O görevini en güzel şekilde yerine getirdi ama Allah tüm insanları bu dünyaya halife olarak yollamıştır, ister helalından ister celalından olsun her insan o yüzden görevlerdir, eğer peygamberimizi örnek alıyorsak görevlerimiz nedir idrak edelim ve en güzel şekilde hakkını vererek yerine getirelim....
Öncelikle ABD, Petrol, Silahlar, Bush, Orta Doğu gibi vb. olaylarla ilgileniyoruz bu kişinin kitapları yanınızda hep taşımanızı tavsiye ederim. En başta Amerikalı biri olarak ABD'yi ve hükemetinin pis çamışırlarını çıkartabildiğinden çok önemli bir kaynak...
Kendisini “Bowling for Columbine - Benim Cici Silahım” ile tanıdım, sonra ''Stupid White Man'' ve ''Dude! Where is my Country'' kitaplarıyla daha çok ilgimi çekti. Gitgide büyüyen bu isim esasında Turgut Özal'ın nasıl Emin çölaşanı varsa Bush'unda Micheal Moore var gibilerinden biri...
Öz geçmişini bir kenera; bu kişi hakkındaki şüphlerimi dile getirmek istiyorum: Tamam belki muhteşem bir kaynak ama hiç bir zaman ne 11 Eylül ne de Irak-Afganistan olaylarında İsrail bağlantısı kurmamış, hep Sudiler ve Bush ikilemi arasında gelip gidiyor ve bunca kaynağı ve desteği nereden buluyor? Rahmetli Marlyn Brando ''Hollywood'u yahudiler yönetiyor! '' dediğinde vizyondan silinirken bu adam tam tersine oscarlar alıp ödül üstüne demiyor ve çok rahatça görüşlerini dile getirebiliyor.
Tamam belki Bush'un her pisliğini ortaya çıkarttı ve kayda değer bir çok şey yaptı ama kitaplarını bastırmada çektiği en fazla sorun politik değil çok küfürlü yazdığından... Peki Bush bu kadar adi bir dikatatör gibi adamsa nasıl olurda Moore gişe rekorları kırar?
Esasında sorunun cevabı basit ama anlatması kolay değil. Moore olsun Bush olsun aklınıza gelecek her şey ABD için karttır, yeri kullanır yeri gelir yırtar atarlar... Moore esasında seçimlerde Gore'u destekleyen demokratlardan dır yani en başta Republicans'lara karşı muhalefettir... Desteğini burdan alır...
Biraz daha konuyu açarsak Bush yapacağını yapmıştır, hem ABD hem de kendisi yaptığı bozgunculuklardan çok karlı çıkmışlardır ama Bush'un zamanı geldi artık çünkü artık ABD'nin günah çıkarma zamanı:
Zencilerin,Vietnam'ın, Afrika'nın, Japonya'nın vbç yerler sömürülürken Bush yoktu ama her olaydan sonra ABD günah çıkartıp kendini afettirmiş gibi sömürü sistemine devam etti... Oliver Stone'da zamanında JFK filmini yaptı neoldu peki? Kusura bakmayın ama bir bok olmadı! Sadece aaa bak ABD ne güzel özeleştirisini yapıyor dedik biz de neden olmuyor ah ah çektik...
İşte Moore günah çıkartmada kullanılan malzemeler arasında için ideal kozlardan biri, belki Moore gerçekten dürüst ve yaptılarına inan birisi ama ne önemi var ki çünkü İkiz Kulelere çarpan pilotlarda belki inançlı imanlı kişilerdi ama ABD'nin kozu olmaktan başka bir işe yaramadı... İşte ABD Saddam olsun Bush olsun ya da siz veya ben, herkesbir şekilde koz olarak kullanıp pokerde ABD kazanıyor önemli olan bu işte... O zaman kim var bu çıkarcı sistemin arkasında, bu büyük resmi nasıl gösterebilirim?
Şu denklemi kurun: ABD güç istiyor İsrail ise kutsal toprakları! ! ! Bu denklem kurulursa her şey ver her insan piyon, her yer satranç tahtası kaleleri ve atlarıyla muhteşem bir oyun karşımıza çıkar tabi ki Şah İsrail - Vezir ABD (hurriyet heykeline bakın tam uydu) , Derin devlet mi istediniz alın size İsrail Michael Moore gibi bir adamı bile piyon yapıyorlarsa bize ne yaparlar Allah korusun...
Konumuza geri dönelim; Micheal Moore izleyin, okuyun derim, ne de olsa büyük resminden çok güzel parçalar veriyor, parçaları birleştirmekse size kalmış... umarım dediklerim de yardımcı our...
''Pascal, tüm çalışmalarında dine yönelmiş ve dinin güzelliklerini insanlara hatırlatımıştır. Ona göre, bir insan eğer Allah'ın varlığına ve dine inanırsa erdem, üstünlük ve mutluluk onun olacaktır. Eğer insan O'ndan uzaklaşırsa, ahlaksızlık, sefalet, mutsuzluk, karanlık ve umutsuzluk onunla birlikte olacaktır. Pascal, insanların inançlı oldukları sürece dünyada mutluluk elde edeceklerini ve ahirette de cenneti kazancaklarını, çevresindeki inançsız insanların ise, ellerindeki her şeylerini kaybetmiş olarak cehennemle karşılaşacaklarını...'' belirtmiş bir inançlı bir bilim adamının sözünü, herhangi bir dine inanmamasını ya da Allah inancı olmamamısını bir yana bırakın din düşmanı olan birisinin, kullanması gerçekten çok komik...
Müslümanların tuttuğu tarihsel kayıtlarda neyin ne zaman kimin tarafından yakıldığı dokümanlarda saklanmış ve çoğu günümüze kadar gelmiştir, bu yakma işlemleri orjinali bozmak için değil tam tersine korumak içindir. Artı olarak İslami kaynaklar o kadar detaylı ve titiz olarak ele alınmıştır ki bir çok tarihçi ve bilim adamı şaşkınlılarını saklayamamışlardır. Lakin hak dinini anlamayıp tarihte başka kavinmlerin inançlarını kopyaladığımızı düşünen paslı beyinlerden bu konuya karşı olumlu bir bakış açısı tabi ki beklenilemez...
Bu ilk de değil sonda değil, yüzlerce din karşıtı ya da dini yazıları buraya yaz yaz bitmez, ama bazıları şunu anlamıyor; ilk önce Allah'ın varlığını idrak edememiş kişi, Kuran'dan bahsetmiş ne olacak? Zaten bu araştırmaları tartışmaları açan en başta müslüman alimlerdir, sonra bunları alıp dine karşı kullanmış ne olacak? Sadece gülerim komikliğine...
Kur'an-ı Kerim rehberdir, öğüttür isteyen alır isteyen almaz...
Canavarlarla dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayaletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünya bu. İthal malı mefhumların kaypak ve karanlık dünyası. Gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor.
Ne güzel tarif; “Gerici: Bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse) ” (Meydan – Larousse) . Tarifin tek kusuru bu ucûbenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.
Murdar bir hâl’den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.
4. Murad’a, Süleyman devrine dön! Diye haykıran Koçi Bey, Reşit Paşa’ya kadar Osmanlı Devleti’nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezelî hakikatin ışığında yazar: Kilise ve krallık. Dostoyevski maziye âşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici!
Gerici, ilerici... Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.
(Bu Ülke S. 73)
---
Sen Bir Az - Gelişmişsin
Kıt’aları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar...
Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, “Ben Avrupalıyım” demeğe başladı, “Asya bir cüzzamlılar diyarıdır.”
Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına: “Hayır delikanlı”, diye fısıldadılar, “sen bir az – gelişmişsin.”
Ve Hıristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir “nişân-ı zîşân” gibi gururla benimsedi aydınlarımız.
(Bu Ülke S. 84)
---
Dergi, Hür Tefekkürün Kalesi
...
Kitap, istikbale yollanan mektup... smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete... biri zamanın dışındadır, öteki “an”ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okununca biter.
Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.
Asırlar geçti, birer birer söndü meş’aleler. İrfan asâletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür. Genç kuşaklar, Batı’nın bit pazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor. Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.
(Bu Ülke - S. 86)
---
Divan Edebiyatında Roman
Divan Edebiyatı’nda roman yok. Niçin olsun?
Batı’nın ilk romanlarından biri “Topal Şeytan”. Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir ifşâdır. Osmanlı’nın ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir etmek hastalığı. Hikayeleri ya bir cengâveri ebedîleştirir, ya “hisse alınacak bir kıssa”dır.
...
Başka bir tabirle, bu edebi nevi bir buhranın, bir uyuşmazlığın, reelle ideal arasındaki bir nispetsizliğin çocuğu. İçtimâî bir sıhhatsizlik, hiç değilse bir tedirginlik alâmeti. Sınıf kavgalarıyla sahneye çıkışı bundan. İnanan bir toplumda, pürüzleri yok etmiş bir toplumda, hayalî çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var?
...
(Bu Ülke - S. 97)
---
İnananlar Kardeştir
Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslâmiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili, ister sarı... inananlar kardeştir. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için ölmek ve yaşamak. Türk’ü, Arap’ı, Arnavut’u düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya, yani irşâda. Altı yüzyıl beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kâbusa kalbeden meşûm bir salgın: Maddecilik. Tarihin dışına çıkan Anadolu, tarihin ve hayatın. Heyhat, bu çöküşte kıyametlerin ihtişamı da yok, şiirsiz ve şikayetsiz.
Dragonlance (ejderha mızrağı) Heroes serisinin (ve Dragonlance kitapları arasında en önemli konulardan bir olan) ''Legend of Huma'' ve '' ''Kaz, the Minotaur'' kitapları ile tanıdığım piyasa yazarı.
Piyasa yazarı diyorum çünkü kendi yazdığı kitapları ne kadar yaratıcı olsa da TSR ve Blizzard şirketlerine özel olarak çalışan bir kalem.
Dragonhelm serisinin yaratıcısı. Blizzard için Warcraft ve Diablo oyunlarını kitaplaştıran... Dragonlance yazarları arasında en yetenekli ve üretken olarak bilinen Fantezi yazarı...
Karakterimden midir nedir okuduğum çoğu kitaptan etkilenmişimdir, her zaman işime yarayacak bir paragrafını bulmuş ya da kurgusuyla heycanlanıp ya da üzülüp değişik tatları da almışımdır. Belki atıyorum sanacaksınız ama hangi kitap olursa olsun, kitaplar benim için bir nehir gibi, ne kadar tehlikeli olursa olsun, hangi denize beni atacak diye merak eder kendimi bırakırım...
İster korku kitabı ister dini olsun etkilendiğim yerlerini çizerim, bu açıdan sorarsanız Banet arkadaşımızın tavsiyesiyle bu kitaba başladığımda önce satırlar, sonra paragraflar, sonra sayfalar derken çizmekten yoruldum, bira daha ve bir daha okumak üzere çizmeyi bırakıp kitabı bitirdim; ne kadar başka sevdiğim kitaplar yazarlar olsa da düşünmek, araştırmak ve bir şeyler değiştirebilmek isteyen bir insanın borcu olarak ilk olarak Cemil Meriç'in kitapları derim;
Cemil Meriç - Bu Ülke
Ama Cemil Meriç'ten önce tanıştığım ve her satırından hayat ve insanlık dersi aldığım başka bir yazar var ki hediye olarak dağıtmaktan bir daha ve bir daha aldığım, sonunda netten tüm kitabı indirdiğim ince ama çok etkileyici bir kitap.
Halil Cibran - Ermiş...
Sonra şairler şairlerimiz var ama bana, canımdan çok sevdiğim, iki dost kazandıran bir şiir kitabını özel olarak buraya koyamadan edemiyeceğim:
Edgar Allan Poe - Tüm Şiirleri
Bir de bana kitap okumasını sevdiren ama yazarının adını unuttuğum bir çocuk kitabı:
Yaramazlar Kuyusu
Dine ısınmamı sağlayan özel bir kitap:
Sizin Sırlarınız
Kitap okuma alışkanlığı ve okumaktan zevk alabileceğimi öğreten Dean R. Koontz ve Stephan King'in kitaplarınıda koymam lazım ama saya saya bitmez herhalde.
Ve son olarak bana yeni bir dünyanın kapılarına açıp içine alan, orada dinlenmemi, eğlenmemi ve maceradan maceraya koşmamı sağlayan J. R. R. Tolkien ve notlarını toplayıp kitap yapan oğlu Cristopher Tolkien'ın
Orta Dünya Eserleri
Neyse yine akıntıya kapıldım herhalde :) şimdilik bu kadar...
Bush ailesi ve Ladin ailesi arasındaki ilişkiler çok eskilere gider, iş ortaklığından kankalığa kadar yakın ve özel bir ilişkidir bu... Bu konuda Micheal Moore'un kitaplarını okumanaızı tavsiye ederim.
Irak, İran, Kuzey Köre, Çin gibi ülkelerin oluşturduğu Şeytan ekseninden bahsederler ama sadece Bush ailesi, Ladin Ailesi ve Sudi Krallık ailesi arasındaki ilişkilerini incelerseniz kimin şeytan ekseni oluşturduğunu anlarsınız.
Her zaman inananlar ve inanamayan insanlar arasında ince bir çizgi görmüşümdür lakin din düşmanlarının arkasına sığındığı kuram olunca bu sefer inkarcı yobazlarla inanan yobazlarlar arasında ki ince çizgiyi görmekte mümkün...
Allah'ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur, insanın ihtiyacı vardır lakin bu ihtiyaçtan dolayı var edilmiş değil, bu ihtiyacımızı en doğru karşılayacak tabi ki bizi yaratandan başka kim olacak?
Bir kere dininde imanında sağlam olmalıdır. Amelinde, yaşantısında sağlam olmalıdır. Örnek hali olmalı, inanılır, güvenilir insan olmalıdır. İş buradan başlar. Gayet ciddi olmalı dünkü söylediğini kendi eliyle bozmamalıdır. Kendi inancından, anlayışından taviz vermemelidir. Muvaffakiyetin sırrı aslında buradadır.
Sonra diğerlerine karşı nasıl muamele yapacağını bilmelidir. Rasûlullah (s.a) efendimizde büyük örnekler vardır. Meselâ Rasûlullah’ın önce “Tebliğ usûlü” vardır. Sonra “Davet usûlü”, sonra “İcâbet edenleri idare usûlü” vardır. Ayrıca “İcab etmeyenleri idare usûlü” vardır. Ayrıca “İcâbet etmiş gibi görünüp içten içe düşman olanları da idare usûlü vardır. Müslümanlar bunları öğrenip uygulamak mecburiyetindedirler.
Nesillerini güzel yetiştirme gayreti içinde olacaklardır. Bu da nikahın sahih olmasından başlar, helâl lokma yedirmekle, güzel isim koymakla, yavruya ilk önce “Allah” kelimesini öğretmekle devam eder gider.
Bundan 50 sene önceki din düşmanlığı geniş olamıyordu. Medya dedikleri televizyonlar yoktu, radyolar her evde yoktu. Bir yandan da ne de olsa Osmanlıdan gelme bir edep gene vardı. O zamanın düşman insancıkları Osmanlı terbiyesi ile büyüdükleri için yapacaklarını bir daire içinde yaparlardı. Şimdi o da silindi.
Yalnız 1950 den sonra rahmetli Adnan Menderes kıbleye inanan kimseydi. Suçu hatası olur fakat küfrü görülmedi. Ezandan başlayarak kıbleye dönüşü başlatmaya çalıştı. Ara sıra “Allah” dedi. Allah demek yasakdı hele bir siyasinin ağzından “Allah izin verirse”, “İnşaallah” bu kelimeleri söylemek zordu. Ama Menderes cesaret gösterdi, Meclis kürsüsünde “Allah izin verirse” dedi. Ezansız namazdan milleti kurtardı. Bazı hocalar İmam Hatip Okulu açmak için müracaatta bulundular. Çok zor bir şekilde müsaade aldılar. İlk İmam Hatip Okulu da Draman’da yapıldı. Menderes oraya geldi, hiç konuşma yapamadan döndü. Çekiniyordu. Çünkü iktidar oldular ama muktedir değiller. Her yeri zapdetmiş, o kötü zihniyetten çekiniyor.
Müslümanca hayat gittikçe gelişmeye başladıkça acaba bunlar ne yaparlar, benim dansıma, içkime, rüşvetime benim dünyevi saltanatıma engel olurlar mı olmazlar mı hesabı başladı... Esasen hesap menfaat hesabıdır, dünyevi hayat hesabıdır.
İslâm’ın yayılmakta olduğunu dünya da farketti. Çünkü kendi memleketlerine kadar ulaşan tarafları oldu. “Komünizmden de tehlikeli olan İslâm düşmanımızdır, çökmesi lâzımdır” kararına vardılar. Şimdi İsrail başta Dünya Biraderler Birliği İslâm’ın aleyhine çalışmaya başlamıştır. Bu hareketler sadece Türkiye’nin hareketi değil, Dünya Biraderler Birliğinin hareketidir. Bu nokta mühimdir. Meselâ bir İslâm ülkesinde kendi milletinin inancına sahip kendi milleti ile bağdaşabilen anlaşabilen bir kimse ortaya çıkarsa onu silmek Mason biraderler için yagane vazifedir. Nasıl sildiklerini görüyoruz. Şiir okuduğu için adam alınır mı, alınır...
Dünya Biraderler Birliğine, Masonlara sorduğunuz zaman “Biz beşeriyete hizmet için varız”, kendi ülkelerine de “biz size hizmet için varız” derler. Bu hizmet lafını bir yüksek makamları ellerinde tutmak, iki yüksek servetleri ellerinde tutmak için kullanırlar. Dikkat buyrun tarihlerinde hep bu iki şeyi ellerinde tutmaya çalışmışlardır. Milletin idaresinde yüksek mekanlara namzet olursanız veya ticarette muvaffakiyet gösterir, onların seviyesine varmaya kalkarsanız size zararları olur. Bu iki maddede çok titizlerdir. Bu iki maddeye mensup hakimiyet içinde daima beşeriyeti ezmişlerdir. Kanlar dökmüşler, iftiralar etmişler, hapse atmışlardır.
Vaktiyle bir memlekette kuş uçurularak devlet başkanı seçilirmiş. Bir güvercini uçururlar kimin başına konarsa devletin başı o olurmuş. Zamanı gelince kuşu uçurmuşlar bir nalbantın başına konmuş. “Aman efendim yanlışlık oldu bu şahıs at nalından başka bir şeyden anlamaz tekrar uçuralım” demişler. Tekrar uçurmuşlar gene onun başına konmuş, üçüncü defa gene onun başına konunca “Devlet Kuşu senin başına kondu hadi geç vazifene başla” demişler.
Makamına oturunca “bütçede kaç külçe altın var? diye sormuş.” “Şu kadar okka var” demişler. “Getirin hükümet konağının bahçesine yığın” demiş. Emir emir, yığmışlar. “Merkep nalı at nalı yapan nalcıları çağırın”, çağırmışlar. Emir vermiş, “Ne kadar merkep at var ise bu altınlarla nallayın” Etrafı aman efendim, demişler. Sultan “Yok benim devri saltanatımda bütün atların ve merkeplerin bile ayaklarının nalı altın olacak” demiş. Hayvanları altınla nallamışlar ama altın yumuşak maden hemen eskiyor, eskiyeni yenilemişler devletin altınının hepsi tükenmiş. Nalbant “Benden bu kadar, gerisini artık siz idare edin” demiş, çekmiş gitmiş. Ama memleketin bütçesini de mahvetmiş. Eğer bir memleket rasgele nalbantlara makamlarını teslim ederse durumu böyle olur.
Bundan 50 sene önceki din düşmanlığı geniş olamıyordu. Medya dedikleri televizyonlar yoktu, radyolar her evde yoktu. Bir yandan da ne de olsa Osmanlıdan gelme bir edep gene vardı. O zamanın düşman insancıkları Osmanlı terbiyesi ile büyüdükleri için yapacaklarını bir daire içinde yaparlardı. Şimdi o da silindi.
Yalnız 1950 den sonra rahmetli Adnan Menderes kıbleye inanan kimseydi. Suçu hatası olur fakat küfrü görülmedi. Ezandan başlayarak kıbleye dönüşü başlatmaya çalıştı. Ara sıra “Allah” dedi. Allah demek yasakdı hele bir siyasinin ağzından “Allah izin verirse”, “İnşaallah” bu kelimeleri söylemek zordu. Ama Menderes cesaret gösterdi, Meclis kürsüsünde “Allah izin verirse” dedi. Ezansız namazdan milleti kurtardı. Bazı hocalar İmam Hatip Okulu açmak için müracaatta bulundular. Çok zor bir şekilde müsaade aldılar. İlk İmam Hatip Okulu da Draman’da yapıldı. Menderes oraya geldi, hiç konuşma yapamadan döndü. Çekiniyordu. Çünkü iktidar oldular ama muktedir değiller. Her yeri zapdetmiş, o kötü zihniyetten çekiniyor.
Müslümanca hayat gittikçe gelişmeye başladıkça acaba bunlar ne yaparlar, benim dansıma, içkime, rüşvetime benim dünyevi saltanatıma engel olurlar mı olmazlar mı hesabı başladı... Esasen hesap menfaat hesabıdır, dünyevi hayat hesabıdır.
bir ses duyulsa...koşsam sesin geldiği yere...katılsam o seslere...o sesleri çıkarsam...duyulsa seslerimiz...katılsa bütün sesler...ah keşke bir olsa sesler sessizliğin içinde de...bir ses duyulsa...sessizliği bozsak
hz.muhammed
26.07.2004 - 19:15O görevini en güzel şekilde yerine getirdi ama Allah tüm insanları bu dünyaya halife olarak yollamıştır, ister helalından ister celalından olsun her insan o yüzden görevlerdir, eğer peygamberimizi örnek alıyorsak görevlerimiz nedir idrak edelim ve en güzel şekilde hakkını vererek yerine getirelim....
emin çölaşan
26.07.2004 - 18:50başkaları koşar, çölleri bile geçseler, Emin çöl aşar peşlerini bırakmaz:P
favori kitaplarım
26.07.2004 - 18:45insan önce kendini okumaya başlasa, başkalarını okuyacak zaman bulamaz...
michael moore
26.07.2004 - 17:58Öncelikle ABD, Petrol, Silahlar, Bush, Orta Doğu gibi vb. olaylarla ilgileniyoruz bu kişinin kitapları yanınızda hep taşımanızı tavsiye ederim. En başta Amerikalı biri olarak ABD'yi ve hükemetinin pis çamışırlarını çıkartabildiğinden çok önemli bir kaynak...
Kendisini “Bowling for Columbine - Benim Cici Silahım” ile tanıdım, sonra ''Stupid White Man'' ve ''Dude! Where is my Country'' kitaplarıyla daha çok ilgimi çekti. Gitgide büyüyen bu isim esasında Turgut Özal'ın nasıl Emin çölaşanı varsa Bush'unda Micheal Moore var gibilerinden biri...
Öz geçmişini bir kenera; bu kişi hakkındaki şüphlerimi dile getirmek istiyorum: Tamam belki muhteşem bir kaynak ama hiç bir zaman ne 11 Eylül ne de Irak-Afganistan olaylarında İsrail bağlantısı kurmamış, hep Sudiler ve Bush ikilemi arasında gelip gidiyor ve bunca kaynağı ve desteği nereden buluyor? Rahmetli Marlyn Brando ''Hollywood'u yahudiler yönetiyor! '' dediğinde vizyondan silinirken bu adam tam tersine oscarlar alıp ödül üstüne demiyor ve çok rahatça görüşlerini dile getirebiliyor.
Tamam belki Bush'un her pisliğini ortaya çıkarttı ve kayda değer bir çok şey yaptı ama kitaplarını bastırmada çektiği en fazla sorun politik değil çok küfürlü yazdığından... Peki Bush bu kadar adi bir dikatatör gibi adamsa nasıl olurda Moore gişe rekorları kırar?
Esasında sorunun cevabı basit ama anlatması kolay değil. Moore olsun Bush olsun aklınıza gelecek her şey ABD için karttır, yeri kullanır yeri gelir yırtar atarlar... Moore esasında seçimlerde Gore'u destekleyen demokratlardan dır yani en başta Republicans'lara karşı muhalefettir... Desteğini burdan alır...
Biraz daha konuyu açarsak Bush yapacağını yapmıştır, hem ABD hem de kendisi yaptığı bozgunculuklardan çok karlı çıkmışlardır ama Bush'un zamanı geldi artık çünkü artık ABD'nin günah çıkarma zamanı:
Zencilerin,Vietnam'ın, Afrika'nın, Japonya'nın vbç yerler sömürülürken Bush yoktu ama her olaydan sonra ABD günah çıkartıp kendini afettirmiş gibi sömürü sistemine devam etti... Oliver Stone'da zamanında JFK filmini yaptı neoldu peki? Kusura bakmayın ama bir bok olmadı! Sadece aaa bak ABD ne güzel özeleştirisini yapıyor dedik biz de neden olmuyor ah ah çektik...
İşte Moore günah çıkartmada kullanılan malzemeler arasında için ideal kozlardan biri, belki Moore gerçekten dürüst ve yaptılarına inan birisi ama ne önemi var ki çünkü İkiz Kulelere çarpan pilotlarda belki inançlı imanlı kişilerdi ama ABD'nin kozu olmaktan başka bir işe yaramadı... İşte ABD Saddam olsun Bush olsun ya da siz veya ben, herkesbir şekilde koz olarak kullanıp pokerde ABD kazanıyor önemli olan bu işte... O zaman kim var bu çıkarcı sistemin arkasında, bu büyük resmi nasıl gösterebilirim?
Şu denklemi kurun: ABD güç istiyor İsrail ise kutsal toprakları! ! ! Bu denklem kurulursa her şey ver her insan piyon, her yer satranç tahtası kaleleri ve atlarıyla muhteşem bir oyun karşımıza çıkar tabi ki Şah İsrail - Vezir ABD (hurriyet heykeline bakın tam uydu) , Derin devlet mi istediniz alın size İsrail Michael Moore gibi bir adamı bile piyon yapıyorlarsa bize ne yaparlar Allah korusun...
Konumuza geri dönelim; Micheal Moore izleyin, okuyun derim, ne de olsa büyük resminden çok güzel parçalar veriyor, parçaları birleştirmekse size kalmış... umarım dediklerim de yardımcı our...
türk-kürt kardeştir
26.07.2004 - 17:17Doğru söze ne denir!
fethullah gülen
26.07.2004 - 17:04kapıları herkese açık, İslam'ın en önemli mesajlarını anlamış*anlatan birleştirici ve iyi huylu olan örnek bir hak adamı...
kuran-ı kerim
26.07.2004 - 15:19''Pascal, tüm çalışmalarında dine yönelmiş ve dinin güzelliklerini insanlara hatırlatımıştır. Ona göre, bir insan eğer Allah'ın varlığına ve dine inanırsa erdem, üstünlük ve mutluluk onun olacaktır. Eğer insan O'ndan uzaklaşırsa, ahlaksızlık, sefalet, mutsuzluk, karanlık ve umutsuzluk onunla birlikte olacaktır. Pascal, insanların inançlı oldukları sürece dünyada mutluluk elde edeceklerini ve ahirette de cenneti kazancaklarını, çevresindeki inançsız insanların ise, ellerindeki her şeylerini kaybetmiş olarak cehennemle karşılaşacaklarını...'' belirtmiş bir inançlı bir bilim adamının sözünü, herhangi bir dine inanmamasını ya da Allah inancı olmamamısını bir yana bırakın din düşmanı olan birisinin, kullanması gerçekten çok komik...
Müslümanların tuttuğu tarihsel kayıtlarda neyin ne zaman kimin tarafından yakıldığı dokümanlarda saklanmış ve çoğu günümüze kadar gelmiştir, bu yakma işlemleri orjinali bozmak için değil tam tersine korumak içindir. Artı olarak İslami kaynaklar o kadar detaylı ve titiz olarak ele alınmıştır ki bir çok tarihçi ve bilim adamı şaşkınlılarını saklayamamışlardır. Lakin hak dinini anlamayıp tarihte başka kavinmlerin inançlarını kopyaladığımızı düşünen paslı beyinlerden bu konuya karşı olumlu bir bakış açısı tabi ki beklenilemez...
Bu ilk de değil sonda değil, yüzlerce din karşıtı ya da dini yazıları buraya yaz yaz bitmez, ama bazıları şunu anlamıyor; ilk önce Allah'ın varlığını idrak edememiş kişi, Kuran'dan bahsetmiş ne olacak? Zaten bu araştırmaları tartışmaları açan en başta müslüman alimlerdir, sonra bunları alıp dine karşı kullanmış ne olacak? Sadece gülerim komikliğine...
Kur'an-ı Kerim rehberdir, öğüttür isteyen alır isteyen almaz...
üç şey
25.07.2004 - 05:55'three is a charm'
üç şey
25.07.2004 - 05:52çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde yakalarlar...
Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde rekor kırarda var :)
bu ülke
22.07.2004 - 16:33Gerici Kim?
Canavarlarla dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayaletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünya bu. İthal malı mefhumların kaypak ve karanlık dünyası. Gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor.
Ne güzel tarif; “Gerici: Bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse) ” (Meydan – Larousse) . Tarifin tek kusuru bu ucûbenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.
Murdar bir hâl’den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.
4. Murad’a, Süleyman devrine dön! Diye haykıran Koçi Bey, Reşit Paşa’ya kadar Osmanlı Devleti’nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezelî hakikatin ışığında yazar: Kilise ve krallık. Dostoyevski maziye âşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici!
Gerici, ilerici... Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.
(Bu Ülke S. 73)
---
Sen Bir Az - Gelişmişsin
Kıt’aları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar...
Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, “Ben Avrupalıyım” demeğe başladı, “Asya bir cüzzamlılar diyarıdır.”
Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına: “Hayır delikanlı”, diye fısıldadılar, “sen bir az – gelişmişsin.”
Ve Hıristiyan Batı’nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir “nişân-ı zîşân” gibi gururla benimsedi aydınlarımız.
(Bu Ülke S. 84)
---
Dergi, Hür Tefekkürün Kalesi
...
Kitap, istikbale yollanan mektup... smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete... biri zamanın dışındadır, öteki “an”ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okununca biter.
Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.
...
(Bu Ülke - S. 87)
---
Asâletini Kaybeden İrfan
İrfanı hisarla kuşatmış Doğu, mâbede bezirgân sokmamış. Yıllarca davar gütmüş, odun taşımış çömez... Meş’aleyi çetin imtihanlardan sonra tutuşturmuşlar eline. “Emanetleri ehline tevdi ediniz.” demiş din.
...
Asırlar geçti, birer birer söndü meş’aleler. İrfan asâletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür. Genç kuşaklar, Batı’nın bit pazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor. Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.
(Bu Ülke - S. 86)
---
Divan Edebiyatında Roman
Divan Edebiyatı’nda roman yok. Niçin olsun?
Batı’nın ilk romanlarından biri “Topal Şeytan”. Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir ifşâdır. Osmanlı’nın ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir etmek hastalığı. Hikayeleri ya bir cengâveri ebedîleştirir, ya “hisse alınacak bir kıssa”dır.
...
Başka bir tabirle, bu edebi nevi bir buhranın, bir uyuşmazlığın, reelle ideal arasındaki bir nispetsizliğin çocuğu. İçtimâî bir sıhhatsizlik, hiç değilse bir tedirginlik alâmeti. Sınıf kavgalarıyla sahneye çıkışı bundan. İnanan bir toplumda, pürüzleri yok etmiş bir toplumda, hayalî çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var?
...
(Bu Ülke - S. 97)
---
İnananlar Kardeştir
Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslâmiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili, ister sarı... inananlar kardeştir. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için ölmek ve yaşamak. Türk’ü, Arap’ı, Arnavut’u düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya, yani irşâda. Altı yüzyıl beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kâbusa kalbeden meşûm bir salgın: Maddecilik. Tarihin dışına çıkan Anadolu, tarihin ve hayatın. Heyhat, bu çöküşte kıyametlerin ihtişamı da yok, şiirsiz ve şikayetsiz.
(Bu Ülke - S. 142)
Eklenme Tarihi: 13-01-2003
Ekleyen: kayserili
şiddeti çözüm olarak benimsemek
21.07.2004 - 17:24laftan anlamayan dayaktan anlar...
:P
şiddeti çözüm olarak benimsemek
21.07.2004 - 17:17Su testisi, su yolunda kırılır.
şiddeti çözüm olarak benimsemek
21.07.2004 - 17:16köşeye şıkışmış kedinin durumu
tarihin en büyük yalanları
18.07.2004 - 19:27ABD'nin tarihine baksanız yeterli
richard a. knaak
18.07.2004 - 18:20Dragonlance (ejderha mızrağı) Heroes serisinin (ve Dragonlance kitapları arasında en önemli konulardan bir olan) ''Legend of Huma'' ve '' ''Kaz, the Minotaur'' kitapları ile tanıdığım piyasa yazarı.
Piyasa yazarı diyorum çünkü kendi yazdığı kitapları ne kadar yaratıcı olsa da TSR ve Blizzard şirketlerine özel olarak çalışan bir kalem.
Dragonhelm serisinin yaratıcısı. Blizzard için Warcraft ve Diablo oyunlarını kitaplaştıran... Dragonlance yazarları arasında en yetenekli ve üretken olarak bilinen Fantezi yazarı...
favori kitaplarım
18.07.2004 - 17:55Karakterimden midir nedir okuduğum çoğu kitaptan etkilenmişimdir, her zaman işime yarayacak bir paragrafını bulmuş ya da kurgusuyla heycanlanıp ya da üzülüp değişik tatları da almışımdır. Belki atıyorum sanacaksınız ama hangi kitap olursa olsun, kitaplar benim için bir nehir gibi, ne kadar tehlikeli olursa olsun, hangi denize beni atacak diye merak eder kendimi bırakırım...
İster korku kitabı ister dini olsun etkilendiğim yerlerini çizerim, bu açıdan sorarsanız Banet arkadaşımızın tavsiyesiyle bu kitaba başladığımda önce satırlar, sonra paragraflar, sonra sayfalar derken çizmekten yoruldum, bira daha ve bir daha okumak üzere çizmeyi bırakıp kitabı bitirdim; ne kadar başka sevdiğim kitaplar yazarlar olsa da düşünmek, araştırmak ve bir şeyler değiştirebilmek isteyen bir insanın borcu olarak ilk olarak Cemil Meriç'in kitapları derim;
Cemil Meriç - Bu Ülke
Ama Cemil Meriç'ten önce tanıştığım ve her satırından hayat ve insanlık dersi aldığım başka bir yazar var ki hediye olarak dağıtmaktan bir daha ve bir daha aldığım, sonunda netten tüm kitabı indirdiğim ince ama çok etkileyici bir kitap.
Halil Cibran - Ermiş...
Sonra şairler şairlerimiz var ama bana, canımdan çok sevdiğim, iki dost kazandıran bir şiir kitabını özel olarak buraya koyamadan edemiyeceğim:
Edgar Allan Poe - Tüm Şiirleri
Bir de bana kitap okumasını sevdiren ama yazarının adını unuttuğum bir çocuk kitabı:
Yaramazlar Kuyusu
Dine ısınmamı sağlayan özel bir kitap:
Sizin Sırlarınız
Kitap okuma alışkanlığı ve okumaktan zevk alabileceğimi öğreten Dean R. Koontz ve Stephan King'in kitaplarınıda koymam lazım ama saya saya bitmez herhalde.
Ve son olarak bana yeni bir dünyanın kapılarına açıp içine alan, orada dinlenmemi, eğlenmemi ve maceradan maceraya koşmamı sağlayan J. R. R. Tolkien ve notlarını toplayıp kitap yapan oğlu Cristopher Tolkien'ın
Orta Dünya Eserleri
Neyse yine akıntıya kapıldım herhalde :) şimdilik bu kadar...
usame bin ladin
17.07.2004 - 19:10Bush ailesi ve Ladin ailesi arasındaki ilişkiler çok eskilere gider, iş ortaklığından kankalığa kadar yakın ve özel bir ilişkidir bu... Bu konuda Micheal Moore'un kitaplarını okumanaızı tavsiye ederim.
Irak, İran, Kuzey Köre, Çin gibi ülkelerin oluşturduğu Şeytan ekseninden bahsederler ama sadece Bush ailesi, Ladin Ailesi ve Sudi Krallık ailesi arasındaki ilişkilerini incelerseniz kimin şeytan ekseni oluşturduğunu anlarsınız.
dehap
16.07.2004 - 18:37Inşallah yaşanalardan ders alıp bu ulkede kardeş kardeşe yaşama yollarını buluruz.
Bayraktaroglu kardesimize katiliyor ve en hayirlisini diliyorum...
ateizm
16.07.2004 - 17:58Her zaman inananlar ve inanamayan insanlar arasında ince bir çizgi görmüşümdür lakin din düşmanlarının arkasına sığındığı kuram olunca bu sefer inkarcı yobazlarla inanan yobazlarlar arasında ki ince çizgiyi görmekte mümkün...
allah (c.c)
16.07.2004 - 17:35İnsanların kalbine yönelik olan kavramlarla lütfen uğraşmayın, ilkeli insansanız bu ilkeyi en başa lütfen ekleyin.
allah (c.c)
16.07.2004 - 17:32Allah'ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur, insanın ihtiyacı vardır lakin bu ihtiyaçtan dolayı var edilmiş değil, bu ihtiyacımızı en doğru karşılayacak tabi ki bizi yaratandan başka kim olacak?
müslüman
16.07.2004 - 17:00Bir kere dininde imanında sağlam olmalıdır. Amelinde, yaşantısında sağlam olmalıdır. Örnek hali olmalı, inanılır, güvenilir insan olmalıdır. İş buradan başlar. Gayet ciddi olmalı dünkü söylediğini kendi eliyle bozmamalıdır. Kendi inancından, anlayışından taviz vermemelidir. Muvaffakiyetin sırrı aslında buradadır.
Sonra diğerlerine karşı nasıl muamele yapacağını bilmelidir. Rasûlullah (s.a) efendimizde büyük örnekler vardır. Meselâ Rasûlullah’ın önce “Tebliğ usûlü” vardır. Sonra “Davet usûlü”, sonra “İcâbet edenleri idare usûlü” vardır. Ayrıca “İcab etmeyenleri idare usûlü” vardır. Ayrıca “İcâbet etmiş gibi görünüp içten içe düşman olanları da idare usûlü vardır. Müslümanlar bunları öğrenip uygulamak mecburiyetindedirler.
Nesillerini güzel yetiştirme gayreti içinde olacaklardır. Bu da nikahın sahih olmasından başlar, helâl lokma yedirmekle, güzel isim koymakla, yavruya ilk önce “Allah” kelimesini öğretmekle devam eder gider.
Enver Baytan hoca
siyasal islam
16.07.2004 - 16:59Bundan 50 sene önceki din düşmanlığı geniş olamıyordu. Medya dedikleri televizyonlar yoktu, radyolar her evde yoktu. Bir yandan da ne de olsa Osmanlıdan gelme bir edep gene vardı. O zamanın düşman insancıkları Osmanlı terbiyesi ile büyüdükleri için yapacaklarını bir daire içinde yaparlardı. Şimdi o da silindi.
Yalnız 1950 den sonra rahmetli Adnan Menderes kıbleye inanan kimseydi. Suçu hatası olur fakat küfrü görülmedi. Ezandan başlayarak kıbleye dönüşü başlatmaya çalıştı. Ara sıra “Allah” dedi. Allah demek yasakdı hele bir siyasinin ağzından “Allah izin verirse”, “İnşaallah” bu kelimeleri söylemek zordu. Ama Menderes cesaret gösterdi, Meclis kürsüsünde “Allah izin verirse” dedi. Ezansız namazdan milleti kurtardı. Bazı hocalar İmam Hatip Okulu açmak için müracaatta bulundular. Çok zor bir şekilde müsaade aldılar. İlk İmam Hatip Okulu da Draman’da yapıldı. Menderes oraya geldi, hiç konuşma yapamadan döndü. Çekiniyordu. Çünkü iktidar oldular ama muktedir değiller. Her yeri zapdetmiş, o kötü zihniyetten çekiniyor.
Müslümanca hayat gittikçe gelişmeye başladıkça acaba bunlar ne yaparlar, benim dansıma, içkime, rüşvetime benim dünyevi saltanatıma engel olurlar mı olmazlar mı hesabı başladı... Esasen hesap menfaat hesabıdır, dünyevi hayat hesabıdır.
İslâm’ın yayılmakta olduğunu dünya da farketti. Çünkü kendi memleketlerine kadar ulaşan tarafları oldu. “Komünizmden de tehlikeli olan İslâm düşmanımızdır, çökmesi lâzımdır” kararına vardılar. Şimdi İsrail başta Dünya Biraderler Birliği İslâm’ın aleyhine çalışmaya başlamıştır. Bu hareketler sadece Türkiye’nin hareketi değil, Dünya Biraderler Birliğinin hareketidir. Bu nokta mühimdir. Meselâ bir İslâm ülkesinde kendi milletinin inancına sahip kendi milleti ile bağdaşabilen anlaşabilen bir kimse ortaya çıkarsa onu silmek Mason biraderler için yagane vazifedir. Nasıl sildiklerini görüyoruz. Şiir okuduğu için adam alınır mı, alınır...
Dünya Biraderler Birliğine, Masonlara sorduğunuz zaman “Biz beşeriyete hizmet için varız”, kendi ülkelerine de “biz size hizmet için varız” derler. Bu hizmet lafını bir yüksek makamları ellerinde tutmak, iki yüksek servetleri ellerinde tutmak için kullanırlar. Dikkat buyrun tarihlerinde hep bu iki şeyi ellerinde tutmaya çalışmışlardır. Milletin idaresinde yüksek mekanlara namzet olursanız veya ticarette muvaffakiyet gösterir, onların seviyesine varmaya kalkarsanız size zararları olur. Bu iki maddede çok titizlerdir. Bu iki maddeye mensup hakimiyet içinde daima beşeriyeti ezmişlerdir. Kanlar dökmüşler, iftiralar etmişler, hapse atmışlardır.
Vaktiyle bir memlekette kuş uçurularak devlet başkanı seçilirmiş. Bir güvercini uçururlar kimin başına konarsa devletin başı o olurmuş. Zamanı gelince kuşu uçurmuşlar bir nalbantın başına konmuş. “Aman efendim yanlışlık oldu bu şahıs at nalından başka bir şeyden anlamaz tekrar uçuralım” demişler. Tekrar uçurmuşlar gene onun başına konmuş, üçüncü defa gene onun başına konunca “Devlet Kuşu senin başına kondu hadi geç vazifene başla” demişler.
Makamına oturunca “bütçede kaç külçe altın var? diye sormuş.” “Şu kadar okka var” demişler. “Getirin hükümet konağının bahçesine yığın” demiş. Emir emir, yığmışlar. “Merkep nalı at nalı yapan nalcıları çağırın”, çağırmışlar. Emir vermiş, “Ne kadar merkep at var ise bu altınlarla nallayın” Etrafı aman efendim, demişler. Sultan “Yok benim devri saltanatımda bütün atların ve merkeplerin bile ayaklarının nalı altın olacak” demiş. Hayvanları altınla nallamışlar ama altın yumuşak maden hemen eskiyor, eskiyeni yenilemişler devletin altınının hepsi tükenmiş. Nalbant “Benden bu kadar, gerisini artık siz idare edin” demiş, çekmiş gitmiş. Ama memleketin bütçesini de mahvetmiş. Eğer bir memleket rasgele nalbantlara makamlarını teslim ederse durumu böyle olur.
Enver Baytan Hoca
adnan menderes
16.07.2004 - 16:57Bundan 50 sene önceki din düşmanlığı geniş olamıyordu. Medya dedikleri televizyonlar yoktu, radyolar her evde yoktu. Bir yandan da ne de olsa Osmanlıdan gelme bir edep gene vardı. O zamanın düşman insancıkları Osmanlı terbiyesi ile büyüdükleri için yapacaklarını bir daire içinde yaparlardı. Şimdi o da silindi.
Yalnız 1950 den sonra rahmetli Adnan Menderes kıbleye inanan kimseydi. Suçu hatası olur fakat küfrü görülmedi. Ezandan başlayarak kıbleye dönüşü başlatmaya çalıştı. Ara sıra “Allah” dedi. Allah demek yasakdı hele bir siyasinin ağzından “Allah izin verirse”, “İnşaallah” bu kelimeleri söylemek zordu. Ama Menderes cesaret gösterdi, Meclis kürsüsünde “Allah izin verirse” dedi. Ezansız namazdan milleti kurtardı. Bazı hocalar İmam Hatip Okulu açmak için müracaatta bulundular. Çok zor bir şekilde müsaade aldılar. İlk İmam Hatip Okulu da Draman’da yapıldı. Menderes oraya geldi, hiç konuşma yapamadan döndü. Çekiniyordu. Çünkü iktidar oldular ama muktedir değiller. Her yeri zapdetmiş, o kötü zihniyetten çekiniyor.
Müslümanca hayat gittikçe gelişmeye başladıkça acaba bunlar ne yaparlar, benim dansıma, içkime, rüşvetime benim dünyevi saltanatıma engel olurlar mı olmazlar mı hesabı başladı... Esasen hesap menfaat hesabıdır, dünyevi hayat hesabıdır.
(Enver Baytan Hoca)
Toplam 2591 mesaj bulundu