Ve böylesine icat öylesine bu ve benzer şekillerle, sevk ve dağıtım kanalları tıklım tıklım olup peksitit kimyassallarıyla iliğinden inciğine kadar kargosu hazır hormon paket pire fabrikasyonculuğun damıtılmış ölüsüne göre her fatura cinsinden labaratuarlayıp modernize ettiği, nacaktı balyozdu betondu çapaydı körüktü kancaydı vinçti kerpetendi keserdi çiviydi taştı demirdi kağıttı tahtaydı derken…işin sonunu kazma küreğe çakıp çivileyip kefenleyecek olan ağıtlar, kederler, küskencelikler ve sancılar dumanlanıp geçiyorken taksit taksit yılbaşını sene sonuna bağlayıp buharlaşan üstü başı numaralanmış rakkamdan, hafften, tiryaki dağdan, derbeder takvimden ve insandan...
Ne ara hangi zamanda nerdeyiz kiminleyiz soran koordinat kodlarını bildiğimiz aklın ilim izan gösteren tecrübesi; ve bilmediğimiz merakın yerlerini yönlerini ve yörelerini tüm sokak civar ve mahallere baka gide, sıkça evden gidip eve döndüğümüz asvaltın bağ bahçeliklere bükülüp evrildiği meylimizi, narlı portakallı huzuru sakinliklerin toprak yoluna çevirdik yorduk. Öyle ki taa buralara geldiğimizin ilk gününden beri bizi şaşırtıp hayrete düşüren ılıman tropikalleri hiç değişmeden, Aralığın üçüncü haftasını bulduğu karakış vakti halinde bile yaz havası saran yönümüzü günümüzü can yakınlığı kuşanıp seyreyleyen sakin dingin seyranlıklarla besledik doyurduk.
Ordan yürüdük, burdan çevrelendik, öteki köprü diğer bayır sonraki cami daha sonraki ebler sokaklar derken, buralarda geldiğimiz günden beri insan yakınlığı içtenliği müstakil evlerden sokaklara taşarak yoldan geçen her insana dolup taşan samimiyeti ve candan sıcaklığı sıkça rastladığımız selam aleyküm selamlaşmaların hemencecik arkası, ille buyurun çay kahvelemeden asla ve kesinlikle bırakmayız çağıran davete hiç bir geçiştirici bahane bulup yok diyemedik.
“ abam şundan da alın bundan davradın ötekinden de diğerini de deneyin… “ diyordu yoldan geçerken çağırıp ağırladığı misafiri üstüne tiir tir titreyip nasıl yapacağına ve neyle memnun edeceğine kendini adeta bölüp parçalayan Bahri kocasıyla yörükler güzeli Suna ..
Ve Türk Toplumu’nun hiç bir şartta aşınmaz eskimez asaletinde, siyasi ve kimlik kökeninde, sosyokültürel değerler toplamında ve kodlarında tüm gelmiş geçmiş çağlar boyunca var olan yetinme doyumkarlılığının verdiği huzur ve zengin gönüllülükle “ abam “ diyordu ağrıyan dizleri üstünde bir yukarı bir aşağı bir içeri bir dışarı envai çeşit pekmezden nardan yaban mersininden turşudan menengiçten ocakta bucakta ne varsa üzüm ..asmalarının altındaki masası sandalyası hazır ve kurulu sofraya.
Alt katından üst terasına kadar her ayrıntıyı kendi elleriyle yapıp çatıp donattıkları ve her köşesinde sade yalın ve süssüz yörüklüğün işlenip dokunmuş evlerini gezdirdiler, biri fen biri edebiyat ağırlıklı öğretmen olan oğulları gelinleri ve torunlarıyla tanıştırdılar, damak tadımızı sorup fındık fıstık lokumlar yanında orta şekerli kahveler getirip götürdüler.
“ abam” diyordu beli bükük, dişleri sararmış, yüzü benzi solgun, dizde dermanda fersizlik yorgunluk yılları gezip dolaşan Suna, aynı hal durum vaziyete yaşıt Bahri’ sine her iki lafın arası onu nasıl sayıp sevdiğini tekrar tekrar vurgulayıp noktalayarak her getir götürlerin zahmetine emeğine ve hürmetine buraların sevgi dili ve gönlünce yiler yoşunurken “ abam “ diyordu..
Vakit hayliyi bulup tanıştık konuştuk yedik içtik izi hatırı ve kaydı silinmez ölmezlere sonsuz sınırsız memnun olduk, teşekkür ettik ve mutluluk duyduk dedikten sonra Suna bahçe çitinden yokuş yukarıya doğru çıkıp gittiğimize halen “ sizi yemişsiz ille göndermem abam,accık peynir de koyam, kurutmalıklardan da verem, turptan lahanadan…”
Biz götüremeyiz ev oldukça uzakta yolumuz aksi başka yöne dedik ısrar ettiysek de, karşı dağların kar iken eriyip ikindiyi ılık gölgeleriyle akşam yerine götüren vakitte yürüdüğümüz dereler boyu dalında açılıp çatlayan narlara, kar kış yüzü görmeyen serin sıcak topraklara dökülen narenciye sergenlerine, her bir köşeden sarkıp fışkıran yaban mersini sağanağına, merdiveni her basamakta toprağa dayalı döşeli insan sıcaklığı evlere sokaklara yollara ve insanlara denk gelip rast gide gide…
Ve böylelikle çalılık düzlük koruluk ormanlığın yoğun çamlıklarından ıssız çınarlarına biten giden günle beraber..
Her seferinde buraya geldik geleli alıştığımız bildiğimiz rutin olduğu üzere bu yolu böylece yürüyüp dolanıp bize dünyanın kesin ve ilerdeki en sonuncu adresimiz olduğunu hatırlatan mezarlığın üstünden evin oturduğu sokağa dönüp sağarken, el ve kollarımızda ağırlığını taşımakta zorlandığımızın, insan hatır ve gönül zenginliğinin bize karşılıksız içtenlikle dopdolu ve sımcıcacık sevgi zenginliği; eskimez ölmez değerlerde armağanları ve yarenlikleri vardı. Ve bu güzellik; süper marka alıp satan ; hormonlu hastalıklı camekanlardan ve kozmik vitrinlerden ölü sapkın doyumsuz ve kısır döngülü kibir kahır yarış özenti ve sahtelik sanallarından görünüp bilinecek şey değil, hayatı toprakta doğan toprağın hikayesine özgün insan değerliliğini yaşayan ; toprağa yakın, toprakla yaşayan ve toprağı yaşatan; ortakça yaşamayı ilkesine yüreğini koyan; paylaşma kültürüyle donanmış ; insan hali yolu alışkanlığı dili bilgisi duygusu becerisi sosyal belleği toplumsal bilincine eşdeğer; duyarlılık tabiatında karakterleşip kişiliğe ve kimliğe bürünüyordu.
Dünde bugünde, gerek orda gerek bir başka yerde olanlara ve onlara ebediyyen sonsuz saygı sevgiyle.
Aralık/23
Kayıt Tarihi : 27.1.2024 17:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!