SPOR ŞİİRLERİ

SPOR ŞİİRLERİ

Sebahattin Kömürlü

DURUŞ
Duruş diyince, çok karmaşık bir konu olduğunu bilmekle beraber bu konuda az laf edildiği kanaatindeyim. Duruş, bilindiği üzere durmaktan gelir. İyi de neye karşı nasıl, nerede durmamamız gerektiğini bilebiliyor muyuz? Bu çok önemli bir detay -ki bu detayın hakkı verilmediği zaman, problem çözümsüzlüğe kayar. Kişi, kişiliğini sağlam kuramamışsa, nerede nasıl duracağını çoğu zaman tayin edemez de. Bu sorunu, kişi kendince birçok bahane üreterek örtbas etmeye çalışsa da, bu ikilemi yaşayan bozuk şahsiyetler, aslında bu ikilem altında ezildiklerini de bilirler. Bunlar o kadar kaypak ve esnektirler ki, bu kaypaklığın ve
dönekliğin bir sanat olduğunu hiç çekinmeden ortaya koymaktan da çekinmezler. Hatta daha ileri giderek bu yönlerini kendileri için bir övünç kaynağı olarak görürler. Ve buna kendilerini de inandırırlar. Bu tipler, toplum sağlığına o denli zarar verirler ki, bu konuda, zamanla kendi sağlıkları da bozulur. Bunlar; politika yapmanın ve ya siyasetin apayrı bir argüman olduğunu ileri sürerek toplumda bireyi (Türkiyeye özgü) siyasetten ve politikadan da uzaklaştırmak için her türlü argümanı kullanmaktan kaçınmazlar. Gerekirse bu iş için ülke çapında sıkı yönetimler ilan edilmekte, daha da ileri gidilerek güya adı devrim olan (Devrimler yapmaktan da kaçınmazlar.) gerici ayaklanmalarıda organize ederler. Çok kısa bir tarihi analiz yaptığımızda 1970li yıllarda anayasa hakkında Süleyman Demirelin "Bu anayasa ile bu ülke yönetilmez" lafı ile bugünkü iktidarın, ileri demokrasi adına üretmeye çalıştığı sivil anayasa söylemlerine baktığımızda, toplumu yönetmeye talip olan kaypakların duruşunun ne kadar sapkınlık içerdiğini tespit etmek, toplumda bireyin duruşu ile doğru orantılıdır. Çünkü; birey, bu yönetim erkine talip olanlara mevcut anayasa ve anayasal koşullarda oy vermiş olup bu anayasal çerçeve içerisinde
güya yönetilmesini talep etmiştir. Yönetime talip olan seçilmişler de seçildikleri an itibariyle, seçilmiş olduklarının tescilini mevcut anayasa ve anayasal düzene uyacaklarını beyan ederek, yemin edip görevlerini ifa edeceklerini söylerler. Şimdi buradaki duruş irdelendiğinde toplumda bireyin ve bu toplumu yönetmeye talip olan seçilmişlerin duruşu ve bu duruşlardaki zig-zagların boyutu ve de kırılganlığı o kadar hızlıdır ki, sorulması gereken sorunun şu olduğu kanaatine varmamız mümkün olsa gerek. Toplum mu duruşu itibarıyla yanlış yapmakta, yoksa yönetime tabii olan yöneticiler mi yanlış yapmakta? Bu soru irdelendiğinde karşımıza
genelde toplumda bireyin yanlışları öne çıkarılmakta. Bunun cari olabilirliğini analiz etmemiz hiç şüphesiz gerekmektedir. Ancak, toplumda bireyin duruşunun eğitim, spor, sanat, basın, sair organlarla nasıl manüple edildiğini de ortaya koymamız gerekir. Haa... Burada iktidar gücünü ele geçirenlerin de duruşlarının emperyal güç tarafından manüple edildiğini söyleyebilirsiniz. Bu tespit de doğrudur, da, bu tespit doğrudur demek, bizi duruş itibarı ile düzgün bir duruşa götürür mü? Kanımca İktidar, iktidarsızlığını bir defi olarak ileri süremez. Zaten yakın tarihimizde iktidar gücünü ele geçirenlerin, iktidarsızlıkları bir çok kere tespit edilmiştir. Şimdi bu tespitler doğrultusunda ülkede bireyin duruşunu ele aldığımızda aslında başta tespit ettiğimiz anlamda bir duruşun sergilenmesinin zorluğunu da yakalamış bulunmaktayız. İleri akıllılar millete, salak diye diye kendilerince milleti, salaklaştırdıklarını sanmaktadırlar. Oysa düşünmeleri gereken, Atatürk'ün veciz sözleridir. Atatürk, Türk milleti zekidir, çalışkandır, dediğinde sergilediği duruş, Türk milletinin geleceği açısından olması gereken bir duruş biçimidir. Bu tespit bizim arayışımızın nasıl bir duruşa yönelmesi
gerektiğine de götürmektedir. Yani, duruşunda kaypaklığın en ufak emaresi görülen bir zevatın, gelecekteki zemininin kaypaklığının tespiti mümkün olamamaktadır. Çok yakın zamanda, 9. Cumhurbaşkanı; Süleyman Demirel'in güya büyük bir laf ediyormuş gibi "dünün güneşi ile, bugünün çamaşırı kurutulmaz." lafı kanımca aranan adı geçen duruştaki duruşunda ne kadar kaypak ve seviyesiz olduğunun bir tespiti olsa gerek.
Bizim aradığımız duruş öyle aranıp da bulunamaması gereken bir duruş da değil. Bizim aradığımız duruş, Atatürk ilke ve înkılaplarına ve de cumhuriyetin değer yargılarına sahip çıkılması gereken bir duruştur. Bu duruş insan onuruna yakışan en erdemli duruş olsa gerek. Çünkü; Atatürk, kurtuluşun Türk milletine özgü bir kurtuluş olmadığını da deklare ederek mazlum milletlerin de özgürlüğe kavuşmasını, onların bu özgürlük yolunun da Türk Cumhuriyetinin bekası ile doğru orantılı olduğunun da tespitini yaparak evrensel değerde gerçek duruşunu da ortaya koymuştur.
..

Devamını Oku
Elazığlı Mustafa Kaya

yamalı top başında
zekası yuvarlanıp
durdu insanın
yıllarca
derme çatma sahalarda
başlangıçta
rant..iddia..şike
..

Devamını Oku
Caner Yücel

Bataklığa saplanmış umutları yeşertmek
Yeni bir gün
Yeni bir hayat demektir.

Koşmak, ayakların olmadan
Etrafa yalancı gülüşler dağıtmaya
Sahte bakışlarla bakmaya benzer.
..

Devamını Oku
Emin Bülent Serdaroğlu

TÜRKÜM ben...
Oğuz nesli benim nesli vakurum...
Altaylar'a bağlar beni alnımdaki nurum..

Parlak güneşin doğduğu yerlerde doğan ben,

İlk ateşi içtimdi bir ARSLAN memesinden..
..

Devamını Oku
Senem Aygül

Güçlü kadınlar vardır, her işlerini kendileri halletmeye çalışan. Anne babaları tarafından böyle yetiştirilen. Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler. Evdeki tüm tamirat,tadilat işlerinden anlarlar. Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler.Faturalarını kendileri yatırırlar. Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar. Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler. Özgürlüğü severler, dik durmayı da, güçlüdürler çünkü…

Aşık olduklarında hissederek yaşarlar. Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler. Sevdiklerine problem çıkarmazlar. Bütün gün çalışıp durduktan sonra, akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde, hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan, o her neredeyse onun olduğu yere giderler.

Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan, yansıtmazlar çünkü. Para var mı, işyerinde sıkıntı mı oldu, birine canı mı sıkıldı, hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği. Çünkü istemezler kimse onlara acısın.

Sonra da bir bakarlar ki, bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz. Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına dönüşür. Eskaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar, bu sefer de sorunlu kadın, kaprisli kadın, tahammül edilmez kadın damgasını yerler. Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar!
..

Devamını Oku
Müfit Aksakal

Her işin başı sağlık,
Yok ondan büyük varlık.
Ev dolu paran olsa,
Yine çekersin darlık.

Sağlık bir kuş gibidir.
Aniden uçar gider.
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Sen umudu yitirme,
Fizik tedavini ol,
Şahsım fayda görmedi,
Edinemedi bir rol…

Faydasız sayılamaz,
Elbet mutlaka vardır,
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

19 Mayıs 1919,
Atam Samsun’a geldi,
Bu ulusal bir gündür,
Milletim çok sevindi…

Yurdumun her yanında,
Spor gösterilerim var,
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Duygular körleşmişse kimse engelleyemez,
Merhametin de yoksa canilik terk edilmez…

Resul yasaklamıştı avdan hedef yapmayı,
Hayvanı katletmeyi, zevk için avlanmayı…

Katlettiğin domuzlar başka tür için avdı,
..

Devamını Oku
Refah Torlak

“ BEŞİKTAŞ AND’I "


Şanlı al bayrağımızla birlikte siyah beyazımızda

Daha nice asırlar gururla, İlelebet dalgalanacak

..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Eğitim üzerine yazılar:

OKULLARIN YENİDEN TANZİMİ

Bugünkü okulların öğrenciyi nefret ettiren, öğrenim psikolojisine tamamen aykırı, askeri nizamiye havasında, yeşilden ve spor alanlarından mahrum, iç mekanları hapishane koridor ve koğuşlarının birebir aynısı denebilecek stildedir.
Yeni mimari arayışlarıyla özel sektörün inşa ettirip devlete devrettiği okullar bile bu alanda fazla bir fark göstermiyor, ideal olana uzak yapılarıyla Türkiye’de eğitim mekanlarının eğitimi felç eden mekanlar olduğunu artık anlamanın zamanı gelmiştir.
Eğitimde ilk halledilmesi gereken budur ve bu konu aciliyyet gereken konuların başında gelir. Kent dışına taşınması zaruri hale gelmiştir tüm okulların. O da yetmez eğitim kampüsleri planlanmalı, doğu İslam, Osmanlı Selçuklu mimarisinin bir devamı olarak yapılacak binaların, bahçe peyzajından tüm mekânlarına kadar her şeyinin milli olması gerektiği açıktır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

YENİ PAGANİZM



Paganizm ölmedi, paganizm hala yaşıyor. Çağdaş paganizm gündelik hayatın içine gizlenmiş durumda bu yüzden kimse fark etmiyor bunu. Bu yüzden de ruhumuzun d erinliklerine yerleşiyor, toplumları ele geçirip kuşattığı gibi fertleri de derinden derine ele geçiriyor.
Bu gün sabah erkenden kalktığımızda karşımıza çıkan ilk kişiye günaydın deyişimiz pagan dünyasının ilk selamlaşmasını oluşturuyor. İslam düşünce ve yaşantısının alternatifi olarak yerleşen bu tür paganist uygulamalar hayatımızın her yanına uzanıyor, bin bir kollu bir ahtapot gibi dünyamızı kuşatıp yavaş yavaş somurup yok ediyor.
Okullarda sabah antlarının çıkışı modern paganizmin ilk uç vermesi, amentüsüdür. Hatta bu gün marşla haftaya başlama ve marşla haftayı bitirme törenleri pagan tören değil de nedir? Kentlerin tüm meydanlarını kuşatan, adım başı korkunç bir heyula gibi insanların üzerine abanan heykellerin, okulların en mutena yerlerine konulan adeta bir tapınma köşesi haline getirilen büstlerin pagan uygarlıklardan kalma olduğunu, bu pagan dinin bir versiyonu olan günümüz paganlığının ibadet yerleri olduğunu kim inkar edebilir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

İSLAM VE BİLİM

Bilim İslam’da en önemli konu. İslam’ın ilk emri ‘oku’. Buna rağmen Müslümanların ilimle bağı günümüzde pek öyle sıkı fıkı görünmüyor. Oysa Peygamber Efendimiz (sav) mescidini medreseye çevirmişti. Hele Ashab-ı Suffe denilen yüce kişiler ilimle meşgul olmaktan fakir düşmüşlerdi.
İlim yolunda fakr-u zarurete düşmüş olan bu topluluk İslam’ın yayılmasını, kökleşmesini, sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlamıştı. Bu medresede ne ilimler öğrenilmiş, ne sağlam tefekkür tesisi edilmişti. Bu kutlu medresede yetişen yüzlerce insan bir ışık olup dünyayı aydınlatmıştır.
Bu medresenin müderrisi Hz. Peygamber (sav) idi. Ve her anları ilimle dolup taşıyor, ilimle din at başı beraber yürüyordu. Onlar bilmedikleri bir öğretiyi uygulamıyorlar aksine güneş gibi gördükleri, apaydınlık bildikleri, ilmek ilmek ördükleri dini yaşıyor onu hayat haline getiriyorlardı.
Oysa bu gün Müslüman inandığı dinin gereklerini bilmeden uygulamaya çabalıyor, bilmediği için tam anlamıyla uygulayamıyor. Yarım yamalak öğrenilen din yarım yamalak yaşanıyor ve gelecek nesillere aktarılamıyor. Oysa binlerce tefsiri bulunan Kur’an anlaşılmak için raflarda bekliyor. Dini en iyi anlatan Hadis kitapları unutulmuş, dinin ahkamını öğreten Fıkıh kitapları terkedilmiş. Hele dinin en iyi örneği Peygamber hayatı olan siyer kitapları unutulmuş. Üstüm ahlak sahibi zatların hayatını anlatan menakıp nameler okuyucusunu bekliyor.
Bu gün İslam adına nesillerin bildiği fazla bir şey yok. Gençlere niçin, neye ve nasıl inanacakları anlatılmıyor. Yıllarca kuru bir din dersi hiçbir yaraya merhem olmamıştı. Şimdi öğretilmek istenen derslerin de inkar fırtınası karşısında pek bir şey ifade edeceği sanılmasın.
..

Devamını Oku
Hatice Ak

İlk hangi şiirdi okuduğum bilmiyorum
Belki çocukluğumda 23 Nisana yönelikti
Belki gençliğimde Atatürk ve Devrimlere

Ne zaman ve kime hayrandım fikrim de yok
Ama şiir yazmaya ne zaman başladığımı,
Çok net hatırlarım.
..

Devamını Oku
Mustafa Çelebi Çetinkaya

Her şey hazırdı artık. Zorlu geçen iki sene sonrasında artık hiçbir bankaya borcu kalmamıştı. Derinden nefes almanın zamanıydı. Hiç zaman kaybetmeden ilk maaşını alıp bir tatile çıkmalıydı ailesiyle. Eşi ne kadar acele etmeyelim biraz toparlayalım dediyse de dinlememişti. Bu ay maaşı alınca hiçbir yere bir kuruş borç ödemeyeceğim dedi heyecanla. Bu fırsat kaçmaz Filiz anlıyor musun bu fırsat kaçmaz. Arabasının bakımını yaptırdı, muhabbet kuşları Cemreyi akşamdan komşuları Halil beylere emanet etti. Sabah ezanıyla çıkacaklardı yola. Öyle ya öğlenin güneşine kalmanın bir manası yoktu. Sabah ezanla çıkarlarsa öğlen yemeğine otelde olurlardı. Otel için rezerve yaptırırken günü bile belli etmemişti.
Heyecandan uyku girmedi gözüne, yeni aldığı eşofmanlarını ve spor ayakkabılarını giydi daha kimse uyanmadan. Sonra sırayla eşini ve çocuklarını kaldırıp düştüler yola…
Metin bey iki senedir bugünü bekliyordu ve nihayet tatil için yoldalardı artık.

***

Maliye bölümünü tercih etmesinde ön ayak olduğu için kızıp duruyordu abisine. Oysa o liseden beri sınıf öğretmenliği düşünüyordu. Maliye bölümünün dersleri ağırdı, yılsonu sınavları da istediği gibi geçmemişti. Büt için tekrar okula gelmesi gerektiğini ailesine nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Yurt neredeyse boşalmak üzereydi, öğrencilerin çoğu tatil ile memleketlerine gitmişlerdi ve sadece yurt çalışanları ile kendisi gibi henüz parası gelmemiş birkaç öğrenci vardı. Lanet telefon bir türlü çalmıyordu, abisi bir türlü aramıyordu. Oysa iki gün geçmişti abisinden harçlık sözü alalı.
..

Devamını Oku
Müfit Aksakal

Kumar ocak söndürür.
İçki insan öldürür.
Spor seni güldürür.
Vücudun dimdik durur.

Yaşamak istiyorsan,
İçkiden hep uzak dur.
..

Devamını Oku
Ali Lidar

Öğrenciliğimin son senesi bir kızla tanışmıştım. Sadece sarhoş olduğu zamanlar arardı beni. Cep telefonum yoktu o zaman. Şeker fabrikasının yurdunda kalıyordum. Bazı akşamlar arardı yurdun ortak telefonundan, ben de kalkıp yanına giderdim. Yanına gittiğimde hayli sarhoş olurdu genelde. Otururdum karşısına, sessizce içmeye devam eder, mekanın kapanmasına yakın da birkaç şişe şarap alıp evine giderdik. Bazen hiç konuşmaz, bazen de sızana kadar anlatırdı. Ve istisnasız her seferinde ağlayarak kapatırdı geceyi. Ben neredeyse hiç konuşmazdım. Sabaha karşı, çoğu zaman oturduğumuz yerde uyuyakalırdık. Bir kez bile sevişmedik. Kimse kimseye aşık falan olmadı. Hakkında çok az şey biliyordum. BESYO’da okuduğunu, haftada birkaç gün bir spor salonunda aerobik dersleri verdiğini biliyordum o kadar.

İşsiz güçsüz sokaklarda dolaştığım saçma sapan bir öğleden sonra, birdenbire ayaklarımın beni çalıştığı salona götürdüğünü fark ettim. Aslında çok bir merakım yoktu, ama biraz da varmış demek ki, reflekslerime itiraz etmeden salona kadar gittim. Danışmadaki görevliye sordum orada olup olmadığını. Derste olduğunu, yarım saat sonra çıkacağını söyledi. Girişteki sandalyeye oturup beklemeye başladım. Tuhaf vücut geliştirme dergilerini karıştırıp vakit geçirdim bir süre. Sonra sesini duydum. Danışmadaki kızla konuşuyordu. Kız beni gösterdi, o da başını sallayıp hızlıca yanıma geldi. Niye geldin, dedi. Bilmiyorum dedim. Hakikaten de bilmiyordum. Beraber dışarı çıktık, yürümeye başladık. Uzunca bir sessizlikten sonra, gelmemeliydin dedi. Bir şey demedim. Ama çok da anlam veremedim. Sevdiği kadının genelevde çalıştığını gören adam gibi hissettim kendimi. Haliyle, hayli bozuldum. Başka bir şey konuşmadan caddenin sonunda ayrıldık.

Bir daha hiç aramadı beni. Ben de arayıp sormadım. Hatta suçlu hissettim kendimi. Konuşulmamış, sessiz bir anlaşma vardı sanki aramızda ve ben o anlaşmayı bozmuştum. Başlarda düşünüyordum biraz, sonra ne yalan söyleyeyim, ciddi ciddi içtiğim bazı akşamlar dışında neredeyse hiç aklıma bile gelmedi. Sonra mezun oldum, yurttan ayrıldım, göreve başladım vs..

Yaklaşık üç yıl sonra Milli Eğitim Müdürlüğü’nün koridorunda karşılaştık. Yanında uzun boylu bir adam, ellerinde birkaç evrak, telaşla yürüyorlardı. Beni fark etmedi. Ben de kendimi fark ettirmek için bir şey yapmadım. Çıktıkları odadaki şube müdürüyle fena değildi aram. İçeri girip sordum az evvel çıkanların niye geldiğini. Atandığı okulla ilgili bir sıkıntı varmış onu halletmeye gelmişler. O da öğretmen olmuş. Masanın üzerinde duran resimli evrakta soyadının değiştiğini gördüm. Muhtemelen kocasıydı yanındaki. Şeyi düşündüm o an, acaba kocası uğruna istisnasız her gece ağladığı adam mıydı?
..

Devamını Oku
Ali Koç Elegeçmez

Ohhh çok şükür, çok şükür!
Dengeleri bozulmamış doğanın
Merhameti eksilmemiş Yaradan’ın!

Bunca kirliliğe karşın,
yine de kar yağdı civanım!

..

Devamını Oku
Kasım Kaplan

Kaynak sular boşuna akar gider dağlarda,
Çeşit çeşit meyveler suyu bekler bağlarda.
Bir yudum su belki bir çiçeğe hayat verir,
Canlanan o çiçekler meyveleri üretir.

Odun, kömür yakacak iyice yakılmalı,
Kapı ve pencereler sıkı kapatılmalı.
..

Devamını Oku
Mesut Öztürk




Huzur eviymiş bilmem hertür konfor içinde,Spor müzik herşey gönlüne göre,Neylesin gariban o küsmüş herhezlere,
Ne eller derdini duyar, ne feryadına ağlar,21.yüzyıl her yaşlının dertli bağrını dağlar.
Kuytu bir köşede seccade serilsede yerlere,Hor görülmeyelim diye girilsede gönüllere,Asra uymak zor gelir, yazık uysun diyenlere,
Yaşlımın dertlerine bütün yıllar ağlar,21.yüzyıl her yaşlının dertli bağrını dağlar.
..

Devamını Oku