Futbol takımımız yeşil sahalarda
Klas golleri atarak türbünleri ayağa kaldırdılar
Büyük çoşkuyu deniziliye yaşattılar
Türbünlerde tek yürek oldular
Denizli futbolcuları ile gurur duyarız
El ele taraftarıyla türübünlere koşarız
Yeşil siyah renkleriyle sahalara güneş gibi doğar
..
Ağrıyan başımla baktım
Diktim gözlerimi yırtan yağmurlara
Denizi gökyüzünde buldum
Tuttuğum ilk balık
Siyah bir bulut
Ağrıyan başımla baktım
..
Yer, İstanbul'un Üsküdar ilçesi... Suç oranı yok denecek kadar az olan Çamlıca Mahallesi yaz ayının o kavurucu sıcağında polise yapılan bir ihbarla sarsıldı. Fatih Sitesi içinde bulunan bir binanın birinci katında kalan Erhan'dan haber alamayan Umay, Erhan'ın başına bir şey gelmiş olabileceği korkusuyla durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen polis, çilingir yardımıyla kapıyı açtığında ağır bir koku ile karşılaştı. Polisler nefes almakta zorluk çekmelerine rağmen evin odalarında Erhan’ı aradılar. Ve yatak odasına geldiklerinde koku biraz daha ağırlaştı. Ekipler nefeslerini tutarak kapıyı açınca tüyler ürpertici bir manzarayla karşılaştılar. Erhan, uyurken öldürülmüştü. İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü, cinayet masası dedektifleri ve kriminal polis, cinayetin işlendiği eve gelerek soruşturmaya başladılar. Kriminal polis cesede dokunarak tam katılaşmadığını fark etti. Bu da kurbanın yaklaşık 6 saat önce öldürüldüğünü gösteriyordu. Yatağın üzerinde yoğun kan olması, cinayetin kurban yatarken gerçekleştirildiğini gösteriyordu. Maktul uyurken başına sert bir cisimle vurulmuş ancak ölmemişti. Katil, yatağın yanındaki masanın üstünde bulduğu eşarp ile kurbanı boğmuştu. Bu son hamle maktulün ölmesi için yeterli olmuştu. Kriminal polis Erhan’ın ölüm şeklini 'boğulma' olarak kayıtlara geçti. Kriminal ve cinayet masası dedektifleri cesedi ters çevirdiklerinde kurbanın ellerinin yumruk şeklinde olduğunu fark ettiler. Maktulün sıktığı avuçlarının içinde bir yığın kağıt para ilk bakışta dikkati çekiyordu. Avuçları açıldığında kağıt paralar ile siyah bir kumaş pantolona ait olabileceği tahmin edilen pantolon kemeri tokası ve beyaz gömlek düğmesi bulundu. Maktulün pantolonu ve gömleği yanı başında asılıydı, avuç içinden çıkan deliller hemen kurbanın kıyafetleriyle karşılaştırıldı. Ancak hiçbiri maktulün kıyafetleriyle uyuşmuyordu. Bu da bulunanların muhtemelen boğuşma sırasında kurban tarafından katilin üzerinden kopartıldığını gösteriyordu. Kurbanın cesedinde otopsi yapılarak rapor hazırlanması için polisler cesedi Adli Tıp morguna kaldırdılar. Ve cinayet masası dedektifleri evin içinde soruşturmalarına hız verdi. Polislerin ilk tahmini evin içine gasp amaçlı giren bir hırsızın cinayeti işlediği yönündeydi. Çünkü cinayetin işlendiği apartman üç katlı ve bahçeli, daire ise hemen girişte, birinci kattaydı. Bu da açıkta hırsızlar için kolay bir hedef olduğunu gösteriyordu. Apartmandaki herkes meraklı gözlerle polisi izliyor, kimisi de feryat figan ağlayarak polisin çalışmasına engel oluyordu.
Cinayet masası dedektiflerinden Ertuğrul, evin içinde yaptığı araştırmada kırık cam parçaları buldu. Cam parçacıkları balkonun kapısına kadar gidiyordu. Dedektif balkon kapısının açık olduğunu fark etti. Kapının camı insan eli geçecek derecede dışardan kırılmış ve parçaları da evin içine düşmüştü. Bu da polislerin kapıyı çilingir yardımıyla açtıklarından, katilin balkondan içeriye girdiğini gösteriyordu. Balkondan salona girildiğinde, odada bir çekyat ve eski halı vardı. Çekyat üzerinde maktule ait kartvizitler, kredi kartları ve kimlikler dağınık haldeydi. Oturma odasındaki koltuklarda yeni elbiseler ve hediye kutular vardı. Bu durum dedektif Ertuğrul'un dikkatini çekti. Polis eşyaları kurbanın apartmandakilere sordu. Tanıklara göre kurbanın sergi çalışmaları vardı. Ve bu eşyalar da sergi için kurban tarafından alınmıştı. Dedektifler evin içindeki araştırmalarını sürdürürken cinayeti telsizle duyan İstanbul Asayiş Şube Müdürü Ercan, emrindeki polisleri denetlemeye geldi. Ercan, uzun yıllardır çözdüğü sayısız cinayet davalarındaki namıyla tanınıyordu. Şube Müdürü daha kapıdan adımını atmasıyla birlikte cinayet büro amiri Baş komiser Ertuğrul’u yanına çağırdı. Ve 'Katil, sizin kendisini yakalamanız için imzasını atmış. Eğer şu yoğun pis kokunun ne anlama geldiğini çözerseniz, cinayeti çözmüş olacaksınız. Bu koku üzerine yoğunlaşın' diyerek polislere izlemeleri gereken yolu gösterdi. Dedektif Ertuğrul evin içinde tekrar aramaya yaptığında salonda kapağı olmayan bir sinek ilacı buldu. Sinek ilacını koklayan dedektif evdeki kokuyla hemen hemen aynı olduğunu anladı. Peki o zaman katil niçin evin içine sinek ilacı sıkmıştı?
Dedektif Ertuğrul sorunun yanıtını aramaya başladı. Eğer katil yabancı biri olsaydı evin içine sinek ilacı sıkmazdı. Ancak kurban ile aynı apartmanda oturuyorsa katil çevreye yayılacak olan yoğun ceset kokusundan rahatsız olacaktı. Böylece kokuyu önlemek için kendince bir yöntem geliştirmişti. O da evde duran sinek ilacını boşaltarak kokunun yayılmasını engellemeye çalışmaktı. Dedektif Ertuğrul bunları düşünürken kriminal polis, katilin girdiği sanılan balkon camının kırık parçaları üzerinde tasvire elverişli parmak izi buldu. Katil zanlısı camı kırarken baş parmağıyla sıkıca bastırmış ve o basınç sırasında parmak izi cama işlemişti. Fakat bu parmak izi kime aitti? Soruşturmayı yürüten polislerden biri kurbanın işyerinde inceleme yaparken bir tanık buldu. Tanığa göre kurban gece yarısı saat üç sıralarında otomobili ile markete gelerek otomobilinin arkasına bir şeyler yüklemişti. Tanık kendisine 'İyi akşamlar' dediğinde kurbanın da 'İyi akşamlar' diyerek karşılık verdiğini söyledi. Ancak tanık kurbanın yüzünü görmediğini ve sesinin de değişik olduğunu belirtti. Cinayet masası dedektifleri sinek ilacı mantığından yola çıkarak soruşturmayı, kurban ile aynı apartmanda oturanlara çevirmeye karar verdi. Kurbanın avuç içinde bulunan kemer tokasından yola çıkacak olan dedektifler mahkemeden arama izni alarak bütün dairelerdeki siyah pantolonları incelemeye aldılar. Ancak polisler aradıkları kanıtların hiçbirini bulamadılar. Aslında dedektif Ertuğrul evlerde bir şey bulamayacağını biliyordu. Muhtemelen katil zanlısı evde kanıt bırakmazdı. Dedektif apartmanda inceleme yaparken kurbanın kardeşi komşusu Atilla eşine evlerinde bir siyah pantolonun eksik olup olmadığını sordu. Kadın şaşırmıştı ve yatak odasına giderek eşinin pantolonlarını kontrol etti. Ve geri geldiğinde polis istediği cevabı bulmuştu. Kadın eşinin bir pantolonunun eksik olduğunu söyledi. Polis yanında bulunan kemer tokasını gösterdi ancak kadın hatırlamadı. Şimdi dedektifin sinek ilacı teorisi yerine oturmaya başlamıştı. Ancak dedektif Ertuğrul'a göre hamle yapmak için çok erkendi. Katil zanlısının yakalanması için biraz daha araştırma yapılması gerekiyordu. Polis kurbanın apartman komşularıyla tek tek konuşmaya karar verdi. Apartman komşuları ölen Erhan’ın çok iyi, yardımsever bir insan olduğunu söyledi. Bir kişi dışında...
..
Çoğumuz bir zamanların siyah beyaz ekranlarına geçmişimizi gömmüşüzdür.
Çoğumuz bir tadım hayalin peşinden giderek, kimi saf bir çocuk gibi hayata serpilir iken, kimi de olgun bir kişilikle çocuk yönümüzü o siyah beyaz cam ekranlarda görmüşüzdür.
Çizgi filmlerde kahramanlaştığımız, parodilerde yaşamı anlamlandığımız, dizilerde duygusal yolculuklara ışınlandığımız, filmleriyle emsalsiz bir yolculuğa uğurlandığımız o siyah beyaz dünyadan ne çabuk ayrılıp, yalan bir gerçeğe ışınlanmışız bilmiyorum.
Hayatımızın en güzel baharıydı o mevsimler. Bir evin içine misafir olarak dalıp 4-5 saatlik konukluğumuzda ev sahibi sıfatı elde ettiğimiz zoraki birliktelikler, aynı ekran karşısında geçirdiğimiz o doyumsuz birliktelikler, yayın bitince mecburi gidişlerle biçimlenen gerçekler.
Ne çok mutluymuşuz o günlerde oysa. Ne çok insan olarak yaşıyormuşuz ayırımına varamadan gelip geçirmişiz o günleri ve ne çabuk çevirmişiz o muhteşem yaşanası sayfaları.
Şimdilerde ‘dönek’ bir devrin içerisindeyiz tamamen. Nur içinde yatsın neredeyse her Türk insanının her bir filmini 10’dan fazla izlediği Kemal Sunal filmleri ile geçiyor günler. Farklı kanallarda birbiri peşi sıra yayınlanan ve hala her karesine izleyici çağıran bu filmlerle serpildi Türk halkı ve bu izlence gerçeğiyle mayalandı yıllar yılı.
Epeydir ekranlarda bir karmaşa, bir rezillik, emsalsiz bir ‘soytarılık’ repliği oynanmakta ve bizler bu iğrenç izlencelerden kurtulamadıkça dünümüzü yeniden arar olduk ve kendimizi sorgulamaktan bir haller olduk.
..
Seni ne zaman düşünsem,
Siyah zeytin ve papatya geliyor gözlerimin önüne...
..
Bir çizgi var yaşamın tam ortasında.
Siyahla beyaz kadar farklı iki tarafı.
Bir tarafta kahkahalar,
Bir tarafta gözyaşları.
Şu koca dünyanın gidişatına
Gülmek mi gerek, ağlamak mı?
..
Hayatımın çıktısını almak için,
Çıktım evden.
Vardım usuldan,
Fotokopyacıya.
Sordu çocuk:
-Abi siyah beyaz mı,renkli mi?
Ulan ne renklisi,ne beyazı?
..
Şimdi sözleri unutulmuş bir şarkı gibisin kalemimin ucunda. Güz rengi bulutlar inmiş sanki yüzünün üstüne. Oysa bir cehennem aşılırdı seni tarif edebilmek için kelimelere. Bir ah hecesinden bile siyah gözlerin anlaşılırdı. Siyah sendin, güneş sen, manto sen, kalem ve isyan haberleri.
Feraceli ince güzel. Utangaç kelimelerinin yüzünü bir yaşmak gibi süslediği. Önce siyah, önce çekingen, önce güzel. Ardından menekşe kokulu bir sesin kulaklarımda desibel desibel yükseldiği bir örtüye bürünürdü an.
Bir edebiyat kampüsü, eski. Sana yalnız rastlamanın hayalini kuran kelimelerim var Osmanlıca defterimde. Bir ahmak ıslatan boşalsın bulutlardan ve biz söylemediğimiz sözlere sığınalım. Karşılıklı demli bir çay içelim, derslerden konuşalım ya da yan yana iki rekat namaz kılalım… Hayallerinden alıyor işte âşık tüm şair gücünü.
Bu şehirde kar yağıyorken, kısa saçlarına rüzgâr şarkı söylüyorken, tüm Maraş, yeşil damarlarına kadar üşüyorken, birimiz, birimizin sırasında ders fotokopisini unutalım. Kurutulmuş bir çiçek ya da divan edebiyatından iki mısra, ikimizden birimiz sözsüz ve lisansız konuşalım.
..
İşte budur deniz, yani bu büyük bekleyiş durumu.
Nasıl da emer iltihaplarımı güneşin sargısı.
Soluk renkli kızlarca dondurucudan kepçeyle dökülmüş
Elektriklendiren renkli şerbet, kavrulmuş ellerle dolanır havada.
Niye bu denli sessizdir, ne saklarlar?
..
Yol yakınken geri dön, onun çağırmasıdır bu
ama bilirsin gönül, dirliklerin hasıdır bu.
Neden böyle her yeri durmadan kül bürümekte?
Bakışları çekiliyor dünyadan, yasıdır bu.
Duyuların avlayamaz tadların hiç birini
..
Seninle geçsin kalan ömrüm
evlen benimle
siyah gülüm
ben sensiz edemem
gayri ayrı duramam
bu canı taşıyamam
sen olmayacaksan yarınlarımda
..
Cahildim seni severken
Sevmeyi bilmiyordum
Onyedi mi desem,on sekiz mi
Henüz çocuktum
Korkmuştum,üşüyordum
Islanmış ıslatılmış
..
Kırsam zamanın acımasız zincirlerini
Siyah beyaz bir fotoğraftan gülümsesem
Sararmış sayfalarla beraber
Toz tutsam tavan arasında
Boğaza karşı otursam, hisar da
Mavi ardında alabildiğine yeşil olsa
..
Ne nefis siir
Ahengidir ah
O gözler
Bahtımın rengidir
O siyah gözler
Unutulup giderken
..
Siyah; hiç bu kadar güzel olmamıştı gözümde,
Beytullah seni görmeden önce.
..
Çatı katının karanlık köşesinde,
Bırakılan bir ayakkabı kutusuydu unutulan
Ve üzerine,
İlmik ilmik dantel örmüştü, örümcekler,
Bu küçücük çeyiz sandığına sıkışıp kalmıştı
Siyah beyaz anılarım.
..
Siyah yazmadan bürünmüş
gül yanaklı güzel gördüm
sanki inciden dizilmiş
bal dudaklı güzel gördüm
Siyahları al üstünde
Sürme çekili gözünde
..
Gücüm yetmedi söylediklerimi dinletmeye, çığlıklarımı duyuramadım, bu gürültü kirliliğine boğulmuş ama boğulduğunun farkında olmayan insanlara.
Ben de yazdım, aldım kalemi kağıdı sadece yazdım….
Koca koca hayatlar küçük küçük kağıtlarda,
Hepsini yazdım çizdim ama keşke yazmasaydım hiçbirini...
..
Gönlüm kaldırmaz olmuş, divaneye dönmüşüm,
Beynim düşünmez durmuş, biçareye dönmüşüm,
Yıkık dökük her yanım, viraneye dönmüşüm.
Atlatırım sevdiğim seni seven gönül beydir.
Bir taşı sevmektense siyah bir gül sevmek yeğdir.
Gördüğüm günden beri dilim konuşmuyor bak,
..
Şimdi seninle haritanın iki ayrı parçasındayız.Vur emri çıkarılmış bir kaçak gibi saklanıyorum senden.
Zorunlu olarak gittiğin bu yolculuk bilsen nasıl ayırıyor senden beni.Çok mutluda değilim hani yaşamaktan,daha ne kadar var diye de sormuyor değilim.
Elimde değil sevmiyorum ayrılıkları; hele seninki kadar öldürücü olanları.Fazlalaşıyor git gide nikotin molalarım.Gözlerimde uykusuzluğunun kırmızı izleri.
Hadi git...
Lanet olası yalnızlığımı yine bana bırak ve git.
Özledim demedin zaten sen hiç.Parmaklarını kanatırcasına duvarlara yazmadın adımı.
..