Cem Nizamoglu Adlı Üyenin Nedir Yazıları - An ...

  • şu bu o

    28.02.2003 - 20:43

    Nazım Hikmete vatan haini deyip Mevlanı'yı sevenler, Mevlanamız bile ne olursan ol gel derken siz nasıl oluyorda Mevlana'yı sevip başkalarını dışlayabiliyorsunuz?

    Bir de Nazım'ı ve Mevlana'yı sevipte başka insanlara laf yetiştirenlerede soruyorum, aynı şekilde, kim veriyor bu hakkı size? Gelin önce aynaya bakalım bir dediğimiz bir dediğimize tutuyor mu?

    Bir yolda ad yapmış insanlarla alıp vermediğiniz nedir? Yok Yaşar Nuri, yok Ahmet Kaya, yok Fettullah Gülen, yok Mehmet Akif, yok Nazım Hikmet, yok şu aşağı, yo o yukarı... Utanın! Nasıl bir davanız varsa anlamadım ama eksik olsun Mevlana yazdıklarınızdan!

    Kuran'ı okuyup utanıyorum başka milletler hakkında ileri geri konuştuğuma... Hele Mevlana'yı okuduktan sonra insanlarla uğraştığım için yüzüm kızarıyor. Kaynaklarınız sizin olsun, Allah vicdan vermedikçe bırakın benim dediğim kendime ayıp olsun.

    Kusura bakmayın amacım bilgiçlik taslamak, hele kalp kırmak hiç değil. Biraz düşündürmek istedim. Davam insanlık davası o yüzden herkesi bu davaya davet ederim... Lütfen birbirimizin kuyusunu kazmayalım. Lütfen şu güzel bilgi akışımı olan sayfalarda birbirimizi çürütmeye değil daha çok bilgilendirmeye çalışalım.

    Daha önce ayrılıklara rağmen birletelik kurmuştuk bu sayfalarda. Şimdi yine desteğinize ihtiyacım var. Hadi gelin daha güzel yapalım bu sayfaları, gelin ürkütmeyelim sevgiyi... Bırakın sevdiğiniz insanlar kim olursa olsun gönlünüzde korunsun, önce bilgi akışımını sağlayalım. Ne de olsa yazılanların sayısı değil kalitesi önemli...

    Daha kaliteli nedir dileğiyle...

    Not: Lütfen Aşık Veysel'in Senlik-Benlik şiirini bir daha okuyun.

  • intihar

    28.02.2003 - 19:46

    Bu fani dünyada sakatlara, hastalara acımam, onlara elimden geldiğince yardım etmeye çalışıp sapasağlam olduğum için Allah'a şükr ederim ve ibret alırım. Fakat intihar edenlere acırım çünkü onlar karanlıkların en karanlığına kendini atanlardır.

    Fakat her konuda olduğu gibi burada da bir denge vardır... Nasıl akrep köşeye sıkışınca kendi sokup öldürüyorsa ekonomik ve sosyal durumları kötü olanların intiharı kişisel değil toplumsal bir intihardır. Ya da haksızlığa karşı kendini feda edenlere acımaktansa imrenirim.

  • jiyan

    27.02.2003 - 19:27

    Terim açılmış uzun süredir boş, umarım açan, kendinden önce bu bilgelerimi girdiğim için kızmaz.

    Bildiğim kadarıyla jiyan 'yaşam' anlamına gelen Kürtçe bir kelime.

    Halabja'nın kimyasal ve biyolojik olarak bombalanmasından sonra Diyari adında bir kişinin topraklarına geri dönüşüyle gelişen olayları anlatan bir film.

    Filmi daha izlemedim o yüzden bu konuda bilgi vermem umarım yanlış olmaz.

  • canlı kalkanlar

    27.02.2003 - 18:44

    Protesto amaçlı olarak bu konuda çok girişim vardır. Mesala burada, ağaçların kesilmesini engellemek için yeşilciler vucutlarını ağaçlara bağlamaları gibi.

    Canlı kalkan olayı fedailikte de görülür. Bu işi profosenel olarak yapan bodyguard'lar, polis, ordu gibi güvenlik güçleri örnek olarak gösterelebilinir.

    Tabi insan sevdiğini korumak için kendini canlı kalkan yapması kadar değerli bir eylem düşenemiyorum. Dayak yiyen arkadaşınıza kalkan olmak, serseri kurşunlardan çoçukları korumak için kalkan olmak, önemli bir insanı korumak için kendinizi feda etmek. Önemli olan kalkan olduğunuz kişi değil bence önemli olan zorda olanlara karşı fedakarlığın değeridir

  • ayıp

    27.02.2003 - 16:13

    ''Ne mutlu o kimseye ki ayıbı, başkasının ayıpları ile uğraşmaktan kendini alıkoyar. ''
    (Tanım: Hadis-i Şerif Kaynak: Enes Bin Malik)

    Bu Hadis’te “Ayıp” tan maksat nedir?
    Ayıptan maksat, Lügat’ta geçen müstehcen kelimeler değil elbette. Burada bahsedilen ayıptan maksat; İslam’ın emrettiği emir ve yasaklara uymadan yaşamaktır.
    Kişi, herzaman söylediğimiz gibi nefsi araya karıştırmadan muhasebesini yaptığı takdirde, İslam’a uygun düşen yahut da zıt düşen yönlerini bulabilir. Ama meziyet, kişideki üstünlük, kendinde bulduğu bu eksiklikleri unutup başkalarının eksiklikleri ile uğraşmamaktır. Meziyet; eksiklikleri bulduğu takdirde onları gidermenin, onları tamamlamanın, dolayısıyla Allah’ın emir ve yasaklarına uymanın yolunu araştırmaktır. İşte ne mutlu öyle kişiye diyor bu Hadis; kendi ayıpları ile uğraşır, kendi İslam’a uymayan eksiklikleri ile uğraşır.
    Ancak; bulunduğumuz toplumda İslam’a uymayı bırakın, kendi eksikliklerimizi bir kenara koyup, başkalarının eksiklikleri ile uğraşıyorsak, ne yazıktır bize.
    Bu Hadis-i Şerif nefsi muhasebeyi anlatıyor. Muhasebenizi yapınız, eksiklikleri bulunuz, onları tamamlama yoluna gidiniz; başkaları ile uğraşmayınız diyor.

  • canlı kalkanlar

    26.02.2003 - 20:02

    Dehşetin bahsettiği zancileri kalkan olarak kullanılması tarihi bir gerçektir. A.B.D'deki ''Küzey ve Güney'' savaşlarında, Küzeyliler ele geçirecekleri yerlere saldırmak için ilk kıta olarak zencileri kullanmışlardır. Tabi Güneylilerin onları siper olarak kullanmalarından iyi midir takdir sizin.

    Tarihte Canlı Kalkan kullanma olayları çoktur. Daha çok savaşlarda ele geçirilen esirler kullanılır. Mesala haçlı seferlerinde kalkan demeyim de köprü olarak canlı insanlar nehirlere atılmış ve ordularını üstlerinden geçirmişlerdir, bu uygulamayı Moğalların ve başka milletlerin uyguladığı malesef doğrudur. Hatta en son olarak Sırplar bombardımana karşı canlı kalkan olarak UN askerlerini kullanmışlardır.

    Canlı kalkanlar banka soygunlarında da kullanıldığı kesin görmüşünüzdür.

    Karga'nın bile ölü kargayı gömdüğü bir dünyada yazık biz insanlara ki bazen hayvanlardan bile daha aşağı derecelere inebiliyoruz.

    Tabi canlı derken bu sadece insanları kapsamaz. Atların mesala siper olarak kullanıldığı yerler çoktur. İnsan değerli mallarını korurken, tabiatı korumaktan aciz.

    Canlı kalkanlar, aklıma dolu tarihsel olay geliyor, yazmakla bitmez... Zulu'da yerlilerin İngilizler'in cephaneleri bitirmek için vucutlarını kalkan olarak kullanması, Afganistan'da hatta kurtuluş savaşımızda kadınların cephaneleri korumak için kendilerini kalkan etmeler, Çin'de ve eski Rusya'da hükümeti protesto etmek için öğrencilerin vucutları Tanklara karşı kalkan etmeleri ve daha niceleri...

  • ermeni sorunu

    25.02.2003 - 17:56

    At gözlüğü takanlar ancak at gözlülleri mi görüyor acaba. Sadece tarihse eğer gerçekleri ortaya koyan, o zaman kim temiz kim masum?

    Benim incelemelerimden gördüğüm insan insanı ezmiş, insan insanı sömürmüş. Sonra çamura düşmüş iki çocuk gibi birbirlerini suçlamışlar.

    İster geniş çerceveli, ister at gözlüklü olsun benim tavsiyem biraz da aynaya bakın.

  • mu kıtası

    25.02.2003 - 17:06

    'Mu'nun Çocukları', 'Batık Kıta Mu', 'Mu'nun Kutsal Sembolleri', 'Mu'nun Kozmik Güçleri'
    Bu kitaplar bundan yaklaşık 70 yıl kadar önce Atatürk'ün direktifiyle ülkemize getirtilmiş Türkçe'ye tercüme ettirilmiş ve incelenmiş. Devamı:
    www.mbavakfi.org/ilgi/texts/mua.htm

  • mu kıtası

    25.02.2003 - 17:00

    Bu konu hakkında yazılanları Atlantis, Paskalya Adası başlıklar altında bulabilirsiniz.

  • kabak tatlısı

    25.02.2003 - 16:48

    A.B.D ve İngiltere gibi çoğu ülkede kabağın yenibileceği coğu insan tarafından bilinmiyor.

    İçi boşaltılıp o güzelim nimetler çöpe atılıp Halloween (Cadılar Bayramı) için israf ediliyor.

    Kabak ticaretine çok katkıda bulunan bu yaklaşım esas cahilliğe güzel bir örnektir.

    KABAK TATLISI

    1 kg. bal kabağı
    1,5 bardak şeker
    1/2 bardak dövülmüş ceviz içi
    Bir fiske tuz (isteğe bağlı)

    Kabağı küçük parçalara bölün ve soyup 1 cm kalığında şeritler halinde kesin. Tencereye koyup şeker ve suyu ekleyerek orta ateşte kabaklar şeffaflaşana kadar pişirin (özellikle tencerenin üstünde kalanlar) soğutup, bir spatula ile karıştırmadan servis tabağına alın ve üstlerine dövülmüş ceviz dökün.

    (Kabak parçaları elden geldiğince karıştırılmamalı bu yüzden de derin olmayan bir tencerede pişirilmelidir.)

    Afiyet Olsun :)

  • mafya

    25.02.2003 - 16:25

    Mafya engellenemez bir çarktır. Mafya babalarını yok edin, eylemlerini engelleyin, aklınıza ne gibi güvenlik önlemleri geliyorsa eninde sonunda o çarkı döndüren başka bir dişli gelir.

    Mafya'nın ana geliri Kara Para'nın aklanmasıdır.60'lılarda mafyalara savaş açan Amerikan hükümeti yenilmiş sonunda yok etme yerine kontrol makanizmalarını ortaya koymuştur. Sonuçta mafyayı vergiye bağlamıştır.

    Örnek olarak bankada yüksek parası olan hesaplara soruşturma açılmış ve kara parayı banka yoluyla paklamaya çalışan mafya engellenmeye çalışılmış fakat tam terine mafya daha da tecrubelenip kara parayı ülkeye sokmak için yatırımlar yapmışlar yaparak uçaklar, oteller, casinolar alıp böylece paralarını paklamış, kazançlarını işletmeye koymuşlar ve de uyuşturucu kaçakçılığını bu merkezlerle dağıtımını kolaylaştırmışlardır.

    Bir çözümün getirdiği sorunlardır bunlar fakat esas sorun mafya mıdır?

    Bugün batı ülkeleri kara para ile ekonomilerini en üst düzeyde tutuyorlar. Ortada mafyayı durdurma girişimleri değil esasında hükümetkerin bu ticareti kendi kontrol altına alma gayretleri yatar. Ortada bir sermaye vardır, ticaret ve kar. Şimdi soruyorum ordu, güvenlik, istihbarat ve medyatik güçleri olan bir kuruluş mu güçlü bir mafya olabilir yoksa sokakta çocuklara mal satmaya çalışan örgütler (gang) mi?

  • çocuklar

    25.02.2003 - 15:51

    KOMŞUMUZUN BAHÇESİNDE ÇOCUKLAR ÖLÜRKEN
    KARŞIYIM TÜM BENLİĞİMLE, KARŞIYIM BARIŞ ADINDA YAPILAN HER BOZGUNCULUĞA! ! !
    -- o --
    Kahretsin,

    Güneş gördüm birden,
    Uyandım
    Görmez olaydım olanları
    Bağırdım çocuğa,
    “Geç olmadan yakala”
    “Dikkat et mayınlara! ”

    Çöpçüler vardı çirkinlikleri toplayan
    Bir kuş vardı uçan, uçuyordu…
    Atladım uçurumdan,
    Hissettim uçuşu,
    Düşmeden bağırdım çocuğa,
    “Dikkat et mayınlara! ”

    Bombalar düşüyor
    çocuklar kulaklarını tıkıyor
    Duymuyorlar beni
    Bağırıyorum Cebrail'e
    Eğer gösterirsen bir at,
    Götüreyim bu diyardan çocukları da

    Cereyan ediyor beynim,
    Kurtlar derinliklerinden kemiriyor,
    Alın siz götürün çocukları
    Önemli olan onlar

    nizam 1995

  • çocuklar

    25.02.2003 - 15:29

    ÇOCUKLAR ÖLEBİLİR YARIN
    ............................
    Çocuklar ölebilir yarın,
    hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından
    düşerek te değil kuyulara filân;
    çocuklar ölebilir yarın,
    çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
    çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
    ne bir santim kemik, ne bir damla kan,
    çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
    arkalarında bir avuç kül bile değil
    arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.

    Nazım Hikmet

  • evrim teorisi

    25.02.2003 - 14:51

    Evrim Teorisine karşı konular içeren çok geniş bir web sayfası:
    www.harunyahya.org/index.php

  • çikolata

    25.02.2003 - 14:48

    Çocukken çuğluta dermişim onu çağrıştırdı :)

  • yaşar nuri öztürk

    24.02.2003 - 14:44

    Kur'an-ı Kerim-i duvarlarda ya da ereşilemeyecek yerlerden indirip okutabilen değerli bir eğitimci.
    Dini tekeline almaya çalışan gruplara ve yozlaşmaya karşı savaş açmış beşer.
    Değeri çok sonradan anlaşılacak alim.
    Hakkında karalamalar yapıldıkça daha çok sempati duyduğum müslüman kardeşim.

    İslam'ın çerçevesi ne kadar darlaştırılmaya çalışılsa da Kitap korunulduğu sürece, gerçek dinin sınırları içinde, tebliğde bulunan her insanın, kendine ait bir uslubu ile, karanlıklarda kalanlara ışık olmaya devam edecek. Allah adıyla insanları aldatanlara gelince onların ışığı rüzgarda yakılan kirbit ateşinin ya da şimşeğin geçici ışıklandırmasından öteye gitmez.

  • kuran-ı kerim

    21.02.2003 - 19:47

    'Ey Allah(c.c.) elçisi! İslam hakkında bana öyle bir söz söyle ki senden başkasına bu konuda birşey sormaya ihtiyacım olmasın.
    Hz. Peygamber: ”AMENTÜ Bİ’LLAHİ” de, ondan sonra dosdoğru ol.'

    TANIM: Hadis-i Şerif, KAYNAK: Müslim

    “AMENTÜ Bİ'LLAHİ” diyerek kulluğunu ikrar eder. “Amentü Bi‘llahi” demek inandım demektir. “Amentü Bi’llahi ve Meleketühü....” diyerek okuduğumuz duada da özetle Allah’ın Melekleri’ne, Kitapları’na, Peygamberleri’ne, Ahiret Günü’ne, Hayr ve Şerr’in Allah’tan geldiğine inandım denildiği gibi.

    Hadis’te “Amentü Billahi de, ondan sonra dosdoğru ol” deniliyor. Yani kulluğunu ikrar et ve dosdoğru ol. Kuran-ı Kerim’de 33. Ayet-i Kerime’de “Dosdoğru ol” yani Sırat-ı Müstakim tabiri geçiyor.

    Al-i İmran Suresi 51. Ayet-i Kerime’de “Allah benim de Rabbim’dir, sizin de Rabbiniz’dir, o halde O’na kulluk edin. İşte bu dosdoğru bir yoldur.” denilmektedir.

    O halde kulluğunu ikrardan sonra insanoğlunun yapacağı tek şey; Kuran-ı Kerim üzerine amel etmektir ki kendini doğru yolda kabul edebilsin.

  • amentü billahi

    21.02.2003 - 19:45

    ''Ey Allah(c.c.) elçisi! İslam hakkında bana öyle bir söz söyle ki senden başkasına bu konuda birşey sormaya ihtiyacım olmasın.
    Hz. Peygamber: ”AMENTÜ Bİ’LLAHİ” de, ondan sonra dosdoğru ol.''

    TANIM: Hadis-i Şerif, KAYNAK: Müslim

    “AMENTÜ Bİ'LLAHİ” diyerek kulluğunu ikrar eder. “Amentü Bi‘llahi” demek inandım demektir. “Amentü Bi’llahi ve Meleketühü....” diyerek okuduğumuz duada da özetle Allah’ın Melekleri’ne, Kitapları’na, Peygamberleri’ne, Ahiret Günü’ne, Hayr ve Şerr’in Allah’tan geldiğine inandım denildiği gibi.

    Hadis’te “Amentü Billahi de, ondan sonra dosdoğru ol” deniliyor. Yani kulluğunu ikrar et ve dosdoğru ol. Kuran-ı Kerim’de 33. Ayet-i Kerime’de “Dosdoğru ol” yani Sırat-ı Müstakim tabiri geçiyor.

    Al-i İmran Suresi 51. Ayet-i Kerime’de “Allah benim de Rabbim’dir, sizin de Rabbiniz’dir, o halde O’na kulluk edin. İşte bu dosdoğru bir yoldur.” denilmektedir.

    O halde kulluğunu ikrardan sonra insanoğlunun yapacağı tek şey; Kuran-ı Kerim üzerine amel etmektir ki kendini doğru yolda kabul edebilsin.

  • insanlar

    20.02.2003 - 18:45

    İnsanlar ne güzel bir terim sanki başka bir gezegende hatta başka bir alemde yaşayan varlıklar gibi.

    O kadar yakın ama o kadar uzak olabilen, karıncadan bile küçükken beyniyle evrenden bile geniş olabilen, hayvandan daha üstünken ondan daha da aşağılara inebilen. Sanki bir fanusun içine hapsedilmiş mitolojik tanrılar gibiyiz.

    İnsanlar... Kadını, erkeği, çocuğu yaşlısı, sakatı, sağlamı, siyahı, beyazı, yahudisi, ateisti, sağcısı, solcusu, topluca ya da yalnız, tür tür, memuru, işsizi, zengini, yoksulu v, s v.s acaba hayal midir, virüs müdür, yansımalar mıdır, halife midir, omurgalı düşenebilen hayvan mıdır, nedir neyi çağrıştırırsa çağrıştırsın insanı insan yapan yaptıklarıdır.

    Enam Suresi,132. Ayet: 'Herkesin yaptıklarından dolayı dereceler vardır. Rabbin ne yaptıklarından habersiz de değildir.'

    Bakara Suresi,74. Ayet: ''.... taşlar gibi, hatta daha duygusuz; çünkü taşların öylesi var ki içinden nehirler kaynıyor, öylesi var ki çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor ve öylesi de var ki Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor. Sizlerin neler yaptığından Allah gafil değildir.''

  • yunus

    17.02.2003 - 18:32

    Kuranı Kerim'de bahsedilen peygamberler arasında kavmi kurtulan nadir elçilerden. Yunus Peygamber...

    En sevdiğim ad... Çocuğumuz olduğunda eşimle koyacağımız isim...
    En sevdiğim hayvanlardan biri...
    Herhalde evimizde en fazla bulunan eşya, resim, süs, biblo oyuncakdan birisi
    En sevdiğim şairin adı. Yunus Emre
    Sevdiğim filmler arasında olan Big Blue'nun yaramazları.

    Araştırdıkça hayretlere düştüğüm hayvanlardan biri.
    Bilim adamlarını şaşırtan gelişmiş komunikasyon, duyma, görme ve zeka sistemlerine sahip, efsanelere bile konu olan, yırtıcı ama aynı zamanda insan dostu, memeli hayvan türü..

    Çok küçükken tanık olduğum olayı çağrıştırıyor bana. Denizden sahile doğru, çıkıp, intihar etmeye çalışan yaralar içinde yunusu kurtarmaya çalışan insanlar vardı. Ailesini kaybettiği için böyle yapıyor demişlerdi. Büyük uğraşlardan sonra yunus pes etti denize geri döndü, site sakinleri olarak büyük bir çoşku yaşadık ama ertisi gün ölüsünü bulduk...
    Hala gülümsuyordu... Gerçekte tabiatından gelen bir şey olsa da, küçük olduğum için beni çok etkiledi. Hayatın gerçeklerine ağlayacağımız yerde neden güldüğümüzü belki daha iyi anladım...

  • william wallace

    17.02.2003 - 13:54

    Sir William Wallace of Elerslie, İskoçya'nın kahramanı ve gerçek bir vatansever. Barışa ve bağımsızlığa olan arzusu klanları birleştirmiş ve halkının sadakatini kazandırmış, düşmanlarının kaplerine korku salarak İngilteri'nin belalı eli olan, bozguncu ve işgalci Kral Edward 'Longshanks' Plantagenet 1'e karşı meydan okumuştur.

    Aslan Yürek ya da Cesur Yürek (Braveheart) bilinen filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu Mel Gibson tarafından, kendisinin tabiriyle 'artistik izinle', her Hollywood kahramanı gibi abartılmış bir kahramandır.

    Belli tarihsel gerçeklere değinsede üç saatlik filmde tarih baştan yazılmıştır. O zamanlar çocuk yaşta olması gereken Princess Isabelle olan ilişkisini bırakın İskoçları bağımsızlığa götüren İskoç Kralı Robert The Bruce'ı tavuğa çevirmişlerdir. Yine de İskoç'ların kalbine taht kuran Wallace; Mel Gibson (film) sayesinde, başarılı bir şekilde, tüm insanların kalbine taht kurdurmuştur.

    Gerçek Hikayesi: http: //www.highlanderweb.co.uk/wallace/thetruth.html

  • ilim

    15.02.2003 - 05:58

    Hakk (=gerçeklik) tutkusu olamayanların ilme (= bilgi) sevgi ve saygısı olamaz. İlme sahip çıkılmayan yerde de adaletin sağlanması mümkün değildir. Adaletin olmadığı yerde de nizam olması mumkün değildir. Hakk, ilm ve adl kavramnlarini işte böyle birbirine sıkı sıkaya bağlı kavramlar olarak algılıyoruz.

    Bilgi (ilm) .->>>>>>>> Adalet (=adl)
    ...../\..............................\/
    Gerçeklik (= hakk) .......Mizan (= denge, nizam)

    (Sekil 1.1 Hakk, ilm ve adl kavramlari arasindaki baglantilar)

    İslam’da ilmin çok değerli bir kazanç olduğu aşağıdaki ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır:
    3/18,22/54,6/80,7/89,65/12,20/114,35/028

    İslam’da bilgiye, öğrenmeye ve düşünmeye verilen önem, aslında insana verilen önemin göstergesidir. Hz. Peygamber(s.a.) Kur’an vasıtasıyla müslamanlara ilmin önemini, öğrenmeyi ve düşünmeyi öğretmiştir, müslümanlarda miladi 8-12 yüzyıllarda matematik, tıp, fizik, kimya ve astronominin temeli sayılabilicek çalışmalarla hristiyan ve yahudilere tabiat hakkında nasıl düşünüleceğini öğretmişlerdir. Ancak ne yazik ki, daha sonradan müslümanlar kendi geliştirdikleri araştırma metodolojisini(sistamatik deney, gözlem ve ölçme sonuclarının matematikle ifadelendirilmesini) kendileri terk etmeye başlamışlardır. Bu ihmal onların kavram sistemindeki bazı bozulmalara paralel olarak oraya çıkmıştır.

    Bu tür bozulmadan ilk etkilenen kavramlardan biri ilm kavramı olmuşutur. İslam tarihinde ilm kelimesi, yaklaşık 11. yuzyilda kelamcılar tarafından “ilmud-din” (= din ilmi) şeklinde bir isim tamlaması içinde kullanılmaya başlanmıştır. Buradan hareketle daha sonraları ilm kavramı, “din ilmi” ve “dünya ilmi” şeklinde kesin bir bölünmeye kadar gitmiştir. Halbuki böyle bir isim tamlamasını ne Ku’randa ne hadislerde göremiyoruz. Böylece, Kur’andaki bütünleyici ve birleştirici ilm kavramına karşılık bügün biz ikiye bölünmüş bir ilm kavramına sahip duruma gelmiş bulunuyoruz.

    Bu bölünmüş ilm kavramının sonucu olarak laiklik, yani “din ve dünya işlerini birbirinden ayırma” İslam tarihinde 12. yuzyılda müslümanların düşünce ve eğitim hayatına girmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak da felsefe, fizik, kimya, astronomi, matematik ve biyoloji gibi araştırma konuları, din ilmi olmadığı gerekçesiyle, medereselerin eğitim programı dışında bırakılmıştır. Ne gariptir ki, bu kavramsal bölünmeyi yapan ve savunan kelamcılar BU YOLLA ISLAM’A HİZMET ETTİKLERİNİ SANMIŞLARDIR. Ancak yetiştirdikleri müslüman insan tipi, Allah’ın yarattığı şeyleri nasıl yaratmış, şekillendirmiş, duzenlemiş ve oluşuturmuş olduğu gibi konularla, yani özet olarak gerçekliğin onemli bir kısmıyla ilgilenmeyen bir insan tipi olmuştur.

    Müslümanlar eğer yeryüzünde Allah’ın kulları gibi davranmak istiyorlarsa her şeyden önce 'ilm' kavramını kendi aslı boyutları içinde görmelidirler. Sonra da bilgisizliğe karşı bir kampanya, hatta savaş ilan etmelidirler. Ancak bu savaş ezberlemeye yönelik değil, arastırmaya, öğrenmeye ve düşünmeye yonelik olmalıdır. Şu halde şimdi ilk görev yeniden bakmayı, görmeyi, oğrenmeyi ve düşünmeyi öğrenmek olmalıdır.

    Kaynak:
    Şakir KOCABAŞ “İslam’da Bilginin Temelleri”.1997, Iz Yayıncılık. S.14-20.

  • el hareketleri

    13.02.2003 - 19:06

    Sağırların, özel timlerin, sporcuların, politikaciların v.b. günlük yaşamımızda kullandığımız dolu el hareketleri vardır. İngilizce'de 'hand gestures' olarak bilinen figürler, kültürlere göre değişir. Çoğunun nereden geldiği bilinmese de, el harekelerinin bir anlamı ve geçmişi vardır. Daha çok alışkanlık, etkileşim ve geleneklerden gelen bu eylemler daha çok kişinin kendisini basitçe ifade etmesine yarar.

    Mesala 'Cross your fingers':
    'Hoping it happens that way' - 'Bu şekilde olacağını umarak...' demek anlamına gelir.
    Bu terimi çoğu yabancı filmde duymuşsunuzdur belki. Orta parmağın işaret parmağın üstünü kavramasıdır. Yani bildiğimiz küs işaretidir: Daha çok 'şans getirmesi' için karşıdan istenilen harekettir ya da yalan söylerken karşıdakinin görmeyecegi şekilde yapılan gizli işarettir. Dikkatlice bakarsanız iki parmağın birbirine kenetlenmesi esasinda Hz İsa'nın çarmağa gerildiğindeki ayaklarının halini sembol eder.Hristiyanlar Haç, Hz. İsa'nin resimleri gibi 'aracı' dedikleri sembollere inanırlar. Bu işareti yapan insanın, karşıdakinden, tanrıdan yardım dilemesini ya da istemeden yalan söyleyen kişinin tanrıdan af dilemesini sembol eden batıl inançlardandır. Zamanla bizim kültürümüze de giren bu hareket şans getiren hareketi bozmakla iki kişinin bozumusanı çağrıştırmış herhalde.
    Keep your fingers crossed, fingers crossed, let's cross our fingers, gibi sekillerde de söylenir.

    Daha bir sürü örnek var tabi akıllara hemen hakeret yerine geçen ayıp işaretler geliyor, onların bile bir tarihi var mesala İngilizler'in V şeklinde parmaklarını tersten sallamaları terbiyesizçe birisine defol git diye kullanılişında tarih vardır. Gerçekte İngilizler okçularıyla 'Yüzyıl Savaşlari'nda Fransızlar'a karşı üstünlük sağlarlar. Bu yüzden Fransızlar işgal ettikleri yerlerdeki, ya da yakaladıkları İngilizler'in, yay tutan işaret ve orta parmakalarını keserler. Fransızlar işgal ettikleri topraklardan çekilirken parmağı kesilememiş insanlar 'bak benimkisi hala duruyor' anlamında bu hareketi yaprak geldiğiniz gibi defolun demek için yaparlarmış. Zamanla el alışkanlığı ile İngiliz kültürüne küfür yerine geçen hareket olarak oturmuştur.

    Ya da basitçe İngilizlerin elinin tersiyle sallayarak yaptığı 'V' şeklinde hareket iki bacak arasınıda ifade edebilir. Bir başka teoriye görede, zafer işareti olan 'V' şeklininde ki el harketi Churchil'in, Ikinci Dünya Savaşı'nda başlattıgı zafer propogandası, nazileri aşağılamak için yapıldığından zamanla İngiliz halkı arasında ters kullanarak hakeret yerine geçen el hareketlerinden de olmuştur.

    Esasında 'V' şeklinde olan zafer işareti 'Victory' kelimesinin ilk harfinden gelen el hareketlerindendir. Kendi isminden de etkilenen 'Victory De Lavelaye' adında Belçikalı avukat tarafindan üretilmiştir (14 Ocak 1941) . Belçika'da nazilere karşı savaşan yer altı gruplarından olan avukat direniş için basit bir sembol bulur. Flaman dilinde 'Vrijheid' ve Fransizcada 'Victoire' zafer anlamına gelen kelimelerin ilk harfini duvarlarda ve el hareketleriyle nazilere karşı kullnılmaya başlarlar. Churchil'de BBC ve diğer medya uzantılarıyla nazilere karşı uyguladigi propagandayla bu işareti dünyaya tanıtır. Sonradan 68 kuşağında ve de teroristlerin eylemlerinde de medyada bayağ popüler olmuştur.

    Dinsel olarak da çok el hareketi vardır mesala sufilerin semasındaki bir elin havada diğer elin yerde dönmeleri Hak'tan aldığı rahmeti halka vermesini sembol etmesi ya da bakınız budist el hareketleri:
    http: //www.tibet.com/buddhism/hands.html web sayfasından öğrenebilirsiniz.

    Gördüğünüz gibi, eğer araştırılırsa el hareketleri üzerinde binlerce neden bulunabilir hatta bu konu üzerinde yazılan kitaplar bile var. Bu konuların incelenmesiyle genel kültürünüz kesinlikle artacaktır ve bir de bir yerin kültürünü ya da tarihini daha iyi anlamımıza da yarayacağına inanıyorum. Sadece el hareketleri değil batıl inançlardan tutun efsanelerdeki olguların bile neleri sembol ettiğini ortaya çıkartmak sanki bir bulmacayı çözmek kadar eğlenceli bir iştir.

  • iletişim

    09.02.2003 - 18:29

    İnsanlar arasında gün geçtikçe derinleşen uçurumların nedeni iletişim eksikliğindendir yani aynı dili konuşmadığımızdandır. Diller (languages) ise sadece konuştuğumuz kelimeler değildir, sanat dalları, inançlar, kültürler gibi kendimizi ifade ettiğimiz duygulardır.

    'Aya çıkan insanla iletişim kurabilecek sistemleri geliştirmiş bulunuyoruz. Buna karşın, çoğu kez anne kızıyla, baba oğluyla, siyah beyazla, işçi işverenle ve demokrasi komünizmle konuşamıyor.. ' -Hadleyread

    O kadar birbirimize benzememize rağmen insanlar arasında ince bir cizgi vardır. İster kibir, ister çekememzlik deyin. Esas temelde yatan bilinmeyenden korkmaktır. Bilinmeyen ise; 'Ben farklıyım, sen beni tanımıyorsun…' gibi insanların birbirini bilmemesinden gelmez, esas bilinmeyen insanın kendisini bilmemesidir.

Toplam 2591 mesaj bulundu