bir gün
bir tabak kaldırılacak sofradan
sessiz sedasız
fazladan bir bardak alınacak
gayriihtiyari…
televizyon kanalını değiştirmeni isteyecekler senden
oysa kumandanın tuşlarına dokunamayacak parmakların
elektrik lambasını açmak için anahtara
uzatamayacaksın elini
gün doğacak yine erkenden
ne aynaya bakabilecek
ne aziz bildiğin suyla yıkayabileceksin yüzünü
yarım bıraktığın kitapların boşuna bekleyecekler seni
artık onlarında sayfalarını çeviremeyeceksin
binlerce sesin susup
bir tek gerçeğin sesi duyulduğu gün
ne dış fırçalama telaşı
ne gömlek ütüleme kaygısı
gardolaptan kravatların
vestiyerden ayakkabıların indirilecek
ve dünya
senin de pabucunu dama atacak o gün
en son ne zaman güldüğünü
yediğini, içtiğini, giyindiğini
hangi şiiri okuduğunu
hangi kitabı yazdığını
nasıl bir adam olduğunu konuşacak dostların
sadece kısa bir müddet
birkaç saat …
sen kendi başına yapayalnız
upuzun bir yolculuğa çıkmış olacaksın çoktan
bir gün gelip
senide unutacaklar
senin unuttuğun gibi birilerini
seninle bir muhabbete can atanların bile
bakmaya çekindiği yüzünü örtecekler
beyaz bir bez parçasıyla
çaren yok
düşeceksin yollara
süleymanın tahtında uçan halıya binsen
rüzgarlar kasırgalar kesecek yolunu
huma olsan
turna olsan
kartal olsan da kırılacak kanatların
fersah fersah dolaşsan da dünyayı
eğer küheylanını dizginleyememişsen
günlerin bomboş geçmişse
günleri nal toplamakla geçirmişsen
avazın göklere yükselecek
yazık bana
vah bana
son pişmanlık faydasız
herkes unutacak
belki sen bile unutacaksın kendini
ne yolunu gözleyen yavruların
ne yüzüne bakmaya doyamayan eşin
nede senin yolunu gözlediğin biri olacak
girmek istediğin bir sınavın yok
her gün sabah erkenden kalkıp gittiğin işyerin
ya da bitirmeye mecbur olduğun bir işin yok
durakta beklemeyeceksin
trafik keşmekeşi yok
araba gürültüsü yok
sen her şey yarım kaldı sanacaksın
daha yazacağın şiirlerin vardı
daha basılmamış kitapların
bahçeye yeni diktiğin erik ağacı çiçek açacaktı
tuza bandıra bandıra eriklerinden yiyecektin
çam ağacının gölgesine oturacaktın gün boyu
ertelenmiş düğünler
şenlik sofraların
isyan ve öfkelerin
ezberinden çıkacak gündelik yaşam hikayelerin
sonra kapanacak odanın kapısı
seslere ve ışıklara
gecenin karanlığı renkli yıldız gibi
çiçek açacak üstünde
dudak izlerin aynalardan silinecek bir bir
o şuh kahkahaların
fırlatıp atılacak bir boşluğa
beyoğlu akşamında…
kalp atışların., baş dönmelerin
uykusu kaçık gecelerinde
ağlarken gülmelerin de olmayacak
ve ilk ışıklarında aydınlığı kör sabahların
son yağmurun
son damlası da…
ne sevdiklerinden bir iz
ne de okuduğun gazetelerden bir kelime
senden hiç bir ip ucu taşımayacak olay mahalli
ne çok ihanet saklısın kim bilir
bütün duvarların delik-deşik
sadece ve sadece
ketum ve suskunsun
yollara özlem döktüğün günden beri
ve bugün
gözlerin kan çanağı nar karası
şiirler alev almış kalem küsmüş
hıçkırıklar taşıyan
serin sulara inmek isteyen
sanki sensin
yüreğin donuyor anlamıyorsun
gözlerin zirvelerinde kalmış silan dağının
ellerin çıplak
soluksuz bir sancı gibi çırpınarak
ağıtlar taşıyan rüzgarın adı
yalnız sende saklıyken
üşüyorsun
sıcak bir haziran günü
ve şimdi
sırtını dayadığın duvar
en soğuk kışları yüklenmiş
ışıksız ve sessiz
kıblene yakamozlar vuruyor
ama sen titriyorsun
birkaç soluklu rüzgarda
içini acıtan tesadüflerin
sayısız sevdalar barındıran kalbin
yalınayak düşlerin
sobelenmiş çocuklar gibi
fotoğraflarda
okul sırasında öğrendiklerin
kurşun kalemlerin, silgin ve resim kağıtların
duruyor bir albümün içinde
uyuyorsun gecelerce
bir ninni sesi dinlemeden
redfer
İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 3.5.2024 12:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!