TATİL ŞİİRLERİ

TATİL ŞİİRLERİ

Harun Reşit Tığlı

Bahardan kalma bir gündü,soğuk geçen günlerden sonra,
Gerçi,gene üşütüyordu ama,yalancı da olsa güneş vardı,
Kurban Bayramının son günüydü bugün,tatil de bitiyordu.
Beşiktaş çarşısı her zamanki gibi gene kalabalıktı,sıcacıktı.
Sahile doğru,iskeleye şöylece uzandık,çekirdek çıtlattık,
Gönlüm hangi maceralara doğru yelken açacaktı düşündük,
Bir Beşiktaş Gününün ruhuma verdiği tatlı bir huzurdu sadece.
..

Devamını Oku
Sinan Karakaş

GELECEK DİYE

Her cuma gününde, bekledim durdum,
Yarın tatil diye hayaller kurdum,
Gah ayağa kalktım, gahi oturdum,
Evladım okuldan gelecek diye.

..

Devamını Oku
Hasan Özünal

Bana Göre DAHA Akıllı olduğunu düşünüyorsun.
Sana göre ben salak birisiyim.
SEN:. Kuralları yok denilecek kadar az bir yolu seçtin
BEN: Aldığım nefese varıncaya kadar kurallar manzumesi bir hayatı yaşıyorum.
SEN: Canının istediği her şeyi yapabilirsin, Sen her şeyi konuşabilir, her şeyi yiyip içebilirsin. Aç kalmaz bir çağrı duyunca secdeye kapanmazsın. Parandan kimseye kuruş koklatmaz, tatil için Rusya, Fransa veya Uzak Doğu ülkelerini seçer, ilahi bir emir de olsa başka yerlere gitmeyi ar sayarsın.
BEN: Her davranışı kontrollü birisiyim. Ağzımdan çıkacak her sözü, kalemimin yazdığı her şeyi kurallara uydurmalıyım. Yediklerim, içtiklerim kurallara uygun olmalıdır. Malımdan ve paramdan başkalarına vermeye mecburum. O beğenmediğin yerlere gidip ödevimi yapmalıyım. Günde beş vakit çağrıyı duyduğumda secdeye kapanmalıyım.
SEN: Doğum İle Ölüm arasında kalan ömrünü, dünyadaki her şeyi kullanarak en iyi biçimde geçirmek istiyorsun. Bunun için çalışıyor, her konuya bu gözle bakıyorsun.
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

İstanbul vatanımızın milletimizin göz bebeği bir şehir. Daha doğrusu göz bebeği bir şehirdi eskiden. Bir zamanlar Mega şehir diye anılan şimdilerde ise başta trafik ve çarpık kentleşme gibi birçok sorununu çözememiş bir Mega Köy artık İstanbul benim gözümde. Geçenlerde yağan yağmur şehirde ki alt yapının ne kadar yetersiz ve yavan olduğunu da gözler önüne serdi. Televizyonlarda yaşananları gördükçe, insanların o çaresiz hallerine bakıp da vah vah dememenin imkânı yok...

Şimdiye kadar İstanbul'da belediye başkanlığı yapmış insanlar, siyasetçiler televizyonlara bakıp da sular içinde yüzen ve botlar ile kurtarılmayı bekleyen insanları gördükçe utanmalısınız kendinizden ve İstanbul halkından. Kalabalık, kalabalık ve yine kalabalık. Bir şehirde bu kadar insan yığılırsa o şehirde hele de sağlam bir belediyecilik anlayışı yoksa, o şehrin insanlarının büyük bölümü o şehirde yaşamıyor sürünüyor demektir. Daha gecekondulaşmanın önünün bile tam alamamış bir belediyecilik anlayışı. Nereye kadar sürer bu o da belli değil...

Bayram öncesi şehirden çıkmaya, tatil yörelerine gitmeye çalışan insanları gördükçe içim parçalandı gerçekten. Otobüs terminalinde sinir katsayıları tavan yapmış bir dolu insan. Bir buçuk iki saatlik Bolu şehrine insanlar on iki saatte vardıklarını söylüyorlardı. Televizyonlarda hiç boşuna reklam yapmasınlar bu siyasiler. Ben gördüklerime duyduklarıma mı inanayım, yoksa o düzeysiz siyasetçilerin İstanbul'u şöyle kalkındırdık, İstanbul'a böyle çağ atlattık palavralarına mı inanayım? Düşünün bir kere böyle çarpık şehirleşmenin olduğu bir yere Olimpiyat düzenlemesi için Uluslararası Olimpiyat Komitesi şans verir mi? Verirse yazık eder...

İstanbul gibi bir şehre seksen yüz kilometre metro hattı yaptık diye kimselere hava atmayın. Gidin de dünyanın büyük şehirlerinden Paris'e, Moskova'ya, Berlin'e bir bakın hem onlar bu metro hatlarını on on beş sene önce değil seksen yüz yıl önce yapmışlar. Üstelik de bizimkilerin uzunluk olarak on katı, yirmi katı. Dış ülkelerde ve o başkentlerde yaşayan bir sürü dostlarımız, arkadaşlarımız var. O büyük şehirlerin hiç birinde şiddetli yağmur yağdığı zaman her hangi bir yeri su basmıyor, dereler, ırmaklar taşmıyor, insanlar şehirde plastik botlar ile gezmiyor.
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Uzun ve ince belliydi, mis gibi de kokardı ayrıca, onun kokusunu duydular mı diğer insanların aklı başından giderdi. Onun ile sıcak bir ortamda buluşmak, kaynaşmak için can atardı en çok sevdiği sarışın beyaz tenli, onun ile tenlerinin birbirine kopmamacasına sarılmasıydı tek istediği. Sarışınlara özel zaafı vardı, kendisinin rengi kahve olduğu için hiç bir zaman komplekse girmedi. Karşısında ki sarışında hiç bir zaman onun kahverengi oluşunu dert etmedi. Birbirlerinin renklerini, bazı insanların, milletlerin yaptığı gibi dert etmediler kesinlikle. Tutku ile birbirlerine o kadar bağlıydılar ki onları hiç bir zaman başkaları ile düşünemezdi kimseler. Hani birbirlerine de çok yakışıyorlardı, en azından çevresindekiler öyle söylüyorlardı...

Bazen marketlerde ayrı ayrı takılırlar, çoğu zaman bir araya gelemezlerdi, karşıdan birbirlerine el sallarlardı. Ancak bir hayırsever onların ikisini birden yanına alırsa ki çoğu zamanda bu cumartesi ve pazar günleri gerçekleşirdi, ikisi de o günleri yani cumartesi ve pazarları iple çekerlerdi. Tatil günleri kavuşma günleriydi, birbirleri ile kaynaşma, sevme ve birbirlerinin içinde kaybolma günleriydi. Öyle bir aşktı ki bu buluşup kaynaştılar mı yok olana kadar sevişirlerdi ama bu yok olmak onlar için bir acı sebebi değil mutluluk vesilesi idi, yok olarak mutlu oluyorlardı...

İkisi de onların dünyaya gelme sebebi olan canlıların birer parçasıyken dünyaya geldikten sonra mutlaka bir şekilde birbirlerini buluyorlardı. Onların aşkı belki Mecnun ile Leyla aşkı, belki Ferhat ile Şirin aşkı, belki Tahir ile Zühre aşkı gibi yere göğe sığmayan kutsal ve bir o kadarda coşku dolu heyecan dolu bir aşktı... Coşku ile bir araya gelirler ve coşku ile yok olurlardı. Ateşe doğru koşan pervaneler gibi...

İşte yine bir pazar günü, karşıdan gelen Halime Hanımı her ikisi de görmüştü ve Halime hanımı daha önce tanıyıp bildikleri için, kendilerini çok sevdiklerini biliyorlardı. Lakin kafalarında da bir soru işareti yok değildi hani. Halime hanım ya ikisinden birini yanına alıp da diğerini almamazlık ederse, şimdiye kadar hiç yapmamıştı ama ya yaparsa; kurt düşmüştü bir kere içlerine. Dua etmeye ve kavuşmak için dakikaları, saniyeleri saymaya başladılar. Halime Hanım önce ekmek reyonundan bir iki ekmek aldı, daha sonra sebze ve meyve reyonuna geçip oradan da elma ile portakal ve bir iki değişik meyve daha alınca ikisi birden ''Hah şimdi bizim yanımıza gelir.'' diye içlerinden geçirseler de, Halime Hanım kuru yemiş reyonuna yönelip oradan da ihtiyacını aldıktan sonra, nihayet onların yanına gelmişti. Yürekleri pır pır etmiş sevinçten göklere uçacaklardı nerede ise...
..

Devamını Oku
Emre Ballak

Bir gün ayakların yorulursa
Dinlen, ıssız çölümde
Ve ben gözlerinde doğurup serapları
Diz çöktürürüm aşkımı sana sunan hurilere

Ve ben Koyamadim hiç bir zaman
Annem oyuncaklarını da al yanına
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Ne güzeldir doğanın beyaz bir örtüye bürünmesi, yumuşacık kar tanelerinin üzerinize üzerinize gelmesi, yanağınızı, saçlarınızı yalayıp da geçmesi. Yağmur gibi değildir kar, daha yumuşaktır daha naiftir, incedir. Karlar altında saatlerce oynayabilir çocuklar ama yağmurda zordur hem dolaşmak hem de oyun; sucuk gibi olursunuz...

Hem zordur hem de çok eğlencelidir o kardan adamı oluşturmak için saatlerce uğraşmak, orasını burasını düzeltmek, sonrada gözlerine küçücük kömürleri, burnuna da havucu kondurmak. Başına da dedemizin eski bir fötr şapkasını yerleştirdik mi değmeyin keyfimize. Hayatta hiç bir şartta üşümeyecek bir adam varsa oda kardan adamdır.

Çok uzun süreli kar yağışları aynı zamanda okullar bir iki günlüğüne tatil olduğu için çocuklara da bayram yaptırır, ha unuttum bir de servis araçlarının şoförlerine tabi ki, onlarda dinlenme fırsatı bulurlar. O beyaz örtü insanın ruhunu dinlendirir, belki yüreğini dillendirir, şairlere yazarlara belki ilham verir. Kışın insan çok dışarı çıkmak istemez aile bağları kuvvetlenir sohbet samimiyet artar...

Bir de aklımın takıldığı konu ''Kardan Adam'' hep adam, kardan kadın niye yok yıllardır düşünür dururum. Bu da bizim kadınlarımıza verdiğimiz değerdendir herhalde diye, sanal bile olsa onlar üşümesin biz adamlar üşürüz onların yerine, onların yüreklerinin sıcaklığı bize, evimize, çocuklarımıza yeter de artar bile...
..

Devamını Oku
Fatma Karakoyun

Sonradan söylemek boşuna
Söyleyeceksen başında
Konuş konuşabildiğince
Özgür bırak düşüncelerini
Kelimeler anlatmalı seni
Sanki otantik bir tatil yeri
Anlat sadeliğini
..

Devamını Oku
İhsan Hasan Kaya

YAZ MEVSİMİ İLE…
Yaz mevsimi ile güzellikler sona erdi,
Güzellikleri bu mevsimde hissettin mi?
Biz insanların önüne koskoca sofra serdi.
Bu sofradan sebze, meyve yedin mi?

Yaz olmazsa olgunlaşır mı bu meyveler?
..

Devamını Oku
Zeynep Karaca

Seninle olmak bir yolculuk gibiydi sanki.
Başka bir şehre kısa süreli yapılan bir tatil misali
Yeni yerler keşfetmek, gezmek, eğlenmek,nefes almak için yapılmış ufak bir gezinti…
Ama artık dönüş vakti.
Yanıma aldığım bavulum dar geliyor şimdi.
Giderken sadece bir umuttu yerleştirdiğim.
Ama bu gidişin dönüşü pahalıya patladı…
..

Devamını Oku
Altay Taşkın

saatler fırtınayı gösteriyor
kalbimde üşümüş pınarlar
pusulada yağış var
gülün dikenleri ayaklarımda
beynim savruk uçurtma
yerlerde titriyorum
acı ustaları tatil bulutlarında
..

Devamını Oku
Fikret Yılmaz

Dingin bir ses
hemde her zaman
bir ay gezmediğim tatil gibi
güneşini
amazonların genişliğini
çingene çadırının şenliğini
yolun sonunu
..

Devamını Oku
Atiye Danış

NÜÜRESS // Kenan EVREN..

Kenan Evren adı bana Türkiye’nin yaşadığı en büyük utançla eş anlam taşıyor.Sayısız faili meçhul cinayetler / 550’den fazla idam/ sınır dışı olayları/ vatandaşlıktan çıkarılmalar / basın yasakları/on binlerce görvden ihraç/ hele de kitap-neşriyatların
kamyonlarla toplatılması.Asker nerdeyse evlerimizin içinde..
-Ağabeylerim Üniversite de.Aile hatta bütün ülke pürtelaş-herkeste endişe had safhada
-Evler her gün takip te ama biz aranmıyoruz.Çünkü rahmetli babam önemli bir bürokrat.Mahalle ye,saat başı asker geliyor her köşede silahlılar.Okula gitmek korku/dönmek daha bir korku.Daha çok şeyi idrak edemeyecek kadar gençliğe yeni adım atıyoruz.Neler olup/bittiğini de yeterince anlamakta zorlanıyoruz...
-Ne panikler ne dehşet dönem ve şimdi 12 eylülün en suçlu kişisi yıllardır hiç bitmeyen tatil/safahat yaşıyor.Yargılanması için bir çok hukukçuyla görüştüm....maalesef yasada öyle bir madde yok.Türkiye bu utancı kaldıramıyor ve utanç mimarı NÜÜÜÜ çizerini yargılayamıyor.Kenan Evren bana en çok ta HİTLER’i andırıyor...
..

Devamını Oku
Kenan Demirel

Çoğu gün yürürken yolda, kaldırım tepesinde,
Evim aklıma gelirdi her otobüs sesinde.

Kulağıma bir hoş gelir, bu ses beni çekerdi.
Sıladaki sevdiklerim hep aklımdan geçerdi.

Toprağını, deresini, havasını özlerdim,
..

Devamını Oku
Özgür Can Kaygısız

Bir elin parmaklarını doldurma uğraşıyla geçer öğrencilik yılları
Öbür ele dokunmak büyük bir mutluluk bence
Büyük bir başarı.
Çıkamadın mı dışarı haftalarca
Kırıklar taktı mı kanca
Derslerden sıkılınca bunalınca
Eğlenemiyorsan gönlünce
..

Devamını Oku
Akın Akça

Hiçbir zaman vazgeçmiyor
İçten geçen görünmez ışınlar,
Belki ve işin garibi, özerk de bunlar destekleniyorlar

Yola çıkan
Yoldan geçen, yolda olan
Ve üstelik…
..

Devamını Oku
Vaner Kayaçelebi

Derin bir yoğurma kabı lazım
Bol çimento ve kireç
Karıştırıp yedireceğim her önüme gelene
Hangi baharatı tercih edersiniz bayım?


- Senaryolarını çok sevdim. Yarısı bana, yarısı tuvalette mahcup bakışlı eflatuna kalsın
..

Devamını Oku
Ahmet Yüksel Şanlı Er

.Bir kışa yakın son bahar günüydü yanımdaki arkadaşımla deniz kenarına gittiğimizde. Kendini sevenleri ile vedalaşmış olan deniz, dalgalarını seriyordu sahildeki sessizliğe bürünmüş kumların üzerine. Yalnızlığı içinde kıvranan çakıl taşlarına kızgınca köpüklerini çarpıyordu ikide bir sahilinde. Beyaz köpüklü dalgalarda çakıl taşları durmadan arakası, arkasına, bir ileri bir geri yığınlar halinde gidip geliyordu. Yazdan kalma bu ıssız günde, kumsalda ne bir güneşlenen ne bir denize giren vardı. Denizdeki çakıl taşlarına vuran çarpan dalgaların sesleri’ de olmasa, tam bir ölü sessizliği yaşanıyor olacaktı.
.Ben orada denizin dalga seslerine kulağımı vermiş gözlerim ufukta yanımdaki arkadaşımla günün yorgunluğunu çıkartıp sohbet ederken, yanımıza yaklaşan bir arabanın çıkardığı korna sesiyle irkildim. Döndüm arkama gelenlere baktım. Yanımıza kadar gelen bu arabadan yüzü bana hiç de yabancı gelmeyen biri indi. Yanında sarışın bir de, genç bayan vardı. Geldi yanımda durdu. Ben de o anda kendi arabamda arkadaşımla oturmuş doğayı dinleyip karşımızdaki denizi seyrettiğimiz için arabanın yan camını açtım yanımıza gelenin yüzüne baktım. Ben devamlı olarak siması hiç de yabancı gelmeyen bu adamı düşünüyor kim olduğunu hatırlamaya çalışıyordum.
.Yabancı benim kendisi tanıyamadığımı düşünmüş olacak ki, bozuk bir Türkçesi ile ben dedi. Sen beni tanıyamadın galiba dedi. Ve arkasından gülümseyerek yüzüme iyi bak tanıyacaksın, ben senin bir zamanlardaki dostun Barboraza’yım dedi.
.Onun benim yüzüme doğru bakıp öyle demesiyle bende jeton düşmüştü. Yanında sarışın bir bayanla arabasıyla yanımıza gelen bu adam, dört beş yıl önce bir karavanlı piknik alanında tanıştığım ve bir müddet beraber dostluk kurarak beraber neşeli günleri paylaştığımız bir Almandı.
.Onunla ben tanıştığımızda ve her ikimiz de, aynı piknik alanında beraber kalıyor tatil yapıyorduk. Ve onunla beraber kısa bir yaz tatilini paylaşmıştık. Onun arabalı karavanı vardı, benimse gece içinde kalacağım bir çadırım vardı. Ben aynı yerde kurduğum çadırda kalıp tatil yaparken o da karavanında kalıyordu.
.İlk orada tanışmıştık.10 ya da 15 gün kadar aynı karavanlı piknik alanında tatil yapmıştık. İlk gördüğüm zaman bu gelen Alman daha gençti, şimdi ise onu biraz yaşlanmış biraz da değişmiş görmüştüm. Bir de sakallarını bırakıvermiş, birbiri içine girmiş ve karışmış kızıl sakallarının içinde kaybolan yüzü buruşmuştu. Onun için birden tanıyamamıştım.
.Oysa adamla on on beş gün iyi bir dostluk geliştirmiştik. Akşamları ya ben onun karavanında oluyordum yiyip içiyorduk, ya da o gelip benim çadırımın önündeki masama gelip çöküyor beraberce yiyip içiyorduk.
..

Devamını Oku
Hayrettin Keren

Ey ahali, Ey millet
Hele bi' tık durunuz
Nedir bu koşuşturma
Kendinize sorunuz

Bir ev aldık taksitle
Yanında bir de araba
..

Devamını Oku
Şerafettin Muş

Ne mutlu bize

2012 Ramazan bayramından bir hafta önceydi bir akşam üstü ailece evde otururken bir den masanın üzerine eşim bir uçak bileti çocuklarımda da bir miktar para koydular hayırdır bu neyin nesi diye sorduğumda eşim bu tatil biletin benden çocuklarımda tatil haşlığında bizden dediler ben tatile gitmiyorum ki dediğimde biz sana sormadık ki seni tatile gönderiyoruz dediler o an ne diyeceğimi bilemedim sesizce teşekür ederim sağolun diyebildim
21.08.2012 Salı günü bir el çantam cebimde pasaportum ve biletimle birlikte evden ayrılırken17 günlük bir tatilin yolculuğuna çıkıyordum yalnız ve tarifsiz yalnızlıkla sizsiz 17 gün bana tam tamına 17 yedi sene gibi geldi kızım Başak ve oğlum Baran Barış ve sevgili eşim sevgi hasret özlem yüzünüz hayalim o güzel yüzünüz daha dün gibi bugün gibi yarınım gibi hep benimle
Daha öncede yazdığım gibi ne kadar uzaksam o kadar yakınım ne kadar yakınsam okadarda uzağım hasretim size çünkü siz sevgim sevdam aşkım vaz geçilmez hayat bağımsınız bu sevda denizinde yanlız yaşanmıyorki

17 Gün gecmek bilmedi
..

Devamını Oku