Türk Nakışı Şiiri - Oğuzcan Bayram

Oğuzcan Bayram
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Türk Nakışı

Ruh ile savaşıyoruz,
Bayrak için kan döküyoruz,
Orduya şeref, şeref üstüne şeref katıyoruz.
Şanlı ordunun şanlı askerleriyiz biz.
Yüzyıllarca savaşılmış, bayrak için kan döküyoruz.
Hilal ve yıldız gibi ayrılmaz, bölünmez bu vatan,
Dini kitabı Kuran, hedefi Turan.
Ordunun şerefli askerleriyiz biz.
Kan’a kanla çıktığımız bu davada,
Can veririz, toprak asla vermeyiz.
Asker vasiyet etmiş, tüm servetim orduya,
Oğlu gelmiş, canını vermiş vatana.
Ruh ile savaştığımız bu karlı dağlarda,
Gözünü kapatırken şehadet etmiş, açarken "Allahu Akber" demiş.
İslamın ordusunun çocukları,
Dünyanın tam ortasına yerleşmiş.
Üç tarafı deniz, etrafı hainlerle doluymuş,
Türkün ruhunda vardır ya İslam, bayrak, vatan, millet, din ve iman.
Zayıflarsa iman, alamaz bir zafer, ne de bir kan.
Tüylerim diken diken olur o anda,
Vardır ya onda iman.
Sabah 5’te kalkar, ayağına bot, omzuna silah takar,
Başındaki miğfer benzer kubbelere, kimse düşüremez onu yere.
Bir kurt gibidir, çakallara yem olmaz,
Havada kartal gözüyle bakıp, karada çakalları kurt gibi kapar.
Muhakkak Türk boylarından bu Oğuz,
Delikanlı ve gözüpek.
Tutar nöbetini hep, dağlara bakar,
İçini ana acısıyla yakar.
Ağlarsa da, o kimseye belli etmez,
Erkekdir ya, bu cengi kimse üzemez.
Sessizlik çöktüğünde, açar radyoyu, alır bir acı haber.
Yine karışmış toprak ile kan, okumuş o bir Elham,
Orada üzüntüden can vermiş bu yiğit oğlan.
Tabutu da sarılmış, ya İslam’ı temsil edecek, o şerefli bir bayrağa.
Oğlu gelmiş, yemin etmiş, canını vermiş vatana.

Oğuzcan Bayram
Kayıt Tarihi : 2.2.2025 21:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Hikayesi:


Türkler, tarih boyunca göçebe yaşam tarzını benimsemiş bir halktır. Bu yaşam biçimi, onların özgürlüğüne olan düşkünlüklerini, doğaya ve hayata karşı derin bağlarını simgeler. Türkler, yeryüzünde pek çok coğrafyada, özellikle Görland Adaları gibi uzak yerlerde bile göçebe olarak yaşamış, her gittikleri yere örf ve adetlerini, gelenek ve göreneklerini taşımışlardır. Onlar için doğruluk, adalet ve kahramanlık, her zaman toplumsal yaşamın temel ilkeleridir. Türklerin İslam’ı kabul etmesiyle birlikte, İslam’ın öğretileriyle birleşen yeni bir kimlik doğmuştur. Bu kimlik, bir hilalin göğüslerine nakış gibi işlenmesi, bir yıldızın her zaman parlaması gibidir. Türk milleti, İslam’ın özünü içselleştirerek, 7 kıtada birer yıldız gibi parlamış ve bu parıltılarıyla tüm dünyada tanınmışlardır. Onlar sadece fiziksel olarak güçlü değil, ruhsal olarak da bir o kadar kuvvetlidirler. Zira Türk milletinin ruhunda, tıpkı Kaf Dağı’nın zirvesine tırmanan bir kartal gibi, hiçbir engeli aşamayacak kadar güçlü bir irade ve mücadele gücü vardır. Alp ve Eren kavramları, Türklerin zihinsel ve kalbî temizliğini simgeler. Beyin ile kalp arasında bir denge kurarak, İslam’la içsel bir arınma yolculuğuna çıkmışlardır. Bu yolculuk, onlara sadece manevi değil, aynı zamanda fiziksel bir üstünlük de kazandırmıştır. Gök Tanrı inancından, Allah’a inanışa geçişleri, onların dünyaya bakışlarını derinden değiştirmiş ve ilahi adaletin taşıyıcıları haline gelmelerini sağlamıştır. Yüzyıllar süren mücadelelerinde her zaman aynı hedefe odaklanmış, bu hedef uğruna gerekirse canlarını feda etmeyi göze almışlardır. Türkler, sadece savaşçı bir millet değil, aynı zamanda inançları uğruna her türlü zorluğu aşabilecek kadar kararlı ve azimli bir halktır. Onlar, her zorlu coğrafyada ve her türlü şartta hüküm sürmeye devam etmişlerdir. Tıpkı bir kartal gibi göklerde özgürce uçar, aynı zamanda bir kurt gibi yerin derinliklerinde çakalları avlayarak, tüm engelleri aşarlar. Türk milletinin asıl gücü, kanlarında ve ruhlarında taşıdıkları bozulmamış İslam inancıdır. Yeni bir yüzyılda, onların vizyonu ve misyonu, sadece dünya üzerinde değil, tüm evrende ilahi adaletin hakimi olma yolundadır. İslam’ın neferleri, her adımda bu hakka ulaşmak için yola devam ederler. Gök Tanrı inancından Allah’a geçişleri, onlara sadece manevi bir derinlik kazandırmakla kalmamış, aynı zamanda evrensel üstünlüklerini ilan etmeleri için bir zemin hazırlamıştır. Bir ölüp bin doğmak, Türk milletinin özüdür. Babaları ölse de, çocuklar bu kanlı toprakları terk etmez, çünkü bu topraklar onların atalarından miras kalan kutsal bir emanettir. Türkler, her zaman yeni bir başlangıçla, her tecrübeye tecrübe katarak, zorlu coğrafyalarda hüküm sürmeye devam ederler. Hedeflerinin hep aynı olduğunu bilerek, Şamadan bir yol gibi, doğru yolda ilerler ve her zorluktan sonra şehadet şerbetini içerken, onurlu bir duruş sergileyerek, her zaman Allah’ın ilahi adaletini dünyaya dağıtmaya devam ederler.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!