Cem Nizamoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - An ...

  • imdb

    18.10.2003 - 16:46

    www.imdb.com

    Internet Movie Database, adı üzerinde Sanal Film Veritabanı. Filmlerle iligili bilgilerin çok sayıda kullanıcının yararlanacağı şekilde saklanıldığı yer. Yani bir şekilde Film Bilgi Deposu diyebiliriz. Her türlü film başlığını bulabileceğiniz, kimlerin oynadığını, nerede ne zaman, uzunluğu gibi bilgilerin verildiği çok geniş bir sayfa. Üyelerinin yorumlarınıda okuyup film hakkında daha çok bilgi alıp, hatta üye olup yorum yapabileceğiniz bir sayfa. Bu açıdan üye olup Türk Filmlerine oy verip, yorum yaparak Türk Filmleri'ni tanıtımı için iyi bir sayfa.

  • imesh

    18.10.2003 - 16:46

    www.imesh.com
    Napstar kapandığında mp3 doldurmak için yardımımıza koşan net üzerinden dosya paylaşma programı (software) . Tabi sadece mp3 ile kalmayıp her türlü dosyayı şansınız varsa bulabileceğiniz bu programın şimdi Kazaa, Overnet, e-donkey gibi bir sürü versiyonu vardır.

    iki de bir pop-up (beliren ileti) reklamlar çok büyük dezavantajı. Tabi eski versiyonlarını crack edip bunu engelliyebiliyorsunuz ama yeni versiyonlarının crackleri daha çıkmadı.

    Belki türkçe mp3 bulmak için iyi program olmasa da DVD kalitesindeki Divx filmleri çekmek için ideal bir program. Tabi çektiğiniz sandığınız film yerine başka bir film çıkma olasılığıda az çok var ama olsun arşiv yaparsınız işte.

    Bilgisayarınızdaki bir kaç dosyanızı share etmenizi (paylaşmanızı) tavsiye edrim. Böylelikle İmesh üyelerinin gözüne girip, daha çok bağlantı bulabilirsiniz.

    Yaramazlık yapıp zamanınızı harcıcapınıza imax'in muhteşem belgesellerini indirmenizi tavsiye ederim. Search for'a imax yazın, type video yapın yeter.

  • overburn

    18.10.2003 - 16:44

    CD-R dediğimiz yani boş cd, kayıt yapılabilen cd'lerin kapisitesi normalde 700 Megabyte (MB) 'tır. (Tabi artık 800 Mb çıktığından bundan bahsetmeme pek gerek yok ama ekonomik olarak 700 Mb. daha çok kullanıldığından devam edeyim.) Divx filmleri çıktığında bazı filmler 700 Mb'dan fazla tuttuğundan CD-R'lara sığdırılamıyordu, gelgelim piyasada 700 Mb CD-R'larda bu filmler çıktı. Sonunda işim sırrının Overburning'de olduğu öğrenildi. Nero Burning Rom programının Preferences'da seçilen Overburn özelliği ve hemen altında olan CD-R zaman uzunluğu 82 - 53 - 53 (tavsiye edilene) getirelerek 701 Mb'lık yani açılımıyla 735,91,923 Bytes'lık bir dosya CD-R'a aktırılabilir.

    Tabi 700Mb'lık dosya var diye şanslı olduğunuzu sanmayın. Normalde 80 dakikalık yani 700.00 Mb'lık cd en fazla 660 Mb'lık dosya alabilir. Bir dosyanın özelliklerine (properties) giderseniz ne dediğimi anlarsınız, mesela 542MB olan bir dosyanın özelliklerinde 542(569,057,280 bytes) yazar. Bunun nedenini tam bilmesemde, ya memory için gereken yer ya da dosyanın çalıştığı zaman dosyanın içinde olan bazı sistem dosyalarının açılımı olabilir.

  • ehli

    18.10.2003 - 16:42

    Munis, alışık. Yabancı olmayan. Kendisi ile ünsiyet edilen.

    Hani Ehl-i Beyt, Ehl-i hal diye kelimelerde geçer, işte onun anlamı:

    Ehil (ehl) : Yabancı olmayan, alışık olduğumuz. Dost, sahip, mensup. Evlad, ıyal. Kavm, müteallkat. Mahir, usta, üstad, muktedir, becerikli.

  • ünsiyet

    18.10.2003 - 16:40

    Alışkanlık, dostluk. Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık.

  • seyyal

    18.10.2003 - 16:40

    Akıcı şey, su gibi olup akan. Çokça akan su. Yer değiştiren her şey.

    Seyyâle-i berkiyye: Şimşek akımı. Elektrik akımı. Şimşek gibi akıcı ve parlak.

    Seyyalât: (Seyyale) Akıcı olanlar, yerinde durmayıp gidenler, akanlar.

  • esir

    18.10.2003 - 16:39

    Bildiğimiz anlamıyla:
    Kul, köle, harpte teslim alınan düşman, teslim olan.

  • esir

    18.10.2003 - 16:39

    Bütün kainatta bulunan her tarafı kaplamış olan latif cisim. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde. Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul eden latif. Rakik, ejastikiyeti haiz seyyal cisim.

  • yavuz sultan selim

    05.08.2003 - 17:45

    Yavuz Sultan Selim'in kulağına küpe takmasının sebebi bildiğim kadarıyla: Bir seferinde yolda yürüyen bir grubun kullaklarında küpe görür. Nedeninin, köle olduklarını işaret etmesi için takıldığını öğrenir. Sonra kendiside, 'Ben de Allah'ın köleseyim' diye kulağına küpe takar...

  • ütopi

    05.08.2003 - 17:42

    bkz. Ütopya

  • ermiş

    04.08.2003 - 18:24

    Kahilil Gibran - The Prophet
    http://web.ttnet.net.tr/bzeytinoglu/halil.htm
    www.columbia.edu/~gm84/gibtable.html

  • milli onur

    30.07.2003 - 14:46

    Ulusal onur ve mercimek

    ULUSAL onurumuza çok düşkünüzdür; hatta bazen ipin ucunu bile kaçırırız.
    Adamın biri, bizi fesli çizsin, kıyamet koparırız, hele bir filmde Türk kadını hafifmeşrep görünsün, ulusal onurumuz hemen kabarır, bir zamanlar Amerikan askerleri bayrak yırttı, diye ortalık birbirine girerdi, sarhoş Teksaslıların bayrağı yırtıp yırtmadığı belli olmasa bile...
    Sonun da ne oldu?
    Amerikalılar bizim askerin kafasına çuval geçirip, ellerini bağlayıp esir aldılar...
    Diyeceksiniz ki: 'Kıyamet kopmadı mı? '
    Koptu kopmasına da, sonra ne oldu?
    Bazı haberlere göre Irak'ta ortak tatbikat yapıyormuşuz, yakında 'Coni'lere' bir şey olmasın, diye Mehmetçik nöbete girer...
    ***
    DEMEK bizim bu 'ulusal onur' kavramını algılayışımızda bir hata var, Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba kondu diye ayaklanıp, '6 - 7 Eylül' yağmasını kara bir leke gibi tarihimize süren bu kavram, şimdi, askerin kafasına çuval geçirilmesini hazmediyor.
    Afiyet olsun!
    ***
    OYSA bugünlerde 'ulusal onurumuzu' eskilerin deyimiyle 'pay - mal' eden, ayaklar altına alan bir olay daha oldu.
    Şu rezilliğe bakın...
    Birleşmiş Milletler örgütü Irak halkına yardım için Mersin'den bir Türk firmasından 329 ton mercimek alıyor,16 kamyona yükleyip Bağdat'a gönderiyor.
    Kamyonlar açılıyor, görülüyor ki, mercimekten başka her şey var içinde, taş, toprak, arpa, ne ararsan...
    Kamyonlara el konuluyor, şoförler bırakılmıyor.
    Şoförlerden birkaçı, televizyonda konuşurken dinledik; hepsi de açık açık, mal yüklenirken, 'Bu mercimek karışık, içinde başka şeyler var, bozuk, dedik, ama dinletemedik' diyorlardı.
    ***
    ŞİMDİ söyleyin bakalım, bu olay 'ulusal onurumuzu' zedeler mi, zedelemez mi?
    Eğer onurumuzu kırmışsa, bu işin sorumlusu kimdir, soruşturma açılmışsa ne olmuştur?
    Mersin'den alınan mercimek, Bağdat'a gidinceye kadar değişmiş midir?
    Aç adama gönderilen mercimeği bile çalan vicdansız kimdir?
    ***
    BİR tarihte İzmir'den karışık zeytinyağı ihraç etmiş ve yakalanmışlardı, dava uzun süre sürdü, kim bilir ne oldu? En akla geleni ve uyanı sanıkların mahkum olsalar bile 'af'la kurtarmış olmalarıdır.
    O tarihte, Milliyet'in Cağaloğlu'ndaki binasındayız, sabah bir adam geldi, bize çok kızmış...
    Niye?
    Çünkü bu sahtekarlığı yazarak ulusal onurumuzla oynamışız! ! !
    Rahmetli Ömer Sami Coşar'la aynı yerde oturuyoruz, 'Ömer Abi' yerinden bir fırladı ki, adam nereye kaçacağını şaşırdı:
    'Ulan, motor yağı karıştırıp zeytinyağı ihraç etmek ulusal onurumuzu kırmıyor da, bunu yazmak mı kırıyor? '
    Bizim 'ulusal onur kavramımız' bir tuhaftır vesselam!

    [email protected]

  • kurtuluş savaşı

    30.07.2003 - 14:44

    Mondros Mütarekesi'nin ardından İtilaf Devletleri'nin ülkenin çeşitli yerlerini işgal etmelerine Türklerin tepkisi, Müdafaai Hukuk örgütlenmeleriyle sınırlı kalmıştı. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgaline tepkiler ise çok farklı oldu: Türkler kaderlerinin İtilaf Devletleri'nin eline terk edilmeyeceğini anladılar ve silahlı direnişe geçtiler. Türk Ulusal Hareketi, Mayıs 1919'da Anadolu'ya geçen Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında gerçek bir önder buldu. Mustufa Kemal, ulusun gücünü harekete geçirmeyi ve Kurtuluş Savaşı'nı zafere ulaştırmayı başardı.

    Kurtuluş Savaşı, ülkenin işgaline duyulan tepkinin yarattığı bir halk hareketiydi. Hareketin yönetici kadrosunu asker ve sivil aydınlar oluşturuyordu. Eşraf, din adamları, şeyhler ve ağalar da harekete katıldılar ve halka yönetici kadro arasında bir köprü oldular. İzmir'in işgalini izleyen yerel kongreler hareketin geniş bir tabana oturduğunu açıkça ortaya koydu. Bütün bu yerel direniş odakları Sivas Kongres'nin çatısı altında birleşecektir. Kurtluş Savaş'nın köşe taşlarından biri de İstanbul'un işgali ve Meclisi Mebusan'ın kurulması oldu. İstanbul'un işgaliyle birlikte Ankara'ya akan subay ve sivilller, Ulusal Hareket'in kadrolarını oluşturmuşlardı.

    Kurtuluş Savaşı başlıca üç cephede yürütüldü. Doğu Cephesi'ndeki Ermenilerle savaş, başarılı bir askeri harekatın ardından Gümrü Antlaşması ile sonuçlandı. Mücadelenin daha çok Kuvayı Milliye birlikleri tarafından yürütüldüğü Güney Cephesi, Fransa ile imzalanan Ankara İtilafnamesi ile kapandı. Asıl savaşın verildiği Batı Cephesi'nde ise savaş, biri dizi harekatla, Yunan kuvvetlerinin kesin yenilgiye uğratıldığı 1922 yılının ağustos-eylül aylarına kadar sürdü.

    Kaynak: Tamer Erdoğan

  • simyacı

    30.07.2003 - 13:57

    Role Playing yani fantazi bilgisyar oyunları oynayanlar bilir ing. de The Alchemist denir yani Alşimist. Esas, Mevlana'dan kopyaladığı düşünilen Paulo Coelho'nun ünlü kitabınla daha popüler olan bir kelime... Kimyager, kimyacı, alşimist...

    Bruce Willis'in Hudson Hawk (1991) filmini izleyenler bilir: Simyacı, esesan adi madenleri altın madenine çevirmek gayesini güden çalışma deneylerini yani simya yapan kişiye denir. Bu çalışma bir takım maddelerin bulunmasına sebeb olduğu için kimya iliminin ilerlemesine hizmeti dokunmuştur.

  • serbest kürsü

    30.07.2003 - 13:27

    Antoloji.com Kafeterya

  • sosyoloji

    30.07.2003 - 13:18

    Toplum bilimi yani Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalı... içtimaiyat.

  • seçim

    30.07.2003 - 13:15

    şunu mu? bunu mu? hmm acaba hangisini diye karar verme yani seçme işi

    intihap yani bildiğimiz kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde oy ile aday belirleme yani seçme

  • salvador dali

    30.07.2003 - 13:10

    muhteşem çılgın ressam...

    Salvador Felipe Jacinto Dali
    11 Mayıs 1904 - 23 Ocak 1989

    Escuela Espescial de Pintura eğitim gördü fakat kovuldu Fransız şair Paul Eluard ile evli olan Rus göçmeni Dlena Diakonova ile evlendi. Andre Breton’un sayesinde sürrealist yani gerçeküstücülük akıma katıldı, bu hevesi uzun sürmeden birkaç yıl sonra ayrıldı kendi deyimi ile çılgın olağanüstücülük akımı yarattı. Zatüreye karşı uzun ve acılı yıllar yaşadı, yanlış tedevi gördü ve durumu daha da kötüleşip ellerini kontrol edemez hale geldi, üstüne karısını kaybetti böyle kalmayıp bir yangından bile ciddi yanıklarla kurtuldu, nerdeyse yemek yiyemez hale geldi sonunda Figueras’ta öldü...

    olağanüstü eserleri:
    www.dali-gallery.com/html/paintings.htm

  • sakarlık

    30.07.2003 - 12:57

    pat! ah pardon istmeden çarptım... (hemen sonra) çat! tüh görmedim... (biraz sonr) şangur şungur! hii kusura bakmayın... (hemen ardından) patırt kütürt, gıd gıdaaak! aman tanrım üst üste dağları deviyorum... (hiç bıkmadan) bam güm ciyaaakkkk! özür çok dikkatsizim inanın istmeyerek oldu... (hala devam ederek) bom! ! ! ya ne sakarım yaaa

    diye devam eden bir tür çarpıp kırıp dökme işi; huyu; durumu...

  • joseph stalin

    28.07.2003 - 19:05

    Stalin Modeli

    Stalin Sistemi, başlangıçta işçi sınıfının kendi hesabına tüm toplum üzerinde uyguladığı iktidar anlamına gelen, ancak devlet iktidarını tehdit eden herkese karşı baskı haline dönüşen 'ploterya diktatörlüğü' ilkesine dayalıydı. Karşı iktidarların yokluğu, 'yeni zengin' tavırlarıyla ayrıcalıklı bürokratik bir kast haline dönüşen işçi kökenli bir siyasal kadronun gelişimi, sevk ve idare konusunda yalnızca siyasal güvenirliğe dayalı bir kadro seçiminden kaynaklanan yeteneksizlik, bir ölçüde yaygın bir toplumsal güvenlik sağlasa da Stalin sistemini siyasette tek yönlülüğe (baskın kaynağı) ve kültürel muhafazakarlığa (kemikleşmenin kaynağı) sürekledi.

    Siyasal örgütlenme:
    Bu 'model' dönem dönem kendini gösteren bir ulusal (komunist veya komunist olmayan) direnişlere, ayrıca kültür ve gelişme düzeyindeki farklılıklara rağmen Doğu ülkelerinde uygulandı. Komunist Parti, değişik adlar altında ya tek parti (Arnavutluk, Macaristan, Romanya) ya da egemen parti (Almanya Demokratik Cumhuriyeti, Polonya, Çekoslavakya, Bulgaristan) oldu; komunist olmayan partilerin tek yapabildiği, kararları geciktirmekti (kısmen) . Bütün bu ülkelerin anayasasında komunist partinin rolü belirtilmişti. Partinin kuruluş ilkesi olan, demokratik merkeziyetçilik, fiilen her şeyin, (Sovyetler Birliği'de Stalin kültü örneğine uygun biçimde dini bir hava taşıyan bir dizi törenle pekiştirilen bir yüceltmeyle) genel sekreterin çevresindeki bir bütün halinde örgütlenmesini sağlıyordu.

    Çekoslovakya, Yugoslavya ve Arnabutluk'takiler dışında 1944-1945 yıllarında çoğu kez çok az militan toplayan komunist partiler, toplumda yükselmenin araçları olarak, milyonlarca üyeden oluşan birer hükümet partisi haline geldi. Partinin devletleşmesi, dolayısıyla Marksizm-Leninizm'in bir devlet ideolojisi haline gelmesine yol açtı. Marksizm, kurucularının öngördüğü gibi hareketin içinde hareket halinde bir teori, analiz ve dönüştürme yönetimi olmaktan çıkıp iktidarın hizmetinde kemikleşmiş bir öğreti biçimini almıştı.

    Ekonomik Mantık:
    Doğu bloku ülkelernin temel özellikleri, ekonomik düzende kendini gösterir. Sosyalizm iradeciydi ve 'plan' aracılığıyla toplumun gelişmesine bütünüyle hakim olmak istiyordu. Komunist partiler, Sovyetler Birliği'nde farklı koşullarda olmalarına karşın Bolşevik Parti'yi taklit ederek, çoğu kez küçük işletmelerin ve küçük ticeretin kamulaştırılmasına kadar varan mülksüzleştirme ve devletleştirme politikası uyguladılar. Gerçekte ise ekonomik iktidarın gereçekten çalışanlara verilmesi değil, yalnızca ekonomik aygıtın özel mülkiyetten alınıp devletleştirilmesi söz konusuydu.

    Bu aşırı merkeziyetçi ekonomik politikanın tek istisnası, pragmatik bir biçimde Batılı ülkelerde işbirliği içinde işletmelerin özyönetimi ilkesine ve yerinden yönetime dayalı bir ekonomik sistem kurmuş Yugoslavya'ydı.

    Bı konuda Sovyet modelini izelyen Doğu bloku ülkeleri bir takım öncelelikler tespit ettiler: ağır sanayiye ayrıcalık tanındı (ekonomisi geleneksel olarak imalat sanayini temel almış Çekoslovakya'da bile) ve gerek tarım, gerekse tüketim maddeleri üretimi feda edildi. Sanayide altyapının oturtulması ve üretim için yatırım kavgaları, yeni bir etnik ve yaşam tarzında yeni kalite arayışının terk edilmesi pahasına sistemin varlık nedeni haline geldi. Bu politika, gözle görülür bir ekonomik yükselişe, hızlı bir sanyileşmeye ve az gelişmişliğe bağlı toplumsal sorunların (okur-yazar oranın artması) çözülmesine olanak verdi. Bununla birlikte, Batı'nın sunduğu çekiciliğin gitgide artmasına karşın tüketim gereksinimlerine gösterilen devlet kayıtsızlığı, Komunist Parti içindekiler de dahil olmak üzere her türlü muhalefete karşı uygulanan baskıcı yöntemler, Sovyetler Birliği'ne düşmanca tepkiler doğurdu, Komunist Parti' yi ve sosyalizmi halkın gözünden düşürdü, üretimde ve bürokraside gitgide artan bir hantallaşmaya ve deneyin başlarında istisnai olan büyüme oranlarında düşüşe yol açtı.

    Kaynak: Robert Charvin

  • joseph stalin

    28.07.2003 - 18:58

    Stalin Düzeninin Yerleşmesi

    2. Dünya savaşı sona erince, ülkenin savunulması uğruna yoksulluk ve savaşla geçen yıllardan sonra Sovyet toplumu barışı gerçekten büyük bir çoşkuyla karşıladı. Savaş sırasında başlatılan yumuşama politikası ve Batı ile kurulan sıcak ilişkiler, ülkenin dışa açılması bakımından umut verici görülüyordu. Ama gelişen olaylar umutların kısa sürede boşa çıkmasına neden oldu.1946'da Sovyetler Birliği'nin yeniden inşası için yeni beş yo-ıllık plana geçildiğinde, politbüro üyesi olan ve 1948'de ölene dek Stalin'in başyardımcısı olan Andrey Aleksandroviç Jdanov yeni ideolojik saldırı başlatmakla görevlendirildi. Böylece komunist taassubun temmelleri atılıyordu. Sosyalist gerçeklik resmi edebiyat olarak benimsendi.

    Anna Ahmatova ve diğer bir çok sayıda aydının, özellikle de ''kozmopolitizm''le suçlanan Yahudilerin üstünde yoğunlaştı. Savaş sırasında Batı Avrupa ile ilişki kurmuş olan ve orada gödüklerini Sovyetler Birliği'ne döndüklerinde anlatacaklarıdan kuşku duyulan askerler de bu baskılardan nasiplerini aldılar. Doğu Galiçya, Baltık ülkeleri, Moldavya ve Karelya'nın ilhakıyla büyüyen Sovyetler Birliği Ruslaştırma politikasını sürdürerek bölge kökenli birçok insanı başka yerlere sürdü.1955-45'te Kafkaslar'da ve Kırım'daki birçok cumhuriyet ile özerk bölge lağvedildi. Polis baskıları da Stalin'nin mart 1953 tarihinde ölümüne kadar sürdü.

    İktidarı 25 yıl boyunca elinde tutmuş olan devlet başkanın ölümü Sovyetler'de çeşitli şekillerde karşılandı. Nazilere karşı kazanılan zafer ve ülkeyi modernleştirme yolunda atılan adımlar nedeniyle ülkelerin ona minnettar olduğu düşünen pek çok kişi, ''Halkların Babası''nın ölümüne ağladı. Pek çok kişide diktatörün ölümüyle derin bir nefes aldı; zaten üç yıl sonra bizzat Komunist Parti'de, Nikita Hruşçev ağzından onun aşırılıklarını kınıyacaktı…*

  • joseph stalin

    28.07.2003 - 18:55

    Stalin Düzeninin Kurulması

    Lenin ölümü, parti içinde denetimi ele geçirmek isteyen gruplar arasında zorlu bir mücadelenin başlamasına neden oldu ve farklı ideolojik eğilimleri açığa çıkardı.

    Troçki ile birlikte sol, komunizmin gelişmesinin sadece bir dünya devrimi çerçevesi içinde mümkün olabileceğine inanıyordu. Ama Avrupa'daki çeşitli ayaklanmların başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra bu hedef Bolşevikler arasında pek kabul görmedi. Buna karşılık Troçki, NEP'in (yeni ekonomi politikası) terk edilmesini önermekle,1922'den beri parti genel sekreteri olan Stalin'in etkisi altındaki parti merkezine yaklaşmış oluyordu. Stalin ise Troçki'nin terisne Rusya'da komunizmi inşa etmeye hemen başlamak istiyordu. Stratejik konumu itabiriyle partinin denetimini yıllar boyunca elinde tutmuş olan Troçki, uzun süren çekişmelerin ardından aralık 1927'deki 15. Kongre'de iktidardan uzaklaştırıldı.

    Stalin'nin yönetiminde NEP'ten kesinlikle vazgeçildi ve tümüyle devlet denetiminde olan planlı bir ekonomiye geçildi. Birinci Beş Yıllık Plan,1 Ekim 1928'de resmen ilan edildi. SSCB büyük bir atılım yaptı, özellikle ağır sanayi alanında önemli ilerlemeler kaydedildi. Ama en büyük bunalım, köylülerle tarımı kolektifleştirmeye girişen devlet arasında yaşandı. Yavaş yavaş yapılması gereken bu kolektifleştirme işi,1929'un sonunda ve 1930'da karşılaştığı kısmi direniş nedeniyle son derece hızlandırılarak ve yoğun biçimde gerçekleştirildi.1932'de toprakların yüzde 70'i, köylülerin zorla çalıştırdığı kolhozlar (kolektif çiftlikler) tarafından işlnemekteydi. Kolektifleştirme, baskıları da birlikte getirirken şehirlerde yaşayanlar da ülkenin modernleştirilmesi için önemli fedakarlıklarda bulunuyordu: 1928-1934 arasında, savaş komunizmi döneminde olduğu gibi erzak yeniden karneye bağlandı.

    Siyasi yönetim sertleşti ve 1930'lu yıllardan itabaren sanayi ''sobotajcılar''na karşı sayısız dava açıldı; ayrıca dini baskılar yoğunlaştı. Komunist Parti içinde de, özellikle aralık 1934'te Kirov'un öldürülmesinden sonra bir tafsiye hareketi başlatıldı.1936,37, ve 38'deki büyük duruşmalar sonunda sol kanattan Kamenev ve Zinovyev gibi, sağ kanadın yaşlı Bolşevik temsilcilerinden Buharin de fiilen ortadan kaldırıldılar. Terör sadece politikacılarla yakınlarına zarar vermekle kalmıyordu. Yıldırım hareketi öylesine şiddetlenmişti ki, herkes kendini tehdit altında hissediyordu.1934'te GPU'nun (sonradan KGB olan, istihbarat-terör örgütü) yerini alan siyasi polis NKVD'nin bu dönemde sekiz milyon kişiyi tutukladığı tahmin edilmektedir. Gulag adı verilen toplama kampları, kitleler halinde tutuklananlarla doldu ve böylece Stalin, terör sayesinde ülkenin tümü üstünde mutlak iktidarını kurdu… Sovyet halkı suskunluğunu 1953'e kadar korudu…

    *Kaynak: Catherine Gousseff

  • sosyalizm

    28.07.2003 - 17:23

    Sanayi devrimi'nin işçilere dayattığı hayat şartları,19. yy'da 'toplumsal sorun' kavramının öne çıkmasına sebeb oldu. İşverenlerin ve iktidarların sunduğu seçeneğin - ya paternalizm ya baskı - dışında iki hareket, sosyalizm ve sendikaçılık gelişti. Yeni bir dünya, bir 'ütopya' öneren sosyalizm, yüzylın ikinci çeyreğinde Fransa'da doğdu ve en parlak dönemine 1848 devrimiyle ulaştı. Başlangıçta kanundışı olan sendikacılık ise, işçilerin kendilerini savunma ve dayanışma isteklerinin ifadesiydi. Sanayi devriminin beşiği İngiltere'de ortaya çıkan bu hareket,1850'den sonra iyice güç kazandı. Bu iki hareket birbiriyle çakışmadan paralel bir ilerleme gösterdi. Ütopik sosyalizm, Fransız kuramcı Proudon'un reformcu anarşizmiyle sürüp giderken, Alman Karl Marx'de işçi hareketine, ulusal sınırları aşarak dünyayı değiştireceği öngörülen bir doktrin kimliği kazandırdı.

    Yüzyılın son çeyreğnde anarşizm, bu noktada itabaren sosyalizmden ayrılarak, üç kola ayrıldı: Anarşist sendikacılık, özgürlükçü idealizm ile Ravachot ve Bonot çetesi ve Belle Epoque dönemi Fransası ile Çarlık Rusyası'nı sarsan terörizm. Öte yandan ütopyacılardan ayrılan sosyalizm hareketi, Marksizm ile sınırsız kalmıyor, İngiliz İşçi Partisi'nden ve Fransız sosyalizminin öncüsü Jean Jaures'in fikirlerinden esinleniyordu. Marksizm de kendi içinde ikiye bölündü: Alman Eduard Bernstein'ın geliştirdiği revizyonist hareket ile Lenin ve Rosa Luxemburg'un öncülüğünde gelişen devrimci hareket. *

    Sonra sosyalizm denemelerinin getirdiği bunalımlar, daha çok bölünmeler ve sorunlar, hatta sosyalizme karşı devrimin gelişmesi. Gelişen bir kuram ama aceleci izleyecileri… ama kapatalizme karşı topluma kazandırdıkları göz ardı edilmemesi gerekir. Sahsi görüşüm daha çok olgunlaşması, kendi içinde oturması ve geri kalmış ülkelerde egemen olmaması gereken tehlikeli bir kuram ama olması gereken muhalefet söylem…

    * Eric Vial

  • bizans

    28.07.2003 - 14:31

    Bizans'ın İlk Çağları:

    Daha 3. yy'da, Roma İmparatorluğu, derin yapısal bir bunalımla karşılaşmıştı; bu bunalım çöküşün habercisiydi. Diocletianus (284-305) reformlarıyla, imparatorluğu dört ayrı eyalet halinde yeniden örgütleyerek savunmayı güvence altına aldı. Bu reformlar, Latin kökenli Batı'nın çöküşü karşısında kendini kanıtlayan Yunanlı Doğu'nun canlılığını ortaya koydu.

    1. Constantinus,330'da İstanbul'u (Konstantinopolis) kurarak üstünlüğünü gösterdi; yeni başkent, Roma'nın gözden düşmesini hazırlayacak ve imparatorluk merkezin doğuya kaymasına neden olacaktı. Bu olaydan hareketle Bizans'ın, yani yeni bir uygarlığın doğuşunun tarihi konabilir. Bu uygarlık, Roma'nın mirasına sahip çıkıp imparatorluğun yapılarını koruyarak Constantinus döneminde ülkeye giren Hıristiyanlık ve Yunan kültürüyle kendini gösterdi…

    1. Constantinus ve 1. İustinianos saltanatları arasındaki iki yüzyıla, istilacılara karşı veren savaşlar ve kilisenin dogmalarını tanımlamaya yönelik savaşımlar egemen oldu. İustinianos 527'de tahta çıktığında, hedef olarak imparatorluğun yeniden yapılanmasını seçti ve gereçkten de mare nostrum'ı (bizim deniz) yaratmayı başardı. Bu bağlamda son Roma İmparatoru İustinianos, geçici fetihlerle Bizans'ın gücünü tüketmesine neden oldu…

    Araplar ve Slavların gelişi,7. yy'ı Bizans tarihinin en karanlık dönemi haline getirdi. Tümüyle savunmaya yönelmiş bu devlette yaşanan ikonaklazm veya ikona kırıcılığı bunalımı, bir bölünme ortamının doğmnasına neden oldu. Yine de Bizans,9. yy'da tüm bu sorunları daha da güçlenerek aşacak, ayrıca doğu eyaletlerini kaybedişi imparatorluğu homojen hale getirecekti.

    *Kaynak: Catherine Gousseff

Toplam 2591 mesaj bulundu