesine eziyet eder. Adaleti gözetmez, zayıfı ezer. Faize kar payı diyerek insanları dolandırır.
Bu hastalıklı tip malesef her yerde toplumu kuşatmış halde. Gittikçe ekonomik olarak gelişen ve semiren bu beton kişilik ülkenin kaderine hakim olduğunda, ülkeyi, kalkınmış, modern bir toplum olma yerine az gelişmiş bir Ortadoğu ülkesi konumuna getirmeye yeminli gözüküyor.
Ahmet Yavaş
insan
09.12.2024 - 00:57Insanlarla birlikte yaşamak, onların arasında olmak, kalabalığa karışmak kadar, insanın yalnızlığa da İhtiyacı varmış. Geç kalmış olsak da insan başkalarını bırakıp kendini dinlemeye, hayat hikayesi ile ilgili hesap-kitap yapmaya, gelecekle ilgili hayaller kurmaya ihtiyaç duyuyor...
Balıkesir'in kalabalığından, trafiğinden rutin insan profilinden uzaklaşmak istedim ve birkaç günlüğüne Karamürsel'e kaçtım...
Çok iyi yapmışım... Kendi derunumda, kendimle baş başa kalmayı özlemişim. Karamürseldeki denizin maviliği, sonbaharın sarışın güzelliği beni büyüledi
Buraların rüzgarı da farklı esiyor...Hafif serin ve tatlı bu esişin insanın saçlarını okşaması gözlerinden öpmesi bir başka güzel.
Martıların söylediği şarkılar, serçelerin minik sıçrayışları, beyaz tüylü aylak kedilerin mavi mavi bakması, farklı mutluluk sundu bana...
Şimdi sessizliğin muhteşem senfonisini dinliyorum ve mest oluyorum
Hayatın tadını çıkarmak, onun muhteşem güzelliğini içine içine çekmek çok özel bir duygu.
Dünya denen bennzersiz tasarımın bir parçası olmak, burada yaşayan canların candaşı olmak harika bir şey.
Candan'ın deyimiyle, " Denizden esen meltemin eşliğinde Karamürsel'de sabah ezanı dinlemenin huzurunu, mutluluğunu tatmak çok güzel."
Yaradanım iyi ki yaratmış beni. İyi ki var olmuşum. Ona teşekkür ediyorum. Tabi bu var oluşa aracı olan ana ve babama da.
Yaşamak, yaşadığını hissetmek ve farkında olmak böyle bir şey olsa gerek ...Hayat güzel dostlar.
Tavsiye ederim...
Ahmet Yavaş
şarkı Sözü
09.12.2024 - 00:52DUYDUM Kİ UNUTMUŞSUN GÖZLERİMİN
RENGİNİ (HİKAYESİ )
1972 yılında Turgut Yarkent'e bir arkadaşı sevdiği kız için bir şiir yazmasını rica eder.
Turgut Yarkent:
"Peki nasıldır bu kız, gözleri ne renk mesela? "diye sorar.
Arkadaşı " Unuttum" der.
"Peki kızın göz veya saç rengini hatırladın mı?"sorusuna yine yanıt vermeyince:
"Yakında hazırlarım merak etme" der.
Şair ne yazacağını düşünür ve sonunda kızın ağzından arkadaşına hitap edercesine şiiri yazar.
Yazdığı şiiri Muhayyerkürdi makamında Selahattin Altınbaş besteler.
Milliyet gazetesinin 1977' de açmış olduğu"Yılın Sevilen Şarkıları" yarışmasında
"Duydum Ki Unutmuşsun Gözlerimin Rengini" eseri ödül alır.
Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini
Yazık olmuş o gözlerden sana akan yaşlara
Bir zamanlar sevginle, ateşlenen başımı
Dizlerinin yerine dayasaydım taşlara.
Hani bendim yedi renk, hani tende can idim
Hani gündüz hayalin geceler rüyan idim.
Demek ki senin için aşk değil yalan idim
Acırım heder olan o en güzel yıllara.
öğretmen
09.12.2024 - 00:49ÖĞRETMEN.
Sahi ya bugün 24 Kasım. Öğretmenlere özel gün.
Sahi ya ben de öğretmenim. 33 sene bu meslekle ülkeme hizmet ettim. "Yeniden dünyaya gelsem yeniden öğretmen olurdum" diye düşünüyorum.
Biliyorsunuz..
Mesleklerin çoğu insana yönelik ve insana hizmet ediyor. İnsanın, ayakabıcı ayağına, şapkacı başına, terzi bedenine, lokantacı midesine hitabediyor. İnsanın merkezi sayılan aklına, vicdanına ise öğretmenler hitabediyor .Bilim ve teknoloji ve bunun sonucunda refahın ve gelişmişliğin ana unsuru olan aklın gelişiminden, ve onun eğitiminden öğretmenler sorumlu.
Can alıcı soru...Öğretmenler olarak bu sorumluluğu yerine getirebildik mi ...?
Kocaman hayır... Kendimizi kandırmaya gerek yok. Ülkemizin sosyal ve ekonomik durumu ortada. Kalkınmayı sağlayacak insan unsurunu iyi yetiştiremedik, yetiştiremiyoruz... Başka bir anlatımla insan eğitmeyi, insanımızı inşa etmeyi beceremiyoruz.
Kaderciyiz, kolaycıyız, kopyacıyız. İşimizi sistemli ve sağlam yapmıyoruz.
Din ile bilim arasındaki ilişkiyi sağlam bir zemine otutamadık. Dinin "İki günü birbirine eşit olan zarardadır"ilkesindeki dinamizmi anlayamadık.Kuranı sadece Arapça metin olarak okuduk. Onu anlamayı ıskaladık.
İnsanı okuyamadık, onu tanıma, eğitip inşa etmeyi bilemedik
Tabiatı okuyamadık. Özelilkle pozitif bilimler konusunda yeterli gelişim sağlayamadık. Nobel ödülünü birkaç Türkün dışında hep başka ülke bilim adamları aldı.
İlk 500 e giren üniversitelerimiz vardı. Şimdi yok. İmam Hatip Okulu açmayı, ya da ortaokullara İmam Hatip ismini vermeyi marifet sandık. 100 ün üzerinde ilahiyat Fakültesi açtık. Dünya çapında bir İslam bilgini yetiştiremedik. Kendini yetiştirenleri ise lince tabi tuttuk.
Camiler boşaldı. Bunca dini okul ve dini kuruma rağmen toplumun ahlaki yapısında büyük bir çürüme gerçekleşti.
Sahi şimdi ben ne yaptım... 24 Kasım'da, bu mutlu günde moralinizi bozdum. Üzgünüm ama gerçekler bunlar. Acıtıcı, can yakıcı gerçekler.
Emekli bir öğretmen olarak penceremden gördüklerim bunlar.
Tüm meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum.
Ahmet Yavaş
öğretmen
09.12.2024 - 00:49ÖĞRETMEN.
Sahi ya bugün 24 Kasım. Öğretmenlere özel gün.
Sahi ya ben de öğretmenim. 33 sene bu meslekle ülkeme hizmet ettim. "Yeniden dünyaya gelsem yeniden öğretmen olurdum" diye düşünüyorum.
Biliyorsunuz..
Mesleklerin çoğu insana yönelik ve insana hizmet ediyor. İnsanın, ayakabıcı ayağına, şapkacı başına, terzi bedenine, lokantacı midesine hitabediyor. İnsanın merkezi sayılan aklına, vicdanına ise öğretmenler hitabediyor .Bilim ve teknoloji ve bunun sonucunda refahın ve gelişmişliğin ana unsuru olan aklın gelişiminden, ve onun eğitiminden öğretmenler sorumlu.
Can alıcı soru...Öğretmenler olarak bu sorumluluğu yerine getirebildik mi ...?
Kocaman hayır... Kendimizi kandırmaya gerek yok. Ülkemizin sosyal ve ekonomik durumu ortada. Kalkınmayı sağlayacak insan unsurunu iyi yetiştiremedik, yetiştiremiyoruz... Başka bir anlatımla insan eğitmeyi, insanımızı inşa etmeyi beceremiyoruz.
Kaderciyiz, kolaycıyız, kopyacıyız. İşimizi sistemli ve sağlam yapmıyoruz.
Din ile bilim arasındaki ilişkiyi sağlam bir zemine otutamadık. Dinin "İki günü birbirine eşit olan zarardadır"ilkesindeki dinamizmi anlayamadık.Kuranı sadece Arapça metin olarak okuduk. Onu anlamayı ıskaladık.
İnsanı okuyamadık, onu tanıma, eğitip inşa etmeyi bilemedik
Tabiatı okuyamadık. Özelilkle pozitif bilimler konusunda yeterli gelişim sağlayamadık. Nobel ödülünü birkaç Türkün dışında hep başka ülke bilim adamları aldı.
İlk 500 e giren üniversitelerimiz vardı. Şimdi yok. İmam Hatip Okulu açmayı, ya da ortaokullara İmam Hatip ismini vermeyi marifet sandık. 100 ün üzerinde ilahiyat Fakültesi açtık. Dünya çapında bir İslam bilgini yetiştiremedik. Kendini yetiştirenleri ise lince tabi tuttuk.
Camiler boşaldı. Bunca dini okul ve dini kuruma rağmen toplumun ahlaki yapısında büyük bir çürüme gerçekleşti.
Sahi şimdi ben ne yaptım... 24 Kasım'da, bu mutlu günde moralinizi bozdum. Üzgünüm ama gerçekler bunlar. Acıtıcı, can yakıcı gerçekler.
Emekli bir öğretmen olarak penceremden gördüklerim bunlar.
Tüm meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum.
Ahmet Yavaş
nimet
09.12.2024 - 00:39NİMET ..
Bugün Cumartesi. Herkes evinde bugün. Sabahın karanlığında başlayan işe, okula gitme telaşesi yok. Mevsimlerin yorgun ayı Kasım bitmek üzere. Aralık sert ayazların ayı. Islık çalan rüzgarların melodisiyle uyanacağız gali...
Hava güzel...Yeni aldığım spor ayakkabımı giydim. Şehir merkezinde kurulan Cumartesi pazarına yürüyerek gitmeyi hedefledim. Yaşlandıkça yavaşlayan vücudumu canlandırmak amacım. Solunum, sindirim, sinir, dolaşım sistemlerimin yürüyüş yapmama ihtiyaçları var.
Önce bahçede güneşlenen kedileri selamladım. Cevap vermeseler de onlarla birkaç kelam ettim, hal hatır sordum. Ağaçlarda saklambaç oynayan güvercinlere el salladım.
Tembellik uykusuna yatmış köpeklere merhaba diyerek, kah gökyüzüne bakarak, kah insanlarla selamlaşarak yüzüme gülümseme takılı, mutlu bir şekilde yoluma devam ettim.
Dört beş kilometre yürüdükten sonra nihayet pazara ulaştım. İçimi bir sevinç kapladı. Aman Allahım bu ne muhteşem güzellik...! Tezgahları altın sarısı portakallar, mandalin ve greyfurtlar süslemiş. Kırmızı kırmızı Amasya elmaları, kocaman taneli üzümler. Hünnap, avokado, muz ne ararsanız var. Koca Rabbimin içine insana yönelik vitaminler, besinler doldurduğu her türlü sebze ve meyve emrinize amade.
Benim seçimim biraz portakal, mandalina ve elma oldu. Niyetim biraz ileride görünen cevizciden ceviz alıp pazarın keyfini çıkarmak. Cevizci ile biraz şakalaşıp 2 kilo ceviz aldıktan sonra seyrü safaya devam eyledim.
Bir şangırtı oldu ki sormayın gitsin. Nasıl oldu ise elimdeki ceviz poşeti patladı. 2 kilo ceviz tespih taneleri gibi yola dağılıverdi. Beni bir gülme tuttu. Kenara çekilip yere saçılan cevizleri izlemeye başladım.
İnsanlar cevizlere basmamak için hopluyordu. Sağolsun, pazarcının biri yeni bir poşet tutuşturdu elime. Bir elimle poşeti açıp dökülen cevizleri toplamaya başladım. Ben yaşlarda bir bey bana, "Sen toplamayı bırak sadece poşeti aç"dedi. İki eliyle cevizleri toplayıp " Nimet bunlar nimet" diyerek poşete koymaya başladı. Baktım 2 genç kız, iki delikanlı da nimet toplama toplama işine katıldı. Kısa sürede ben ve iyi yürekli beş insan ceviz nimetini yerlerde sürünmekten kurtardık.
Beş güzel insana teşekkür ettim. Poşeti açtım " Buyurmaz mısınız " diyerek ceviz ikram etmek istedim. Hiçbiri almadı ve yoluna devam etti.
Uzun bir yürüyüşten sonra yorulmuştum Artık evime dönmeliydim...
Kısık bir gülümseme ile şöyle düşündüm: " Tüm medyada sürekli haber yapılarak gözümüzün içine sokulan kötülükler ve kötüler bizi korkutuyor. Toplumu moral olarak çökertiyor. İnsanlarımızı umutsuzluğa sevk ediyor. Oysa sakin ve sessizce , reklamsız bir şekilde hayatını sürdüren iyiler de var bu toplumda. Elbette çürüklerimiz, çürüyenlerimiz son yıllarda oldukça arttı. Ama umutsuzluğa gerek yok. Yere düşen ekmeği alıp, öpüp başına koyan, yaratılmış her şeyi Allah'ın nimeti gören, sevgi merhamet insaf dolu insanlarımız var. Onlar insanların hası, onlar varlığımızın sigortası...
Onlar bizim zenginliğimiz, başımızın tacı, bu toprağın bereketi.
Onlar bu ülkenin nimeti.
Ahmet Yavaş
akıllı olmak
09.12.2024 - 00:21AKILLI OLMAK
Arapça orjinli olan akıl, yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. Kimse aklı beyinle karıştırmasın. Beyin ile akıl aynı şey değildir. Beyin maddi ve görülebilen, akıl ise görülemeyen ama varlığı inkar edilemeyen bir olguya işaret eder.
Aslında muradım aklı değil akıllı olmayı anlatmak. Akıllı olmak aklın varlığı ile ilgili değil onu kullanabilmekle alakalıdır.
Araplar aklı kullanmaya "taakkul" derler. Akıldan türeyen akile kavramı evin hanımı için kullanılır. Hanım aynı zamanda eşinin ve ailesinin aklıdır. Türkçede akıl us'dur. Uslanmak akıllanmaktır.
İnsanlık, aklı kullanarak bu günkü medeniyet seviyesine ulaşmıştır. Bilim ve teknoloji aklın ve onu kullanabilmenin ürünüdür.
Sade bir insan olarak ülkemdeki az gelişmişliğin, fakirlik ve yoksulluğun nedenleri üzerinde kafa yormuşluğum vardır. Kişi başına düşen milli geliri 40 bin, 50 bin dolar olan ülkeleri gördükçe, ülkemdeki fakirliği, gelir adaletsizliğini, işsizliği, insanların geçim, gıda ve barınma problemini düşündükçe üstüme karabasanlar çöküyor. "Niye, niye ?" diye hayıflanıyorum. Ve bu durumu akılsızlık olarak değerlendiriyorum.
Elin Almanı, Fransız'ı, Danimarkalısı bizden çok mu akıllı? Yaradan onlara verdiği aklı bizden esirgedi mi?
Kesinlikle hayır.
Problem aklı kullanma da, yani akıllı olma da. Onların, aklını bizden çok iyi kullandıkları gün gibi ortada. Olay bu sebep ve sonuç ilişkisinden kaynaklanıyor. Suçumuz aklımızı kullanmamak, akıllı olmamak.
3 tarafı denizlerle çevrili bu ülkede balık sıkıntısının çekilmesi akıl işi midir. Denizleri, yıllarca foseptik olarak kullanmak akıllı işi midir.? Neredeyse 4 mevsimin yaşandığı, sopayı dikseniz yeşerecek verimli topraklara sahip yurdumun buğday ithal etmesi neyin aymazlığıdır..?
Arif Nihat çok güzel anlatmış halimizi.
" Kova bizde, kuyu bizde, ip bizde; su ise kuyudadır.
Su bizde, sabun bizde,; suya sabuna dokunmamak bizdedir . Şefkat teşkilatı bizde, sürüyle dilenci bizdedir."
Geçen gün pazara gittim. İki elim de yüküm var, eve döneceğim. Köprüden yolun karşısına geçmek için "yürüyen merdivene bineyim." dedim. Bir baktım ki çıkış merdiveni çalışmıyor, iniş
merdiveni çalışıyor. Diğer yaşlılarla birlikte uflaya puflaya basamakları çıkmak zorunda kaldım. Bu durum, akılsızlıktan mı, puştluktan mı bilemedim.?
Karşı yola indiğimde kocaman bir afiş karşımda. .... Hoca efendi falanca gün konferans vermek için Balıkesir'e geliyor. Kim o hoca efendi biliyor musunuz...? Bilirsiniz, bilirsiniz...!
Yanmaz kefen, peygamber terliği, Tükrüğ-ü Şerif satmakla ünlü, cübbeli, sarıklı hoca. Ben ona hep " akıl düşmanı " derim. Neden m.? Dünyaca ünlü akılcı felsefecilerimizden İbni Sina ve Farabi'ye kafir diyor da ondan Ve bu akıl düşmanı, din tüccarı gelecek, insanlara din anlatacak.
İnsanlarımız neden ilahiyatçı akademisyenlerden din öğrenmezler de bu Hacı Yatmazı tercih ederler biliyor musunuz.?
Okumayı, düşünmeyi sevmezler de ondan. Akıllarını kiraya vermeyi severler. Düşünmek, okumak ve doğruyu bulmak zahmetli iş.
Adamın sakalı ve cübbesi olunca gayet rahat aklını ve imanını ona kiralayabiliyor bizim insanımız.
Daha kötüsü, böyle insanların peşinden giderek, onun tarikatının bilmem ne kolundan olduğunu beyan etmekle sorgusuz sualsiz direk cennete gideceğine inanıyor. Allah'ın adam kayırdığına, torpil yaptığına inanıyor. Aklı kiraya vermek böyle bir şey...
Allah, "aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırırım " diyor kitabında. Buna rağmen Allah'a kul olduğunu söyleyenlerin bir çoğu aklını çalıştırıp, kullanmıyor. Aklını kullanamayanlar değer üretemiyor. Bilim, teknoloji, sanat, edebiyat alanında ortaya bir şey koyamıyor.
Aklını kullanamayan insanların bir çoğu aynı zamanda ahlaksız. Akılsız ve ahlaksız Müslümanlık ne işe yarar bilmiyorum.
Aklını kullanmayan,. akılsız, ahlaksız, cahil, tembel, kopyacı, kaderci, insan profili bu ülkenin başının belası. Bu sıradan ve sürüden ibaret olan insanların seçimleri hepimizin ve ülkenin geleceğini olumsuz etkiliyor.
Aklını kullanmayan akılsız ve bilgisizlerin çoğunluğu teşkil ettiği bir ülkede, ülkenin kaderini Sokrat'ın deyimiyle akılsızları peşinden sürükleyen demagoglar belirliyor...
Üzgünüm.
Ahmet Yavaş...
siyaset
09.08.2024 - 17:30SİYASET
Bu defa kesin bırakacağım.
Artık zarar vermeye başladı.
Sinir katsayım artıyor. Tansiyonum fırlıyor.
Onun yüzünden dostlarımla kötü oluyorum.
Face'de beğeniler azalıyor.
Takipçilerim kayboluyor.
Küfür bile yediğim oluyor.
.......
Siyasetten bahsediyorum.
Girdiği yeri karıştırıyor, bulaştığı yeri kirletiyor.
Vicdanları bile susturuyor.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyemiyorsun.
Tuttuğun siyasi parti liderinin en gerzek davranışlarına, söz ve tavırlarına bile yutkunup ses çıkaramıyorsun.
O gerzek yüzünden seni de gerzek zannediyorlar.
Lüzumsuz yere etiketlenip, barkodlanıyorsun.
Birisi, "Adalet" koymuş partisinin adını. Adalet ki en yüce değerlerden biri. Tanrı'nın her cuma kürsüde okunan yücelik emri..
Gel gör ki "adaleti sağlasın" diye milletin iktidar ettiği siyasi parti, bağımsız olması gereken adalet kurumlarını kendine bağlayarak hukukun üstünlüğünü yok etti. Kendi üstünlük hukukunu egemen kıldı. Yargı bağımsızlığı ortadan kalktı.Tek kişinin iki dudağının arasından çıkacak karara bağlandı.
Birisi, Türk Milliyetçisi bir partinin liderliğini ele geçirdi. Millet iktidar gücünü verdiği halde o iktidarı reddetti.. TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ kuruluş felsefesinden koparak ümmetçi bir partinin stepnesi oldu. Stepnesi olduğu partiye ağza alınmayacak sözler söylemiş olmasına rağmen pişkince onun iktidarının sürmesi için büyük gayret sarf etti.
İşin acı tarafı kendi seçtiği Ülkü Ocakları Başkanının öldürülmesini kınamadı, ailesine taziye bile göndermedi. Başkanın öldürülmesi davasında bir sürü partilisi sanık sandalyesinde. Koca ülkücü camia, "Kendi ülküdaşını torbacılara vurdurtanların" öfkesi ile uzanıyor yatağına..
Siyasal İslam adı verilen sağ iktidar siyaset, menfeat, çıkar, ihaleye fesat, rüşvet, yolsuzluk, yokluk ve rüşvet ile anılır hale geldi. Ülke büyük bir ekonomik krizin altında inler durumda. Tüm yüksek değerler ayaklar altına alındı ve çürümeye terk edildi.
Sol siyasetinde iktidarı ele geçirince sağ siyasetten farklı olacağını düşünmüyorum. Sol seçmen ve seçilen profili de bu iklimin, bu coğrafyanın yetiştirdiği insan profili...Bu profilden farklı bir sonuç elde edileceğini zannetmiyorum..
Bu ülkede siyaset böyle bir şey. Menfeat, çıkar ve zenginleşme üzerine dizayın edilmiş. Bir kere genel başkan olursanız artık indirilmeniz çok zor. Siz delegeleri seçersiniz, delegeler sizi seçer...
Al gülüm ver gülüm. Ölene dek sürer gider.
Siyaset, siyasi fanatizmini beraberinde getiriyor. Makul olanı, doğru ve adil olanı düşünemez hale geliyorsun..
Sigara tiryakiliği bile bundan iyi.
Hiç değilse celladına aşık olmuyorsun.
Deveye diken misali..
Senin davanı idamla yargılayan zihniyete methiyeler dizmiyorsun.
Postalını yalamıyorsun.
Sigara tiryakiliği bile bundan ehven.
Sigarayı içiyorsun ve atıyorsun.
Siyaset öyle değil.
Üzgünüm
Ahmet Yavaş
çürümek
30.07.2024 - 18:45ÇÜRÜMEK
(canlı ve cansız bütün nesneler için) eskime, bayatlama, yıpranma vb. gibi türlü doğal etkilerle ve en çok da mikropların etkisiyle, kimyasal değişikliğe uğrayarak bozulup dağılmak ya da kokuşmak.
Bir başka anlamıyla sağlamlığını, dayanıklılığını yitirmek.
Meyve çürüyünce bozulur kokar. Ağaç çürüyünce yıkılır, odun olur. Bitki çürüyünce toprağa karışır, gübre olur,
Çürümek bozulmaktır. Aslını, özelliğini kaybetmektir.
İşe yaramamaktır. Faydalı iken zararlı hale dönüşmektir. Kokuşmaktır.
En vazgeçilmezimiz su bile mikroplar sebebiyle bozulabilir. Sağlıksız şehirleşmenin, yerleşim birimlerindeki alt yapının yetersizliği nedeniyle aslında insan için hayat olan su kirlenip, ölüm saçan salgın hastalıklara sebep olabilir..
Aldığımız hava bile bozulabilir. Zehir soluyabiliriz. Gökyüzümüz bozulup kirlenebilir. Çevremizdeki her şey sağlamlığını kaybedip çürüyebilir.
Peki insan çürür mü?
Elbette ölümle birlikte insan bedeni ruhun, gitmesiyle çürüme sürecine girecek, en sonunda toprağa karışacaktır.
Peki hayatta iken, diri iken insan çürür mü..?
Hem de nasıl.. Mikroplarla, hastalıklarla bedeni, genetik nedenlerin dışında ahlaksızlık ve kötü huylarla ruhu çürür. Bedenen ve ruhen insan enkaza dönüşebilir. Bozulabilir, çürüyebilir.
Çürümenin başka bir yanı insanın savunacak ideası, fikri kalmamasıdır.
Bir şeyi savunmaya ihtiyacı dahi olmamak çürümektir..
Çürümek, insanın içinde bir şeylerin değişeceği inancının yok olmasıdır.
Çürümeye yüz tutmuş insanların oluşturduğu toplumlar sağlıklı toplum olmaktan uzaklaşmış, sosyal dokusu bozulmuş, toplum özelliği taşırlar.
Üzülerek ifade etmeliyim ki toplumumuz böyle bir çürümenin altın çağını yaşamaktadır.. Millet olmaktan ümmet olmaya evrilmeye çalışılan toplumumuz milli hafızasını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bir yandan Türklüğü reddedip Türkiyelilik saçmalığı körüklenirken diğer taraftan milli kimliğimize ait tüm değerlerimiz yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Milli ahlakımız büyük bir çürüme ile karşı karşıyadır. Mertlik, yiğitlik, adalet, doğruluk, dürüstlük, dayanışma, paylaşma, saygı, şefkat, sevgi, merhamet gibi değerler, menfeat ve çıkar anlayışının, siyasetin, para ve gücün, nepotizmin yani kayırmacılığın baskısı altında ezilip kaybolmaya yüz tutmaktadır.
Bu durum bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket olarak görülmelidir. Adaletin kalmadığı, tuzun koktuğu, enflansyonun insanları yoksullaştırdığı bir toplumda, ilkçağlarda yaşanan barınma ve beslenme sorununun 21. asırda yaşayan bir ülkede her alanda bozulma ve çürümenin olması kaçınılmazdır.
Bu kaçınılmaz sonu üzgünüm dibine kadar yaşıyoruz.
Yazık ettiler bu güzel topluma, bu güzel millete.
Ahmet Yavaş
bedel
23.07.2024 - 20:40BEDEL
Bizler bu ülkenin sevdalılarıyız,
Kendini bu ülkenin sahibi sanan birilerinin çocukları gibi tenezzül edip çürük raporu almadık.
Gittik, Kıbrıs'ın düşman hattı olan yeşil hattında paşalar gibi 12ay asteğmen, 2ay teğmen olmak üzere 14 ay askerlik yaptık.
Askerden geldik ülkenin çeşitli yerlerinde 33 sene öğretmenlik yaptık.
Yıllarca bu ülkenin hazinesine vergi verdik.
Tüm vatandaşlık yükümlülüklerimizi yerine getirdik.
Yani bedel ödedik. Bedel ödeyerek bu ülkenin vatandaşı olduk.
Eğer birileri benim vatanımın vatandaşı olacaksa, en az benim ödediğim kadar bu ülkeye bedel ödemelidir. Bu bedel bilmem kaç bin Amerikan doları olamaz. Siz, Amerikan doları ile değil, kan dökerek aldığımız bu toprakları dolar ile satamazsınız.
Kendi topraklarına sahip olamayan ne idüğü belirsiz, ne yapacağı meçhul kaçkınları bu ülkenin sahibi, bu ülkenin vatandaşı yapamazsınız.
Bu ülkenin vatandaşı olacaklar benden ya da Türk Milletinin tüm bireylerinden daha fazla bedel ödeyebilecekse vatandaş olabilmelidir...
Ahmet Yavaş
dua
23.07.2024 - 20:35Alllah'ım!
Omuzlarımın üzerinde taşıdığım şey senin en soylu eserindir.
İyilik, doğruluk, güzellik, hayır yolunda işletip kullanmama yardım et!
Onu, sadece aksesuar olarak taşımak istemiyorum.
Ahmet Yavas
insan
23.07.2024 - 20:29İki şey önemlidir benim için. İnsan olduğumun farkına varılmak ve değer verilmek...
Hatırlıyorum, epeyce önce, Balıkesir'de yaşadığım evde üzerine çıktığım sandalyenin kayması sonucu düşmüş, sol bileğimde kırık meydana gelmişti. Hastane, ortopedi derken günlerce kolum askıda kaldı. Epey sıkıntı çektim.
O süreçte dikkatimi çeken nokta sokakta dolaşırken insanların bana karşı olumlu tavrı idi. Bir çok insan kendilerini tanımadığım halde bana "geçmiş olsun " demiş, "şifa " temennisinde bulunmuştu. Başka şehirlerde az rastlanacak bu incelik, bu naiflik
benim çok hoşuma gitmişti.
Düşünebiliyor musunuz, hiç tanımadığınız bir yerde insanlar size selam veriyor, sizin derdinizle ilgileniyor ve iyi dileklerde bulunuyor.
Ben artık " nerelisin?" diye sorduklarında "Balıkesir'liyim" diyorum . Yanlış anlamayın lütfen. Bu tavrım, Kayseri-Develiden olmayı küçümsedigimden değil asla.
Eğer birileri hiç tanımadığı halde size selam veriyor, tebessüm ediyor, kırık kolunuzla ilgilenip, Allah'tan şifa diliyorsa,
siz artık oralısınızdır.
Bunu söylemektir muradım.????¦?
Ahmet Yavaş
ülkemiz
23.07.2024 - 20:22Ben ülkeme, devletime hiç ihanet etmedim. Hainlerin haramilerin sahtekarların peşlerinden hiç gitmedim. Devletim bana hangi görevi verdiyse yaptım.
Bu ülkeye 33 sene öğretmen olarak hizmet ettim. Aksatmadan yıllarca vergi verdim. Harbin sıcaklığının devam ettiği Kıbrıs'ta18 ay yedek subay olarak askerlik yaptım.
Tüm vatandaşlık yükümlülüklerimi yerine getirdim.
Fırsat yakaladığım halde başka bir ülkede yaşamak istemedim.
Şimdi evimde oturmuş ülkemin batışını seyrediyorum. Ne kadar üzüldüğümü tarif edemem.
Lanet olsun
Mısır
23.07.2024 - 20:14Sene 1992. Devletimiz kanalıyla gittiğim Mısır'da Kurban Bayramı sabahı.. Toplumsal alışkanlığımızdan olsa gerek, bayramlar heyecanlandırır beni. Erkenden kalktık, yollara düştük.Yakınımızda olan Amr İbni As Camiine yöneldik. Aman Allah'ım müthiş bir kalabalık. Caminin bulunduğu koca meydan dolduğu gibi caddeler sokaklar hınca hınç insan. Bembeyaz kıyafetleriyle kadın erkek herkesin elinde bir seccade . Bir kenarda diz çöküp bayram namazını beklemeye başladı. Biz Türkler de sadece erkekler gider bayram namazına. Mısır'da çoluk, çocuk, kadın erkek herkes büyük bir katılım ile bayram namazını eda ediyor.
Namaz vakti geldi ve hep birlikte Kurban bayramı namazı kılındı.
Yüz binlerce insan hep bir ağızdan muhteşem bir şekilde teşrik tekbirlerini getirdi. Ömrümde böyle manevi bir güzellik yaşamadım.
Namaz sonrası herkes herkesle bayramlaşmaya başladı. Kucaklaşmalar, sarılmalar. İlahi bilenler ilahi söylüyor. Bir kısmı darbuka, defler eşliğinde şarkılar, türküler söylüyor. Herkes kendi bildiğince eğleniyor.
Düşündüm de bayram bu olsa gerek. Bizdeki dini bayramlar soğuk ve ciddi geldi bana. Bir takım mollaların müziği, çalgıyı, eğlenmeyi haram gören anlayışları bayramlarımızı tatsızlaştırmış. Bu dinle direk muhatap olan Araplarda böyle kaygı ve endişe yok. Bayramı bayram gibi kutluyor. Aferin onlara...
Gözüme çarpan bir başka konu kurban kesimi yok denecek kadar az. Halkın çoğunluğu Şafi mezhebine bağlı olduğu için kurban kesmek sünnet. Biz de ise vacip. Neredeyse farz hükmünde bir vacip. Durumu müsait olan da olmayan da kesiyor. Biraz gösteri, biraz geleneksel olarak "gördüğümden geri kalmayayım, kimse beni ayıplamasın" duygusu sanki.
Bir Arap arkadaşa Kevser suresini hatırlatarak "Neden çoğunuz kurban kesmiyorsunuz dediğimde surede geçen"Rabbin için kurban kes" ayetinin muhatabının Hz. Peygamber olduğunu söyledi. Dolayısı ile Kurbanı yardım amacıyla zenginlerin dilerse kesebileceklerini belirtti.
Allah'a yakınlaşma anlamını taşıyan kurban ibadetinin bayrama, birlik-beraberliğe, sevince, barışa dönüştürülmesi Mısır toplumu için pek akıllıca geldi bana.
Darısı bizim toplumun başına diyeyim.
İnşallah.
Ahmet Yavaş
Gurbetçilerin Çilesi
23.07.2024 - 20:12GURBETÇİ
Öyle çok kolaymış gibi GURBETÇİ demeyin....
Her gurbetçinin ve her ölümün hikayesi vardır...
Gurbette yaşamayan bilmez...
Bildiğiniz açık ceza evi.
Bir yıl arslanlar gibi çalışır, izin paranızı biriktirir imkanınız varsa senede 1 kere gidersiniz vatanınıza.
Çünkü yazın 4 kişilik bir ailenin uçak parası şanslıysanız minimum 2000€ tutar.
Birde harçlığın olacak yanında,
bi 2000€ da o ..
Yani, sevdiklerini öpüp koklamanın bedeli minimum 4000€ ...
Gurbette yaşayanlar mutluluklarını satın alır, söke söke alır öyle gelir Vatanına ..
Çünkü yaz oldumu 2 misli artar herseyin fiyatı.
Koskoca bir yılda vatan toprağına basabilmek için bedelini öder ve sevdiklerini bir kere görür bi gurbetçi.
Kardeşlerini,annesini, babasını, arkadaşlarını o koca yılda bir kere öpüp koklar ama DOYAMAZ.
Türkiye'ye gitmene bir kaç ay kala geçmez o günler, bitmez.
Uçağa binince saatler ilerlemez.
Gittiğinde bitmesin, yavaş geçsin günler diye edersin dua’larını.
Gurbetten gelen misafirlerinizi izleyin uzaktan.
Geç yatarlar ama ne kadar geç yatarlarsa yatsınlar erken kalkarlar.
Ne kadar az uyursa o kadar çok kalmış gibi hissederler çünkü.
Yıllarca aynı sevinçle gider gelirler sevmeye doyamadıklarına.
Her sene ailelerinden ayrılırken bir yanı ölür gurbetçilerin.
Gelirken heyecandan, dönerken ömürlerinden hep bir yanları eksilir.
Geleceği zaman ailesi karşılar sevinçle,evde bayram havası olur ama yolcu ederken cenaze evine döner orası...
Kimsenin yüzü gülmez, herkes ağlar.
O gitme diye bakan son bakışlara cevap veremeyip, çaresizce dönüp gidenlerdir gurbetçiler....
Böyle geçer bir gurbetçinin ömrü.
Sonra bir bakarsın bir gün bir uçak iner!
Ailesi gelir,tabutunu teslim alır gurbetçinin.
Gülerek heyecanla beklenen o misafir ağlanarak ağıtlarla karşılanır son kez...
Kimsesiz gibi.
Bir uçağın deposunda bir eşya gibi gelir,sevdiklerine ve ülkesine..
Kısaca gurbet yarı ölümdür.
mış gibi
20.07.2024 - 10:49MIŞ GİBİ..
Mış.. gibi yaşıyoruz.
Hayata anlam ve değer katmadan.
Yaptıklarımız el gördülük.
İyi ve güzel olması derdimiz değil.
Mış... gibi yapıyoruz.
Kendimize bir faydası yok.
İnancımız inandırıcı değil,
Mış ... gibi inanıyoruz.
Yaradanla birlikteliğimiz ve gönül bağımız olmadan
Mış... gibi ibadet ediyoruz.
Yapay tüm davranışlarımız.
Yüzümüzdeki tebessüm sahici değil.
Mış... gibi gülümsüyor,
Mış ... gibi seviyoruz.
Sahi biz kimiz???
Ahmet Yavaş
darbe..
17.07.2024 - 20:55DARBE
Sandıkla, demokrasi ile elde edilemeyen gücün kaba kuvvetle, silah zoruyla elde edilmeye çalışılmasıdır.
Kavgadır, döğüştür, saldırıdır, vandallıktır, terördür.
Kardeşlik, sevgi, merhamet, duygu ve düşüncelerini yüreklerden silmedir.
Haksızlıktır, adaletsizliktir.
Geride bıraktığı kandır, gözyaşıdır,
Öfkedir, kindir, öç alma duygusudur.
Kardeşi kardeşe düşman etmektir.
Darbe yapıldığında kahramanınız düşmanınız olur, düşman bildikleriniz kahraman.
Hava puslu ve bulanıktır.
Kim haklı kim haksız bilemezsiniz.
Kim zalim, kim mazlum göremezsiniz.
Gizlenmiş hesaplar ortaya çıkar.
Kirli niyetler uygulanmaya konulur.
Yüksek değerleri, hakkı, adaleti, barışı gerçekleştirmek için darbe araç ve enstrüman olamaz.
Hele yolsuzluk ve haksızlıkları ortadan kaldırmak için hiç.
Darbeciler başaramazlarsa darbe yapmak istediklerinin bütün hata ve günahlarını bir güzel örterler.
En azılı hırsızlar bile masum hale gelir. Üstelik kahraman oluverirler.
Başarırlarsa çoğu zaman en büyük hırsızlıkları kendileri yaparlar.
Hiçbir zaman darbe ile elde edilen güç ve iktidar, adalet ve Hakkın emrine girmemiştir. Tarihte bunun örneği yoktur. Tam tersi Hak ve adalet darbeci gücün ve iktidarın emrine girmiştir.. En büyük haksızlıkları ve adaletsizlikleri gücü ele geçiren darbeciler yapmıştır.
Demem o ki darbe bir topluma dayaktır, bir millete yapılan kabalıktır, hakarettir, aşağılamadır.
Türk milleti hiçbir darbeye, hiçbir kabalığa maruz kalmayacak kadar onurlu, büyük ve şanlıdır.
Demokrasi milletimize çok yakışmaktadır.
Rabbim milletimizi sivil ve askeri darbelerden korusun ve yüceltsin.
Ahmet Yavas
kuran-ı kerim
13.07.2024 - 15:27Dostlar,
Yüce Allah, akıl, irade ve vicdanla donattığı insanı yeryüzünde başıboş, kendi haline bırakmamıştır. Onu korumuş, kollamış ve eğitmiştir.
Aristo" atlar at olarak doğar, insanlar insan olarak doğmaz, insanlaşır"der. İnsanın yeryüzündeki serüveni aslında bir insanlaşma mücadelesidir. Bu insanlaşma sürecinde Yüce Yaradan insana yardımcı olmuş , onun elinden tutmuştur. Gönderdiği kitaplarla insana yeryüzünde nasıl yaşanacağını, nasıl yüceleceğini ve insanlaşılacağını öğretmiştir..Bu anlamda Müslümanlaşma aslında insanlaşma demektir.
Yüce Kudret sadece kitap ve öğreti indirmekle yetinmemiş, insanlar arasından seçtiği rehberler ve öğretmenler göndermiştir. Bunlar, indirilen kitapları, evrensel mesajları insanlara açıklayan ve yeryüzünde nasıl yaşanması gerektiğini örneklendiren peygamberlerdir.
Kur'an diğer bütün ilahi kitapların tamamlayıcısıdır. Hz. Peygamberde peygamberliğin ve peygamberlerin sonuncusudur. Nübüvvet zincirinin son halkasıdır.
Yüce kitabın mesajları insanlığa yöneliktir. Amacı dünyada bir barış ve kardeşlik toplumu inşa etmektir. İslam, Sevgi, adalet,merhamet, insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve çoğulculuk gibi kavramları insanlığa sunmuştur.
Yüce kitabımız okunmak ve anlaşılmak için gönderilmiştir. O hayatın kullanma klavuzudur. Kur'anın lafzının, Orjinal metninin yanında anlamının da öğrenilmesi şarttır.
Anlaşılmayan bir şey insana nasıl klavuz olabilir, nasıl insanın hayatını anlamlı hale getirebilir...?
O ölülere değil, dirilere indirilmiştir.
Yüce Rabbim Kuranı okuyan ve anlamını fikredenlerden eylesin.
Ahmet Yavaş
Toplam 137 mesaj bulundu