Düştü Siyâh Perçemim
Henüz dolunay iken yârin bağında güldüm
Şimdi kocadın dedi düştü siyâh perçemim
İçerim kan ağlarken tebessüm edip güldüm
Dokundum tellerine yaştı siyâh perçemim
Hilal parlak görünür ayın ilk evresinde
..
Sevdamı haleleyen gökteki yıldızlardan,
Bir taç yapsam da cana taksam siyah saçına!
Gönlümden söküp titrek aşkımın izlerini,
Haddeden geçmiş gibi çaksam siyah saçına!
Dinmeyen özlemimi resmedemez bu şiir,
..
Bin dokuz yüz altmış dokuz ya da yetmiş yıllarının başı. Mahallede ilk televizyonu biz almıştık. Alman malı Telefunken marka hem de siyah beyaz. O zamanlar renkli televizyonun esamisi bile okunmuyor. Babam kutusundan çıkarıp da sehpanın üstüne koyduğu zaman, annemin, kardeşimin ve benim yüreğim pır pır etmişti, tepeden tırnağa heyecan kaplamıştı her tarafımızı...
Hayatımızda buna benzer bir şey gördük dersek, o da sinemadır ama ona da kırk yılda ya bir kere ya da iki kere gidilir. Meraklıları bilirler, aslında televizyonun dünya piyasalarında at koşturması bin dokuz yüz otuzlu yılların başına denk gelir, her ne hikmet ise bize yaklaşık kırk yıl sonra gelmiştir. Yani Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bile görmemiştir televizyonu...
Neyse lafı uzatmayalım sadede gelelim. Biz bu Telefunken adlı arkadaşı alıp da evin başköşesine koyunca, en başta biz de, sonrada mahallede ki komşularda bir heyecan bir heyecan sormayın gitsin; ya da sorun sorun ben anlatayım o tarihteki televizyon ile olan teşrik-i mesaimizi. Sokakta herkes bizi işaret ediyor parmakları ile ''Vay be bayağı zenginmiş bunlar baksana televizyonda almışlar.'' Sanki uzayın derinliklerinden dünyaya uzay gemisi ile yabancı bir cisim gelmiş o da bizim evin salonuna düşmüş. Komşular bir seviniyor bir seviniyor, zannedersiniz Ankara düşman işgalinden kurtulmuş, o derece. ''Size ne oluyor kardeşim televizyon geldiyse bize geldi.''
En başta karşı komşular, sonra sol yanda ki komşular, daha sonra sağ yanda ki komşular, sağ yanda ki komşuların bir yanında ki, iki yanında ki komşular, liste uzayıp gidiyor. Hep beraber önce bir kahve içmeye geldiler. ''Hay Allah bak nereden de çıktı bu kahve içmeler, bu bize gösterilen ilgi, daha önceleri selam bile vermezdiniz sokakta.'' Eee o kadar gelmişler, evde de televizyon var en alman markalısından, şimdi davet etmesek ayıp olur adamları, kadınları, çocukları, şanımıza yakışmaz bir kere... ''Eee hadi buyurun kardeş hep beraber bakarız azıcık bu şeytan işi merete, salon geniş nasılsa.'' Ellerimizde çekirdekler, yanında soyulmuş elmalar, portakallar, bir ara evin hanımından gelen çay ikramları, değmeyin gitsin keyfimize...
..
Mavi de yakışır,yeşiller kadar,
Aklı baştan alır,siyah dekolte.
Gözlerim gözüne takılır kalır,
Aklı baştan alır,siyah dekolte.
Şöyle bir başlarız,havadan sudan,
Muhabbette tatlı,gelir uykudan,
..
Gündüzlerim kararmış
Gecenin neresinde olduğumu bilmek anlamsız
Keder biriktirdim zerre israf etmeden
Dert doldu hayatım, dert oldu hayat bana.
Sağım siyah, solum siyah.
Harekesiz sevdim O harfi,
..
Siyah adamında pamuk yüreği var!
Hissetmez kimse yüreği yüreğe katana kadar!
Siyah adamında beyaz dişleri var!
Anlayamaz bazılarımız o ağzını açana kadar!
Siyah adamında güzel gözleri var!
Önyargı, İnsan körlerinde var hepsi bu kadar!
..
Saçlarımın rüzgarda dağılışı yalnızlığımdı. Çünkü bir daha toplayamamacasına karanlığa kaptırdım siyah saçlarımı. Gündüz seni düşünürken saçlarımı yoldum. Gece yolduğum saçlarımı karanlığa kaptırdım. Ne yıldız düşürdün saçlarıma ne de gözlerimde mehtap ışıltısı verdin. Sen sadece kendini sevdin. Seni düşündükçe bir iskele kadar yalnız kaldım. Hiç beyaz yelkenli gemiler hayal ettirmedin bana. Yaktın beynimdeki İstanbulu. Ne fethedeceğim bir şehir bıraktın bana ne de karadan yüretebileceğim gemiler... Sen beni Bizans surları gibi delik deşik ettin. Yıktın tüm sağlam duruşlarımı. Mahvettin aşk halicimi. Tüm zincirler aşkının top atışları karşısında darma duman oldu ya da hiçbir işe yaramadı. Şimdi sen kazandığın aşk zaferiyle mesutsun. Ben ise gururum ile sevgim arasındayım. Ben şimdi tıpkı İstanbul gibi iki şehrim. Ya seni Kadıköy iskelesinde sevdim ya da kendimi Galata Kulesinden ayrılığın taştan kollarına attım. Ne zaman yüreğimin kapılarını sana açtıysam, beni yüreğimden kapı dışarı ettin. Gururumdan yüreğime seslenemedim. Çünkü içerdeki sen çoktan tahtını kurmuştun ve bana boyun eğdirmek için beklemekteydin. Nasıl siyah karanlığı severse, ben de kara gözlerini öyle sevdim. Ardından bir daha kendimi bulamadım. Siyah gözlerinin içinde kayboldum. Sonra İstanbul oldu gözlerin. Gözlerinin caddelerinde adresimi yitirdim. Gözlerin tıpkı İstanbul gibi aşk tabutu olmuştu. Gözlerinde ölmüştüm ve gözlerinde gömülmüştüm. Önce bir kişilik polistin. Sonra iki, üç, dört, beş kişilik polistin. Ellerime beş kere kelepçe vurdun. O da yetmedi bir karakol oldun. Beni orada yüreğimden vurdun. İşte tarihe geçen en büyük karakol işkencesi buydu. Sen beni başkalarıyla acıttın ve incittin. Sen aramıza hep başkalarını bir bıçak gibi soktun. Keskin tarafı bana dönüktü. Bu yüzden yaralanan hep ben oldum. Sen sevmeyi bilmedin, bu yüzden görüş ayrılığına düştük. Bir aşkta fikir ayrılığı şakağa dayanan bir silahtır. Silahın namlusu en çok düşüncesiz olandadır. Beni bir türlü anlamadın. Şakağımdan vurdun. Düşünce tarihine bir kara leke gibi düştü kanım. Ben aşkımı düşüncesi yarım ekmek kadar olan, yüreği çeyrek helva olan bir sevgiliye kaptırdım. Bir türlü bir masaya kurulup tam tadında bir aşk yaşayamadım.
..
Ezrail vurup, canım alacaksa,
Siyah saçın bağ olsun kollarıma.
Kollarım başkasını saracaksa,
Siyah saçın bağ olsun kollarıma.
Kanadı kırılsın, gönlün uçmasın,
..
Ey sevdiğim sana üç mendil verecem biri kıpkırmızı biri bembeyaz biri simsiyah olacak. Eğer seninle evlenirsem beyaz mendili düğünümüzde sen salla. Neden diye sorarsalar. Evliliğimiz, beraberliğimiz bu mendil kadar temiz, berrak ve güzel olsun diye dersin...Eğer başkasıyla evlenirsen kırmızı mendili ver bana ben sallarım. Neden diye sorarsalar derim ki kırmızı ayrılığı üzüntüyü kederi belirtir...Bir gün sana kavuşamadan ölürsem siyah mendili mezarımın içine koyarsın. Neden diye sorarsalar dersin ki burada yatanın adıda hayatıda bu mendil kadar siyah bu mendil kadar karanlık ve bu mendil kadar bahtsızdı...Ve mendilin içine saçından bir kaç tel koyarsın. Seninle yaşayamadım bari senden bir parçayla yaşayayım be GÜLÜM...
..
Esikiden Bizlerin sadece fotoları siyah beyazdı,
Ama Hayatlarımız,yaşamlarımız Renkliydi,yani Tadı ve Tuzu Vardı
Şimdi fotolarımz renkli ama yaşamlarımız,Hayatlarımız siyah Beyaz, en çokta Siyah...
Vesselam
Arzu Şeker
..
Düşlerim vardı; kırmızılı,yeşilli,morlu...Renk renk,cıvıl cıvıl.Her bir rengi kucaklamak isterdim.Ellerimi iki yana açtığımda, içimi renklerle öyle bir doldururdum ki...Fırçam yoktu ya da boya kalemlerim olmadı hiçbir zaman ama ben,parmaklarımla renklere dokunurdum.
Yüreğimi kırmızıya boyadım,ateş rengini verdim ona.Sönmesin hiçbir zaman diye.Saçlarımı turuncuya boyadım; farkedilen olmak istedim.Gözlerim yeşildi,yemyeşil.Bedenim,ayaklarım masmaviydi,denizin güzelliğini almak istedim.
Ben,renklerin çocuğuydum.Zaman zaman vücudumdaki bu renklerden bazıları ön plana çıktı.Çocukluğum maviydi; gençliğim kırmızı,yaşlılığım yeşil olacaktı.Eminim yeşil olacaktı.
Şimdi,renkleri arıyorum.Her biri, birer birer kayboldu.İlk önce mavi uçtu gitti elimden.Sonra kırmızı terketti beni.Yeşile sığınmak istedim.Elinin tersiyle öyle bir itti ki...Renksiz kalemlerimle başbaşa kaldım.Kalemlerden biri parmaklarıma dokundu,korktum.Korktum çünkü her dokunduğum kalem,ya siyah oluyordu ya beyaz.Yüreğimin kızıllığı nerede? Siyah; 'ben varım ya! 'dedi.Karaya boyanmış bir yürek artık alazlanmaz oldu.Tutkusuz,dingin,bir köşeye çekildi kaldı.
Böyle olsun istemedim ben.Bembeyaz oldu bedenim.Ne bir mavi,ne bir yeşil,ne bir kırmızı oynamıyordu benimle.Renkler terketti beni.Renksiz,tatsız tuzsuz bir insan olup çıktım.
Bir ışık arıyorum şimdi.Beyazdan öte...Turuncu bir ışık.Bir yerden,bir köşeden biraz uzatsa başını,yakaladım mı bırakmayacağım onu.Turuncunun ardından kırmızı,kırmızının ardından yeşil,yeşilin ardından mavi gelecek.Gelecek biliyorum.Siyah-beyaz gecelerin ardından doğan bir güneş ya da renksiz düşlerden uyanışın son bulduğu bir sabah olacak.
O sabah,kollarımı açacağım iki yana.Ellerim,ellerimin ayası,kasılırcasına kucaklayacak renkleri.
..
Aşk ucunnan abdal oldum gezerem yolu siyah
Sevdiğim galbi garadır fikr-i hayalı siyah
Hak mene müyesser edif talih iğbalı siyah
Gönlüm isder elim yetmez ibrişim teli siyah
Hasretim gonca dehana can intizar kırmızı
Gene tavus nezaketli pervazı pirim yeşil
..
Beyazın katili ' siyah' diyorlar
Diyorlar da yanılıyorlar.
Siyah olmasa
farkedilebilir miydi yıldızlar?
Ve böyle güzel görünür müydü
..
Siyah benim,mavi sensin
Denizdir mavi,gökyüzüdür
Gökyüzünde uçan kuşlardır mavi
Mavi umuttur.Mavi yaşamdır
Siyah ise! ! ! ! !
..
Albümü karıştırdım efkarlanıp dün gece
Geçmişim siyah beyaz anılarla doluymuş
Her resmin arkasını okudum hece hece
Geçmişim siyah beyaz anılarla doluymuş
***
Kırkyıl geriye gittim başımda kavak yeli
Gözüm ne dağı görmüş ne de azgın bir seli
..
Güneş ufuktan battığında
Odana çökecek garip yalnızlık
Hayalim saracak dört bir yanını
Siyah gözlerim yakacak seni
Siyah gözlerim yakacak seni
Gözyaşların süzülecek yanaklarından
..
Beyaz kâğıt, üzerinde minik, siyah bir nokta
Sordum sorgumu; “Ne görürsünüz? ”
Ortak bir ses; “Bir siyah nokta”
Çevirdim kafamı sağa ve sola…
Oysa ne içtendi sorgum, çözmek için çözülenleri
Aynı toprağın sağı ve solu diye ayrışanlarıydı O’nlar
..
Küstüm bütün renklere
Renkler bana küskün
Siyahlara bürünmüş ömrüm
Bastığım yerler siyah
Siyah gündüzüm güneşim
Bir türkü söylüyorum siyah
Siyah içkiler içiyorum
..
Siyah güller açarken,
Depreşir onmayan yaralarım,
Yanar kavrulur kara bağrım,
Çekilmez olur hüznü aşkın.
Siyah gül yalnızlık,
Siyah gül tasa.
Siyah güller açarken,
Uçar gider gönülden yalnızlığım,
Güler kan ağlayan gözlerim,
Teselli bulur sensiz, derbeder gönlüm.
Siyah gül mutluluk,
Siyah gül neşe.
Yalnız Serdengeçti
..
Siyah bir gül oluyor…
Karanlık bir alacada, siyah yıldız yanınca,
Ay doğsa da hüzünlü, gökyüzü kırgın yıldıza,
Akan her damla yaş, toprağa dokununca,
Filizlenen acılar, siyah bir gül oluyor…
..