Tüy Yumağı Tekir Kedi

İnci Germenliler
432

ŞİİR


39

TAKİPÇİ

Tüy Yumağı Tekir Kedi

ANILAR..ANILAR...
MUDANYA'DA YAŞANMIŞTIR

TÜY YUMAĞI, TEKİR KEDİ

Kediler hayvanlar aleminin sevimli ve evcil olanlarının içinde insanlara en yakın duranlarından biridir. Uysal halleriyle ve inanılmaz dostluklarıyla her zaman yanımızda olan bu sadık kediler, birer tüy yumaklarıdır. Kediler yanınıza usulca sokulduğu andan itibaren, içinizi ısıtan dünyanın en sevimli yaratıkları oluverirler.
Kedilerle dostluk ve ilişki kurabilen insanların hemen hemen hepsinin hayatında mutlaka güzel bir anı, güzel bir iz bırakmışlardır.
Ben de çocukken ( 5-6 Yaşlarında 1953 yılları) ilk kez bir kedi yavrusunu kucağıma alıp sevmek istemiştim. Kapımızın önünde güneş gören bir duvarın kenarında, ısınmaya çalışan küçücük kedi yavrusunu görünce elimi uzatıp sırtından tutup kucakladım. İlk kez elime aldığımdan fazla mı sıktım bilmiyorum, kedi miyavlayıp elimden kaçmaya çalıştı. Kedinin karnı bana o kadar yumuşak geldi ki içim fena oldu ve hemen kediyi yere bıraktım. Bir daha ne kedi ne de köpeğe parmağımı dahi süremedim. Ne yazık ki minik kedi bende güzel bir iz bırakmamıştı.
Annem de kedilerden uzak durur ve evimize asla kedi sokmazdı. Sokak ve bahçe kapısını kediler evimize girmesin diye her zaman kapalı tutmaya çalışırdık.
Bir gün annem küçük bahçemizde mangalda uskumru balıklarını ızgarada pişiriyordu. Bende annemin yanında küçük tabureme oturmuş seyrediyordum. Balıkların mis gibi kokusu bütün her yere yayılmıştı. Birden mutfağın damından bahçeye çok güzel bir kedi "Hop" diye atladı ve kenara çekilip bize bakmaya başladı. Annem kediden huzursuz oldu;
"Pist, pist " diye kovalamaya çalıştı.
Kedi birden arka patilerinin üzerinde ayağa kalktı ve ön patilerini birbirine vurdu. Annem:
"Aaa... salta duruyor bu kedi, neler öğrenmiş" diyerek hayretler içinde kaldı.
Kedinin bu hareketi çok hoşuma gitmişti, ilk kez salta duran bir kedi görmüştüm.
Babam o kadar çok balık almış ki annem pişen balıklardan birini kedinin önüne koydu. Kedi oturup balığı anında bitirdi ve yine aynı hareketi yapıp bahçenin kenarındaki lavabonun üzerine zıpladı, oradan da mutfak damına çıkıp gitti.
Babam geldi, hepimiz masaya oturup uskumru balıklarını ve salatayı iştahla yedik. Annem, babama kedinin yaptıklarını anlattı. Babam:
"Sahibi öğretmiştir, kediler de köpekler de salta durur" dedi ve yemekten sonra iş yerine gitti.
Bir hafta sonraydı sanırım, hiç unutmam annem ciğer kızartıyordu, yine her yer mis gibi kokmuştu. Ablam okuldaydı, ben de küçük kardeşime mutfağa giden koridorda, yürüteciyle yürümeyi öğretiyordum. Ciğerleri kızartan annem, bahçedeki çöp kovasına gitmek için kapıyı açınca bir çığlık attı:
"İnci koş, bak kim gelmiş" dedi.
Ben kardeşimi halının üzerine yatırıp hemen annemin yanına koştum. Bir de baktım ki kapının önünde aynı kedi salta durmuş, ağzında bir tane gül goncası bize bakıyor. Annem ağlamaya başladı:
"Ah! canım, ciğer kokularını duyup mu geldin" dedi.
Kedi ağzındaki gülü getirip mutfağın eşiğine bıraktı ve kenara çekilip oturdu. Annem bir tabağa ciğer koyup kedinin önüne bıraktı. Kedi ciğerleri yiyip yine aynı yoldan gitti.
Babam ve ablam öğle yemeğine gelince annem biz duymayalım diye usulca babama olanları anlattı. Ben merakla kapının önünde dinliyordum. Annem:
"Sana anlattığım kedi yine geldi, bak ağzında bu gülü getirmiş, salta durup gülü eşiğe bıraktı. Ben artık çok korkuyorum, bu kedi değil peri midir nedir " deyince babam annemi sakinleştirmeye çalıştı:
"Korkacak ne var, sen komşulara sor bakalım, kimin kedisiymiş. Belli ki sahipleri öğretiyor, söyleriz bir daha dışarı salmazlar" deyip yine işine döndü.
Babam evden çıkar çıkmaz annem hemen giyindi, başına eşarbını bağladı:
"Ben komşulara kediyi sormaya gidiyorum, sahibine haber vereceğim. Kardeşine iyi bak kızım düşürme sakın" deyip gitti.
Annem mahalledeki bütün komşuları tek tek dolaşıp kediyi sormuş, kimse sahiplenmemiş ve hiç görmediklerini söylemişler.
Babam akşam eve gelince annem, babama:
"Bu kediyi ya bu evden yollarsın ya da ben giderim, çok korkuyorum" deyip ağlamaya başladı.
Babam ertesi gün yine balık almış eve geldi:
" Hadi bunları kızart, yine gelecek mi bakalım?"
Annem mangala ocaktan ateş doldurdu ve balıkları bahçede pişirmeye başladı. Babam mutfağın camından bahçeyi izliyordu, tabii ki ben de. Kedi kokular yayılınca yine "Hop" diye damdan bahçeye atladı ve annemin karşısında salta durdu. Babam bahçeye çıktı ve kedinin yanına gitti. Kedi kimseden çekinmiyordu. Babam:
" Bu kedi zararsız hanım, bırak nasibini yiyip gitsin. Belli ki bunu uzak bir yerden getirip bırakmış sahibi" deyince annem:
"Ben anlamam hemen buradan götür, benim sinirlerim bozuluyor, çok korkuyorum" deyince babam kedinin balık yiyişini seyretti:
"Bir tane çuval getir de içine koyup götüreyim" deyince annem hazırladığı çuvalı getirdi. Babam kediyi kucaklayıp çuvala koydu ve evden götürdü.
Akşam eve gelince:
"Faytoncuya para verdim, kediyi Burgaz (GÜZELYALI) köyüne götürüp çuvaldan çıkarmasını istedim, bir daha gelmez. Hem sen bu kediden niye bu kadar korktun anlat bakalım" dedi.
Ben de kanepede uyuyor gibi yapıp onları dinliyordum. Annem:
"Biz yeni evlendiğimizde, sen askerliğini bitirmek için döndüğünde, karartma geceleri oluyordu biliyorsun. 16 yaşındaydım, dört sene asker yolu gözledim. Annenlerin yanında kalırken bir gece elimde gaz lambasıyla merdivenlerden iniyordum. Karanlıkta çok yumuşak bir şeye bastım ve çok korktum hemen geri döndüm. Meğer kedi yavrusunu ezmişim. Sabah görünce vicdan azabından bunalımlara girdim. Hala daha etkisindeyim, unutamadım. Ne zaman kedi görsem o olay gözümün önüne geliyor, çok üzülüyorum" deyip hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Ben de gözyaşlarımı tutamadım, minicik yüreğim sızladı ve sessizce ağladım.
İki gün sonra bizim kedi ağzında bir tane uskumru balığıyla salta durup bahçede belirince annem bildiği bütün duaları okumaya başlamış:
"Allah'ım sen beni afet, artık kediyi evden göndermeyeceğim. O kadar uzaktan çuvalın içinde nereye gittiğini nasıl bilmiş, sen günah yazma". diye dualar etmiş. Ezdiği kedi yavrusunun ruhu geldi sanıyormuş. Kedi, balığı eşiğe bırakınca annem oradan alıp balığı pişirmiş ve kedinin önüne koymuş.
Babam da eve gelip olanları duyunca çok şaşırdı:
"Benim tahminim bu eğitimli kediyi İstanbul'dan gemiyle getirip bıraktılar. O da bula bula bizi buldu. Artık kendi haline bırakalım, nasıl olsa zararsız bir hayvan" dedi.
Annem de mecburen kediyi kabullendi, her gün onu besledi. İsmini TEKİR koyduk, bahçeden içeriye asla girmiyordu. Bahçemizin köşesine minder koyduk, orada otururdu.
Bir gün annem erzak dolabından tıkırtılar geldiğini duyunca sandığın içine fare girdiğini anlamış. Annem farelerden de çok korkardı. Fare gördüğü zaman soprano sesiyle çığlık atıp kaçardı.
Mudanya'nın eski evleri bitişik nizam ve ahşap olduğundan her evde fare olurdu. Kocaman fareler evden eve gezer, komşuculuk oynarlardı. İşin en enteresan yanı, asla eve girmez sadece mutfağa gelirlerdi. Babam, bütün fare deliklerini kapattırdığı halde başka yeri kemirip gelirlerdi. Bazen aylarca yok olur bazen de koloni halinde gelirlerdi. Babam geceleri fare kapanları kurar, sabah maşayla tutup kapanla birlikte atardı. Annemin korktuğu ve tiksindiği kadar , babam da farelerden çekinirdi.
Bir gün annem bana seslendi, yanına gittim.
"İnci sen kediyi kucakla getir, ben sandığın kapağını açınca içine at, fareleri kovalasın " dedi.
"Ya, ben korkarım, kediye dokunamam anne" deyince, o zaman sen sandığın kapağını aç, ben kediyi atayım" dedi.
Annem, bir bezle kediyi kucağına aldı, ben de sandığın kapağını açtım. Annem kediyi sandığın içine atınca ben hemen kapağı kapattım. Kapağı kapatmamla birlikte kedi kapağı fırlatıp dışarıya kendini zor attı. Kedi bir yana, fareler bir yana, annemle ben bağrışarak içeriye kaçtık. Annem de ben de çok korkmuştuk. Belki 5-6 tane fare yuva yapmış anlaşılan. Babam iki tane adam tutmuş, sandığı içindeki erzakla beraber alıp atmaya götürdüler.
Bir kaç gün sonra kedinin boynunda kötü bir yara çıktı, gün geçtikçe büyüdü ve akmaya başladı. Annem üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyordu. İlaç filan kar etmedi, çocuklara mikrop bulaşır diye çok uzak bir yere göndermeye karar verdiler. Rahmetli dayıma rica ettiler, o da çuvala koyup arabasıyla Uludağ da bir köye götürüp bırakmış:
"Artık oradan hayatta gelemez, çuvaldan çıkardım, önüne verdiğin yiyecekleri de bıraktım, üzülme kardeşim" dedi.
Aradan on beş gün geçti geçmedi, bizim kedi salta durup ağzında bir tavus kuşu tüyüyle yine mutfak kapısında belirince annem az daha bayılıyormuş. Tam bir kabustu, tüyü eşiğe bırakıp minderine yatmış. Durumu çok kötüymüş, çok yorgun ve zayıfmış. Annem önüne su ve yemek koymuş. Biz de görüp üzülmeyelim diye bahçe kapısını kapatmış, Ertesi gün babam baktığında öldüğünü anlamış. Annem artık üzüntüden mutfağa gidemiyordu. Anladığım kadarıyla babam da böyle şeylere dayanamıyordu. Mahallede bir eskici amca vardı, babam onu çağırdı. Para verdi ve bir yere gömmesini rica etti. Adamcağız kediyi minderiyle birlikte el arabasına koyup götürdü. Babam, anneme en kısa zamanda yeni bir eve taşınmak için söz verdi. Tekir kedi boynundaki yara gibi yüreklerimizde derin bir yara açtı.
Annem Tekir kedinin getirdiği tavus kuşu tüyünü sabunla defalarca yıkadı, kolonyalarla silip Kuran kabının içine ayraç olarak koydu ve annem ölene kadar o tüy orada kaldı. Kedinin anneme son hediyesiydi. Meğer kediler, gökyüzündeki yıldızları takip ederek yönlerini bulurlarmış, bunu da büyüyünce öğrendim.

İnci Germenliler
Kayıt Tarihi : 31.1.2021 12:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İnci Germenliler