Demlenen Sükût Şiiri - Milad Hekimiazer

Milad Hekimiazer
36

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Demlenen Sükût

Kıpkırmızı çay bardakları,
İnce beliyle masada duruyor.
Belki beni de kandırıyordur o bardaklar,
Tıpkı sevinince terleyen parmaklar gibi.
Her dokunuşta bir yalan,
Her bakışta bir sır,
Ve her sessizlikte,
Bir çığlık saklı.

Bir aşk oturmuş içimize,
Ama kalksak, üzerimizde kalacak,
Henüz soğumamış,
Demliğin kenarındaki buğu gibi.
O buğu, geçmişin izleri,
Geleceğin belirsizliği,
Ve şimdinin ağırlığıyla
Bizi boğuyor.

Sarhoş olup zehirliyoruz hayatı,
Dilimizde geçmişten eski bir şarkı.
O mırıltıların altına birbirimizi saklıyoruz.
Söz veriyoruz başka bir gün için,
Dudaklarımızda ince bir çatlak bırakıyor.
Ve her yeni söz, bizi biraz daha acıtıyor.
Acı, bir zincir gibi sarıyor bedenimizi,
Ve biz, o zinciri kırmak yerine,
Onunla yaşamayı öğreniyoruz.

Bir çay kaşığı dönüyor ağır ağır,
Eriyip kaybolan sabrın döngüsünde.
Sürgün yemiş bir gemi bekliyor limanda,
Ama haritalar, geçmişi çoktan silmiş.
O geminin yolcuları,
Kayıp ruhlar,
Ve her biri,
Bir hikâyenin sonunu bekliyor.

O kadın hâlâ bekliyor,
Sesi, yabancı bir ezgi gibi kırılıyor havada.
“Kim çevirebilir zamanı geri?” diye soruyor,
Ama kadın, yalnızca gemilere bakıyor.
Gözlerinde bir umut,
Bir çaresizlik,
Ve bir öfke saklı.
O öfke, zamanın acımasızlığına,
Ve kaderin adaletsizliğine.

Kırılgan bir an, masada unutulur,
Çay kaşığı dönmeyi bırakır artık,
Ve sükut, bittiği yerden başlar.
O sessizlik, bir çığlık kadar yüksek,
Bir fısıltı kadar derin.
Ve biz, o sessizliğin içinde,
Kendimizi kaybediyoruz.

İnsanlık namına mahsun bir çığlık,
Göğe karışır gibi boğmuşuz içimizi.
Sanki seni boğar gibi,
Ama hep aynı sorunun peşindeyiz:
Kurtuluş nerede?
Kurtuluş, belki de hiç yok.
Belki de kurtuluş,
Acıyı kabullenmekte.

Bıraksalar rıhtıma kaçacaktım,
Serin sulara kendimi salacaktım.
Bir tebessüm vurdu yüzüme,
Oracıkta, neredeyse ağlayacaktım.
O tebessüm, bir anlık huzur,
Bir anlık umut,
Ve bir anlık gerçeklik.
Ama o an bile,
Geçip gidiyor.

Limanlar bitik, gemiler kör.
Ama bu kısır döngünün ortasında,
Bir umut kırıntısı kırık fincanlarda,
Dudaklarımıza değen sıcak bir çayda.
O çay, bir anlık sıcaklık,
Bir anlık teselli,
Ve bir anlık mutluluk.
Ama o da,
Geçip gidiyor.

Ve biz, her kelimeyi biraz daha yitirdikçe,
Kırık seslerin altında nefes alıyoruz.
Ne zaman biter bu sancı, kim bilir?
Ama belki de bizi yaşatan,
O hiç bitmeyen haykırıştır.
O haykırış, bir çığlık,
Bir feryat,
Ve bir umut.
O umut,
Bizi ayakta tutan tek şey.

Milad Hekimiazer
Kayıt Tarihi : 15.12.2024 17:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bir sabah, soğuk ve griliğiyle ağır bir kış gününe uyanmıştım. Dışarıdaki çıplak ağaçlar, gökyüzüne bir şeyler fısıldıyor gibiydi. İçimde bir ağırlık vardı; ne tam bir hüzün ne de bir rahatlama, sadece karmaşık bir duygu bulutu. Yalnızlığımı paylaşmak için en sevdiğim kafeye gittim. Masanın üzerine bir defter koydum ve çay sipariş ettim. Garson, ince belli bardaklarla çayımı getirdi. Bardakların kıpkırmızı demini izlerken, yıllar önce yaşanmış bir aşk anısı zihnimde canlandı. Bir zamanlar sevdiğim bir kadınla burada, aynı masada oturmuştuk. O günün sıcak sohbetleri, bugünün soğuk sessizliğine nasıl dönüştüğünü anlamaya çalışıyordum. O kadın hep geçmişe özlem duyan biriydi. Gemilerden, uzak diyarlardan, eski haritalardan bahsederdi. Ama her seferinde bakışları bir hüzünle karışır, dudaklarında hafif bir çatlak gibi kırılırdı sözleri. Bana “Zamanı geri çevirmek mümkün mü?” diye sorduğu o anı hatırladım. Sorusuna cevap verememiştim. Belki de zaten hiç beklemiyordu. Masadaki buğulu çay bardaklarına bakarken, onunla paylaştığımız her küçük anın aslında ne kadar kırılgan olduğunu fark ettim. Her sözümüz, her vaadimiz, ince bir çatlakla kırılmaya hazırmış. O zamanlar bunu görememiştim, ama şimdi fark ediyordum. Sevdiğim kadını kaybetmek, içimde ağır bir sükûta dönüştü. O gün masada otururken, çay kaşığı ağır ağır döndü, şekeri eriterek bir huzursuzluğu karıştırıyordu. Sanki her dönüş, bana bir zamanlar paylaştığımız anları unutturmaya çalışıyordu. Ama unutturmaktan çok hatırlatıyordu. Zihnimde her şey birikiyor, kelimeler bir çay gibi demleniyordu. Ve işte o an, kırılgan bir sessizlikle, bir şiir doğdu. Bu şiir, artık konuşmadığımız ama içimizde yankılanan o aşkın hatırasıydı. Çay bardaklarının kırmızı deminin içine sakladığım, bir zamanlar masada unutulmuş bir aşkın hikayesiydi.