Sana akan çağlayanlarımda yuvarlanmıyor özlemler...Adının yazıldığı anıt tepelerindeki aşk taşlarına yapışan tortu olmak ve aralarda yeşermek istedim sana. Sensizliğin alevinde donmak, bedeninin nemli sahillerinde gözyaşlarınla sana büyüttüğüm ormanların balta girmemiş dönüşlerinde erimek istedim. Tayini çıkmış rüyaların harcırahı olan hayalinde kalmak istedim, enlerin ölümsüzünü yaşamak isterdim damla damla. Tüm istediğim, el ele,dil dile, gönül gönüle, dudak dudağa beraber yaşlanmaktı seninle…Bir çocuk gibi,ruhumun uçurtmanlarını uçurmak istedim, yalnızlık meydanında.Annelik özlemlerin gözüme depreşir,bir bebek resminin üstüne göz yaşlarım akar, bebek canlanır,anılarımıza.Başlar ağlamaya.Sen bunca acının,sen bunca şiirin,sen bunca renkli yaşamaların, hayal kırıklarının babası, nerde bu annelik yüreği paslanan güzellin bebeği.Sen bebekken, başka bebekler kurtarmalıydı gidişleri. Bensizliği gören gözün olurdum,
Elin olurdum,el sallardık hesapsız ve yaşama bankasında tutkulara hesabı olan iki seven olurduk.
Ayağın olurdum.- Hatta ayağında kundura yar gelir dura dura türküsünü senin için çalardım,kısık,acılı,yürek burkan sesimle.Sözün olurdum,sözlenmiş,gözlenmiş sevmelerin aynasında taranmış; yalnız seni aramış sözlerde kalırdım.
-Bu seni isteyiş risalem neden böyle uzar gider uz gözlüm?
-Hayatım boyunca hep aynı kokuyu koklamanın “gül dini” neden acep?
Gül dininden dışarı neden çıkamıyor tutkularım.Oysa ben aşkın azılı kafiriymişim ki gitmelerin cehennemine attın.
-Nedir bu aşk dinin on emri gülüm ?
Ben hep aynı kadına ' senin seviyorum ' demek istedim,ondan mı? Belki içimde kurumayan vicdani karıncaların yürek acısının yükünü zor taşımasından mı? Belkilerle de özetlenemez.
Eğer öylece bırakıp gitmedin, ölürcesine bırakıp gittin.Keşke öylesine olsa, keşke enkazları o kadar alicenap olmasaydı.
Aç kalaydım, susuz kalaydım, sensiz kalmayaydım bile diyemiyorum.Gurur mu,sevgi mi çözmüş değilim.
-Hep şiirlerim sana yazmak,ilkin senin okumak isterdim. Hep bir masalı yaşar gibi,bir masalı aşka anlatır gibi beklemek isterdim, bensiz geçen zamanları.
Yolunu gözlerdim iş dönüşleri, ya da arabayla gelip seni almayı beklemek zevkini …
Sokağın başından dönürken pencerden gizliden bakardım,sen anahatarını çıkarıp tam açacağın sırada sürpriz zili çalardım.Seni öyle alıştırmıştım.İlla ben dışında, her şey olan aşkımızın karışık çantasında püsküllü anahtarını çıkarıp dış kapıyı tam açma sırasında zile basardım.
-Dedim mıhtan öte,ahtan öte,aşktan öte, yaşamaktan öte bir gelişi ve gidişi yaşadık.
-Öylesine bırakıp gitmeler sunmadın.Ölümcül bir gidiş,aşk doktorlarına göre uzun zaman iyileşmeyecek bir yara kaldım aklanmalara.
Başka bir şey istemedim ki ben sadece seninle yaşlanmak,aklanmak, paklanmak istedim.
-Bunu da çok görme Rabbim…
Biliyoruz ki, zamanın akrebi her gün modern amaçsızlığı zehirliyor.
-Psiko-sosyal açıdan bir denklemin eşitsizliklerinde herkes başka açmazlıkların kirlenmişliğinde.
Aşk mı? Mantık mı? Vefa mı? Güven mi? Benzer kavramların erozyonlarında biraz kolay kaçmaların vadi pusularına yatıyoruz. Başka ırmakların huzur verecek mi? Bu kadar başkalaşan kent soyluların soyut dünyalarında kendimize mutlu, huzurlu, mantığımıza, istemlerine eşit biri var mı?
-Hangimiz bir bebek kadar masum ve temiz kaldık ki? Başkalaşımın bağlamlarında, başka bağıllara oğul verdik. Heplerimizin tepesi yükseldikçe hep banalara sığındık.İçimizdeki doyumsuz oyukları dolduramadık.Heplerin haplarını içe içe bak gülüm hapı yutmanın yontma taş çağını yaşıyoruz.İki ayrı dünyadayız, post modern akışların değirmeninde öğütülmeden büyük parçalara ayrıldık. Ben yontula yontula maden çağına doğru gidiyorum. Sense ateşi bulmak için çıktın aydınlık dünyamdan, şimdi karanlık mağaralarında elinde kırık gönül fenerinle yeni bir aşk çağı, huzur çağı arıyorsun. Benzerlerimiz ne kadar çok biliyor musun? Hangi gönül ormanına girsem orda yaralı bir ceylan görürüm. Özleyen gözlerle bakıyorlar bana. Aynı acıların balta girmemiş ormanlarında bunca yabancılaşmış tatminsizliklerin sınırsız uçurumlarında ıslah olmanı,benim sevda defterimde kurumayan yazılışlarımı mürekkep olmanı diliyorum dileycan …
Not:Pem(pulsatif Elektromanyetik Alan(PEM) ?
PEM tekniği dünya üzerinde yaşayan bütün canlı metabolizmaların temeli olan hücre rejenerasyonu üzerine kurulu bir uygulamadır.Bir nevi hücre onarım,sosyolojik yardım..
Kayıt Tarihi : 5.7.2009 18:41:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!