ben mi cüceydim
evimiz mi şatoydu
nasıl sığdım bilmem ki
masallara
tül perdeden elbisemi giyince
Eflakımda dalga dalga açılan
Ebediyen solmayacak gülümsün
Sandığımda sakladığım yakutum
Cennetime asacağım tülümsün
Asya çöllerinde esen sam yeli
Cengiz Aytmatov'un Anısına
(12.12.1928)-(10.06.2008)
Herkes kendi hikâyesi okur, Aytmatov'un kaleminden.
Kimi sel olur yorulur yâre giden yollarda; kimi düş olur düşer uçsuz bucaksız bozkıra...
"Bozkırda trenler doğudan batıya, batıdan doğuya doğru gider gelirler."
Hayır, hayır... Doğru yerde değilim!
Ben hatip değilim, ben şair değilim.
Benim adım Hypatia.
Kusuruma bakın; süslü cümlelerim yok.
-gülüşlerimizi susturup hiç gelmeyecek bir iklimi bekledik seninle-
en son ölü şehrin pususunda
rast geldik yağmurlara
beni ahşap işlemeli bir sandığa koydu zaman
bu sabah diz çöktürüp güneşi
uykularımı geri aldım, karanlığın gözlerinden.
ve susturup yatağında rüzgârı
sonsuzluğun uykusuyla doldurdum ciğerlerimi
üstelik
gözlerim...
ruhuna açılan bir pencereydi.
baktığım sendin
gördüğüm sendeki ben
yani bir başkası.
Salman Khan "sevginin gücü" sayesinde o müşkül yolculuğu tamamlamış ve Shahida'yı annesine kavuşturmak için Hint kumaşından yüreğini bir atlas gibi yerlere sermişti.
Shahida'yı son kez güldürebilmek için neşeyle tavuk dansı ederken
Shahida "sevginin gücüyle" boğazını saran o dikenli tellerden kurtulmuş, dili çözülmüş ve ilk sözcüğüyle gökyüzündeki tüm kuşları çağırmıştı.
Çağırdığı kuşlar İpekyolu yordamıyla
Shahida'nın kollarındaki o renkli bileziklerden dünyadaki tüm çocuklara dağıttılar.
-ben ölü doğumlar ülkesiyim
kıyameti yaşadım, mahşeri de-
beklerken seni tekâmül durağında
doğmadı bir türlü
şeceresini tuttuğum şafak
çıplak ayaklarınla
tırpanlayıp kızgın kumları
güneşi teninle içmişsin besbelli
kendi harçlığınla
özgürlük ısmarlamışsın




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!