her kitabın ortasında
ya bir kuru gül yaprağı
yada kurşun kukusu
yarını yarım kalmış
ölüm ve aşk dolu
bir derin geçmiş gizli
mektuplar yazardık uzak adreslere
cevap bulmayan sorular yığılırdı kenarda köşede
hayat başka yerlerdeydi
biz başka yerlerde
kendi isimlerimizi ve sıfatlarımızı arardık
kendi soru ve cevaplarımızla
yaşamanın, içselleştirmiş ifade yollarını
üslubunu ve araçlarını
içinde bulunduğumuz hayat tarzlarını
karşılaştırırdık
bir kampana sesiyle başlardı
uğurlanmaya tabi bütün gidenler
en soğuk mevsimin habercisi
peronda kalan sessiz seslerdi
sadece bir an
o kapıdan kimler çıkardı
sonra yavaşça yürürdü
ilk ışığa
bin yalnızlık saklı geceye
veya öyle gelirdi
biz unutkandık
tarih ise yalancı
ruhsuz ve amaçsız
ne sağcıydık
ne de komünist
bir zaman vardı ki
hayatı hep kitaplarda bulacağımızı düşünürdük
gün gelirdi
yeni bir bilgiyle görmeye başlardık hayatın akışını
bazen hayat yetersiz kalırdı
özgü muhasebelerde
öne çıkan sorulara
kitaplar okurduk
ciltler dolusu,
külliyatlar halinde
kitapçıları dolaşır
eski kütüphanelerin tozlu raflarını karıştırırdık
hayatın özünü bugünde bulamıyorsak
geçmişi anlatanlarda bulurduk
cevabını aradığımız sorulardan biri de buydu
hangi zeminde kendimiz olarak var olmayı sürdürebilirdik
müslüman olmak
insan olmak için
hangi soruları bastırmayı gerektirirdi
kusursuz
korunmuş saklanmış
o biricik kitapla
o kitabı açıklayan ciltlerle
yıkanır
arınırdık
her seferinde
defalarca
defalarca
sorulmuş soruların cevapsız kaldığı bir yer vardı
ölüm vardı
arkası vardı bugünün
cennetin ak gölgesinin ışığı vururdu karanlığımıza
sonsuzluğun işaretleri belirgin hale gelirdi o zaman
önce çocukken sevmiştik
sade cümlelerle dilden dile aktarılanlarla
birbirimizi sevdiğimiz için
bilmiştik hayatı
içimizden biriydi
göze görünmese de sezilen
bilinen, sevilendi o
ne kadar var
ne kadar yok
olmadığı yerlerde niye yok
bulunduğu yerlerde niye var
yeni
farklı
hiç düşünülmemiş,
hiç ifade edilmemiş
duygu dünyamızın süzgecinden geçirdiğimiz fikirlerdi
ayağımıza bir ip takılırdı hep
dışarıya atılan ilk adımlarda
saklanmıştı
istasyondan kalkan son trenin
yerdeki izleri arasına
bir mendilin sallanışı gibiydi
gidişlere ağlayarak bakardık
gelişini hiç görmeyeceklerimize
ne yazık
saf bir teslimiyetin öğesiydi
onu rüyalarda görür anlatırdık birbirimize
etrafına ışık yayan
aşina olunan bir siluetti
geçtiğimiz yolları aydınlatan bir ışık huzmesiydi
inandığımız her şey
hayat satrancının şahı gibi koruluydu
nerede bir yürek kanarsa
o yürekle birlikte yürekten ağlardık
ne güzel kitaplardı okuduklarımız
dünyamıza bahar
aşk masalı getirdiler hep
kitaplar bize
sevmeyi öğretti
sevmenin bir sınırı olmadığını
seviyorduk
çünkü seven
sadık ve sebatkardı
suda yanan ışık misali aydınlıktı
sığınaktı
başka bir deyişle
içinde yaşadığımız dünyaydı
redfer
İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 29.5.2023 15:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!