bir kenti sevmek gerekiyor seni sevmek için en azından
ya da susmak, gerektiği kadar, çoğu zaman.
ellerimin uzanması yetmiyor kelebekleri sevmeye
ve zaten gün sonlarında birer ceset oluyorlar genelde.
yoksa ben de bilirim neyi nasıl seveceğimi,
hayır o kadar büyük ellerim yok benim,
ki nasıl öldürebilirim bir serçeyi?
dişlerimi sıkıyorum;
adın kaçmasın ağzımın içinden.
gözlerimi sıkıyorum;
siluetin kadar naif bir sessizliğin içinden.
yoksa ben de bilirim uçurumdan nasıl düşeceğimi,
hayır o kadar büyük gövdem yok benim,
ki nasıl avlayabilirim bir sincabı?
hayır bir ağaç olmamalıyım elbette sırf bu yüzden.
elim, ayağım, buz gibi şu sıra.
ben yine bir nisan akşamında susuşuyorum kendimle.
harflerle oynuyorum, çok mızıtıyorlar bu gece, yine.
seviyorlar biliyorum, yoksa çoktan kesmişlerdi muhabbeti, haliyle.
dilime nereden düştü bilmiyorum efkar tadı.
oysa yine hep yediğimi yedim bugün de.
kahve dersen aynı kahve.
değişen bir şey yok aslında, içimde.
ah şu bozuk düzenin gurursuz sancıları,
biyolojiyi ters köşe yapan mide bulantıları.
sen hiç damarına kroşe yedin mi?
en azından basmışlardır üzerine.
canın mı yandı, kızdın mı yoksa?
hangisiydi daha fazla?
neyden emin oldun en çok, sevdiğinden mi,
sevildiğinden mi?
içinde sen olan gözlerim olacaktı, buralarda bir yerdedirler, nereye gitmiş olabilirler ki en çok?
şimdi bağırsam mesela ana caddeye doğru,
ne ana dikkat eder ne cadde dinler söylediğimi.
yol kenarında para isteyen kadın
ve iki çocuğu da
para istiyor yalnızca.
“iyilik, güzellik” demiş sonrası.
yoksa ben de bilirim neyi nasıl söyleyeceğimi,
hayır o kadar büyük gözlerim yok benim,
ki nasıl susturabilirim bir martıyı?
hasılı çoktan değişmiş hepsi.
hepsi hepsi öncekilerden farklı bir öncekiler.
aradaki bilmem kaç fark,
o kadar da fark etmiyor artık nazarımda.
zamanla ilgili konuşalım lütfen, saatle ilgili değil.
her yere zamanında gitmişiz gibi,
bir yerlere geç kalma korkumuz oldu hep bizim.
peki neden?
ne kazandık olmamamız gereken yerlere zamansız yetişmekten, bu kararsız çaresizlikten
ve bu yersiz tedirginlikten?
hayır, ne geçti elimize birbirimize küsmekten?
peki neden?
hepitopu sustuk yıllarca. sonra?
sonra yıllarca konuşabilirdik aslında.
bir seni sevmek gerekiyor kenti sevmek için en azından
ya da susmak, gerektiği kadar, çoğu zaman.
artık ellerimi uzatmıyorum o kuşlara doğru.
şairler tecrübeliymiş, daha çok dinlemek gerekirmiş onları.
nasılsa yollar bir, değişen ne olabilir,
onlar bizden evvel geçmişler oralardan hep.
ne varsa görmüşler, sırları da olmuş elbette.
tamam herkes sevdi tomris'i;
peki tomris kime aşıktı aslında?
o adamlar ki susmayı bilirlerdi.
her yazdıklarında daha çok sustular.
yoksa ben de bilirim neyi nasıl susacağımı,
hayır o kadar büyük aklım yok benim,
ki nasıl sevebilirim bir yoncayı?
iyisi mi cennete giden bir patikadan yürümek.
elimde bir meleğin kalemi.
meleğin kalemi olur mu?
bilmiyorum, ama bence olmalı.
bence her meleğin bir kalemi olmalı.
karşımda şöyle derinlemesine bir okyanus kırmızısı.
ilerisi ışık. çok ışık.
patika üzerine şiirler yazan mürekkep birikintileri
sağda solda.
yırtılmış, buruşturulmuş, üstüne basılmış
ve bir kenara atılmış ikinci el hüzünler.
kimseye anlatılamayacak kadar kutsal bir şeyler.
sonra koşmak. ciğerim ağzımdan çıkana kadar.
iyice koşmak. kusmak ve sonunda.
tüm bildiklerimi.
bak yine kirlenecek okyanus.
bilmiyorum.
yoksa ben de bilirim neyi bilmediğimi,
hayır o kadar büyük yüreğim yok benim,
ki nasıl bakabilirim bir güle?
gece yine bitecek elbet, yine sabaha ereceğiz muhakkak.
gece yine sabahı bulacak.
görür müyüm, görmez miyim, muallak.
fakat bu gece, mutlaka sabah olacak.
güneş yine doğacak.
yine yakacak sıcağı yazın ortasında, buzlaşmış saçlarını.
ellerin yine ısınacak eskisi gibi.
su daha güzel gelecek yüzüne.
ikinci sınıf teselli ikramiyesidir güneş, içi çoktan donmuşa.
arada bir gelen sıcak, soğuktan daha çok üşütür aslında.
biz yine bir şeyi seveceğiz içimizden, yine kimse bilmeyecek.
bu kadar konuştum, kızma.
yine yüzümden, okyanus kirlenecek.
okyanus.
kirlenecek.
ne olur benden ol, bu maçı kazanmamız lazım.
tüm isyanlarında haklısın,
sessizlikler çığlık olur bazı geceler.
senden bir şeyler susmam lazım,
yüzüme karşı sus ne susacaksan, fakat benden ol;
tek kaldığımızda aşamayacağımız tümsekler var
daha yollarda.
ne çukurlar ne tuzaklar var.
sonra belki bahar gelir bir akşam üstü gözlerimize.
sessiz bir yağmur yağar ardından, ıslanırız ahmakça.
gözlerimiz dolar küçücük bir odaya.
sığamayız bir daha.
yoksa ben de bilirim nerede öleceğimi,
hayır o kadar büyük sözlerim yok benim,
ki nasıl büyütebilirim bir kaktüsü?
yaşım kadar eski bir hatıra bu elimdeki çizgiler.
saçım, başım darmadağın, bu yüzden.
ve bu yüzden tüm bu olan biten.
karga karga “gak” dedi, “çık şu dala bak” dedi.
ne dediyse yaptım.
ileriye dahi taşıdım onun istediğinden.
şimdi ne o patika var, ne de şiir var mürekkepte.
ikinci el hüzünler bile fenalık geçirmekte.
yol kenarı çamur suyu, o kırmızı kiremitler,
elektrik veren direkler.
iki taşın arasına sığan o büyük hayaller.
küçük ayı, büyük ayı.
ne varsa göğe dair ve yere ait, işte onlar, hepsi.
biz ki, ustasıyız hayal kurmanın.
geçmişte ne verilirse, ileride o bilinir.
bu denli kusarsam, elbet okyanus kirlenir.
ne desem olmayacak, yine hüzün duvarı,
yine yarıya indirilmiş sevgiler.
bedenler bedelle ölçülüyor,
aşk başka bir kentte, sevda başka.
şimdi yalnızlık hakim insanda.
koşmak yine, iyice koşmak.
o sonsuz sıhhatte kavrulmak ve pişmek.
yoksa ben de bilirim nasıl yanacağımı,
hayır o kadar büyük dilim yok benim,
ki nasıl söndürebilirim bir yangını?
eli kolu bağlı halbuki,
bir üflesem tüm lokmasını bırakır peşinden.
açlığa katlanır, uykusuzluğa bana mısın demez, biliyorum.
sevsem sever, sevse severim.
gel demesine gerek yok, gitsin yeter, ben peşinden giderim.
ey ahbaplar, susturun beni, az daha sussam olacaktı oysaki.
bir çeşit hüküm bu,
ıslak yanaklarda biriken çatlak kırgınlıklar.
kirpiklerin gardiyanlığında müebbet damlalar ve o,
hay aksi neydi o?
o adını bir türlü getiremediğim o şey, neyse o, o şey işte.
hangi harfle başlasam aynı harfte nefesleniyorum.
hangi açlığı yaşasam aynı şeyle besleniyorum.
hangi tokadı yesem aynı şeyi sesleniyorum.
tüm sular şikayetçi artık, sıkılmışlar, haklılar.
içime akıyor artık dışımda birikenler.
yaşlandıkça daha çok susuyorum.
yapacak bir şey yok, bu yolun yolcusuyuz.
gururlanarak söylüyor değilim, fakat elbet, biz buyuz.
her zaman olan oldu.
ben anlattım; kirlendi okyanus.
ben anlattım; kirlendi okyanus.
oysa, anlatacak çok şeyim olmadı benim.
fakat iyi üşüdüm zamanında.
yani üşüdüm.
ben, zamanında hakikaten iyi üşürdüm.
ve şimdi bir şiirle geçiyor gecemin bilmem kaç saati.
harfler küsmüyor bana özellikle şu dönem, ki tanırlar, bilirler beni.
küsseler küserler ve elimden hiçbir şey gelmez,
ki ben küsemem onlara, bilirler.
iyi bir harfle her yerde karşılaşamazsın, bilir misin?
yetişkin bir harf içinde binlerce anlam barındırabilir,
bilir misin?
birkaç harf bir araya geldiğinde on binlerce anlama kavuşabilir ve sen buna yalnızca kelime dersin.
dert örneğin, dört harftir,
derdin taşıdığı anlamı dört taşımaz.
ö'nün anlamı bu anlamda e'ye kavuşmaz.
harfler zaten birbiriyle yarışmaz.
doğru harfleri yanyana getirebilirsen gecen bitmeyebilir.
ve iki harf her zaman doğru şekilde yanyana gelmeyebilir.
bak yine konuşuyorum ahbaplar, susturmadınız beni.
oğlum yarın yine yüzyüze bakacağız,
bir sigara verin hiç yoksa.
hadi bana bir iyilik yapın, tutuşturun paçamdan,
en yanık parçamdan, en taze yaramdan vurun beni.
ne yani, en son okuduğunuz kitabın kapağına da mı benzemiyor kelimelerim?
yoksa çoktan içindekiler kısmımı bitirmiştiniz.
oysa yazıktır, bunu yapmaya hiç yeltenmediniz.
yoksa ben de bilirim ne zaman biteceğimi,
hayır o kadar büyük ruhum yok benim,
ki nasıl gösterebilirim bir geçmişi?
tüm ışık kaynakları güneşten besleniyor,
ki güneş hakkındaki fikirlerim çok eskiye dayanır.
güneş pek dayanamaz benden duyduklarına bu yüzden.
bu yüzden çok yakar yaktığı zaman.
yine de suçlamam onu, bunu yaptığı için,
neyse ki daha güçlü benden, yoksa alırdım sıcağını güneşin.
üşüyen avuçlar tanıyorum,
sıcağa güneşten daha çok hasret duyan.
kalbine giden en kestirme yolu aşındırmışlar senin, belli, çok canın yanmış, biraz su içsen aslında?
içmiyorsun.
karnın aç mı?
şöyle bol acılı birkaç kelime söylesem geçer mi yangının?
sen yine de sus.
belki bitki örtüsü daha çok anlayacaktır halini, mümkündür.
o yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen gecelerin vardı senin, ne oldu onlara?
artık kayboluyorsun değil mi en ufak haritada?
yok usta yok, bir yerinde boğulacaksın o ırmağın.
o patikadan düşeceksin gitsen bile.
o mürekkep yalandan.
ve melekler kalem kullanmazlar.
yazarken bile.
melekler, kalem kullanmazlar.
rica minnet, binbir gayret, ha aslanım az kaldı.
nedir bu çeken seni olduğun yere yeniden ve her seferinde?
aldıktan sonra verdiğin nefesler nerede toplanıyorlar, biliyor musun?
ya da bu akan zaman, söylenen tüm kelimeler, kavuşmalar, ayrılıklar, tüm bu hüzünler ya da mutluluklar,
nerede birikiyorlar?
sessizliğin vücut bulduğu o geniş yelpaze,
hangi surete rüzgar vuruyor peki bu gece?
neden bu denli suskun bu gece yıldızlar bile?
çoğunlukla kum bulurduk deniz kenarında, bol miktarda.
ne sırlar saklanırdı o deniz kenarında.
konu yine suya mı geldi?
konu sudan hiç gitmedi ki.
konu suydu.
su, bu şiirin ana konusuydu.
vay ben ne kirlettim o suyu.
neyse ki pek dili yok, üstüme gelmedi pek fazla.
pek haşır neşir de değil kendisi benimle, günden güne, aydan aya belki de.
içimde ne varsa hala dökmüş değilim, ki ne var bilmiyorum.
mum dediğin ışık verirken kendini eritir, tüm ışık kaynakları aslında, sağı solu aydınlatacağım diye aslında kendini bitirir.
toprak daha sert bugün, gök daha bir yeşile yakın,
sabah ezanı yalnızca minareden okunmuyor şu sıra.
bugün yargıya açılsa varlığım,
yarın idam gerekecek tüm hislerime.
yine de kalem kullansaydı melekler, iyi olurdu.
o patikada mürekkep bulmak güzel olurdu.
yoksa ben de bilirim cennete şiirle gidilmediğini,
hayır o kadar büyük dizelerim yok benim,
ki nasıl bulayım ölmemeyi?
oysa yazmak gerek, daha çok yazmak gerek.
okyanus, affet.
suya şiir yazmak gerek.
okyanus, affet.
suya şiir olmak gerek.
sen yine de affet.
sana temiz olmak gerek.
şiirler temizdir, suyu kandırmazlar.
yine de yüzleşmek gerek;
melekler kalem kullanmazlar.
ben kullanırım.
melekler, kullanmazlar.
kullanmazlar.
Kayıt Tarihi : 25.8.2019 11:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!