Hozan çığlıklar esen dallardan diyardan
Son üzümler sallanıp titriyordu
Can çekiştikçe gövdesinin orta yerinden kırılıyordu kuru gilamadalar
Ne geleni ne gideni olmayan belleğin bulanık sokaklarında kırık borçların parçalanmış ömrü sürükleniyordu
Deredeki susuzluktan
Uğultulu bir yitikliğin devriye gezdiği ıssızlıklara sürgün olmuş gibiydi, yosunlu pınar dilsiz yamaç ve durgun saat
Yitirilmiş bir bahçeyi sorar gibi
Karanlığı boyladıkça kendi aralarında saklayıp bölüştüğü el yordamlarının
Ehlikeyfine düşe kalka her neyse gayrısını
En nihayet el yordamıyla yüreğindekilerinin kuş çırpınışlarını işleyenlere dokunarak
Rodrigo’ nun gitar konçertosunda yankısını bulan Aranjues’ in
Kaygı kasabet dert ile kederin
Kör müydün ki ey lal ile müşkül suskunluk, kör müydün ki
Loş ve baygın Işığını kıt kanaat sefil kenarında titreyen köşeden aldığı bakışlara
Serdim donattım odayı ve kurdum divanı gelsin otursın sevgili diyordu bunca kasım
Ay doğduğunda dağdan yüceden
Baksın görsün hele, toprağın üstü bağını bahçesini bozmuş harman
Toprağın altı kendini duyan dinleyen sessizlik, kör müydün ki diyordu
Çınarlıktan köprü altına bilmediği dillerde gündüzün rüyasındaki saklı gecelerin
Gizli yarasını işitir konuşurken sis duman
Çağırın gelsin güz koynunda ayvadan nardan elvedası vardır sevgiliye güzün diyordu kekre lisan buruk lehçeler
Yamaçtan yüzden gidip de gelmeze yük vurup denge çatarmış bağ bostan
Ve yaydığı sürüleri celeplere tüccar eden
Güttüğü dağları uçurumlara devreden
Kar kış yağmur güneş bayırlar nice düzler
Adımını attığın her yerde sessizliğin çürüğe basan izi yolu meçhulün ıslıklarına karışırmış
Ve son üzümleri hozan dallarda poyrazın çalıp çığırdı figancı feryadilere kalırmış
Eriklerin kuru dalları ve asmaların gilamadası hesabı görülmüş bir veresiye defter gibi
Görmüyor musun diyordu dümeni deryası bilinmez sefil saçın insana
Durmadan zehir zıkkımlara azap düşleri kuruyorsun
Harabın cümle çarşısına giriyor çıkıyor, dünya değiştiriyorsun durmadan kapı tokmaklarına vura vura
Ve bütün uğrak seyrini selam sabahsıza bozan sarı yaprakların can çekişmelerindesin, çürük tahtalarıyla gemilerin
Demir korkuluklarda asılı kalan damlalarla kör bakıştığına ayrılıkları kuşanan çırıl çıplak güzün
Issız sarpalarda üşüyüp titreyişine yükünü bağlayan bayır yolun
Çocukluğunu çağıran ninniler söyler gibi künyesiz kentlerden geçerken, kiremitleri sökülmüş çatıların kıyısında
Çırım çığlık kuşlar döndüğünü
Yorganı döşeği yel değirmenlerinin şeleğine sırtına sararak
Ve dikenlere çarparak uzaklaşan rüzgarlarla suskunluğunu bozmuş sisli bir çığlığın ardından yuvarlanıp
Üzümün sapını
Armudun çöpünü
Gül kurusunu , bakracın pınarını
Güneş kıvılcımlarını, ekmek buğday kırıntılarını ve muhabbetlik küllerini
Dünyanın oda sıcaklığını ve tandır çöreğini diye gide at arabalarından ve evlek dönümlerinden
Dilsize dargın ayazlarda sallanıp durmaya mülkünü dağınık koyan künyesi yitik kasımlara varmış
Kör müydü insandan meylini meramını kesmiş koparmış tas tarak terek ve çıra
Ocağı sönen tekerleğin silinmiş izlerine azap gövdesini sermiş ayrılıklarla
Çukuru kazılmış yağmur yaşların dolacağını
Kasım/24
Kayıt Tarihi : 4.12.2024 15:24:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!