Hayır saat kaç bilmem
Az evvel ayrılık vaktiydi
Hayır gözlerini özlemem
O bir bozkır güzeliydi
Ey yüce bozkırın şanlı güzeli
Beni mest eden gözlerin sahibi
Senin için ne olmaz ki fedâ
Sesinde başka bir ahenk var, bir başka edâ
Yeter! Akmasın artık gözünden yaş
Senin için ne yapmak gerekli?
İste, fedâ olsun sana bütün Türkeli
Yanığım ben sana, çorak toprakların güzeli
Dirliğimde görmedim senin gibi güzeli
Ben kutsal Hilal’in emzirdiği yetim çocuğum
Kaldırımın en ücra köşesinde boy veren çiçek gibi yeşerecektir umudum
İp incelip kopacaktır Umay Ana’nın beni dinlediği yerden
Yorgunum kanıma giren acı, ölüm ve kederden
Bırak! Ölümüm elinden olsun
Sen gönlümün orta yerine düşmüş bir parça odsun
Ben razıyım, yak beni çehrenle
Ne aradıysam buldum çehrende
Ne bir yoldaş vardır şimdi yanımda
Ne bir eş sıcaklığı dumanı tütmez ocağımda
Gidenler, dönmeyecektir bir daha
Ancak kimsesiz itler eşlik edecektir bu vakitten sonra bana
Sildin mi tam sileceksin
Biliyorum tek bir göz yaşı dökülmeyecek arkamdan
Bulunmayacak kabrimde ne bir çiçek ne bir yas tutan
Sarmaşıklar saracaktır mezar taşımı
Rahat koymayacağım toprağa başımı
Ben bugün ölmeden cennete vardım
En tatlı şaraptan kadehlerce tattım
Kim derdi Toğan cennete varacak?
En tatlı dudakları tadacak.
Gök kubbenin mavi, yerin yağız olduğu çağlarda Türkay adında bir yiğit Türkeli'nin en güzel kızı Altun'a vurulmuş. Altun "Bana güzel bir av avlayana kadar ona varmam" diyormuş. Türkay savaştan kızı göremez olmuş. Bir gün hasret başına vurmuş ve yurdundan pek uzak bir yerde ordusundan firar etmiş. Türkeli'ne doğru, güneye at salmış. Yolda gider iken dinlenmekte olan bir grup bozkırlı ile karşılaşmış. Uzaktan bağırmış "Söyleyin kimsiniz?". Aralarından biri tetik bir şekilde "Türküz Türkeli'ne gideriz atlarımız öldü burada kaldık sen kimsin yiğit?" Diye cevap vermiş. Türkay, "Ben Türkay Türk ordusunda erim" diye cevaplamış. Yanlarına yaklaşıp hepsini bir süzmüş, üç kişi kadarlarmış. "Isimleriniz nelerdir?' Diye sormuş. Az önceki soruya cevap veren adam konuşmaya başlamış "Bana Arsı onbaşı derler, bu ölü atıyla ağlaşan kişi Burhan'dır bu yaralı er de Tongra." Türkay şöyle bir düşünmüş "Neticede bunlar Türktür yardım edeyim" demiş. Lakin aralarından yalnız birini alabilirmiş. Içinden bir muhakeme yapmış. Onbaşıyı almak istememiş "Koskaca onbaşı başının çaresine bakar" demiş. Burhan'a bakmış, pek bir güçsüz pek bir iradesiz kişi gibi gözükmüş onu da almak istememiş. Sonra gözü Tongra'ya değmiş. Omzundan yaralı olan bu eri beğenmiş. Dik duruşu ve yarasına rağmen hiç ses çıkarmayışı pek hoşuna gitmiş. Türkay bu yoldaşlarına yanında taşıdığı azıklardan bir kısmını verip "Aranızdan birini yanıma alabilirim. Içinizde kurtarılmaya değer bir tek Tongra'dır, onu yanıma alıyorum. Türkeli'ne varınca adam gönderir sizi kurtarırım" demiş. Arsı ve Burhan itiraz etmeden kabul etmişler. Türkay Tongra'yı bir hareketle atına bindirmiş ve kendisi de atlayarak yola koyulmuş. Türkay yol boyunca içinde hiç duymadığı bir iç sıkıntısı duymuş, sanki bir güç onu izliyormuş. Türkeli'ne pek az bir mesafe kala Türkay'ın atı bir anda yere düşüp sahibini ve konuğunu yere kapaklamış. Türkay toparlanıp Tongra'ya yardım için yönelmiş. Bir bakmış ki bu er bir canavara dönüşmüş. Kırmızı gözlü, siyah postlu, keskin dişli bir kurt karşısında dikiliyormuş. Meğer yanına yaralı diye aldığı er bir iblismiş. Bu iblis yüzünden öncekilerin atları ve kendi atı ölmüş. Içinde hissettiği iç sıkıntısı da bundan kaynaklıymış. Türkay korkusuzca kılıcını çekip canavarın üstüne atılmış. Canavarla bir boğuşma başlamış. Türkay katı bilekli kişi olmasına rağmen bu canavar onun kılıç savurmalarını çeliyor, ara sırada Türkay'ın üstüne atlayıp onun işini bitirmeyi deniyormuş. Türkay çevikliği sayesinde bu hamlelerden kaçıyor lakin pençelerinden zor kurtuluyormuş. Uzun süren çarpışmadan sonra iki tarafta kan içinde kalmış. Türkay'ın pusatları lime lime olmuş canavarın postu delik deşik. Öglen başlayan boğuşma gece yarısını bulmuş. Canavar pek yorgun düşmüş son bir hamle ile Türkay'ın işini bitirmek istemiş ve üstüne atılmış. Bu atılıştab kurtulamayan Türkay kendini yerde bulmus ve şu ana kadarki dövüşten daha yaman bir dövüş başlamış. Canavar tam pençesini kaldırıp Türkay'ın işini bitimek üzereyken Türkay kanlı kılıcını canavarın boğazına geçirmiş. Canavar oracıkta ölmüş. Türkay canavarın ölüsünü alıp Altun'a vermeyi ve böylelikle kendisine varmasını sağlamayı tasarlamış. Yayan şekilde Türkeli'ne varmış. Güzel Altun'unu bulmuş canavarın ölüsünü vermiş Altun da yiğit erimize varmayı kabul etmiş.
Tanrım! Ne için beni cezalandiriyorsun
Ne diye yârı benden uzak tutuyorsun
İyi sevmeyi mi beceremedim
Yoksa affedilmez bir günah mı işledim
Bin yil cehennemde yak da beni
Uzak tutma onun gozlerinden beni




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!