****BU SENEDE PASLANDIN ****
Ne tembel adamsın yerinden kalkman..
Yata yata bu senede paslandın..
Çalışır çabalar durmazdın biran...şiire boş verdin...
Dağlar diye kar yığnına yaslandın...
******
Sen! “Ey Engelli ” İnsan; Ahirette rütbeni anlatacak, ne kalem var, ne de lisan…
Engelli olmak ya da olmamak hiç kimsenin elinde olan bir şey değildir. Bugün sağlam konumundayken yarın diğerlerine Göre Sakat özürlü engelli konumunda olabilirsiniz. Onlara acıyarak, üzülerek yaklaşmak yerine onlar için ne yapabilirim düşüncesiyle yaklaşarak daha yararlı bir davranış sergilemiş olursunuz engelin bedende ya da zihinde değil, ülkenin insanlarında olduğu gerçeğini görmektir. Engelli, doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar veya kaza sonucu oluşan sakatlık demektir. Toplumsal Olarak tutum ve tercihler sonucu yaşamın birçok alanında kısıtlanan, engellerle karşılaşan kişi demektir. Azınlık olarak görülmektir. Ancak azınlık değildirler. kuruluş ve varoluş amacı; kendilerinin haklarını korumak ve yaşamlarını kolaylaştırmak olan sivil toplum kuruluşları ve dernekleri tarafından dahi, dikkate alınmamaktır, kendileri için verilecek hizmetin lütuf olarak görüldüğü Bir Toplumda yaşamaktır. Çalışamamak, okuyamamaktır. Engelli rampalarının önüne arabalarını park edenler yüzünden yüksek kaldırımdan inmektir". Dışarı çıkmamaktır, evde mahkûm gibi yaşamaktır. Çoğu binaya mimari engellerden dolayı girememektir. Ulaşım araçlarını kullanamamaktır. Pazarda, Sokakta, parkta, ne işi var bunun burada anlamında bakışlara maruz kalmaktır. Engellilere yapılan asansörleri kullanamamaktır. Engeliniz beyninizdeyse deli, kulağınızdaysa sağır, bacağınızdaysa topal, gözünüzdeyse kör, bedeninizin herhangi bir yerindeyse sakat olarak adlandırılmanız demektir.
Hz. Peygamber’in kendi döneminde engellilerle yaşadığı bazı olaylar söz konusudur. Örneğin, Abese Suresinin ilk ayetlerinde, Hz. Peygamber ile âmâ Sahabi Abdullah b. Ümmi Mektum arasında cereyan eden şu olay anlatılmaktadır: Kureyş’ in ileri gelenlerine İslâm’ı anlatırken gözleri görmeyen Abdullah b. Ümmi Mektum yanına gelerek Hz. Peygamber’den kendisini İslâm konusunda aydınlatmasını ve bilgi vermesini istemişti. O’nun bu tutumu Hz. Peygamber’in hoşuna gitmemiş, sözün kesilmesini istememiş, bundan dolayı ona karşı ilgisiz davranarak onun isteklerine cevap vermemiş ve yüzünü çevirmişti. Yüce Allah, bu olay akabinde O’nun bu tavrını şöyle tenkid etmiştir: “(Peygamber) , âmânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve geri döndü. Ne bilirsin, belki o temizlenecek? Veya öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek. Kendini muhtaç görmeyene gelince, sen ona yöneliyorsun. Oysa ki onun temizlenip arınmamasından sen sorumlu değilsin. Fakat sen, koşarak ve (Allah’tan) korkarak sana gelenle de ilgilenmiyorsun.”.Ayette geçen ifadelerden anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber, olay esnasında Mekkelilerin önde gelenlerine İslâm’ı tebliğe fazlaca kendini kaptırmıştı. Çünkü O, kendilerine dini tebliğ ettiği kişilerin Müslüman olacaklarını umuyor ve Müslümanların güçlenmesini arzu ediyordu. Görme engelli olan Abdullah b. Ümmi Mektum’ un ihmal edilmesi, onunla ilgilenilmemesi Allah tarafından hoş karşılanmamıştır. Olaydan sonra Hz. Peygamber, Abdullah b. Ümmi Mektum’un yanına her gelişinde ona “Ey hakkında Rabb’imin beni itab ettiği (uyardığı) zat merhaba! ” der ve urbasını altına sererdi. Ayette Peygamber uyarıldığı gibi, aynı zamanda âmâ olan Abdullah b. Ümmi Mektum da gözü gören kimselere nasip olmayacak bir şerefle taltif edilmiştir.Tarih boyunca her toplumda belli oranda engelliler her zaman var olagelmiştir. Hz. Peygamber döneminde de belli oranda engelliler mevcut olmuştur. Hz. Peygamber insanları fiziki/biyolojik yapıları veya doğuştan getirdikleri farklılıklarına göre bir ayırıma hiçbir zaman tabi tutmamış ve böyle bir yanlışın içerisinde olanlara tepki göstermişti. Dolayısıyla manevi evrensel değerlere sahip olan bir engelli bir kişi, manevi değerlere sahip olmayan sağlıklı/engelsiz bir kişiden daha Efdaldir. Hz. Peygamber’in engellilerle olan ilişkileri tamamen insanî ve ahlâkî boyutlarda gerçekleşmiştir. Onlara değer verdiğinin en güzel göstergesi onlara üst düzeyde kamu görevleri vermiş olmasıdır. Onun için önemli olan ehliyet, liyakat ve ahlâk gibi niteliklerdir. Bugün de aynı yol takip edilerek engellilere kaymakamlık, valilik gibi üst düzeyde görevler verilmesinde bir sakınca görülmemelidir. Toplumda bu anlayış ve bakış açısı geçerli olmuş, bu konuda Hz. Peygamber örnek alınmış olsa, engellilerle ilgili aşılamayacak, çözümlenemeyecek bir sorunun ortada kalmayacağı kanaatindeyiz. İslam’da engellilere karşı olumsuz tutum ve davranışların yeri yoktur. Birinci derecede engellilerin insanca yaşamalarını sağlamanın yolu onlara insan olarak değer vermekten geçmektedir. İnsan merkezli bir dünya anlayışına ve düşüncesine sahip olmayan toplumlarda normal insanların dahi problemlerinin çözülmesi olası değildir. O halde yapılması gereken şey, anlayış ve düşüncelerde vahiy merkezli değişikliklerin yapılmasıdır. İslam dini ilim dinidir. Hiçbir ayırım yapılmadan kadın ve erkek herkese ilim öğrenmenin farz olduğunu. Beyan eden ve kendisinin Muallim olarak gönderildiğini. İfade eden Hz. Peygamber, hayatı boyunca ilmi faaliyetleri ihmal etmemiş, bilgi toplumu oluşturmak için çaba sarf etmiştir. Engellilerin de bu haktan mahrum edilmemesi bu anlayışın bir gereğidir. Dolayısıyla engellilerin eğitim-öğretim hizmetlerinden mahrum edilmemesi için onların okuyabileceği, onların durumlarına özgü okulların yeterince açılması en doğal haklarıdır. İstenilen düzeyde verilecek bir eğitim-öğretim neticesinde engelliler arasında da dünya çapında insanların yetişmesi imkan dahilinde dir.
Toplum olarak engellilere karşı hoşgörü, anlayış, şefkat ve merhametle yaklaşılmalıdır. Onları hor görmek, aşağılamak, dışlamak, küçümsemek, ilgisiz kalmak, yardım etmemek gibi olumsuz tavırlar içerisinde olmak insanî ve ahlâkî değerlerle bağdaşmaz. Hadislerde engelliler, yaşadıkları zorluk ve sıkıntılara karşı metanet, sabır ve şükür ile hareket ettikleri takdirde kendilerine kimi yerde günahlarının affedileceği, kimi yerde cennetle ödüllendirilecekleri şeklinde müjdelerin verilmesi dikkat çekicidir. Bu Mükafatların büyüklüğü sahip oldukları özürlerin büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Hz. Peygamber’den nakledilen bu tür mesajları öğrenen inançlı bir engelli, yaşama daha bir dört elle sarılacak, hayata daha umutla ve sevinçlebağlanacaktır.
Nesilleri yetiştiren kadındır. kadın...
&&&&&& NESİLLERİ YETİŞTİREN KADINDIR KADIN... &&&&&
Yaralı kalplere gönüllere merhem olan.....
UYANIN ARTIK
Türk-İslam sancağında; şahlan malı bu ümmet
Bizimle uğraşmayın kopar size kıyamet
Uyan artık ey uyan sen yok oluyor şu millet
Şanla şerefle dolu geçmişini ararsın
****
&&&&& DOYUMSUZLUK &&&&
Kanaat azı bulanın bu kadarı bana yeter demesi...
Bahtiyarlık ve fazilet zenginlik verir...insanın azla yetinmesi..
Hırsla artan ihtiyaçlar..beraberinde getirir doyumsuzluk..
Dünya malı arttıkça artar...beraberinde susuzluk...
Kanaatten nasibini alamamışşın ki....ızdırabın büyür..
Bak Ütüldüm İşte
&&&&&& BAK ÜTÜLDÜM İŞTE &&&&&&
Miskete bakıp ta: hiç hayal kurdunuz mu; ?
PEYGAMBER EFENDİMİZİN SEYFULLAH (ALLAHIN KILICI) LAKABINI VERDİĞİ
HALİT BİN VELİT
Halid bin Velid yaklaşık olarak 590 yılında dünyaya geldi. Annesi Lübabe ve babası ise Mahzum ailesinden Velid'dir. Ailesi (Mahzum kabilesi) askeri konularda uzmanlaşmış ve imtiyazlı bir Kureyş kabilesidir. Gençliğinde mızrak, yay ve kılıç kullanmayı ve süvariliği öğrendi.Bedir Savaşı'na katılmayan Halid Uhud Savaşı'nda ilk defa Müslümanlara karşı savaşmıştır. Bu savaşta emrindeki atlıları Müslümanların arkasına sarkabilecek bir biçimde konuşlandırmıştır. Buna karşılık Hz. Muhammed bu atlıların yolunu savunmaları için elli okçuyu görevlendirmiştir. Savaşın başında Müslümanların üstün gelmeleri ile okçular konumlarını terkedince, Halid bin Velid fırsatı değerlendirip Müslüman ordularını emrindeki süvariler ile arkadan sıkıştırmıştır. Bu hareketi ile Halid bin Velid savaşın seyrini değiştirmiş ve Mekkelileri yenilgiden kurtarmıştır fakat savaşta bir galip taraf yoktur. Bu savaştan sonra Hendek Savaşı'nda son kez Müslümanlara karşı savaşmıştır. Hudeybiye Antlaşması'ndan sonra daha önceden Müslüman olan kardeşi Velid aracılığı ile Müslüman saflarına katılmıştırHâlid bin Velid, Peygamber efendimizin sözlerini haber alınca, İslâma meyli arttı. Peygamberimizin yanına gitmek için hazırlandı. Bu durumu kendisi şöyle anlatıyor:
"Allahü teâlâ, benim hayrımı dilediği zaman, kalbime İslâmiyet sevgisini düşürdü. Beni, hayır ve şerri anlayacak hâle getirdi. Kendi kendime dedim ki:
- Ben, Muhammed’e karşı her savaş yerinde bulundum. Bulunduğum savaş yerlerinden hiçbiri yoktur ki, dönerken, aykırı ve yanlış bir iş üzerinde bulunduğumu ve Muhammed’in, muhakkak gâlip geleceğini içimde sezmiş olmayayım!
&&&& ALLAHU ALLAH..ALLAHU ALLAH..&&&&
Kalbimiz meyletmiş..cezbine girerek.. yönelerek...
Aklımız fark etmiş...ilmine girerek...ögrenerek
Yüzümüz çevrilmiş..hakikatine girerek..sığınarak..
Ruhumuz yücelmiş..Arşına girerek...barınarak...
*******DEMOKRASİ BEKÇİSİ AZİZ MİLLETİM ******
Bu milletin sevdası : i'lâ-yı kelimetullah aşkıdır …
TÜRK MİLLETİNİN bağrında,Özgürlük Yanan Bir Işıktır.
&&&&&& DERDİ CANANE &&&&&
Evliyadan aldık biz bu erkanı
Candan da ayan görgük bu sırr-ı
Yana yana zikredelimi Allahı
Ateş yanar, gönül kazanı çoşar
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!