Usandım esmeyen rüzgardan gelmeyen yardan
Nakış nakış içime işlenen hüzünlü şarkılardan
Hiç geçmeyecekmiş gibi duran zamandan
Bülbülün sesinden gülün nazından...
Rüzgar, en kurak şiddetiyle eserken
Ve bir damla suya hasret beklerken
En derin boşluğumda yağmurlar biriktirdim
gecelerden kalma sevdalardan geçerken
Ne nidalar aktı diller kervanında
Sessizdi çoğu zaman
Sokağımdaydı gülüşleri
Işık saçardı gözlerime
O yollar hep tenhaydı
Yitik düşler dergahında derviş edası bir göz yaşı
Günaha bulanan eller ve gözler çağı
Uzaklarda uçan kuşun kanadı yârin saçı
Yüreğe dokunan bir parça hasret yumağı
Uyandım ve her şey farklıydı
Yollar bitmiş sevdalar tükenmiş ve kuşlar uçmuştu.
İlmek ilmek dokusunu işlediğim hayallerin yerini,
tozlu raflarda kalmış kitaplar almıştı sanki
Her şey eskimiş ve bende eskimiştim
Zamanın tozu genzimi yakıyor kör sokaklarda
Eski bir kitabe gibi anlaşılmıyor kelimeler
Bir sessizlik bir buhran gecesi
Bir yıldırım gibi gökleri yırta yırta
Yine gelirim biliyorum
Yürüyorum yürüyorum, ama bitmiyor.
Yol karanlık ay karanlık zifiriye gömülmüş düş bahçeleri.
Uzun, derin bir boşluk, amaçsız ve çaresiz...
Bak dağ duruyor yalnızlığın karanlığında
Vadi sessiz ağaçlar kimsesiz
Uçurtmalar uçuruyorum maviliğe,güneş kavuruyor yelkenimi
Orda bir deniz var hırçın hoyrat esiyor göğüme
Bırakmıyor yalnızlığımı ve sert rüzgarlarla kayalara vuruyor kimsesiz umutlarımı
Yorgunum bugünlerde
Biraz kırgın
Biraz kızgın
Birazda sensiz bir kışın üşümesi var bedenimde
Gecelerime gelme artık
Bundan sonrası acı bir hatıradır
Bir ölümdür kış ortasında
Bak umudun rengini yitiriyorum
gün batımıyla beraber
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!