Bilim ve akılla uyuşmayan denmiş aksine tarih, bilim, toplum ve her açıdan doğruluğu apaçık ortada olan bir Kitab'tır.
Tarihi ciddi olarak biraz inceleyen birisi olursa, dinimizin bilime yaptığı katkıları çok kolay görür. Araştırma olarak www.muslimheritage.com web sayfasından yararlabilirsiniz.
Akıl konusu Kuran'ı Kerim'in temel aldığı en baş kelimlerden birisidir. İnsanın aklını kullanmasını, düşünmesini tembihleyen yüzlerce ayetler vardır. Hür iradesi kullanması akıldan ve teslimiyetten geçer, sadece teslimiyet yetmediği gibi sadece akıl da yetmez. Artık şu akıl, gönül ve ruh bütünlüğünü görün...
Kişi isterse binlerce defa okusun, bakış açısı ters oldukça binlerce defa da yanılır.
Herhalde bazıları kendilerini gelmiş geçmiş binlerce alimden, tarihçiden, sosyologtan, doktordan, gemiciden, bilim adamlarından ve daha saymakla bitmeyecek her daldan insandan daha akıllı olduğunu sanıyor. Aklını kullansa en başta bilgeye değer vererek onca bilgilerle dolu Kitabımıza laf etmezdi.
Mevlana J. Rumi, Ali Kuşçu, Yunus Emre, İbn-i Sina, Beyruni (Biruni) , Farabi, Cezeri, İbn-i Heysem, Harezmi, Ahmet Yesevi, Şeyh Edabali, Mimar Sinan, Muhammed Esed, Cat Stevens (YusufIslam) , Malcolm X, Piri Reis, Gazali, Battani, Erzurumlu İbrahim Hakkıi, Gıyasüddin Cemşid, Uluğ Bey, Aşık Veysel, İbn-i Haldun, Ömer Hayyam, Said Nursi, Cabir bin Hayyan, Hasan El Benna, Akşemseddin Hazretleri, ve daha niceleri, Allah inancıyla ve Kuran bilgisiyle pişmiş adı saymakla bitmeyecek binlerce isim boşu boşuna mı bilime, sanata ve topluma katkıları oldu.
İlime, düşünceye, akıla, araştırmaya, hatta belli sınırlar içersinde şüpheye ve sorgulamaya önem veren ve verdiği bu değerden dolayı yüzlerce ayet ve hadis olan dinimizi hala cahillikle suçluyorsanız KURU İFTİRADAN öteye gitmez.
Goethe, Tolstoy, George Bernard Shaw, Professor William W. Hay, Professor Yushudi Kusan, Professor Alfred Kroner, Dr. T.V.N. Persaud, Joe Leigh Simpson, Professor Palmer, Professor Tagata Tagasone, Professor Armstrong, Professor Dorja Rao, Michael H. Hart, H.A.R. Gibb, John William Draper, Ghandi, Martin Luther King, Donald S. Rockwell, De Lacy O'Leary, Edward Montet isimlerini daha hatırlamadığım dolu önemli isimlerde İslamiyeti ya da Kitabımız Kuran'ı ya da peygamberimizi övmüşlerdir.
En basitinde İlim başlığı altına aktardıklarımı okuyun. Orada da göreceksiniz şu anda ki popüler bilimin temeli olan ''deney, gözlem ve sonuç'' yani ''araştırma metodolojisi'' (sistamatik deney, gözlem ve ölçme sonuclarının matematikle ifadelendirilmesi) Müslüman alimlerinden gelir.
Bunca delile rağmen hala dinimizi cahillik veya gerilikle suçluyacaksanız şunu bilin ki gelmiş, geçmiş ve gelecek bir sürü insanın günahını da alıyorsunuz.
Yakalanmasında bile şüphler var demiştim. Bu şüphelerimi güçlendiren bir web sitesinde ki yazıyı okudum:
http://www.debka.com/article.php? aid=743
(web adresinde oluşan boşluklara dikkat edin)
Yakalanmasında ki görüntülerde elde edilen deliller ve daha önce ki gelişen olayların bir araya getirilmesiyle DEBKA dosyaları kısaca ''Saddam Was Not in Hiding But a Captive'' (Saddam saklanmıyordu, tutsaktı) savıyla, Saddam'ın yakalanması konusuna çarpıcı yaklaşımlarda bulunuyor. Tabi bu basit ipuclarını görmek içinde prof olmaya gerek yok ama o kadar büyük oyunlar dönüyor ki hepsini bilmek de mümkün değil. (ama görünen köy kılavuz istemez derler)
Yazı malesef ingilizce, zamanım olursa Türkçe'ye çevirip buraya aktarmaya çalışırım....
Yakalanmasında bile şüpheler olmasına rağmen zaten baştan Saddam'ı indirmek için değil kimyasal bombalar olduğundan Irak'ı işgal edilmişti. Parantez açarak Irak ele geçirildiğin de ilk iş Saddam'ın peşinedeğil, halkı ve müzeler gibi önemli yerler bırakılıp petrol kuyuları için bölükler yollandı. Buna artı olarak elektrik, su, ilaç gibi hayati kaynaklar getirileceğine bu yerler daha önceden bombalanıp üstüne Rusya, Fransa, Çin gibi ülkelerin Irak'la Euro üzerine olan petrol ve başka kaynakların ticaret anlaşmaları hemen iptal edilip Irak'ın Opec'le dolar üzerinde anlaşması yapıldı.
Bunlar normal basında bile olan haberlerdi fakat peş peşe gelen yok kimyasal bombalar, yok toplu mezarlar haberleri bu haberleirn üstünü örtmeye yetti. Fakat zaten kimyasal bombaların ve de toplu mezarların arkasında olan Saddam'ı destekleyen Amerikalılar ve İngilizler de yok muydu?
Neyse paranın gücü zaten onların istedikleri gibi öttürüyorlar, bizim de çenemizi yoruyorlar.
Size uzatılmış her eli tutmayınız; çünkü, insan çehresi takınmış çok şeytan vardır'
Hz.Mevlana
'Şeytanlar en büyük günahları işletecekleri zaman, bu günahları ilahi bir şekilde göstermekle işe başlarlar.'
William Shakespare
'Zafer kazanması için insanların kendisine tapınması veya çok uç sapkınlıklar yapmaları gerekmiyor. İnsanlardan mutlaka Allah'ı inkar etmelerini de istemiyor. Zaten Allah'ı kendisi inkar etmiyor ki, insanlardan özellikle bunu istesin. Onun tek isteği düşmanlarını Allah'ın dininden ve Kuran'dan uzak tutmak, halis olarak Allah'a ibadet etmelerini engellemek, bunun sonucunda sonsuz azap çekmelerini sağlamak. Hatta kimi zaman dindarlık maskesi altında, Allah'ın adını kullanarak insanları gerçek dinden uzaklaştırıp, saptırıyor. Bu da insanları kendisiyle beraber cehennem çukurunun içine çekmek için yeterli. Hangi vesileyle olursa olsun, onu takip edenlerin sonu hiç değişmiyor...'
Harun Yahya
'Bilirim, gözüm kitapta, özüm izde oldukça iblis beni aldatamaz'
Ömer Sevinçgül
'Maskesiz şeytan, kimseyi aldatamaz'
'Şeytan uyuyana ninni söylemez'
'Şeytanından şüphesi olan küçük bir iyiliğe niyetlensin'
'Şeytana kızacağına bir iyi iş yap onu kızdır'
'Şeytan nefsin antrenörüdür'
Ali Suad
'Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.'
Necip Fazıl KISAKÜREK
'Şeytan'ın yaratılmasındaki sebep, İslam'a uymamız içindir.
İslam'ı yaşayanlara şeytanın zarar veremeyeceği ayetlerle sabittir...'
Hekimoğlu İsmail
'Hükümdar adaletli olursa, yeryüzünde Allah'ın,
adalet ve şefkatten uzak olursa şeytanın halifesi olur'
İmam Gazali
'Şeytanın iki adı vardır: Biri Şeytan, öbürü Yalan.'
Victor Hugo
Zamanının ilerisinde ki özel efektlere sahip muhteşem gerilim bilim kurgu filmi.
Thelma & Louise, Hannibal, Blade Runner, Galdiator gibi baba filmlerin yönetmeni Ridley Scott'ın eseri. Birbirini izeleyen ama farklı yaklaşımlı dört değişik bölümden oluşan (Alien Saga) filmlerin başrol kahramanı Ripley yani Sigourney Weaver'ındır. Yaratık (Alien) adıyla ilk film 1979 çekildi. Tom Skerritt (Dallas) , Ian Holm (Ash) gibi güçlü oyuncuların paylaştığı bu filmi esas özel yapan yaratığın ve sahnelerinin yaratıcısı H.R. Giger'dır.
Reality show denilen katagoriye giren bir çeşit en iyi şarkıcı yarışma programı.
Esasında pop endüstrisinin nasıl çalıştığına biraz ışık tutan programlar. Eskiden pek kameralara yansımayan bu ses yarışmaları yerli veya yabancı çok ünlüler çıkartmıştır. Muziği de bir meta olarak gören pazarlamacı şirketler, bu gibi yarışmalarda seçilen seri üretim mallarını, kalite kontrolundan sonra alıcıya uygun ambalajlayıp piyasaya sürme işlemidir. Manchester bu pazarın göbeğidir... Spice Girls, Robbie Williams olsun aklınıza gelmiyecek ünlüler bu pazarın ürünüdür...
Ülkemizde bu pazar, eskiden belki, biraz olsun onurluydu. Şimdi nasıl bir seviyeye düştü bilmek bile istmem doğrusu.
Bu gibi programların ana özelliği kesin juri arasında acımasız kötü adam profili çizen birisinin çıkmasıdır ve gereği düşünlüp ''sanat için sanat''tan uzak', ''halk için sanat'' anlayışını halka yutturan paparazi programları gibi olmasıdır. Gerçekten de sesi güzel insanların katılması hayret vericidir ama esas sanatçı besteleriyle, konserleriyle gibi zamanla kendisini ispatlaması göz önüne alınırsa, bu yarışmacılar sadece kasaba giden damızlık koyunlar gibidirler. Başka ülelerde yapılan yabancı yarışmalarda birinci gelenlerin bir seneye kalmadan balon gibi sönmesi de işin cabası...
İngiltere'deki versiyonları:
Pop Idol:
http://www.itv.com/popidol/
Fame Academy:
http://www.bbc.co.uk/fameacademy/
TV'de piyasaya güdümlemeli pop grubları oluşturmak için de yarışmalar program olarak da sunulmuştur.
Napstar kapandığında mp3 doldurmak için yardımımıza koşan net üzerinden dosya paylaşma programlarından (shareware) biri. Tabi sadece mp3 ile kalmayıp her türlü dosyayı şansınız varsa bulabileceğiniz bu programın İmesh, Overnet, E-donkey, soulseek gibi bir sürü versiyonu vardır.
Sisteme yüklediği reklam programları çok büyük dezavantajı. Tabi eski versiyonlarını crack edip bunu engelliyebiliyorsunuz ama yeni versiyonlarının crackleri daha çıkmadı.
Belki türkçe mp3 bulmak için iyi program olmasa da DVD kalitesindeki Divx filmleri çekmek için ideal bir program. Tabi çektiğiniz sandığınız film yerine başka bir film çıkma olasılığıda az çok var ama olsun arşiv yaparsınız işte.
Bilgisayarınızdaki bir kaç dosyanızı share etmenizi (paylaşmanızı) tavsiye edrim. Böylelikle Kazaa üyelerinin gözüne girip, daha çok bağlantı bulabilirsiniz.
Gagamel, azman, şirin baba, uykucu, şirine, gözlüklü, obur, güçlü, örgülü şirin, dev, bebek, şakacı, çalışkan... şirin
Şirinler aşkına :)
Şirinler'in yaratıcısı, Pierre Culliford. İlk defa 1958 yılında çizilen Şirinler'in orjinal adı Schtroumpfs.
Şirin Baba, Şirinler, Bilge Şirin ve Gargamel, bu çizgi romanın en önemli karakterleri. Şirinler'i meşhur eden bir diğer ayrıcalık ise, çizerin yarattığı özel Şirinler lisanı...
.........
Şirinler önce çizgi romandı. Aslında daha önce sadece bir çizgi romanda figürandı.. Bakın nasıl:
Bizde de KÜÇÜK PRENS adıyla yayınlanmış bir çizgi roman vardır. Yazarı çizeri PEYO'dur. Bu çizgi roman'nın (orjinal 1958) SİHİRLİ FLÜT isimli macerasında (yine bizde yayınlanmıştı) Küçük Prens ve kankası bir grup küçük mavi adamdan yardım alırlar. PEYO bu kendi yarattığı mavi adamları çok sever ve kendi müstakil albümlerini çizmek ister.
Bir gün yakın arkadaşı olan yazar-çizer FRANQUIN'le yemektedir. (Bu sonuncu amcam ayrı ayrı GASTON ve SPIROU ile ünlüdür) . Neyse gelelim sadede: Peyo, Franquin'den sofrada bir şeyi kendisine uzatmasını ister ve şöyle der 'Şu Schtroumpf'u bana uzatır mısın'. Sonradan bu lafı çok severler ve hep kullanırlar. Böylece İngilizceye SMURF bize ŞİRİN olarak geçecek olan SCHTROUMPF sözcüğü doğar ve PEYO yeni kahramanlarına bu ismi verir.
Şirinler önce fransızca olarak sonradan bütün dillerde ÇR albümleri olarak yayınlanır. Kimi zaman tek sayfalık kimi zaman 15-20 sayfalık maceraları olur. Türü MİZAH, amacı GÜLDÜRMEKTİR.
Sonradan Hanna Barbara PEYO ile anlaşarak Şirinleri çizgi film yaptı. Senaryolar uzunca bir süre orijinal albümlerden esinlendi. Hatta meşhur SİHİRLİ FLÜT'ün bir de uzun metraj çizgi filmi vardır. (Bu da bizde çeşitli kereler gösterildi.)
kaynak: www.cizgiroman.gen.tr web sayfasındanö shadow rumuzlu üyenin yazısı...
.....
Şirinler konusunun soru ve cevapları
http://www.kolikler.com/sss-liste.php? act=soru&no=81
(web adresinde oluşan boşuklara dikkat)
www. kolikler.com
.....
Yobazlık sadece aşırı dindarlıktan gelmez, yobazlık karakter meselesidir ki, o kişi incelikten anlamaz.
Bu türban olayı da esasında yobazlığın anlaşılması için güzel bir örnektir. Çünkü yobaz; ya zorla giydirmeye veya çıkartmaya ve bu yolda düşüncesini kaba saba savunmaya çalışır.
Karşıdaki bireyin inanç özgürlüğüne ve kişilerin inançlarına saldırır, yasak getirmeye, susturmaya,engellemekle uğraşır ve en çirkini de terbiyesizdir.
Bir de konuya alakasız kalanlar vardır zaten onlar saçmalayarak hemen kendilerini belli ederler.
Daha önce dediğim gibi esasında bu olaylar geçilmesi gereken bir dönemin sancılarıdır, eğer karşılıklı anlayışı sağlayamassak bu gibi sorunlar helak olununa kadar sürmeye devam edecektir.
Esasında olmayan denilen Allah değil kişide o inanışın olmayışıdır.
Komik olacak ama bir örnek vermek isterim: Contact filminden dindar bilim adamıyla (Father Palmer) ile ateist bilim adamı (Dr. Eleanor) arasında Allah'ın varlığı ile ilgili bir tartışma geçer. Dr Eleanor tanrının varlığını ispatlmasını ister. Palmer'da 'Babanı seviyor musun? '' diye sorar. Tabi ki evet der, o zaman ispatla deyince Dr. Eleanor kontrpiyede kalır.
(Ellie challenges Palmer to prove the existence of God) - Palmer Joss: Did you love your father? - Dr. Eleanor Ann Arroway: What? - Palmer Joss: Your dad. Did you love him? - Dr. Eleanor Ann Arroway: Yes, very much. - Palmer Joss: Prove it.
Esasında baba sevgisini bile (took it for granted) irdelemeye veya kanıtlamaya ihtiyaç duymuyorsak Allah'ın varlığı için neden bu kadar çok delil istediğimizi eleştiren bir diyolog.
Esasında bir kuşun uçuşu, nefes alışımızı bile Allah'ın varlığına kanıt olurken illa da formüle dayanır gibi delil getirmek niye? O'nu illa da sanki gözle görülebilir gibi bir kalıba sıkıştırmaya çalışmamız gerçekten O'nun olmadığını değil, bakış ve anlayış açımızın dar olduğunu gösterir.
Bunun sebebi Allah'ın Kendini ispatlamada aciz oluşundan değil esasında hür irademizle Kendisine inanmamız için yaratılıştan gelir. Bir de inanç sadece mantığa dayandırılmaması gerektiğini de gösterir. Çünkü eğer her şeyi mantığa dayandırırsak duyguları göz ardı etmiş oluruz. Mesela birisine aşık olunduğunda akan ırmaklar bile durur diyorsak, aynı şekilde Allah inancı da bunu gerektirir. Yani hem maddi (mantıksal - zahiri) hem manevi (hissi - batani) olarak var olduğundan Allah'ı sadece mantıkla ispatlamak da yetersiz olduğunu gösterir. O yüzden hem çevremizde ki yaratılışa bakarak hem de görmeden duymadan O'na inanma şarttı vardır.
Bu da esasında bilimseldir. Eğer çağımızda ki bilim ile bazı şeyleri ispatlıyamıyorsak; Allah'ın, ahiretin, meleklerin, cinlerin olmadığı anlamına gelmez... Karl Popper'a göre bir şeyin bilimsel olması için yanlışlanabilmesi lazımdır.
Mesela 'Allah vardır' diye dersek, bunun yanlış olduğu ispatlanamayacağı için bu doğru kabul edilmesi gerekir. Başka biri de 'Allah yoktur' derse, o da ispatlanamayacağı için onu da doğru kabul edilmesi gerekir. Sonuç olarak hem 'Allah var' hem de 'Allah yok' varışı Allah kavramının çürültülememesine gittiğinden Allah'ın varlığının bilimsel boyutu ispatlanmış olur.. Esasında bu yargı yukarda da bahsettiğim Yaratılış sebebidir ki Allah hem Kendi varlığını hem de tüm yaratıklarını bu yanlışlanabilme ile kişinin Hür İradesini kullanarak kendi seçimini yapmasını sağlamıştır.
Atatürk putlaştırılmaya çalışılan bir lider. Eğer dindar kesim tarafından Atatürk'ü din düşmanı ya da dışlamaya benzer hareketler yapılırsa sadece onu putlaştırmaya çalışanlara daha çok malzeme olur.
Kendi ağzıdan söyledikleri elimden geldiğince aktarmaya çalıştım. Çok imanlı bir müslüman olduğunu değil, dine önem veren bir lider olduğunu anlatmaya çalıştım. Eğer bunları göz ardı edip, onu komunist, mason, ateist gibi etiketler yapıştırmaya çalışan kendini bilmezlere bırakacaksak vay halimize...
Hilafeti yıkması, içkisi, istiklal mahkemeleri gibi konular da açılır ama bunlar sadece bazı gerçekleri alıp sinsice mezar kazmaktan ileri gitmez. Dönemin getirdiği zorunluluklara bakarak, her uçtan radikalcılarla karşı savaşırken kurunun yanında yaş bile götürmüş olsa bile, her düşünce için açık kapı bırakan bir insanın hele hele yanı başında bile Kuran'ı eksik etmeyen, ülkemizin cihadına liderlik yapmış bir türk liderinin lekelenmesine ne bir Türk olarak ne de dindar bir insan olarak gönlüm el vermez...
karşımızdakilere yutumayacağı lokmalar veriyoruz: Bundan dolayı buradaki yazılar daha önce silinmişti, yine silinir.
İnsanın giyinişi sadece namus ya da soğuğa-sıcağa karşı korunma değil, bir çeşit kimlik yerine geçtiğinden de korunmadır. Bu konuda isyankarım, şu ülkedenim, şu kültürdenim, su işte çalışıyorum, iş adamıyım, özel bir yere gidiyorum, metalciyim, dindarım, modernim, entellektüelim diye dolu dışarıya mesaj verilir. Bunu kafasına takmayanlarda bir şekilde giyinişiyle dışarıya mesaj verir. O yüzden daha önce bahsedilen korunma nedenlerine artı olarak, bir kişi sakalını ya da başörtüsünü kimliğini bildirmek amacıyla da kullanablir, istemeyen de kullanmayabilir.
Saç, göz, ayak gibi yerlerimiz direk mahrem yerlerimize girmediğinden isteyen kapatır isteyen kapatmaz, bu kişinin seçimine kalmıştır. Bu seçimi bir kişinin elinden almak ya da yıldırma girişimlerine girişmek insanlığa yakışmaz, insanlığa yakışmayansa çoğu temel düşünceye zaten sığmaz. Hele bir şeyi savunurken kişinin takındığı edep, hem kendisinin hem de savunduğu düşüncenin kalitesini artırır, edepsizlikse azaltır, o yüzden dikkatli yazmak en güzelidir.
Karpuzun kabuğuna bakıp onu çöpe atmak gibi insanlara bakıp savundukaları düşünceyi inafaz etmek de çok yersiz. Oruç başlığının altında olduğu gib, şu müslümanlar böyle, şu baş örtülüler şöyle diyerek, ayıb listesi yapmak savunulan konuyu asla çürütmez, aksine bunu söyleyenin ne kadar dar bir bakış açısı olduğunu ispatlar. Müslüman olan melektir ya da müslüman olmayan şeytandır şartı nerede var. Müslüman olan iyi değil, ahlaklı (iyi huylu (karakterli)) olan iyi müslüman olur.
Hele özgürlükten bahseden bir kişi kafasına yatmadığı bir konunun serbestliği için destekleyici konuşur. Sırf kendisine ters geliyor diye bir konuyu dinamitlemesi ego tatmininden ileriye gitmez.
Toplumca şu kabul edilmesi gerekir, en asgari şekilde bir örtünme olması gerekir. Yoksa zaten çıplak sokakta koşuşmak normal sayılırdı. Bugün ahlak açısından çöküntü içine giren ülkemiz baş örtüsüne odaklanmış durumda. Pornografi sanat gibi etrafta yutturulurken, poşet poşet (özel yerlede değil) mahallenin bayisinde bile satılırken, baş örtülü ya da sakallı ÖĞRENCİLER üniversiteye sokulmuyor.
Bu kadar mı alçaldık, bu kadar ruhumuzu batıla sattık. Baş örtülü ya da değil diye bu kadar ayırmamı girdik. Buna istenildiği kadar bilimsel ya da sosyal kılıflar uydurulsun, bunu en başta gönül kabul etmiyor. Eğer karşılıklı anlayışı sağlayacak uzun dönemli çözümlere gidilmesse birileri hep ensemize vurup ağzımızdaki lokmayı almaya devam edecek.
annem metal müziğine heavy metal ya da metal diyemezdi hep metallica derdi hala da öyle. Bu herhalde kısa isimleri uzatarak söyleme hastalığından geliyor.
Kelime hatalarımı hoş görürseniz, bir önceki yazıma zaman zaman eklemelerde bulunmak istiyorum.
Mesela kapanma konusunun tartışılması Türban değil, Tesettür altında olması lazım. Türban veya baş örtüsü örtünme konusuyla alınmazsa anlamını yitirir. Çünkü bir köpeğin kuyruğunu kovalaması gibi bir dönenceye girilirr. Konu örtünmedir, örtünme de gizlemedir. Yani isterse mayo başlığı olsun yine örtünme yani bir yerini gizleme ihtiyacı olduğunu gösterir.
İnsan nerde ve nasıl yetişmisse ona göre dayanma gücü vardır. Mesela klima insanı rahatlatır ama Afganistan'da olduğu gibi hayatında klima görmemiş bir amca için işkence aleti gibi görünebilir. Eninde sonunda suç işleyen biri bile toplumdaki bozulmanı kurbanı olabilir. Yani haksızlığa uğramayan kim var acaba merak ederim hep.
Bosana Hersek, Somali, Çeçenistan, FİLİSTİN, Irak, Afganistan ve daha niceleri çağımızın katliamlarıdır ama küçük adalardan tutun insanın olduğu her kara parçası nasibini almıştır. Hatta sadece insan değil canlı cansız insan çoğu şeyi katletmiştir.
Katliamın bir kurbanı vardır, o da katliamı yapan insandır.
1000 yıllık kayıp tarihi -> müslümanlığın, günümüzün bilim, sanat, teknoloji ve medeniyetine katkılarını ve bu etkileşimli zamanda müslümanların vasiyetini keşfetmeniz dileğiyle.
1000 yıllık kayıp tarihi -> müslümanlığın, günümüzün bilim, sanat, teknoloji ve medeniyetine katkılarını ve bu etkileşimli zamanda müslümanların vasiyetini keşfetmeniz dileğiyle.
Evet, satanizm kedi kesmek ya da saç uzatıp metal muzik dinlemek değildir. Gerçekte Satanizm Şeytan'nın Allah huzurunda gösterdiği cahalliğin insanlara yansımasıdır. Sözde satanizm ise şeytanın gözüne girmeye çalışmak gibi saçmalıklardır.
Malesef şeytan baş kaldırdığı için `'fallen angel'`', ''karanlıkların prensi'', ''cehennemin sahibi'` gibi Tanrı karşısında bir güçmüş gibi gösterilip, Tanrının iyiliği, şeytanın ise kötülüğü sembol ettiğine inanılmıştır. Bu yanlış tanımlamalar şeytanı çok zekiymiş gösterip zamınında enginizasyon mahkemelerinde bilim adamlarını cezalandırmaktan tutun, cadı diye yakmaya kadar gider. Yakın zamanlarda aya ayak basamanın ya da megofonla ezan okumanın şeytanca olduğuna inanmaya kadar büyük bir aldanış içine de girilmiştir.
İslamiyet'te '''hayrın ve şerrin'' Allah'tan geldiğine inanan kişiler bunun böyle olmadığını, esasında Şeytan'ın, Allah'ın insana Kendin'den bir parça verdiğinin anlamını anlamayıp... nardan (ateşten) yaratılmasıyla kibirlenip... çamurdan yaratılmış insandan kendini üstün görüp... cahilliğinden secde etmeyerek ölümsüzlük umuduyla Allah'ın secde emrine karşı gelmiş zavallı bir varlık olduğunu bilirler. Bilirler ki Allah şeytana belli bir zaman vermiştir, bu zaman diliminde Allah'ın elçileri hariç insanın sınama aracı olacaktır. Yani kendi başına buyruk değil, tamamen Allah'ın kudreti içersinde hareket edecektir.
ANCAK şeytan insanın ap açık düşmanıdır bundan dolayı kendisinin esas sembol ettiği her aldanışın temelidir. Allah adıyla bile aldatan bu olgu esasında inasanın dünyada sınanmasıdan başka bir şey değildir.
Şeytan'ın ise Satanizm'le alakası sadece yaptığı cahilliğin aynı şekilde ona inananların gösterdiği aldanışın benzeşmesinden ileri gitmez. Halbuki sözde satanizm ve sözde satanistler, gereçekte, gerçek satanizme ve gerçek şeytanlara karşı yani sömürücü düzene, yobazlığa ve zorla yapılan yaptırımlara karşı çıkmış bir akımdır. Bu akıma kimlik kazandıran '''Anton Szander Lavey''', ''Satanist Bible'' - (Şeytana Tapınma'nın Kutsal Kitabı) okursanız dediğim olguları görürsünüz. Ortada yine hedefini delip geçen bir ok gibi boşa giden bir mücadele vardır. Yani şeytana karşı şavaşta yine şeytana aldanan bir tepki inancının oluşumudur, bu kuyruğunu kovalayan köpeğin durumu gibidir.
Esas şeytanın hikayesinde, ateşten(nardan) yani yaratılışındaki üstünlüğüne aldanıp gösterdiği kibir ile cahilliğinde ısrar etmesininin senoryosu yatar ve art niyetinin dönüp dolaşıp bir gün onu bulması macerası. Bundan dolayı şeytan zekiliği, akıllığı, hinliği sembol etmez. Tam tersine bilgisizliği ve olan bilgilerini de yanlışa kullanmayı ve artı kendini aldatmayı temsil eder. O yüzden vesvese deriz, çünkü kafa karıştırır, şeytan fısıldaması odur ki insan art niyetiyle, mevkisiyle ya da esas gerçekleri görememesiyle, kendini kandırır. Demek ki gerçek şeytana tapan insanlar kendilerine verilen rütbe, mevki, ilm gibi şeylerle kendini üstün görüp, sorumluluklarının ''farkında olmadan'' kötüye kullanlanan ve yaptıklarında her şeye rağmen bu hatalarında ısrar etmeleriyle cahilliklerini ispatlayan kişiler çıkıyor. Bu kişilerden öyle liderler çıkar ki kavramların anlamlarını değiştirip şeytanın ordularına daha çok insan sokup tuzaklarını her yere mayın gibi döşerler. Esasında insan kendi çöplüğünün kralıdır yani kralı olduğu fanustan zindan gibi olan dünyada kendisinden başkasını aldatmaz çünkü şeytana aldanan insan kısıtılıdır ve herşeyi Allah'ın kudreti içersindedir. Bu yüzden takva sahibi şeytanın kurduğu tuzaklara, çukurlara ve mayın tarlaları gibi döşenen kadırmacalara dikkat eder.
Şeytan zaten ne yapsın satanisti, o zaten kendi kuyusunu kazmıştır. Esas şeytan mümin kullarla daha çok uğraşır, çünkü küfre düşmüş insan zaten dünden hazırdır o çukurlara atlamaya. Nasıl insan günahlarını başkalarıyla paylaşmak gibi bir gaflete düşmüşse, şeytan da yanacağı cehenneme sözde insanlardan üstün olduğunu ispatlama düşü ile yandaş toplamaya çalışır ama sonunda şeytanın insan üzerinde hiç bir gücü yoktur çünkü hür irade verilen insan, seçimini Allah değil, kendisi yapmak zorundadır. Sonra kalkıp ''Allah o zaman neden şeytanı yarattı? '' diye kara kara düşünürüz ama zavallı olan şeytanı esasında biz, insanlar boyayıp süsleyip abartmışızdır.
Medyadan ve bozulmuş dinlerden çok yanlış bir şeytan izlenimi veriliyor. Satanizm konusu kişilere daha çekici hale getiriliyor. Malesef müslümanım diyen kişiler bile hala, meleklerin bekçiliğini yaptığı, cehennemin sahabini şeytan sanıyor. Hala dünyada neden kötülükler olduğunu bilmeyen insan suçu Allah'ta arayor. Yanılgı, eksik din eğitimi, bozulmuş dinler, manotonlaşan hayat, kültür emperyalizmi, yobazlıklar, zulümler, kargaşa, bozukluklar, hak dininin bırakılıp hurafelere-bidatlara sarılmalar ve daha nice yanlışlar içersinde olan kaybolmuş ya da kafası karışık nesiller gün geçtikçe daha artıp hayr ve şer arasında ki bağlantıdan iyice uzaklaşıyorlardır. Allah'ın kudretinde olan bu olaylar, ahirette bize delil olacak hayatımızın (yaratılış) nedenini (gerçek anlamını) bir daha gözler önüne sürüyor: 'O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.' (Mülk 2)
Özetlemek gerekirse, ne kadar iyi itfayeci olduğunu göstermek için gizlice yangınlar çıkartan kişiye benzer şeytan. İnsanın dikkatine başka yöne çevirip kılık değiştirerek din, devlet adamı gibi kurtarıcı rollerle kendini ispatlamaya çalışır. Allah'ın halifesi olan insan, şeytanın zannetiği gibi aşağılık ve kadar basit olmadığını ve yaratılmayı, varolmayı, hatta cenneti bile hakettiğini ispatlaması lazımdır... yoksa omuzlarının üstüne çıkartığı, ''kendi düşmanından'' başkası olmaz.
bilinç vardır bir de bilinç-altı. Bilinç bir dünyasa, bilinç-altı uzay gibidir çünkü bilinç-altı gözün gördüğü, kulağın duyduğu, dilin tattığı ve nice duyumlarla tüm detayları kaydeder. Lakin insan bilinç-altını fazla kontrol edemez ancak şok, rüya gibi belli şartlarda bilinç-altından mesaj alır. Mesela göz]nüzü beş saniye dolaştırdığınız bölgedeki her şeyi kaydeder bu yüzden insanın bazen 'burada bulunmuştum' gibi hislere kapılması çok normaldir çünkü bilinç-altı devreye girerek görüntü benzerliklerini bir araya getirmiştir. Bilinç ise kısıtlıdır, bilinç bilinç-altını değil daha çok bilinç-altı bilinci yönlendirir. Bilinç uyur ama bilinç altı uyumaz.
Peki bu durumda bilinç ne işe yarar. Bilinç-altında o kadar çok gereksiz bilgilerle doludur ki insanın bunların hepsini bilmesi gerek yoktur. O yüzden beyin bilinç-altında olan önemli bilgileri bilinçte tutar, tabi insan belli zeka idmanlarıyla bilinç düzeyini yükseltilebilir mesela zeka oyunları, akılda tutma, dil öğrenme, işlem-çözüm, okuma-araştırma-düşünmek, hatırlanması gereken şeyleri kelimelerle özdeşleştirme, hatta eve dönerken değişik yollardan dönmek gibi.
Bilinç ve bilinç-altı o kadar ilginç ve komplike bir makinizmadır ki hala keşfedilmesi gereken evren gibidir. Basitçe karşılaştırma yapmak gerekirse bilinç bilgisayarın hafızasını (hard disk) , bilinç-altı ise sanal veri bankası (internet database) gibidir. Hipnozla kontrol (hack) edilebilinir, hafıza kaybı bilenleri unuturabilir (corruption) , tümor ve değişik hastalıklarla (virus-bug) zarar görebilir, gereksiz bilgiler tutmasına gerek yoktur (recycle) , düşünür-hatırlar-tarama yapar (scan) , uyur (shut down) , uyanır (start) ve daha saymakla bitmez yönüyle bilinç bilgisayara çok benzer....
Satanizm ile ilgili hazırlanmış geniş bir sayfa:
http://www.satanizmtehlikesi.com/1.html
Yaşar Nuri Öztürk'ün Kur'an Açısından Şeytancılık (Satanizm ve Ötekiler) kitabını öneririm.
Satanizm-Şeytana Tapınmanın Yeni Adı - Ahmet Güç
Şeytan / Gerçeği ve Satanizm - Mehmet Yavuz Şeker
Baudelaire Ve Satanizm - Erdoğan Alkan
gibi satanizmle ilgili kitapları da piyasadan bulabilirsiniz.
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
kuran-ı kerim
16.12.2003 - 14:12Bilim ve akılla uyuşmayan denmiş aksine tarih, bilim, toplum ve her açıdan doğruluğu apaçık ortada olan bir Kitab'tır.
Tarihi ciddi olarak biraz inceleyen birisi olursa, dinimizin bilime yaptığı katkıları çok kolay görür. Araştırma olarak www.muslimheritage.com web sayfasından yararlabilirsiniz.
Akıl konusu Kuran'ı Kerim'in temel aldığı en baş kelimlerden birisidir. İnsanın aklını kullanmasını, düşünmesini tembihleyen yüzlerce ayetler vardır. Hür iradesi kullanması akıldan ve teslimiyetten geçer, sadece teslimiyet yetmediği gibi sadece akıl da yetmez. Artık şu akıl, gönül ve ruh bütünlüğünü görün...
Kişi isterse binlerce defa okusun, bakış açısı ters oldukça binlerce defa da yanılır.
Herhalde bazıları kendilerini gelmiş geçmiş binlerce alimden, tarihçiden, sosyologtan, doktordan, gemiciden, bilim adamlarından ve daha saymakla bitmeyecek her daldan insandan daha akıllı olduğunu sanıyor. Aklını kullansa en başta bilgeye değer vererek onca bilgilerle dolu Kitabımıza laf etmezdi.
Mevlana J. Rumi, Ali Kuşçu, Yunus Emre, İbn-i Sina, Beyruni (Biruni) , Farabi, Cezeri, İbn-i Heysem, Harezmi, Ahmet Yesevi, Şeyh Edabali, Mimar Sinan, Muhammed Esed, Cat Stevens (YusufIslam) , Malcolm X, Piri Reis, Gazali, Battani, Erzurumlu İbrahim Hakkıi, Gıyasüddin Cemşid, Uluğ Bey, Aşık Veysel, İbn-i Haldun, Ömer Hayyam, Said Nursi, Cabir bin Hayyan, Hasan El Benna, Akşemseddin Hazretleri, ve daha niceleri, Allah inancıyla ve Kuran bilgisiyle pişmiş adı saymakla bitmeyecek binlerce isim boşu boşuna mı bilime, sanata ve topluma katkıları oldu.
İlime, düşünceye, akıla, araştırmaya, hatta belli sınırlar içersinde şüpheye ve sorgulamaya önem veren ve verdiği bu değerden dolayı yüzlerce ayet ve hadis olan dinimizi hala cahillikle suçluyorsanız KURU İFTİRADAN öteye gitmez.
Goethe, Tolstoy, George Bernard Shaw, Professor William W. Hay, Professor Yushudi Kusan, Professor Alfred Kroner, Dr. T.V.N. Persaud, Joe Leigh Simpson, Professor Palmer, Professor Tagata Tagasone, Professor Armstrong, Professor Dorja Rao, Michael H. Hart, H.A.R. Gibb, John William Draper, Ghandi, Martin Luther King, Donald S. Rockwell, De Lacy O'Leary, Edward Montet isimlerini daha hatırlamadığım dolu önemli isimlerde İslamiyeti ya da Kitabımız Kuran'ı ya da peygamberimizi övmüşlerdir.
En basitinde İlim başlığı altına aktardıklarımı okuyun. Orada da göreceksiniz şu anda ki popüler bilimin temeli olan ''deney, gözlem ve sonuç'' yani ''araştırma metodolojisi'' (sistamatik deney, gözlem ve ölçme sonuclarının matematikle ifadelendirilmesi) Müslüman alimlerinden gelir.
Bunca delile rağmen hala dinimizi cahillik veya gerilikle suçluyacaksanız şunu bilin ki gelmiş, geçmiş ve gelecek bir sürü insanın günahını da alıyorsunuz.
saddam hüseyin
16.12.2003 - 11:27Yakalanmasında bile şüphler var demiştim. Bu şüphelerimi güçlendiren bir web sitesinde ki yazıyı okudum:
http://www.debka.com/article.php? aid=743
(web adresinde oluşan boşluklara dikkat edin)
Yakalanmasında ki görüntülerde elde edilen deliller ve daha önce ki gelişen olayların bir araya getirilmesiyle DEBKA dosyaları kısaca ''Saddam Was Not in Hiding But a Captive'' (Saddam saklanmıyordu, tutsaktı) savıyla, Saddam'ın yakalanması konusuna çarpıcı yaklaşımlarda bulunuyor. Tabi bu basit ipuclarını görmek içinde prof olmaya gerek yok ama o kadar büyük oyunlar dönüyor ki hepsini bilmek de mümkün değil. (ama görünen köy kılavuz istemez derler)
Yazı malesef ingilizce, zamanım olursa Türkçe'ye çevirip buraya aktarmaya çalışırım....
kaynak: www.debka.org
saddam hüseyin
15.12.2003 - 21:43Irak'ı Saddam'dan (diktatörlükten) kurtardılar deniliyor, peki Bush'tan (emperyalizmden) kim Irak'ı kurtaracak...
Yakalanmasında bile şüpheler olmasına rağmen zaten baştan Saddam'ı indirmek için değil kimyasal bombalar olduğundan Irak'ı işgal edilmişti. Parantez açarak Irak ele geçirildiğin de ilk iş Saddam'ın peşinedeğil, halkı ve müzeler gibi önemli yerler bırakılıp petrol kuyuları için bölükler yollandı. Buna artı olarak elektrik, su, ilaç gibi hayati kaynaklar getirileceğine bu yerler daha önceden bombalanıp üstüne Rusya, Fransa, Çin gibi ülkelerin Irak'la Euro üzerine olan petrol ve başka kaynakların ticaret anlaşmaları hemen iptal edilip Irak'ın Opec'le dolar üzerinde anlaşması yapıldı.
Bunlar normal basında bile olan haberlerdi fakat peş peşe gelen yok kimyasal bombalar, yok toplu mezarlar haberleri bu haberleirn üstünü örtmeye yetti. Fakat zaten kimyasal bombaların ve de toplu mezarların arkasında olan Saddam'ı destekleyen Amerikalılar ve İngilizler de yok muydu?
Neyse paranın gücü zaten onların istedikleri gibi öttürüyorlar, bizim de çenemizi yoruyorlar.
şeytan
14.12.2003 - 17:44Size uzatılmış her eli tutmayınız; çünkü, insan çehresi takınmış çok şeytan vardır'
Hz.Mevlana
'Şeytanlar en büyük günahları işletecekleri zaman, bu günahları ilahi bir şekilde göstermekle işe başlarlar.'
William Shakespare
'Zafer kazanması için insanların kendisine tapınması veya çok uç sapkınlıklar yapmaları gerekmiyor. İnsanlardan mutlaka Allah'ı inkar etmelerini de istemiyor. Zaten Allah'ı kendisi inkar etmiyor ki, insanlardan özellikle bunu istesin. Onun tek isteği düşmanlarını Allah'ın dininden ve Kuran'dan uzak tutmak, halis olarak Allah'a ibadet etmelerini engellemek, bunun sonucunda sonsuz azap çekmelerini sağlamak. Hatta kimi zaman dindarlık maskesi altında, Allah'ın adını kullanarak insanları gerçek dinden uzaklaştırıp, saptırıyor. Bu da insanları kendisiyle beraber cehennem çukurunun içine çekmek için yeterli. Hangi vesileyle olursa olsun, onu takip edenlerin sonu hiç değişmiyor...'
Harun Yahya
'Bilirim, gözüm kitapta, özüm izde oldukça iblis beni aldatamaz'
Ömer Sevinçgül
'Maskesiz şeytan, kimseyi aldatamaz'
'Şeytan uyuyana ninni söylemez'
'Şeytanından şüphesi olan küçük bir iyiliğe niyetlensin'
'Şeytana kızacağına bir iyi iş yap onu kızdır'
'Şeytan nefsin antrenörüdür'
Ali Suad
'Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar,
Ne de şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.'
Necip Fazıl KISAKÜREK
'Şeytan'ın yaratılmasındaki sebep, İslam'a uymamız içindir.
İslam'ı yaşayanlara şeytanın zarar veremeyeceği ayetlerle sabittir...'
Hekimoğlu İsmail
'Hükümdar adaletli olursa, yeryüzünde Allah'ın,
adalet ve şefkatten uzak olursa şeytanın halifesi olur'
İmam Gazali
'Şeytanın iki adı vardır: Biri Şeytan, öbürü Yalan.'
Victor Hugo
ve daha niceleri
question
09.12.2003 - 22:12To be, or not to be: that is the question
Shakespeare - Hamlet
havva
09.12.2003 - 20:18Hz. Havva ve Hz. Adem hakkında ne diyorsak, anne ve babamızdan da bahsediyor gibiyizdir.
Allah'ın varlığı kabul edilmiş olunmalıdır ki onlardan var gibi bahsedebilinsin...
yaratık
09.12.2003 - 18:45Zamanının ilerisinde ki özel efektlere sahip muhteşem gerilim bilim kurgu filmi.
Thelma & Louise, Hannibal, Blade Runner, Galdiator gibi baba filmlerin yönetmeni Ridley Scott'ın eseri. Birbirini izeleyen ama farklı yaklaşımlı dört değişik bölümden oluşan (Alien Saga) filmlerin başrol kahramanı Ripley yani Sigourney Weaver'ındır. Yaratık (Alien) adıyla ilk film 1979 çekildi. Tom Skerritt (Dallas) , Ian Holm (Ash) gibi güçlü oyuncuların paylaştığı bu filmi esas özel yapan yaratığın ve sahnelerinin yaratıcısı H.R. Giger'dır.
popstar turkey
09.12.2003 - 05:03Reality show denilen katagoriye giren bir çeşit en iyi şarkıcı yarışma programı.
Esasında pop endüstrisinin nasıl çalıştığına biraz ışık tutan programlar. Eskiden pek kameralara yansımayan bu ses yarışmaları yerli veya yabancı çok ünlüler çıkartmıştır. Muziği de bir meta olarak gören pazarlamacı şirketler, bu gibi yarışmalarda seçilen seri üretim mallarını, kalite kontrolundan sonra alıcıya uygun ambalajlayıp piyasaya sürme işlemidir. Manchester bu pazarın göbeğidir... Spice Girls, Robbie Williams olsun aklınıza gelmiyecek ünlüler bu pazarın ürünüdür...
Ülkemizde bu pazar, eskiden belki, biraz olsun onurluydu. Şimdi nasıl bir seviyeye düştü bilmek bile istmem doğrusu.
Bu gibi programların ana özelliği kesin juri arasında acımasız kötü adam profili çizen birisinin çıkmasıdır ve gereği düşünlüp ''sanat için sanat''tan uzak', ''halk için sanat'' anlayışını halka yutturan paparazi programları gibi olmasıdır. Gerçekten de sesi güzel insanların katılması hayret vericidir ama esas sanatçı besteleriyle, konserleriyle gibi zamanla kendisini ispatlaması göz önüne alınırsa, bu yarışmacılar sadece kasaba giden damızlık koyunlar gibidirler. Başka ülelerde yapılan yabancı yarışmalarda birinci gelenlerin bir seneye kalmadan balon gibi sönmesi de işin cabası...
İngiltere'deki versiyonları:
Pop Idol:
http://www.itv.com/popidol/
Fame Academy:
http://www.bbc.co.uk/fameacademy/
TV'de piyasaya güdümlemeli pop grubları oluşturmak için de yarışmalar program olarak da sunulmuştur.
kazaa
09.12.2003 - 04:32www.kazaa.com
www.kazaalite.com
Napstar kapandığında mp3 doldurmak için yardımımıza koşan net üzerinden dosya paylaşma programlarından (shareware) biri. Tabi sadece mp3 ile kalmayıp her türlü dosyayı şansınız varsa bulabileceğiniz bu programın İmesh, Overnet, E-donkey, soulseek gibi bir sürü versiyonu vardır.
Sisteme yüklediği reklam programları çok büyük dezavantajı. Tabi eski versiyonlarını crack edip bunu engelliyebiliyorsunuz ama yeni versiyonlarının crackleri daha çıkmadı.
Belki türkçe mp3 bulmak için iyi program olmasa da DVD kalitesindeki Divx filmleri çekmek için ideal bir program. Tabi çektiğiniz sandığınız film yerine başka bir film çıkma olasılığıda az çok var ama olsun arşiv yaparsınız işte.
Bilgisayarınızdaki bir kaç dosyanızı share etmenizi (paylaşmanızı) tavsiye edrim. Böylelikle Kazaa üyelerinin gözüne girip, daha çok bağlantı bulabilirsiniz.
şirinler
09.12.2003 - 04:04Gagamel, azman, şirin baba, uykucu, şirine, gözlüklü, obur, güçlü, örgülü şirin, dev, bebek, şakacı, çalışkan... şirin
Şirinler aşkına :)
Şirinler'in yaratıcısı, Pierre Culliford. İlk defa 1958 yılında çizilen Şirinler'in orjinal adı Schtroumpfs.
Şirin Baba, Şirinler, Bilge Şirin ve Gargamel, bu çizgi romanın en önemli karakterleri. Şirinler'i meşhur eden bir diğer ayrıcalık ise, çizerin yarattığı özel Şirinler lisanı...
.........
Şirinler önce çizgi romandı. Aslında daha önce sadece bir çizgi romanda figürandı.. Bakın nasıl:
Bizde de KÜÇÜK PRENS adıyla yayınlanmış bir çizgi roman vardır. Yazarı çizeri PEYO'dur. Bu çizgi roman'nın (orjinal 1958) SİHİRLİ FLÜT isimli macerasında (yine bizde yayınlanmıştı) Küçük Prens ve kankası bir grup küçük mavi adamdan yardım alırlar. PEYO bu kendi yarattığı mavi adamları çok sever ve kendi müstakil albümlerini çizmek ister.
Bir gün yakın arkadaşı olan yazar-çizer FRANQUIN'le yemektedir. (Bu sonuncu amcam ayrı ayrı GASTON ve SPIROU ile ünlüdür) . Neyse gelelim sadede: Peyo, Franquin'den sofrada bir şeyi kendisine uzatmasını ister ve şöyle der 'Şu Schtroumpf'u bana uzatır mısın'. Sonradan bu lafı çok severler ve hep kullanırlar. Böylece İngilizceye SMURF bize ŞİRİN olarak geçecek olan SCHTROUMPF sözcüğü doğar ve PEYO yeni kahramanlarına bu ismi verir.
Şirinler önce fransızca olarak sonradan bütün dillerde ÇR albümleri olarak yayınlanır. Kimi zaman tek sayfalık kimi zaman 15-20 sayfalık maceraları olur. Türü MİZAH, amacı GÜLDÜRMEKTİR.
Sonradan Hanna Barbara PEYO ile anlaşarak Şirinleri çizgi film yaptı. Senaryolar uzunca bir süre orijinal albümlerden esinlendi. Hatta meşhur SİHİRLİ FLÜT'ün bir de uzun metraj çizgi filmi vardır. (Bu da bizde çeşitli kereler gösterildi.)
kaynak: www.cizgiroman.gen.tr web sayfasındanö shadow rumuzlu üyenin yazısı...
.....
Şirinler konusunun soru ve cevapları
http://www.kolikler.com/sss-liste.php? act=soru&no=81
(web adresinde oluşan boşuklara dikkat)
www. kolikler.com
.....
Ana sayfası: http://www.schtroumpf.com/
türban
08.12.2003 - 16:36Yobazlık sadece aşırı dindarlıktan gelmez, yobazlık karakter meselesidir ki, o kişi incelikten anlamaz.
Bu türban olayı da esasında yobazlığın anlaşılması için güzel bir örnektir. Çünkü yobaz; ya zorla giydirmeye veya çıkartmaya ve bu yolda düşüncesini kaba saba savunmaya çalışır.
Karşıdaki bireyin inanç özgürlüğüne ve kişilerin inançlarına saldırır, yasak getirmeye, susturmaya,engellemekle uğraşır ve en çirkini de terbiyesizdir.
Bir de konuya alakasız kalanlar vardır zaten onlar saçmalayarak hemen kendilerini belli ederler.
Daha önce dediğim gibi esasında bu olaylar geçilmesi gereken bir dönemin sancılarıdır, eğer karşılıklı anlayışı sağlayamassak bu gibi sorunlar helak olununa kadar sürmeye devam edecektir.
allah (c.c)
08.12.2003 - 16:33Esasında olmayan denilen Allah değil kişide o inanışın olmayışıdır.
Komik olacak ama bir örnek vermek isterim: Contact filminden dindar bilim adamıyla (Father Palmer) ile ateist bilim adamı (Dr. Eleanor) arasında Allah'ın varlığı ile ilgili bir tartışma geçer. Dr Eleanor tanrının varlığını ispatlmasını ister. Palmer'da 'Babanı seviyor musun? '' diye sorar. Tabi ki evet der, o zaman ispatla deyince Dr. Eleanor kontrpiyede kalır.
(Ellie challenges Palmer to prove the existence of God) - Palmer Joss: Did you love your father? - Dr. Eleanor Ann Arroway: What? - Palmer Joss: Your dad. Did you love him? - Dr. Eleanor Ann Arroway: Yes, very much. - Palmer Joss: Prove it.
Esasında baba sevgisini bile (took it for granted) irdelemeye veya kanıtlamaya ihtiyaç duymuyorsak Allah'ın varlığı için neden bu kadar çok delil istediğimizi eleştiren bir diyolog.
Esasında bir kuşun uçuşu, nefes alışımızı bile Allah'ın varlığına kanıt olurken illa da formüle dayanır gibi delil getirmek niye? O'nu illa da sanki gözle görülebilir gibi bir kalıba sıkıştırmaya çalışmamız gerçekten O'nun olmadığını değil, bakış ve anlayış açımızın dar olduğunu gösterir.
Bunun sebebi Allah'ın Kendini ispatlamada aciz oluşundan değil esasında hür irademizle Kendisine inanmamız için yaratılıştan gelir. Bir de inanç sadece mantığa dayandırılmaması gerektiğini de gösterir. Çünkü eğer her şeyi mantığa dayandırırsak duyguları göz ardı etmiş oluruz. Mesela birisine aşık olunduğunda akan ırmaklar bile durur diyorsak, aynı şekilde Allah inancı da bunu gerektirir. Yani hem maddi (mantıksal - zahiri) hem manevi (hissi - batani) olarak var olduğundan Allah'ı sadece mantıkla ispatlamak da yetersiz olduğunu gösterir. O yüzden hem çevremizde ki yaratılışa bakarak hem de görmeden duymadan O'na inanma şarttı vardır.
Bu da esasında bilimseldir. Eğer çağımızda ki bilim ile bazı şeyleri ispatlıyamıyorsak; Allah'ın, ahiretin, meleklerin, cinlerin olmadığı anlamına gelmez... Karl Popper'a göre bir şeyin bilimsel olması için yanlışlanabilmesi lazımdır.
Mesela 'Allah vardır' diye dersek, bunun yanlış olduğu ispatlanamayacağı için bu doğru kabul edilmesi gerekir. Başka biri de 'Allah yoktur' derse, o da ispatlanamayacağı için onu da doğru kabul edilmesi gerekir. Sonuç olarak hem 'Allah var' hem de 'Allah yok' varışı Allah kavramının çürültülememesine gittiğinden Allah'ın varlığının bilimsel boyutu ispatlanmış olur.. Esasında bu yargı yukarda da bahsettiğim Yaratılış sebebidir ki Allah hem Kendi varlığını hem de tüm yaratıklarını bu yanlışlanabilme ile kişinin Hür İradesini kullanarak kendi seçimini yapmasını sağlamıştır.
atatürk ve din
08.12.2003 - 16:07Atatürk putlaştırılmaya çalışılan bir lider. Eğer dindar kesim tarafından Atatürk'ü din düşmanı ya da dışlamaya benzer hareketler yapılırsa sadece onu putlaştırmaya çalışanlara daha çok malzeme olur.
Kendi ağzıdan söyledikleri elimden geldiğince aktarmaya çalıştım. Çok imanlı bir müslüman olduğunu değil, dine önem veren bir lider olduğunu anlatmaya çalıştım. Eğer bunları göz ardı edip, onu komunist, mason, ateist gibi etiketler yapıştırmaya çalışan kendini bilmezlere bırakacaksak vay halimize...
Hilafeti yıkması, içkisi, istiklal mahkemeleri gibi konular da açılır ama bunlar sadece bazı gerçekleri alıp sinsice mezar kazmaktan ileri gitmez. Dönemin getirdiği zorunluluklara bakarak, her uçtan radikalcılarla karşı savaşırken kurunun yanında yaş bile götürmüş olsa bile, her düşünce için açık kapı bırakan bir insanın hele hele yanı başında bile Kuran'ı eksik etmeyen, ülkemizin cihadına liderlik yapmış bir türk liderinin lekelenmesine ne bir Türk olarak ne de dindar bir insan olarak gönlüm el vermez...
türban
06.12.2003 - 21:53karşımızdakilere yutumayacağı lokmalar veriyoruz: Bundan dolayı buradaki yazılar daha önce silinmişti, yine silinir.
İnsanın giyinişi sadece namus ya da soğuğa-sıcağa karşı korunma değil, bir çeşit kimlik yerine geçtiğinden de korunmadır. Bu konuda isyankarım, şu ülkedenim, şu kültürdenim, su işte çalışıyorum, iş adamıyım, özel bir yere gidiyorum, metalciyim, dindarım, modernim, entellektüelim diye dolu dışarıya mesaj verilir. Bunu kafasına takmayanlarda bir şekilde giyinişiyle dışarıya mesaj verir. O yüzden daha önce bahsedilen korunma nedenlerine artı olarak, bir kişi sakalını ya da başörtüsünü kimliğini bildirmek amacıyla da kullanablir, istemeyen de kullanmayabilir.
Saç, göz, ayak gibi yerlerimiz direk mahrem yerlerimize girmediğinden isteyen kapatır isteyen kapatmaz, bu kişinin seçimine kalmıştır. Bu seçimi bir kişinin elinden almak ya da yıldırma girişimlerine girişmek insanlığa yakışmaz, insanlığa yakışmayansa çoğu temel düşünceye zaten sığmaz. Hele bir şeyi savunurken kişinin takındığı edep, hem kendisinin hem de savunduğu düşüncenin kalitesini artırır, edepsizlikse azaltır, o yüzden dikkatli yazmak en güzelidir.
Karpuzun kabuğuna bakıp onu çöpe atmak gibi insanlara bakıp savundukaları düşünceyi inafaz etmek de çok yersiz. Oruç başlığının altında olduğu gib, şu müslümanlar böyle, şu baş örtülüler şöyle diyerek, ayıb listesi yapmak savunulan konuyu asla çürütmez, aksine bunu söyleyenin ne kadar dar bir bakış açısı olduğunu ispatlar. Müslüman olan melektir ya da müslüman olmayan şeytandır şartı nerede var. Müslüman olan iyi değil, ahlaklı (iyi huylu (karakterli)) olan iyi müslüman olur.
Hele özgürlükten bahseden bir kişi kafasına yatmadığı bir konunun serbestliği için destekleyici konuşur. Sırf kendisine ters geliyor diye bir konuyu dinamitlemesi ego tatmininden ileriye gitmez.
Toplumca şu kabul edilmesi gerekir, en asgari şekilde bir örtünme olması gerekir. Yoksa zaten çıplak sokakta koşuşmak normal sayılırdı. Bugün ahlak açısından çöküntü içine giren ülkemiz baş örtüsüne odaklanmış durumda. Pornografi sanat gibi etrafta yutturulurken, poşet poşet (özel yerlede değil) mahallenin bayisinde bile satılırken, baş örtülü ya da sakallı ÖĞRENCİLER üniversiteye sokulmuyor.
Bu kadar mı alçaldık, bu kadar ruhumuzu batıla sattık. Baş örtülü ya da değil diye bu kadar ayırmamı girdik. Buna istenildiği kadar bilimsel ya da sosyal kılıflar uydurulsun, bunu en başta gönül kabul etmiyor. Eğer karşılıklı anlayışı sağlayacak uzun dönemli çözümlere gidilmesse birileri hep ensemize vurup ağzımızdaki lokmayı almaya devam edecek.
metallica
06.12.2003 - 00:23annem metal müziğine heavy metal ya da metal diyemezdi hep metallica derdi hala da öyle. Bu herhalde kısa isimleri uzatarak söyleme hastalığından geliyor.
türban
05.12.2003 - 19:09Kelime hatalarımı hoş görürseniz, bir önceki yazıma zaman zaman eklemelerde bulunmak istiyorum.
Mesela kapanma konusunun tartışılması Türban değil, Tesettür altında olması lazım. Türban veya baş örtüsü örtünme konusuyla alınmazsa anlamını yitirir. Çünkü bir köpeğin kuyruğunu kovalaması gibi bir dönenceye girilirr. Konu örtünmedir, örtünme de gizlemedir. Yani isterse mayo başlığı olsun yine örtünme yani bir yerini gizleme ihtiyacı olduğunu gösterir.
.
avi
04.12.2003 - 11:28Nimo codec programından daha etkili, Windows Media Player'da yaşadığım sorunların hepsini halleti...
http://www.3ivx.com/download/index.html
haksızlık
03.12.2003 - 18:52haksızlığa uğramayan var mıdır acep?
İnsan nerde ve nasıl yetişmisse ona göre dayanma gücü vardır. Mesela klima insanı rahatlatır ama Afganistan'da olduğu gibi hayatında klima görmemiş bir amca için işkence aleti gibi görünebilir. Eninde sonunda suç işleyen biri bile toplumdaki bozulmanı kurbanı olabilir. Yani haksızlığa uğramayan kim var acaba merak ederim hep.
Vicitims, are we all?
katliam
03.12.2003 - 18:37Bosana Hersek, Somali, Çeçenistan, FİLİSTİN, Irak, Afganistan ve daha niceleri çağımızın katliamlarıdır ama küçük adalardan tutun insanın olduğu her kara parçası nasibini almıştır. Hatta sadece insan değil canlı cansız insan çoğu şeyi katletmiştir.
Katliamın bir kurbanı vardır, o da katliamı yapan insandır.
WHAT GOES AROUND COMES AROUND
islamiyet
03.12.2003 - 16:15www.muslimheritage.com
(İngilizce Sayfa, Türkçesi yapılmaya çalışılıyor)
1000 yıllık kayıp tarihi -> müslümanlığın, günümüzün bilim, sanat, teknoloji ve medeniyetine katkılarını ve bu etkileşimli zamanda müslümanların vasiyetini keşfetmeniz dileğiyle.
ilim
03.12.2003 - 16:09www.muslimheritage.com
(İngilizce Sayfa, Türkçesi yapılmaya çalışılıyor)
1000 yıllık kayıp tarihi -> müslümanlığın, günümüzün bilim, sanat, teknoloji ve medeniyetine katkılarını ve bu etkileşimli zamanda müslümanların vasiyetini keşfetmeniz dileğiyle.
satanizm
03.12.2003 - 07:16ALDANIŞ, KİBİR, CAHİLLİK ve İSYAN
Evet, satanizm kedi kesmek ya da saç uzatıp metal muzik dinlemek değildir. Gerçekte Satanizm Şeytan'nın Allah huzurunda gösterdiği cahalliğin insanlara yansımasıdır. Sözde satanizm ise şeytanın gözüne girmeye çalışmak gibi saçmalıklardır.
Malesef şeytan baş kaldırdığı için `'fallen angel'`', ''karanlıkların prensi'', ''cehennemin sahibi'` gibi Tanrı karşısında bir güçmüş gibi gösterilip, Tanrının iyiliği, şeytanın ise kötülüğü sembol ettiğine inanılmıştır. Bu yanlış tanımlamalar şeytanı çok zekiymiş gösterip zamınında enginizasyon mahkemelerinde bilim adamlarını cezalandırmaktan tutun, cadı diye yakmaya kadar gider. Yakın zamanlarda aya ayak basamanın ya da megofonla ezan okumanın şeytanca olduğuna inanmaya kadar büyük bir aldanış içine de girilmiştir.
İslamiyet'te '''hayrın ve şerrin'' Allah'tan geldiğine inanan kişiler bunun böyle olmadığını, esasında Şeytan'ın, Allah'ın insana Kendin'den bir parça verdiğinin anlamını anlamayıp... nardan (ateşten) yaratılmasıyla kibirlenip... çamurdan yaratılmış insandan kendini üstün görüp... cahilliğinden secde etmeyerek ölümsüzlük umuduyla Allah'ın secde emrine karşı gelmiş zavallı bir varlık olduğunu bilirler. Bilirler ki Allah şeytana belli bir zaman vermiştir, bu zaman diliminde Allah'ın elçileri hariç insanın sınama aracı olacaktır. Yani kendi başına buyruk değil, tamamen Allah'ın kudreti içersinde hareket edecektir.
ANCAK şeytan insanın ap açık düşmanıdır bundan dolayı kendisinin esas sembol ettiği her aldanışın temelidir. Allah adıyla bile aldatan bu olgu esasında inasanın dünyada sınanmasıdan başka bir şey değildir.
Şeytan'ın ise Satanizm'le alakası sadece yaptığı cahilliğin aynı şekilde ona inananların gösterdiği aldanışın benzeşmesinden ileri gitmez. Halbuki sözde satanizm ve sözde satanistler, gereçekte, gerçek satanizme ve gerçek şeytanlara karşı yani sömürücü düzene, yobazlığa ve zorla yapılan yaptırımlara karşı çıkmış bir akımdır. Bu akıma kimlik kazandıran '''Anton Szander Lavey''', ''Satanist Bible'' - (Şeytana Tapınma'nın Kutsal Kitabı) okursanız dediğim olguları görürsünüz. Ortada yine hedefini delip geçen bir ok gibi boşa giden bir mücadele vardır. Yani şeytana karşı şavaşta yine şeytana aldanan bir tepki inancının oluşumudur, bu kuyruğunu kovalayan köpeğin durumu gibidir.
Esas şeytanın hikayesinde, ateşten(nardan) yani yaratılışındaki üstünlüğüne aldanıp gösterdiği kibir ile cahilliğinde ısrar etmesininin senoryosu yatar ve art niyetinin dönüp dolaşıp bir gün onu bulması macerası. Bundan dolayı şeytan zekiliği, akıllığı, hinliği sembol etmez. Tam tersine bilgisizliği ve olan bilgilerini de yanlışa kullanmayı ve artı kendini aldatmayı temsil eder. O yüzden vesvese deriz, çünkü kafa karıştırır, şeytan fısıldaması odur ki insan art niyetiyle, mevkisiyle ya da esas gerçekleri görememesiyle, kendini kandırır. Demek ki gerçek şeytana tapan insanlar kendilerine verilen rütbe, mevki, ilm gibi şeylerle kendini üstün görüp, sorumluluklarının ''farkında olmadan'' kötüye kullanlanan ve yaptıklarında her şeye rağmen bu hatalarında ısrar etmeleriyle cahilliklerini ispatlayan kişiler çıkıyor. Bu kişilerden öyle liderler çıkar ki kavramların anlamlarını değiştirip şeytanın ordularına daha çok insan sokup tuzaklarını her yere mayın gibi döşerler. Esasında insan kendi çöplüğünün kralıdır yani kralı olduğu fanustan zindan gibi olan dünyada kendisinden başkasını aldatmaz çünkü şeytana aldanan insan kısıtılıdır ve herşeyi Allah'ın kudreti içersindedir. Bu yüzden takva sahibi şeytanın kurduğu tuzaklara, çukurlara ve mayın tarlaları gibi döşenen kadırmacalara dikkat eder.
Şeytan zaten ne yapsın satanisti, o zaten kendi kuyusunu kazmıştır. Esas şeytan mümin kullarla daha çok uğraşır, çünkü küfre düşmüş insan zaten dünden hazırdır o çukurlara atlamaya. Nasıl insan günahlarını başkalarıyla paylaşmak gibi bir gaflete düşmüşse, şeytan da yanacağı cehenneme sözde insanlardan üstün olduğunu ispatlama düşü ile yandaş toplamaya çalışır ama sonunda şeytanın insan üzerinde hiç bir gücü yoktur çünkü hür irade verilen insan, seçimini Allah değil, kendisi yapmak zorundadır. Sonra kalkıp ''Allah o zaman neden şeytanı yarattı? '' diye kara kara düşünürüz ama zavallı olan şeytanı esasında biz, insanlar boyayıp süsleyip abartmışızdır.
Medyadan ve bozulmuş dinlerden çok yanlış bir şeytan izlenimi veriliyor. Satanizm konusu kişilere daha çekici hale getiriliyor. Malesef müslümanım diyen kişiler bile hala, meleklerin bekçiliğini yaptığı, cehennemin sahabini şeytan sanıyor. Hala dünyada neden kötülükler olduğunu bilmeyen insan suçu Allah'ta arayor. Yanılgı, eksik din eğitimi, bozulmuş dinler, manotonlaşan hayat, kültür emperyalizmi, yobazlıklar, zulümler, kargaşa, bozukluklar, hak dininin bırakılıp hurafelere-bidatlara sarılmalar ve daha nice yanlışlar içersinde olan kaybolmuş ya da kafası karışık nesiller gün geçtikçe daha artıp hayr ve şer arasında ki bağlantıdan iyice uzaklaşıyorlardır. Allah'ın kudretinde olan bu olaylar, ahirette bize delil olacak hayatımızın (yaratılış) nedenini (gerçek anlamını) bir daha gözler önüne sürüyor: 'O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.' (Mülk 2)
Özetlemek gerekirse, ne kadar iyi itfayeci olduğunu göstermek için gizlice yangınlar çıkartan kişiye benzer şeytan. İnsanın dikkatine başka yöne çevirip kılık değiştirerek din, devlet adamı gibi kurtarıcı rollerle kendini ispatlamaya çalışır. Allah'ın halifesi olan insan, şeytanın zannetiği gibi aşağılık ve kadar basit olmadığını ve yaratılmayı, varolmayı, hatta cenneti bile hakettiğini ispatlaması lazımdır... yoksa omuzlarının üstüne çıkartığı, ''kendi düşmanından'' başkası olmaz.
bilinç
02.12.2003 - 19:09bilinç vardır bir de bilinç-altı. Bilinç bir dünyasa, bilinç-altı uzay gibidir çünkü bilinç-altı gözün gördüğü, kulağın duyduğu, dilin tattığı ve nice duyumlarla tüm detayları kaydeder. Lakin insan bilinç-altını fazla kontrol edemez ancak şok, rüya gibi belli şartlarda bilinç-altından mesaj alır. Mesela göz]nüzü beş saniye dolaştırdığınız bölgedeki her şeyi kaydeder bu yüzden insanın bazen 'burada bulunmuştum' gibi hislere kapılması çok normaldir çünkü bilinç-altı devreye girerek görüntü benzerliklerini bir araya getirmiştir. Bilinç ise kısıtlıdır, bilinç bilinç-altını değil daha çok bilinç-altı bilinci yönlendirir. Bilinç uyur ama bilinç altı uyumaz.
Peki bu durumda bilinç ne işe yarar. Bilinç-altında o kadar çok gereksiz bilgilerle doludur ki insanın bunların hepsini bilmesi gerek yoktur. O yüzden beyin bilinç-altında olan önemli bilgileri bilinçte tutar, tabi insan belli zeka idmanlarıyla bilinç düzeyini yükseltilebilir mesela zeka oyunları, akılda tutma, dil öğrenme, işlem-çözüm, okuma-araştırma-düşünmek, hatırlanması gereken şeyleri kelimelerle özdeşleştirme, hatta eve dönerken değişik yollardan dönmek gibi.
Bilinç ve bilinç-altı o kadar ilginç ve komplike bir makinizmadır ki hala keşfedilmesi gereken evren gibidir. Basitçe karşılaştırma yapmak gerekirse bilinç bilgisayarın hafızasını (hard disk) , bilinç-altı ise sanal veri bankası (internet database) gibidir. Hipnozla kontrol (hack) edilebilinir, hafıza kaybı bilenleri unuturabilir (corruption) , tümor ve değişik hastalıklarla (virus-bug) zarar görebilir, gereksiz bilgiler tutmasına gerek yoktur (recycle) , düşünür-hatırlar-tarama yapar (scan) , uyur (shut down) , uyanır (start) ve daha saymakla bitmez yönüyle bilinç bilgisayara çok benzer....
satanizm
02.12.2003 - 18:49Satanizm ile ilgili hazırlanmış geniş bir sayfa:
http://www.satanizmtehlikesi.com/1.html
Yaşar Nuri Öztürk'ün Kur'an Açısından Şeytancılık (Satanizm ve Ötekiler) kitabını öneririm.
Satanizm-Şeytana Tapınmanın Yeni Adı - Ahmet Güç
Şeytan / Gerçeği ve Satanizm - Mehmet Yavuz Şeker
Baudelaire Ve Satanizm - Erdoğan Alkan
gibi satanizmle ilgili kitapları da piyasadan bulabilirsiniz.
Toplam 2591 mesaj bulundu