OLUR
Sayfalar beyaz olur
Kalemler siyah.
Karlar beyaz olur
Soğuklar kara..
Aşıklar değişik olur
Sevdalar siyah.
..
Düğümleniyor her defasında nefes ve her söylediğim kelime
Konuşmak zor kelimeler boğuluyor kayboluyor
Boğazımda düğümlenen nefesimle
Sevgine muhtaç bir kalp sesi göğüs kafesimde
Siyah bir yaz gecesi sensizliğin pençesinde
Seni düşünüyorum yine seni sayıklıyorum
..
Ay uzak,bakışlar buz
Sırtımda siyah gömlek
Ay karanlık,bakışlar siyah
Sırtımda gri gömlek
Ay karşımda,güneş temaşada
..
Yalnızlığın resmini çiziyorum yine
Gecenin ağırlığını omzuma alıp seni unutmaya çalışıyorum
Bildiğin ne kadar koyu ton varsa
Sürüyorum düşüncelerim üzerine
En çok siyah kullanıyorum
Siyah saçlarının rengi
Siyah gözlerinini rengi
..
Kanala geçen balığı temizleyen usta raspacıdır.
Bilinmezliğin açlık motivasyonuyla temizler zamanı ve çekilir zamanı gelince, sessizce.
Öyle ya, temiz olmalıdır düşünceler, al süpürge bir girdap gibi geçer yaralı düşüncelerin iç yüzünden ki, ben geldim diyebilsin insan, kahinlerin inancı adına sevgili olma istisnasına sahipmiş gibi gelebilsin. Zaten o kapıda yepyeni bir kaynak atar kendini ortaya ve o bulanık deniz, o kapının eşiğinde, suyun berraklığına dönüşür.
Varsın onlar gnos desinler biz bilgi diyelim. Fark eder mi?
..
Geçmişin uzantısı olan
karanlık kafalı,örtülü yüzler
koyu bir siyahlıkta kol kola dolaşıyorlar.
Günün sap sarılığında
hiçbir rahatsızlık duymadan,
siyah ellerle
..
Her defasında unutmak istersin
Ama nafile unutamazsın
Seversin, sevginden gözlerini kaçırır
Gözleri siyah unutulmayacak
Birde sergilediği on dakikalık mesai sahnesi
..
Dilimde adın kaldı anılarda hayalin
Uzun sarı saçların ay parçası cemalin
Aşkla yanan bir kuldum benim olsun vebalin
Sensiz yüreğim siyah bedenim güz sarısı
Sarılıp da boynuna saçlarını okşardım
Öperken gerdanından ben hep seni koklardım
..
bırak öyle siyah
yazayım sırtına,
sonra okursun sen görmeden.
o yüzük parmağında
parmakların yanağında
ve yanağındaki benler
en çok sevdiğim
..
İpsala sınır kapısına geldiğimizde saat 24.00 sıralarıydı. İlk defa gümrük kapısından geçeceğiz ve heyecanlıyız. Türk sınırında fazla oyalanmadık. Çıkış kolaydı. Yeni bir ülkeye girme heyecanı bizleri sarmıştı. Nasıl aranacağız, nasıl taranacağız? Otobüsümüz durdu. Bizim önümüzde bir otobüs var. 15-20 dakika sonra tur sorumlusu arkadaşlar geldi, ‘’Herkes pasaportlarını eline alsın resimli sayfayı açsın ve sıraya girsin’’ dedi. Denileni yaptık. Sıramız geldiğinde gişenin önünde pasaportumuzu uzatıp bekledik. İçerdeki görevli bir şeyler yaptı, pasaportu bir ışıklı ekrana bastırıp, önümüzde duran ekrana sağ işaret ve orta parmağımızın uzatmamızı söyledi. Yani yeniden parmak izlerimiz alındı (mı) yoksa pasaporttaki parmak izleri ile çakışıp çakışmadığına mı baktı bilemiyoruz. Bu arada yeşil ve mor pasaportlar arasında bir de siyah kaplı bir pasoport vardı. İlk defa gördük. Hiç siyah kaplı pasaport da olduğunu duymamıştık. Bir saatlik bir işlemden sonra otobüsümüze bindik. Yola devam…
Sabah saat 8.00’de kahvaltı ve ondan sonra rehberimiz bizi Kavalada gezdirecek oradan da Selaniğe geçeceğiz.
Bu arada bizde yedi saatlik yol yorgunluğu, yarı uykulu yarı uyanık yola devam ederken biraz pasaportlar üzerine konuşalım. Yeşil pasaport ve kahverengi veya mor pasapor arasındaki ayrımı yaşayarak öğreniyoruz. Hayatımızda renklerin önemi büyük. Renkler arasında ne fark var demeyin…
Yeşil pasaporlarda vize yok. Vize masrafı, mor pasaportlarda kişi başı 200TL civarında. Bu kadar da değil, hesapta asgari altı bin liran olacak. O da yetmedi, tapu isteniyor. Nelerine lazımmış diye düşündük. Meğer insanları ülkelerine bağlayan zincirlermiş onlar. Yani kürkçü dükkanı. Dönüp dolaşıp geleceğimiz yer olmazsa onların başına dert olacakmışız… Dünyanın bir parçasını işgal edenler başka insanlara yaşam hakkı tanımıyor orada. Yeşil pasaportlar kalamaz mı? Neden onlara sorulmuyor bunlar? Doğal olarak akla gelen sorular? Memurlar doğal olarak devletin bir parçası gibi görülüyor anlaşılan… Devlet memurları gittikleri yerlerde kalırsa devleti ele geçirmiş olacaklar sanki, hiç değilse bir parçasını, onun için töleranslı davranıyorlar… Tabi burası şaka, anlam veremediğimiz için kişisel yorumlarda şaka hakkımızı kullanıyoruz.
Otobüsümüz yola devam ediyor, güneş ufuktan yükseliyor, yeşil topraklar üzerinden sis tabakası yavaş yavaş dağılıyor. Yeşillikler arasında siyah lekeler var, yaklaştıkça görüyoruz ki, güneş enerjisi elde edilen petekler. Düzlükte, yani tarım alanlarında yerleşim yeri yok. Yerleşim yerleri dağ eteklerinde… Dağlarda kayalık diye bir şeye raslamadık. Yemyeşil ağaçlarla kaplı her taraf… ‘Karadeniz Bölgesi’ni andırıyor. Üç katın üstünde bina yok. Ekili alanlar fıskıye ile sulanıyor… Ekili alan dışında bir bölgese davar sürüsü… Yani tarım ve hayvancılığın öne çıktığı bir bölgeden geçiyoruz. Biraz sonra bize katılacak olan rehberimizden öğreneceğiz daha fazlasını…
Video 25 eklenecek. 26 rehberin mazereti anlatması ve bizi karşılaması
İlk durağımız Kavala programa göre… Ancak rehberimiz anlatımına göre arabasında çıkan bir sorun nedeniyle gecikiyor ve biz onu beklemek üzere, rehberimizin memleketi olan İskece'ye uğradık. Kahvaltımızı orada yaptık. Hamurlu yiyeceklerin bol olduğu bir yer… Börek çeşitleri ve çay ile kahvaltımızı yaptık. Rehberimizle orada buluşup yola devam ettik. Rehberimizin anlatımına göre (Rehberimiz Türk ve Türkiyeyi gezip tanımış biri) Yunanistan’da deniz kenarlarında şejlonglar için ayrıca para ödenmezmiş, bir çay içip şejlonglardan yararlanılabiliyormuş…
..
Çeşm-i Siyâh, çeşm-i siyâh, yakma! Dur!
Gönül ister, dîl-i sohbet, ne gezer.
Âb-ı hayât olmuşsun sen, akma! Dur!
..
benim hayatım siyah beyaz bir film... ne seyredecek bir sinema kaldı... ne de onu saracak bir makina...s.solmaz
..
beni severken vurdular..iki gözüm iki çeşme aglarken. ellerimden vurdular..dokunduhum her yerde kan vardı. tebeşirle ismimin ilk dötr harfini yazmaya çalşıtım siyah asfaltlara. beni şair olurken vurdular. beni daha çok sevmeyim diye vurdular. beni perişan ettiler
..
Ak kara, siyah beyaz, al kırmızı..............................................................................gri ye flu diyorlar ceolar mecburen................................................................................................a dört e yazıyorum............kalem kurşun değil grafit.....................................................sevdama yazıyorum berrak.....................................................SAÇLARA DÜŞEN AKLAR, İÇİMİZDE SIZI........SÖZLER BEYAZ........ SİTEMLER...... KIRMIZI................. Hem şiirdir hem şarkı...... her hakkı sevda ile sevdama tabikinen de bana mahfuzdur..
..
Çöller,bir siyah atlı kovalar izlerimi..
Rüzgar geçer yakamdan,
Kuyu başlarında sorarken yıldızların izini.
Tozlar serpilir gözlerime uykumda.
..
Görüyor musun
İnce ince yağıyor yağmur
Belki tuzlu değil ama
Göz yaşım gibi sağanak
Bir elem var inceden inceye bir keder
Hava siyah beyaz
Anlamsız geceler
..
Yüzümde siyah perde, ay karşımda
Soğuk görüntüsünde güneş sıcaklığında
Ve sevdasıyla bakıyor bana
Saklı olsam da siyah perde ardında
Hissediyorum sevdasını uzakta olsa da
Hiç hesap yok bu aşkta
..
Hasret böyledir arkadaşım
Bir klarnet sesidir hüzünlendiren
Ne yaptığını bilemezsin
Baban bile düşmandır
Gülemezsin.
Sızım sızım sızlar burnun
..
Geceden siyahtı kederi,
Baldan tatlıydı gözlerinin rengi...
Bembayaz bir umudu vardı aslında!
Siyah kederinin altında,
Ortaya çıkarmaya kıyamıyordu,
Yemyeşil bir yürek yakışırdı ancak
Ruhunun bembeyaz uğultusuna...
..