Sınır dışı edildi insanlar Mardin'de, çalındı kapıları,
Kırıldı kapılar Mardin'de, yandı canlar,
Tozlu yollara döküldü insanlar,
Kaldı geride anılar ve mezarlar, yas var Mardin'de,
Acılar ve ağıtlar geldi ardından.
Kaldı toprakları,
Medeniyetleri, tapınakları,
Atmosferini, neşesini, şenliğini kaybetti,
Yok artık buralarda,
Tarihin en eski ve en görkemli taş yapıtları.
Sisli yollara düştüler insanlar,
Karanlığa, kana bulanmasın diye gelecekleri,
Saldırıya uğradığında deve nefreti ve kurt dişleri tarafından,
Derin bir üzüntü kaldı o insanlardan geriye,
Hep oralarda takılıp kaldım,
Yüreğim ağladı güldü,
Başıboş dolaştı aklım.
İnsan ırkının en eskisi, ilk dili, ilk milleti, ilk uygarlığı,
Sürülmüş topraklarından, ilahi, etnik, siyah gücün zoruyla,
Bir harabeler dünyasını andırıyor şimdi Harran,
İstila etmiş kara örümcekler,
Kalmamış güzelliğinin kanı canı, eti kemiği.
Gitmiş medeniyet, bitmiş hayat,
Geriye sadece hurafeler kalmış,
Harran halkının namazını, orucunu, ibadetini, bayramını, duasını,
Çalan, Ümmet-i Muhammed'in maharetiyle.
Taş devrinden bu yana korunan sanatsal inceliğin,
En güzel süslemeleri ve en renkli güzellikleri,
Sürülmüş, itilmiş, yok edilmiş ve kaybolmuş,
Hurafelere terk edilmiş yerleri,
Bilimin, sanatın, edebiyatın.
Yüceltilmiş efsanelerle ufukları kaplamış on beş asırlık karanlık,
Silik hatıralarda dahi bilimden mahrum kalmış yeni nesiller,
Kalp ve akıllarındaki duygular yeşermez, derinleşmez, fikirleri işlemez.
Güneşin, ateşin, suyun ve yıldızların sevgisiyle,
Alın teriyle, göz nuruyla taşta harikalar yaratan eller nerede şimdi?
Mezopotamya güneşinin kara gülleri, yiğit adamlar, Sabiiler, Mecusiler, Asurlular,
Nerede bu eski kavimler?
Turuncu bir boşluktur Harran,
İri yarı insanlar gibi yüreklere oturan tanrıların ihtişamı altında,
Gri bir boşluktur dört ufuk ve yaşamak bir yokluktur,
İnsanoğlu için imkansız bir duadır,
Susuz çölde serap ummak.
Döner dünya kendi yolunda,
Gün biter, yıl biter, yüzyıl biter,
Gün gelir yeryüzüne kan yerine yağmur yağar,
Güneş yakar, tapınaklar çöker,
Yeni bir yaşam aşkı filizlenir harabelerde.
Toprağını sıkarsan Mardin tarih,
Taşını sıkarsan mitoloji olur,
Dinlerin, efsanelerin ve insanlığın tüm maceralarının eti - kemiği, aşkı - estetiği,
Binlerce yıldır Mardin'in taşında ve toprağında yaşar.
Anka kuşu,
Simurg, Phoenix,
Krut, Achambha.
Pers mitolojisi doğurdu onu,
Yayıldı sonra efsanesi,
İran'ın ötesine, Pasifik'e dek,
Yeri Kaf Dağı ve Tayland'daki bulutların arkası,
Hindistan'da ve korku dağları Himalaya'da,
Aynı zamanda Vikingler, Hollandalılar ve Frenkler de kendisine yer açmışlardır.
Her dilde adı var bu hayaletin,
Bedeni yok hiçbir yerde,
Korkunun üretip simit gibi sardığı,
İnsanoğlunun cehaletinden ve aptallığından çoğaltıp, bugüne taşıdığı,
Hayallerde değil, gerçek hayatta doğup da yaşayamayanların,
Emek yaratımlarından vazgeçenlerin sığınadır.
Akıllı telefonu, interneti ellerinden düşürmeyen,
Gözlerini televizyondan ayırmayan,
İnsanların beyinlerinde ne işleri var bunların?
Asılsız ateşlerde yanmaya, dönmeye ve yana yana kül olmaya,
Devam et tavus kuşunun gölgesi Simurg,
Boğul okyanuslarda ve uzaylarda,
Azar azar sürüklenip, bilimin ve devrimin selinde,
Eriyip çürü ve bir daha çocuklarımızın dünyasına girme!
Yer yok artık ateşine, uykumuzda bile,
Saçtı masalları, kuşattı yıldızları,
Bilim başını gökyüzüne kaldırdı,
Düşme insanların peşine, aptal aşıklar gibi.
Görünümü solmuş ama son zamanlarda,
Sermayenin kölesi dinler tarafından yeniden cilalanan,
Siyah püsküllü belayı kovduktan sonra,
Asıl konumuz Mezopotamya yoluna dönüp,
Ayet ayet dökebiliriz destanımızı,
Gök ırmaklarının akışına bakıp,
Babil, Basra ve Şengal'in geçmiş ve gelecek maceralarına,
Ve İbrani kökenli dinlerin,
Kargaları güldürdüğü zannedilen ilahi masallarına.
Kayıt Tarihi : 29.2.2024 12:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!