Gözlerine ilk değdiğim an,
zamanın yanılgıya düşüşünü izledim.
Kayıp bir ses gibi titreşti içimde heyecan,
gizli bir nehir gibi aktı kalbime.
Hiç beklemediğim bir anda
Gün, taş sokaklarda doğar,
Çocukların çığlıkları kaldırımları titretir.
Senin ellerin ellerime değdiğinde
Taş duvarlar titrer, gökyüzü sessizleşir.
Sevdan, ekmeğin tuzu kadar sade,
Sen, gülüşünle sarardı odalarım,
Ve ben, sokak lambalarının titrek ışığında
gözlerini uzaktan izlerdim.
Elimde kalem, cebimde umut,
Ama ellerimde sadece yoksulluğun soğuğu vardı.
Senin ismini andığımda bile,
bir yurdun nefesi doluyor ciğerlerime.
Toprağın kokusu, rüzgarın çıplak serinliği,
bir halkın içten yarası gibi yayılıyor içime.
Seni sevmek, yalnızca bir gönül işi değil,
Sabahın buz gibi ayazı yüreğimi vardiyaya kaldırıyor,
senin adın tarlalara düşen ilk ışık gibi yayılıyor.
Bir kente bakarken seni düşünüyorum:
kime el uzatsak, orada bir parça sevdamız büyüyor aslında.
Sen, halkın içinden çıkan en sessiz güç gibisin;
Seninle hiç yan yana duramadık,
ama ben her sabahın ağır sessizliğinde
omuzlarına dokunmadan bile
sana yaslanmış bir ömrün içinden yürüdüm.
Hayatın yükü, biz sevmeye kalkınca
Ereğli’de
ellerimiz hiçbir zaman birleşmedi,
ama gözlerin, bakışların
her sabah yüreğime düşen bir ışık gibi
sessizce dokundu,
ve günün yükü bile hafifledi bir anlığına.
Karanlık çöktüğü anda
önce bir sessizlik iner Gazze’nin üstüne;
sonra o sessizliği yaran bir bebek ağlaması,
bir annenin titreyen nefesi,
bir babanın içe gömülen öfkesi duyulur.
Bir ömrü, suskun bir yük gibi taşıdım omuzlarımda.
Geceler zifiri, yollar zemheri;
ben ise içime çöken gölgelerle
uzun uzun yüzleştim.
Kim geldiyse yaralarımı deşti,
kim gittiyse içimde derin bir boşluk bıraktı.
Gözlerin sabah ışığı gibi
düşüyor içime,
her nefeste adını duyuyorum.
Ellerin ellerimde bir iz bırakıyor,
dokunuşun zamanın içinde yankılanıyor.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!