Vaktidir sevgili hüzzam şarkıları dinlemenin,
vaktidir sevgili aşk için yanacak şehirleri yazmanın,
dinlemektir sevgili şimdi zamanı, sevgi sözcüklerinin eskimişlerini,
vaktidir sevgili, sevgi için dökülen göz yaşlarının toplamanın,
vaktidir sevgili, senden sonra hayatı yeniden toparlamanın...
Şimdi tam da zamanıdır sevgili öksüz ruhun sesini dinlemenin...
Kaybedilmiş tüm zamanların ardında kalan o puslu duruştu asıl benliğimizi hırpalayan, aslında kör bir bakış gerekliydi umarsız duran yüreğimize, kimselerin olmadığı bir zamandı aslında yalnızlıklarımızı sakladığımız, biz kaç zamanın çaresiz sevgi bekçileriydik, kaç kez yanıltıldık yaşamdan, kaç kez bakıştık yaşamın çaresizliklerine, unutulmaz bir zaman bekçiliğiydi bu kahredici haz dönüşlerinin, oysa biz sadece sevmenin kör bekçileriydik...
Artık zamanıdır belki bir şeyleri durdurmaya, artık zamanıdır hayatımızın irdelenmesine son vermeye, tüm geçerli, sebeplerime rağmen taban tepmelerime, kalem ucundan akıttığım harflerin sıralanmasına belki de dur deme zamanı geldi, kopmuş geçmiş, lime lime olmuş düşünceleri dizginlemeye, sonuçsuz sorular sormanın alınamayan cevaplarını beklenmeye dur deme zamanı geldi galiba demek için sanırım geç kalıyorum, hayatın girdaplarında kalem ucu ile dolanmaya, kalp eskiten düşüncelere artık dur deme zamanın galiba, belki bu arayışların tümünden bir anda vaz geçerek kalp cidarlarıma tüm düşüncelerimi gömme zamanı galiba ve hüzzam şarkıların tam da dinlenme zamanı galiba, tüm düşünceleri rüyalara gömme zamanı geldi galiba, son vedaya uzanan bir ivme bu durdurmaya çalıştığım güç, kör bir hayat dağılımıydı bu ki birçok hatayı da içinde saklardı belki de ama çoğul ivmelere dur deme zamanı geldi galiba...
Biz bu hayatı beklenenden de fazla zorladık ki çatırdayan damlarının altında kalarak, gereğinden fazla ağlarken, akıttığımız gözyaşları aslında değmeyenlere dahil derken, pişmanlıkların hayatın seyrine bir tünel olamayacağı ve de içinde kaybolduğumuz girdaplara veda etmenin de bir hesabı olduğunu düşleyerek veda olsun kahredici tüm eskimiş düşlere...
Tüm güneş tutulmalarından farklıydı benim akıl tutulmalarım, her şeyin senle başlayıp, devam ederek yaşamımı zorlayanlardı tek sebebim bu tutulmalara…
Kahredici yılların ardında kalan sen varlığı ki hâlâ sarsarak devam eden sarsıntıları ile seni düşünmek, düşlemek, kaybedecek daha neler bırakacaktı aklımda…
Bitmeyesiye bir uğraşın içinde bocalarken, her gün eklenen yeni konularla sen, tarifi olamayan izler bırakırken bedenimde, pişmanlıkların, keşkelerin art arda dolandığı beynimdeki sen varlığının fotoğrafıydı tüm acıma hislerimi yok eden…
Acının fotoğrafını damgalıyordum akıl tutulmalarıma ki sahipsizliğe atmış oluyordu kendini…
Kendime acımıyordum ki sana acılanayım, her şeyin hesaplanmış bir yaşam duruşuyla karşımda duran sana neden acılanayım ki sen hiç benim acılanmalarımı içinde hissettin mi ki bana “sevgi sevilenlerinin acılarını içinde aynı anda hisseder” derdin…
Bu ne biçim bir koca yalan, tüm yalanlarının içine saklanmış tek yalan bu muydu ki de sana acılanayım, sadece nefrete uzayan bir tiksinme bu…
Biliyor musun sevgili, içimde bedelini ödemediğim hiçbir yaşam kesitimiz kalmamıştı artık bu günlere gelecek…
Artık ne senin acıların, ne de sevinçlerin kanatmıyor içimi, koy vermiş gitmişim, olasılıkların ardına saklanarak acıları bertaraf etmeye, senden sarkacak tüm sıkıntılara dayanma gücümü zorlayarak, hayatın ucuz tarafına bağdaş kurarak bu günlere ulaştığımda ise, artık senin acılanmalarını kendime yük etmemeye çalışıyorum.
Oysa senin acın acımdı, oysa sevincin sevincimdi, gülmelerine bağladığım gülümsemelerim, artık ardından bakmak için bahanemdi. Kahredici bir batak kaypaklığıydı seni sevmem, umulmaz bir düş kırıklığıydı el tutuşmalarım, senin nefesini kendime nefes yaparken artık nefessiz kalmalara rıza göstermem miydi seni sevmenin bağışlanmaz bedeli…
Ama olsun yaşandı bitti şimdi yaşamaya çalışmak da kendim için bir ödül olmakta…
Gördüm ki hak eden ettiği gibi yaşıyordu bu son nefeslerde, artık bunun pişmanlığı ve de keşkesi yoktu, dünleri vardı bu sevdanın, alevler saklardı içinde, kırpışan tüm ışıklar ondan gelirdi, şimdilerde donuldu artık, sadece buzul bir yürek vurgunu arda kalan…
Bir şarkı seç bu gün bizim için ki tüm çıkmazlara ışık olsun, tüm düşüncelere kılavuz olsun, sevginin tüm tortularını eritsin ve seni ne kadar çok sevdiğim belli etsin, sana ne kadar çok kızsam da haykırsın tüm tiz sesiyle, tok bir düşünce atsın ortaya artık onu sevemezsin desin ki tüm umutlarım gömülsün artık sevgi mezarının tersine, ayakucuma geç otur deki bitti gittim, deki artık sevda şarkımız yok, deki tüm şiirlerim sana ve unut artık kendini kelimelerin arasında kaybol ki sevginin nankörlüğünü bir kez daha anla, vaktidir sevgili birbirimizi unutmaya uzanan zamanı yaşamaya…
Baktım da kitabın son sayfasında sen varsın, ilk sayfasında da sen vardın ki hiç garipsemedim kendimi, ne kadar da çok şey varmış yaşamımızda, hangileri anlatıldı kimileri neden hatırlanmadı, bir sebebi olmalı beynimin dedim, baktım da hep acılarda varsın sen, oysa mutluluklar da vardı, vazgeçemediğimiz birbirimiz vardık aslında, nedensiz bir unutuluş değil bu, hani bir söz vardır hep derdim sana, “insan mutluluklara açtır, bir kez doyar gibi olduğunda artık arkada kalır o mutluluklar ki acılar hep beyin cidarlarına çakılır,” oysa hayatın her iki kapısında var olmaya yemin etmiştik, her acının bir arka bahçesi vardı, şimdilerde hep o arka bahçelerde dolaşır olmamızın sebebini sordukça kendi kendimize hemen şarkıların tınılarına sarılır olduk, kaç zamanımız var daha bu bahçelerde
papatya devşirmeye, kaç zamanımız var daha bu acıların kuytularında dolaşmaya, her şeyin bir yokluk zamanı vardı aslında, şimdilerde kıraç zamanların hasatçısı olduk farkında olmadan, bu hayat zorlandıkça daha da hırçınlaşır oldu sanırım uysallığı yok oldu, sadece sen ben dolanımına doluştuk ki artık bezginlik yarattın sanırım…
Nedense hep susabildiğim kadar senleşerek yaşamaya çalışıyorum, aslında belki de hayatımı zorlaştıran bu karakterim oluyor, sen gene de boş ver bana, eski huyundan vazgeçmeyerek...
Eskiden anlattıkların ile canım yanardı, şimdilerde ise bakışlarını çekmelerin canımı en çok yakan oluyor ama üzme kendini galiba insan olanın canı yanarmış, oysa ben bilirim ki tüm canlıların canı yanar...
Yıllar, evet yıllar, kaç yılımızı ayaklarımızın altında ezerek yüreklerimiz gümbür gümbür çarpışırken
yılları an an yaşarken, mutluluğun peşinden, kaç nefes boyu koştuk?
Belki de o yıllarımızda, hayatlarımızı bir birimize hediye ederek gülümsüyorduk…
Çürümüş tüm anları yok sayarak kim bilir kaç yıl kanat taktık hayatımıza…
Sevmenin, çok sevmenin, eşsiz bağı vardı aramızda ve biz gülüşlerimizi kaç yılın an zamanlarında birbirimize hediye ettik…
Mutluyduk, hayallerimizi saklıyorduk birbirimizden beli etmeyerek efeleniyorduk hayat…
Sanki pay edilen dünya mutluluklarında hissemiz vardı ve biz birbirimizi yıllara gömdük…
Sevginin eşi olmayan nefeslerini her gün farklı farklı alıyorduk…
Çoğu zaman kaybettiğimiz zamanların ardına baktığımızda, her seferinde gülüşlerimizi görür müyüz diye düşünürüm, aslında eksik bir düşünceydi benimki, işte tam da o anda geçmişte kalan ağlayışlarımız çıkarsa ortaya, gülmelerimiz nerelere saklanır merak eder dururum, sevgili sen aklıma gelince, Niagara şelâlesinden düşer gibi olurum bilirsin…
Kayıt Tarihi : 29.6.2013 14:13:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mustafa Yılmaz 4](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/06/29/tum-gunes-tutulmalarindan-farkliydi-benim-akil-tutulmalarim.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!