Hasret bir sokak lambası
köşe başında.
Kopkoyu bir gecenin karanlığında.
Aydınlatıyor etrafını,
ama kendisi hep karanlık.
Yapayalnız,tek başına...
''Ayrılığın kırbacını sırtına yedinmi hiç? ''
Aydınlık sulardan karanlık sulara yol alan;
aşkın kutsal denizinde batıp çıkan,
fırtınalara ayak direyen köhne teknede,
bir forsa...
Derin bir sessizlik var.
Çöktü üzerimize kara bulutlar.
Oysa, parlayarak süzülüyordu
altın renkli ışığı.
Her insan özgür bir düşüncedir;
kan kokan topraklardan havalanan.
Bilinmeze uçar;
bilir tehlikeleri, ürker, korkar!
Yine de uçar sonsuz mavide.
Yıldızların prizmasından süzüldü
milyonlarca renk.
Döküldü denizin üstüne-üstüne.
Bak, ışıldıyor gökte asılı kristal avize.
O çözülmeyen bir bilmece.
Der Tod der Schmetterlinge
Niemand ist mehr da, der am Strand
Schlösser aus Sand baut!
Der Steine ins Meer wirft!
Der die Mauern der Stadt mit Blau,
Ölmek için doğdu onlar.
Çocuklar, kadınlar, yaşlılar.
Yaşlılar gençti, çocuklar ihtiyar,
Kadınlar kadın, daha güzel kadınlar.
Dünyanın gözü önünde canlı canlı hedef oldular.
Ay’ı kızıla boyadı,
Güneş kara şapkasını çıkarıp
elveda derken güne,
ağıt gibi ağır ağır çekilir
sonsuz maviliğin üstüne zifiri kara.
Bir küheylan misali koşar gözlerim
Az önce dogudan battı güneş.
Gizlendi gölgeler.
Karanlığın içinden sökülüp çıkarıldı
ışıkların gizemli estetiği.
Bir kara senfonisin sen,
Sisler altında uzanan
prusya mavi bir şiir
darağacında.
Kambur, parmakları kıllı,
sarhoş bir cellât yaklaşıyor,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!