İnsanın kendisi gibi düşüncesi de, düşünce sembolizmi de; bir büyüme gelişme içinde olmuştur. Zaten bu türden oluşmalara tarihsellik diyoruz. Erken dönem insanları doğduklarında bu günkü gibi gelişmiş bir yapı içine doğmuyordular.
Aksine o günler bu günkü gelişmiş bir yapıyı ortaya koyabilmenin kesikli, kendi içine çakılı, sürekliliği içinde olmakla; giderek değişen, gelişen zaman zemin düzlemine bağlı olmanın, büyütülmesiyle ve o günlerin devamı olan kesikli sürekliliğin gelişmesi oluşla, ortaya çıkacaktılar.
İlk başlarda insanlar doğada balık tuttular, geyiği avladılar, buldukları mısırı topladılar. Ama balıkçılık yapmadılar. Madenleri işletme becerisini göstermediler. Geyik çiftlikleri inşa etmediler. Mısır hasadı yapmayı çok uzun bir süre gösteremediler.
Üreten ilişkiler bağlamında yeryüzündeki ilk insan eylemi insanın balıkçılık yapmasıyla, madeni işleyip, toprağı ekip biçmesiyle yola çıkışı nasıl başlatamadılarsa. İlerlemiş tarihselliğin kendi düşüncesi içine yansıyacak olan insanımız da; edimsel düşüncesini kendi yaşamı içine bağıntılı oluşuyla eylemli kılması bağlamında da insan aynı kulvarda geçecekti. İnsan birden bire çevresinde bir tek Yüce Tanrı'yı bulup, sonra da azıp sapıtışla; taşa, toprağa ve birçok tanrıya da tapmamışlardı.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta