TATİL ŞİİRLERİ

TATİL ŞİİRLERİ

Samettin Şenkaya

(SANDIKLI/AFYON)

Rüyada görsek inanmazdık
Düşümüzü hayra yormazdık
Tatili bir ömür bulmazdık
Allahın bugünü de varmış
İmamlar da tatil yaparmış.
..

Devamını Oku
Gülseren Onay

Çocukluğumuzdaki bayramları hatırlar hep iç geçiririz,’Nerde o eski bayramlar’ diye.

Bayramlar mı güzelliklerini yitirdi? Biz mi bayram sevinçlerimizi?

Hatırlıyorum da günlerce önce başlardı bayram heyecanı evlerde. Hele kurban bayramıysa kurbanlıklar alınır,kınalar sürülürdü sırtına.Çarşı Pazar dolanılır alış verişler yapılırdı.

Bayram demek yeni elbise,yeni bir çift ayakkabı demekti çocuklar için ve bayram şekerleri, verilen harçlıklar. Neşeyle beklerdik bayram sabahlarını.Gün doğmadan uyanırdık,bayram bir an önce başlasın diye. Büyükler kurban kesme telaşındayken bizler bir koşu komşuları dolanır ellerini öperdik. Gittiğimiz her komşu şeker,mendil yada harçlık verirdi
..

Devamını Oku
Cengiz Çetik

bugün tatil
bırakın beni
kendimle başbaşa, sessizce
söyleşeyim
içimde yaşattığım
duygularımla

..

Devamını Oku
Ferah Yılmaz

Günümüzde sahip çıkamadığımız ve birer birer kaybolmaya yüz tutan değerlerimiz arasında bayramlarımızda yerini almaya başladı ne yazık ki.

Toplum kurallarımız arasındaki gelenek ve göreneklerimizden biri olan bayramlarımız; dargınların barıştığı, komşuların birbirlerini ziyaret ettikleri, her zaman görüşme fırsatları olmayan, akraba, eş, dost ve sevdiklerimizle yılda bir kez de olsa bir araya gelerek hasretliği ortadan kaldırdığı, yoksulların, hastaların, kimsesizlerin hatırlandığı toplumsal paylaşma ve mutluluk anından çıkarılıp, özellikle büyük metropollerde yaşayan insanların tatil maksatlı kullanmalarına yönelik, ticari sermayelerin cazip teklifler sunarak, cicili bicili reklamlarla bizleri özendirip, sermayelerini artırmalarına yönelik dinlence ve tatil zamanı haline getirdikleri hepimizce bilinen gerçeklerdir...

“Komşusu aç iken, kendi tok gezen bizden değildir”, “Ev alma, komşu al”, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” demiş atalarımız….Toplumsal paylaşımlarımızı bu düşünceleriyle pekiştirmişlerdi.

Şimdi bu anlayışımıza ne oldu, neler değişti, neden değişti? Çok katlı üst üste kondurulmuş yaşamlar içerisinde bırakın komşumuzun hal hatırını sormayı, aynı kapıyı ve çatıyı paylaşmamıza rağmen karşılaşmalarımızda dahi bir MERHABA’yı birbirimizden esirger hale geldik…
..

Devamını Oku
Nilgün Acar

ALANYA KALBİM.AKDENİZ BENLİĞİM

Şu an İstanbul donuyor sanki.Ağır,yapış-yapış bir soğuk var dışarıda.Kirli-gri bulutlar ve sis.İnsanın içi daralıyor.En iyisi,düşlere savrulmak.
Hayatım boyunca,hiç kış olmayan bir yerde yaşamak istedim.Ama bu,o kadar uzak bir düştü ki...Şimdi sanki avuçlarımda o düş.Birdenbire bırakılıverdi avuçlarıma.Anlamını ve değerini,ömrümce bileceğim gerçekleşmesi için,küçük adımların yeterli olacağı,o harika düşümün.
Geçtiğimiz iki yaz tatil yaptığım,her şeyden kaçtığım Alanyada,yine tatil düşü kurarken.İnanılmaz bir mucizeyle,temelli kalacağım.Benim için uygun koşulların-olanakların hazırlanmaya başladığı,güzel kentime yerleşeceğim,en kısa sürede.
5 Temmuz 4 Ağustos 2008 tarihleri arasında,harika bir tatil yaptım.Her anı,inanılmaz güzeldi.Çok sevdiğim,ailem bildiğim bir çevrem vardı.Orada geçirdiğim bir ay süresince,bu sevgi çemberi büyüdü-büyüdü.Üç yıl öncesine dek,sadece Antalyanın bir ilçesiydi Alanya benim için.2007 yazında bir çılgınlık yaparak gittim ve on gün kaldım ve hayatımın cenneti oldu.Dinlemesini bilince,yürek seni hep doğru ve güzel yerlere götürüyor.Tek İlhan’ı tanıyordum yazışarak ve birkaç telefon konuşması sonucu.Sonra,ailesi-ailem,çevresi çevrem oldu.On gün,bana onlar baktı.Çağımızda insanların,kendi anne-babasına,çocuklarına-akrabalarına bakmadığı bir yozlaşmada.O harika arkadaşım ve ailesi,prenses gibi baktılar bana.İnsan böyle güzelliklerle karşılaşınca,hayata daha bir sıkı sarılıyor.Yaşam,anlam ve değer kazanıyor.Yüreğinin bütünleştiğini duyumsuyor.
Geçen yıl,2.kez gittiğimde,yanımda yardımcı bir öğrenci hemşire götürdüm.Gönlümce yaşadım.Yeni ve çok güzel birçok insan daha tanıdım.Hiç tanımadığım insanlar bana yardım ettiler.Hayatımı kolaylaştırmak için,her şeyi yaptılar.Her gün dışarıdaydım,neredeyse sabahlara dek.En basitinden,kaldırımlardan çıkarken,birisi, tutup sandalyemi kaldırıyor,teşekkür etmeme vakit kalmadan,uzaklaşıyordu.Bir gün baktım,her gün gidip geldiğim yollar üzerindeki kaldırımlara,esnaf rampa yapmış.Çok mutlu oldum,yüreğimle teşekkür ettim.Zaman zaman oturup,hem müzik dinlediğim,harika manzaralı cafe-barda,hesabı istediğimde.Hesabınız ödendi sözlerini az duymadım.Cafe sahibi yapıyordu bunu.Küçük hediyelerdi bunlar bana ve kabul etmemek,büyük kabalık olurdu.Yolumuzun üzerindeki bir mısırcının elinden,güç kurtuluyordum.Her gece,bana bedava mısır vermek istiyordu.Yolumu gözlüyordu sanki.
..

Devamını Oku
Sezai Güler

Bugün de ben tatil verdim kendime ey hayat, takvimleri de irdeleme
Olamaz deyip keyfimi kaçırma boşuna, takmıyorum ki, hiç üsteleme
Geceden koca bir yaz güneşi çizdim gökyüzüme, yanına da ay dede
Aralarına sayısız yıldız serptim, her biri ayrı renk, her renk ayrı sihirde
Toprağı mavi boyadım, suları yeşil, gökyüzünü de mora kaçan pembe.

Bugün de ben tatil verdim kendime ey hayat, takvimleri de irdeleme
..

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Çok küçük yaşlarda tatil amacı ile gittiğimiz Avşa Adasında öğrenmiştim yüzmeyi henüz altı yedi yaşında iken. Çocuklarımda benim gibi çok küçük yaşlarda öğrendiler. O zamanlar bu kadar fazlada insan yoktu memlekette, dolayısı ile tatil yerleri de bu kadar hıncahınç kalabalık değildi sakin sakin yüzülürdü, o simitler ve şamriyel lastiklerdi daha çok kullanılan, bazıları da köpükleri bağlardı beline öyle yüzerdi...

Her ne kadar iyi derecede yüzme bilsem de yanımda kimse olmadı mı fazla açılmayı sevmem. Denizde sulu şakalar yapmaya bayılırım fazla dozajını kaçırmadan. Adamlarda, yani arkadaşlarım haliyle kızıyorlar bana ’’Her taraf su zaten bir de sen ortalığı sulandırma’’diye...

Yüzdük yüzdük, dubaya çıktık üç beş arkadaş, bayanlar da var aramızda ’’Yahu duydun mu geçen gün balıkçılar bir mil açıkta beş metre boyunda köpek balığı yakalamışlar’’ bayanlardan ’’Oooo! Aaaaa! Hadi yaaaaaaa! ’’ sesleri, sonra şaka şaka deyince bana bir sürü sitemler ’’Ya Ahmet bey çok kötüsünüüüüz bunu hep yapıyorsunuz.’’ ne yapayım huyum kurusun siz de aynı şakayı hep yiyorsunuuuuz...

Bazen ufak göletlerde de yüzdüğümüz oluyor balığa gittiğimizde arkadaşlar ile gölde yüzmek haliyle denizde yüzmekten daha zor ve meşakkatli, geçenlerde yine gittik bir göl kenarına ’’Ollum buraya geçen sene kimselere çaktırmadan yavru piranhalar atmışlar haberiniz var mı’’dedim. Adamların göletten bir çıkışı var ki sormayın gitsin...
..

Devamını Oku
Atakan Kartaltepe

Yaz geldi demek için gelmeli be Haziran,
Yaz’la tatil de gelir... ayrılığa hazırlan.
..

Devamını Oku
Metin Yaltı

Adalet tatildeydi
Tatil edilmişti..
Sav da
Savcı da
Yargıç ta...

Tatil bitti dedi savunma
..

Devamını Oku
Kosovalı

Öğretmenim bu ödevimizi ilk verdiği zaman benim aklıma hemen 2004 yılında geçirdiğim ve bende derin izler bırakan Kosova tatilim geldi ve sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü o tatilde yaşanması gereken tüm duygu ve tecrübelerimi şu anki yaşımdan 4 yaş daha küçük yaşamıştım. Hayatımda şimdiye kadar unutamadığım ve her aklıma geldiğinde hayalen tekrar yaşadığım tatilim bir Kosova macerasıydı. Bende tarifi imkânsız güzel ve derin izler bırakmıştı.
2004 yılının ilk yarısında bizim evde çok yoğun bir telaş ve planlanmış birçok program vardı. Okullar kapanınca babam görev yaptığı Kosova’dan izne gelecek, sünnet telaşımız bitince bizi de alıp Kosova’ya tatile götürecekti. Babamın gelmesine yakın, birçok duyguyu bir arada yaşıyordum. Hem erkekliğe ilk adım dedikleri sünnet olayından birazcıkta olsa korkuyor, yaşayacaklarımı da merak ediyordum. Ama Kosova tatilinin heyecanı daha ağır basıyordu. Oraları ölümsüzleştirmek için fotoğraf makinemin ve kameramın da bakımını tamamladım. Kıyafetlerimi hazırlamaya, hatta orada yapacaklarımın listesini bile yapmıştım. Tarif edemeyeceğim heyecan ve merak sarmıştı içimi. Neden mi? Annem ve babam hep bana daha 40 günlük bebek iken gidip 3 yaşıma kadar kaldığım Bulgaristan’daki yaşadıklarımı anlatıyor, kameradan izletiyorlardı. Ama ben çok küçük olduğum için hatırlamıyordum. Babam Kosova’ya giderken orada hala görüştüğümüz ve bende çok emeği olan Bulgar aileyi ziyaret edeceğimizi, orada gittiğim kreşi ve yaşadığımız evi gezdireceğine dair söz vermişti. Şimdi tek bir kelime bile hatırlamadığım ama o yıllarda Bulgar bir çocuğun konuştuğu kadar iyi Bulgarca konuşmam bana hep ilginç geliyordu. Orada ilk tanıştığım okul ortamının ilk basamağı olan kreş ve öğretmenlerimin ortamını da merak ediyordum. Burada gittiğim kreş ve okullardan farklı yanlarını annem ve babam hep anlatılıyorlardı.
Günler bu heyecanla geçti ve babam nihayet izne geldi. Sünnet telaşı derken yol hazırlığımız bile başlamıştı. Ama bir akşam babamı acilen Kosova’dan çağırdılar ve annemin Ankara’da ayarlaması gereken işleri vardı. Ertesi gün babam erkenden yola çıktı ve evin erkeği ben olmuştum. Annem ve kardeşimle birlikte biz bir süre sonra yola çıkacaktık. Babam gittikten birkaç gün sonra Konya’dan Funda halam ve Elbistan’dan Hülya halam geldi. Annemle halamlar gece yarılarına kadar uzanan sohbetleriyle hasret gideriyorlar, biz afacan topluluğu çocuklar da bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmenin yorgunluğunu, olduğumuz yerde uykuya geçerek keyfini çıkarıyorduk. Sanki sihirli bir peri kızı bizim evde dolaşıyor, her istediğimiz halamların ya da annemin ufak tefek itirazlara rağmen yerine geliyordu. Biz çocuklarında en az halamlar ve annemin organizasyonu kadar aramızdaki dayanışma mevcuttu. Günler süper aktif geçiyordu. Deyim yerindeyse Ankara’yı keşfedercesine geziyorduk. Eve geldiğimizde yorgun düşen bedenimizi yemek yedikten sonra uyku faslınla dinlendirmeye çalışıyorduk. Günler öyle mutlu ve dolu dolu geçiyordu ki artık zaman kavramını unutur olmuştuk. Ne zaman halamlardan ayrılacağımız gece gelmişti ki kendimi bitmesini istemediğim rüyanın ortasındaymış gibi hissediyordum. Halamları ertesi sabah başka akrabalarına bırakmaya gittiğimizde onca yaşanan güzel günlerden sonra ayrılmanın burukluğu içimi sarmıştı. Ankara’dan yola çıkacağımız gün erkenden kalktık. Annemle birlikte arabamıza bavullarımızı taşıyıp yola çıktık. Babam bizi Edirne sınır kapısında karşılayacaktı. Yolda çok heyecanlıydım, kardeşim çoğu zaman uyuyor, annem de sürekli araba kullandığı için yorulmuştu. Yolda minik molalar vermiştik. Nihayet Edirne’ye yaklaştığımızda babam bizi arayıp sınırda beklediğini söyleyince o an içimi mutluluk sarmıştı. Pasaport işlemlerinden sonra Bulgaristan sınırına geçtik. İçim bir tuhaf olmuştu. Bir adım öncesi Türkiye sınırındayken şimdi başka bir ülkenin sınırındaydık. Babam hemen bizi karşıladı ve hava kararmadan Bulgaristan’ın Plovdiv şehrine gitmemiz gerektiğini söyledi. Annem çok yorulmuştu ve arabayı babam kullandı. Geçtiğimiz yerlerden hep fotoğraf çekiyordum, etrafı merakla izliyordum. Saatler geçtikçe ülkemden uzaklaşmam içimi burkuyordu. Hiç bir ülke benim ülkem kadar güzel olamaz diye düşünmeye başladım. Sınırdan 2 saat yolculuktan sonra Plovdiv şehrine geldik. Osmanlı zamanında bu şehrin adının Filibe olduğunu annem anlattı. Bizi Filibe’deki Bulgar aile bekliyordu ve babamı aradılar doğruca onlara gittik. Bende onca emeği olan aile beni görünce sarılıp ağlamaya, öpmeye başlamışlardı. Ama ben onların konuştuklarından tek bir kelime anlamıyordum, annem ya da babam Türkçeye çeviriyordu. Kardeşimle beraber ne olduğumuzu şaşırmıştık.
Biz orda görev yaparken o ailenin çocukları yokmuş ve ben Türkiye’ye dönünce çok etkilenip hemen yuvadan çocuk almışlar. Bulgarların orada ‘’Ahmet’’ ismini kısaltarak söyledikleri ‘’Medyu’’ ismini koymaları beni çok etkilemişti. Oda benim gibi yaramaz ve çok hareketli olduğunu Vili teyzem anneme anlattıkça annem bana tercüme ediyordu. Aynı dili konuşamıyor olsakta işaretleşerek ve annemin yardımıyla oynamaya bile başlamıştık. Sabah kalkınca hep beraber kahvaltı yaptık ve Vili teyzemlerle beraber orada eğitim gördüğüm kreşe gittik. Oradaki öğretmenlerimle annem hasret giderdi, bol bol sohbet ettiler ve bana yine ya annem ya babam tercümanlık yapıyordu. Kardeşimle beraber okulu gezip inceledim, resimler çekildim. Oradan ayrılırken kardeşime ve bana hediyeler verdiler. Annem ve oradaki öğretmenlerim vedalaşırken çok ağladılar. İşte o zaman dil ve dinler farklı olsa bile dostlukların kalıcı olduğunu anladım. Babam bize Osmanlı İmparatorluğundan hala ayakta kalan camileri, devlet binalarını ve müzeyi gezdirirken böyle bir milletin evladı olmaktan gurur duyuyordum. Babamın görev yaptığı Filibe Konsolosluğundaki arkadaşları geldiğimizi duymuşlar ve Başkonsolos amca akşam yemeğine almadan bırakmayacağını söylemişti. Akşamüzeri Türk Konsolosluğuna gittiğimizde çok duygulandım. Konsolosluk binasının girişinde şanlı bayrağım öylesine nazlı dalgalanıyordu ki, insanın duygulanmaması mümkün değildi. O kadar merkezi ve değerli bir yerde sadece ülkemin konsolosluğu olmasından da çok gururlandım. Üstelik Türkiye Cumhuriyetinin satın aldığı bina Filibe şehrinin en önemli parkıyla iç içeydi. Kapıda annemin ve babamın arkadaşları karşıladı. Kardeşimle birlikte içini çok merak ediyorduk. İçeri girdiğimizde Türkiye ile ilgili en ufak detaya kadar bilgi ve resimler vardı. Her tarafta küçüklü büyüklü şanlı bayrağım o binayı gelin gibi süslemişti. Biz kardeşimle beraber bahçeye çıktık ve orada görev yapan amcaların çocuklarıyla tanışıp oynamaya bile başlamıştık. Yemek yedikten sonra gece saat 10 gibi yola çıktık. Babam en geç saat 12 ‘ye kadar Bulgar sınırını terk etmemiz gerektiğini bize anlattı. Ama Ankara’daki heyecanımın bir kısmı azalmış, şimdi de Kosova’yı merak etmeye başlamıştım. Sınırı geçtikten sonra günün yorgunluğu üzerime çökmüştü. Babam ‘’Haydi kardeşinle şimdi uyuyun, dinlenin, sabah Makedonya’da Üsküp şehrini gezdireceğim.’’ demişti. Sabaha kadar annem ve babam yola devam etmişlerdi ve bizi uyandırdıklarında muhteşem bir camiinin önündeydik. Annem ve babam Murat paşa camisi olduğunu, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapıldığını, Balkanlardaki en muhteşem cami olduğunu anlattıkça, bunun yanı sıra çevresini ve içini gezdikçe, heyecanlanıp gururlandım ama keşke hala bizim olsaydı diye de üzüldüm. Üskübü gezdikten sonra yine yola çıktık. Tam Kosova’ya yaklaşırken çok şiddetli bir yağmur başladı. Araba tavanı delinecek gibi bir yağmurla Kosova’ya girdik. Hemen bir Türk lokantasında yemek yedik ve babamın kiraladığı eve gittik. Yolculuktan hepimiz çok yorulmuştuk ve hemen yatıp uyuduk. Sabah olunca kardeşim beni kaldırdı ve balkona çıktık, etrafa bakındık. Babam Kosova’nın merkezi bir yerinde evi tutmuş ve en güzeli babamın iş yerini balkondan görebiliyorduk. Kahvaltı yaptıktan sonra babam işe gidince kardeşimle oyun oynadık. Orada sadece TRT1 Türk kanalı vardı ve tüm yayın akışını ezberlemiştik. Ertesi gün annemin oradaki akrabaları geldi ve bize dedemin orada doğup yaşadığı evi, okuduğu okulu gezdirdiler. Benim dedem Kosova göçmeniydi ve çok heyecanlıydım. Annem zaman zaman çok duygulandı ve ağladı. Annemin dedesinin de mezarını ziyaret ederken beni çok etkilemişti. Daha sonra oradaki tarihi eserlerin olduğu yerleri de gezdik. Sanki zaman makinesine binmiş gibiydik. Babamın izinli olduğu bir gün bizi çarşıya götürdü ve ev sinemasıyla birlikte birçok film aldık. Gündüz 2 saat derslerimizi tekrar yapıp test çözersek istediğimiz kadar film seyredebiliyorduk. Apartmanın altında market vardı ve orada çalışan bir kadın Türkçe biliyordu. Artık hep alışverişi ben yapmaya başlamıştım. Günler haftaları kovalarken babam bize Kosova’yı bol bol gezdirdi, göle ve milli parklarına götürdü ve çok eğlendik. Oradan ayrılmamıza bir hafta kala toparlanmaya başladık. Ayrılacağımız son gece aklımdan geçen düşünceler, beklediğimden daha güzel bir tatil geçirdiğimdi. Burada elektrik giderse su geliyor, aynı anda ikisini çok nadir zamanlarda yakalıyorduk. Savaş sonrası her şey yakılmış ya da yıkılmıştı. Ve ben ülkemin ne kadar kıymetli olduğunu, annemin akrabalarının çektikleri acıları anneme anlatırlarken kulak misafiri olduğum zamanlarda anladım ve Türkiye’nin böyle olmaması için o gece Allahıma dua ettim. Sabah oldu ve babam bavullarımızı arabaya yerleştirdi. Edirne’ye kadar yine babam bize eşlik edecekti. Kosova’daki akraba ve arkadaşlarımızla vedalaştıktan sonra yola çıktık.
Bulgaristan‘da (Plovdiv) Filibe’de dinlenme molası verdik. Bu defa Konsoloslukta ki 30 Ağustos törenine katılacaktık. Konsolosluğa girdiğimizde orada çalışan amcaların çocukları şiirler ezberlemiş, her milletten temsilciler davet edilmişti. Türk müziklerinin en zengin çeşitleriyle yöresel Türk yemekleri ikram ediliyordu. Zafer bayramı coşkuyla kutlanırken o an Ankara’da okulumuzda yapılan her törene katılımın azlığından kendimce çok utandım ve üzüldüm. O kadar özenle hazırlanmışlar ki diğer milletin misafir çocuklarının kıskandığını hissettim. Törenden sonra tekrar yola çıktık. Bol bol kamera ve resimler çekmiştim.
Bu defa Edirne‘de babamdan ayrılmanın üzüntüsü içimi sarmaya başladı. Yolda babam kardeşime ve bana annemi üzmememizi tembih ediyor, karşılığında ödüllerimizi sunuyor ve tercihi bize bırakıyordu. Edirne sınır kapısına yaklaştığımız da direksiyona annem geçti. Babam sınıra kadar geldi. Biz sınırı geçip Türkiye topraklarına basınca hem ülkeme kavuş-tuğum için seviniyor hem de babamdan ayrıldığım için ağlıyordum. Kardeşimle sarılıp yattık ve annem yola devam etti. Evimizin otoparkına gelince annem bizi uyandırdı. Evimize, odamıza hatta yatağımıza kavuşmuştuk. Annem yemek yedirip bize duş aldırıp yatırdı. Daha sonra dinlenip kalktığımızda arabanın bagajını boşaltıp pazara gidince yaşamın normale döndüğünü fark ettim. Ertesi gün Konya’dan babaannem bize geldi ve annem işe gitti. Babaanneme kardeşimle birlikte tüm tatil maceralarımızı anlattık, kameradan çektiklerimizi seyrettirdik ve resimleri gösterdik.
2004 yılının yaz tatilini her zamankinden farklı yaşamıştım. Halen rüya gibi geçirdiğim tatil beni çok etkiler. Ne Konya’da babaannemin yanında, ne de İzmir’de anneannemin yanında, ne de ailece Türkiye’nin değişik şehirlerinde geçirdiğimiz tatiller bende bu kadar derin izler bırakmamıştı. Şimdi babam yine yurt dışı göreve Liberya’ya gitti. Yazın bizi Belçika’nın Brüksel şehrinde karşılayacak. Tabii ki inşallah annem kanser hastalığını yenip eski sağlığına kavuşunca gideceğiz. Orada Kosova tatili kadar etkileneceğimi düşünmüyorum. Ama yine de ailemle yapacağım tatil beni heyecanlandırıyor. Türkiye’de yaşayan herkesin atalarımızın asırlarca mücadele edip derin izler bıraktığı yerleri gördükten sonra ülkemin ne kadar kıymetli ve şanlı olduğunu anlayacaklardır.
..

Devamını Oku
Ömer Cinalioğlu

Bir Sessiz Öyküdür, Tatil ve Yolculuk! ..
Bir an …
İnce bir çizgi gibi…
Bir Rüya sanki o tarafta
veya bu tarafta olmak…

O gün uyku tutmadı gözümü…
..

Devamını Oku
Fikri Taşkolu

Bugün günlerden tatil
Evet tatil niyemi
Herşey günlük gülüstanlık
Herkes neşeli ve şen şakrak

Ne güzel bir ülkemiz var
Seviniyorum
..

Devamını Oku
Erdoğan Ergin

tatil günler hep yağmur yağar
yeni aldığım pantolonumu ıslatır
ve yollarda dolmuşlar
üzerime su sıçratır

sevdiğim sonbahar, sen de hep yağmur yağar
hüzünlü düşüncelere sarar
..

Devamını Oku
Seyit Uysal

Esen yel değmez bir telime
Yağan yağmur değmez tenime
Kimse değmez benim yelime
Hele bir gel bak şu halime

Kader saldı beni tatile
Kumu olmayan bir sahile
..

Devamını Oku
Abdulkadir Saylan

Aşkta ara yada tatil diye bir şey yoktur.
Tatili olan aşktan hayır gelmez.
Hayırsız olan aşkında mutluluğu olmaz.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

KAR KEYFİM KAÇTI


11.01.15

Bir haftalık kar tatili öğrenim zevkimiz ve alışkanlığımızı bozdu. Pazartesi okullar açılıyor. Neredeyse bir yarıyıl tatili yaptık. Her geçen gün bir sonraki gün için tatil beklentisi, öğretmenlerin performans ve yazılı notlarını kaydetme zorunluluğu tatili sıkıntıya boğdu.
Doğru dürüst kartopu bile oynayamadık. Son yılların en soğuk kışı. Kara hasret bu kenti bile kardan usandırdı. Karda eve kapanma zorunluluğu, yolların yürünemez hale geliş bu güzelim kar havasının zevkini kaçırmakta yarıştılar.
..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

HAFTANIN GÜNLERİ

Bugün haftanın ilk günü.
Adına denmiş Pazartesi.
Pazardan sonra gelen günmüş.
Pazartesi, haftanın sabahı hükmündeymiş.
Bu gün içinde Hz. Muhammed hem doğmuş hem ölmüş.
..

Devamını Oku
Alper Kürük

Yaşamak,bizlere hep yorulmaksa
Dinlence yüzü görmeyiz ne yazık!
Ömrü tatil diye biçilmiş kim varsa
Çakmak için gelmiş dünyaya kazık...
..

Devamını Oku
İkram Gökhan Akcebe

Menfaate dayalı dostluklar,
Çıkılan kısa tatillere benzer
Sizin için güzel geçseler de
Başka tatil yerleri ararsınız!
..

Devamını Oku
Ziya Kara

Antoloji.Com Sitesinde buluştuğum değerli, duygusal ve yüreği güzel insanlar; uzun bir süre tatil nedeni ile sizlerle beraber olamayacağım.

Tekrar buluşmak üzere; sağlıcakla kalın, herşey gönlünüzce olsun.

Ziya Kara

04.06.2006
..

Devamını Oku