Maphus kapısı, nöbetim
Divan soğuk üşürüm, bu sabahleyin.
Ne vakit kavuşacağız,
Bitecek mi ? Bugün, yarın.
Bitecek mi ? Siper altında üşürüm
Bu sabahleyin.
Ağaçlar, sarı yapraklar, gölgesinde
ayırmadığı yeni çocuklar,
Nice hadiseler.
Bir ağaç,
Kaç yıl yaşar ?
Ne görür, görür'de anlatamaz
Sinemde iki katlı konak.
Yeşilin en derini,
Karanın en karası,
Saltanat terası kadar
Uç bucak derin bir çukurun sinesindeyim,
Oda görmez, kulak işitmez
Gönül şelalesi çatışıyor
Silahlar konuşmuş
kelimeler kifayetsiz, nöbette.
Sofram'da yer var.
Analar, çocuklar ve adam.
Işıklar sönmüş, karanlık,
Ben yetmişlerin gündüzünü
Doksanların gecesini isterim.
Siyah beyaz gökyüzü sanatına
hasret biçtim.
Bu kargaşa, izdiham, ihtiyar çatılar
semayı âmâ eyledi.
El pençe divansın,
Mahkum musun ? İnsan mı ?
Nerede medeniyet, haklar
Düşünmek mi ? Onlar yorulurlar
Konuşmayanı, hor görmeye
alışmıştır insanlar.
Nacizane yüreğim, ahşap
konak.
Karanın sükûneti
Mavinin sedası kadar,
Kurak, muhtaç toprağım var.
İhtiyar çatılar altında,
Sıratın buçuğu, neyleyim
Neyleyim bu çağda acıyı
Çiçekler, ağaçlar değil
Onlar kadar sevebilir mi o denli
Yüreğim semayı.
Aşık olabilir miyim güneşe, bahta
Uzaktasın, kavuşmuyor ellerim
Sana, ocağa.
Bir toprak,
Toprak kadar yakın
Yalnız ahşap konak.
Koşmak, yürümek imkansız
Bu duvarlar, kavak ağaçları
İğne düşmez papatya altına
bürünmüş kayalar.
Kayalar'ki yakın mıdır ? Suyun,
derenin sessizliği.
Şahidim var tanıklarım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!