GÖZ DOKTORUM
Perihan doktorum bakın gözüme
İkisi de birden görmez oldular
Göze iyi gelir diyorlar sürme
Çekilsin gözüme siyah sürmeler
..
Aşk muhabbetinden yar sevdasından.
Yarden başkasına etmedim heves.
Aşkın acısından onun ahından.
Dünyada almadım rahat bir nefes.
Aşk dersini aldım şeyda bülbülden.
Bülbül ayrılırmı gonca gülünden.
..
Akşamın hüznünün çöktüğü saatler gündüzden kalan içimde bir sızı ve sessiz bir hıçkırık… Gebeydi gece beni ağlatmaya belki de… Dışarıda kar yağıyor döne döne savrularak her düşüşünde sanki yüreğimden de bir damla kan düşüyor… Kalktım camdan dışarı baktım üzerime aldığım siyah pelerinimle dışarı çıktım.. Saçlarımı dağıtarak rüzgara yürümeye başladım sessiz sokaklarda kar aydınlatıyordu ortalığı biraz sokak lambaları da onların ışığında manzara öyle güzeldi ki. Birinin yakınına durdum bir sigara yaktım kar savrularak yağarken kirpiklerime düşen taneleri ağırlık verse de bana sanki eşlik ediyordu gözümden akan yaşlara kar tanelerine karışıyordu sessizce… Karçiçeği… dağlarda açan, zoru başaran boynu bükülse de yıkılmayan karçiçeği geldi aklıma. Ben de siyah pelerinime düşen kar taneleriyle beyaza bürünmüş bir karçiçeği gibiydim. Zordu yaşam, ağırdı yüküm çöküyordu arada omzum ama yıkılmıyordum sendelensem de boynumu arada büksem de yinede dimdik ayaktaydım ya kalbim ya yüreğim o ne haldeydi.. Sigaram bitmişti yavaş yavaş yürümeye, düşen kar tanelerine arada avucumu açarak yakalamaya çalışırken bir yandan da düşünüyordum… Geçen yılları hızla akıp giden zamanı.. Farkında olmadan sahile gelmiştim deniz coşuyordu dalgalar kıyıya vuruyordu bir an üşüdüğümü hissettim sıkıca sarıldım pelerine ellerim kızarmış adeta donmuştu köşede bir cafe vardı ara sıra uğradığım kapalı cam olan yerine oturdum sakindi hafif bir müzik çalıyordu bir bardak kırmızı şarap getirdi garson.Bilirdi ne içtiğimi, neyi sevdiğimi arada sohbet ederdik vakit buldukça genç biri gündüz okuyan gecede çalışan kaderi birazda bana benzeyen biri seni görünce ablam derdi annem geliyor aklıma çok azda olsa gördüğüm annem yada senin sıcaklığın bana bu hissi veriyor derdi bende ona sende benim bir evladımsın der gülümserdim…. Oturduğum yerden izlemeye başladım yağan karı o kadar güzeldi ki manzara bir yandan coşan deniz bir yandan içimde esen sessiz fırtına gözlerim dolu dokunsalar ağlayacağım. Kimse dokunmasın kimse bir söz söylemesin istiyordum görmesin kimse beni bilmesin varlığımı sadece düşen kar taneleri birde benim gibi dalgalarıyla boğuşan deniz bilsin... Gece sessizlik hakim kendisini sarma içinde bir kılıç gibi.. İnadına kar yağıyordu cehennem sıcağında ki yüreğime tutmakta zorlandığım göz yaşlarım bile bana hesap soruyordu sanki ne oldu bize diye yüreğim kanıyordu sessizce fırtınalar kopartıyordu yeter diyordu yeter bu kadar elem yeter bu çile…. Olmuyor yüreğim olmuyor isyanlar fayda etmiyor göz yaşlarım boşa akmıyor… Serseri kalbim söz dinlemiyor yalnızlığa mahkum etmiş kendini kimseye güvenmiyor olmuyor yüreğim olmuyor…. Kaçıncı kadehti düşünceler içinde yağan kar tanelerini izleyerek içtiğim bilmiyorum garsonun ablam daldın yine demesiyle kendime geldim.. Gülümsedim ona baktım yüzüne yaşadığı hayatın izleri belliydi gözlerinde.. Herkes şanslı değildi anasından doğarken kimse kaderini kendi çizmiyordu oda isterdi anası olsun babası olsun sevsin okşasın okutsun.. Al işte serseri ya karçiçeği buna da ağlar şimdi... Olmazdı ağlayamazdı onu da üzemezdi bir insana acımak kurşun yarasından daha ağırdı ya öyle bir his verirse ona gözlerim işte vurulmadan ölmem demekti… Hadi oradan dedim getir hesabı vakit geç bana bir taksi çağır diyerek gülümsedim ağlayan kanayan yüreğimle gülümsedim ona anne gibi, abla gibi, kardeş gibi gülümsedim… Ayağa kalktım kar hala yağıyor deniz hala dalgalarıyla boğuşurdu yavaş yavaş çıktım dışarı. Taksi gelinceye kadar karı izledim işte gece ve gündüzün anatomisi sabah olunca takılacak maske tebessümlerle başlayacak hayat yeniden gecenin sessizliğinde bir taksinin camından savrulan kar tanelerini izleyerek gözlerinden akan yaşlarıyla evine doğru giden bir kadın bir karçiçeği …………
..
Siyah üzüm buğusu gibi parlıyor gece penceremde. Bağbozumu zamanı şimdi hüzün sarkıyor asma boylarının üzerinde. Kabuk kabuk soyarken hayat suretini geceden karanlıkta parlayan bir ışıltıda gözlerinin buğulu bakışı. Suretini soyunda yalnızlığında aslını bul dercesine. Sen bir yol muydun kendime giden yada beni sana getiren içimdeki bağların hasat mevsimi miydi. Dikenli tellere sarılan dallar zümrüt yeşil açarken gözlerin miydi en doyulmaz tadı damağımda bırakan. Üzüm buğusu gibi gözlerin gece rengi. Gözlerin üzerinde güneş açan sabah. Gözlerin gecelerin siyah incisi. Gözlerin en güzel gülüşlerin mutluluk saçan güneşi. Günün ilk saatlerinde inen çiğ damlalarının hüznü gibi.
Bağbozumu zamanı şimdi. Asma bahçelerinde bir yalnızlık türküsü sayıklanır, ermiş meyvelerin çekiciliğiyle karışır, mahsunlaşır ama zaman şimdi gidişlerin ve dönülmez sıcaklıkların terki şehri ıssızlaştırdığı saattir. Dem bulur yalnızlığın tadı, üzümlerin sıcak yakıcı tadı karışmıştır biraz, buğusu tüter düşer damağına, emdiğin kendi yalnızlığındır, sevgili dökülen yaprakların savrulduğu yoldadır ve onsuzluk yakıcı bir tatdır şimdi dudakta.
Geceye düşer tane tane gözlerindeki menevişler, her biri bir camdır semayı yıldızlar gibi süsler. Asma bahçelerinde gece gözlerin düşer, üzümlerin üzerinde ki buğuda yüzün, çiğ taneleri gözyaşım olur, sensizliği süsler. Uzaktan bir klarnet sesi ince ince gecenin hüznünü işler, bir deniz sesi uzaklardan seslenir ve yalnızlığımı kendi eteklerine davet edip, onsuzluğu bana anlatır.
Sensizlikte güzelleşir bazen böyle senin içinde olduğun her şey gibi. Bağbozumunda bile güzelsin, hüzünler gibi.
..
Bütün renkler koşuyordu.
Siyaha doğru
Siyah yerinde duruyordu.
Siyah müsade etmiyordu yetişmelerine.
Siyah asil di kirlenmezdi
Bütün renkler kirleniyordu
Bütün aşklarım gibiydi
..
Pazardı, pazartesi, salıysı derken,
En sonunda her güne adını vereceğim.
Yollarında durupta geldi gelecek derken,
Öylesine söz verdim bu gün siyah giyeceğim.
Hiçbir şey böyle yara açmadı bende
Ben acizane bir kulum yarını ne bileceğim.
..
siyah çocukların özlediği bayramlar
onlar hep
bir çift siyah gözle ufka bakarlar
dalgaların kıyıya attığı
her şaşkın deniz kızı
ilk onları görür
ve bir tebessüm
..
Hiç bir şey değişmedi gönül yine biçare
Serpilmiş bir yerlere hislerim pare pare
Açılmıyor kapılar zorlasan da ne çare
Beyaz güller yok artık her yerde siyah lale
Ancak ölümsüz bir aşk getirir böyle hale
Sandım peri masalı yaşadığım kâbusmuş
..
Nasıl diyeyim ki, nasıl anlatsam ki, anlatabilir miyim ki... İçimde ki korlarda senide yakmayı göze alabilir miyim ki... Dökebilseydim sana dudaklarımdan bağrımda ki kahrı. Gözlerimden içimdeki ateşi yansıtabilseydim sana...
Olmaz ama diyelim ki tükendi tükenmez kalemlerim, yetmedi içimi kâğıtlara dökmeye. Anlayabilir miydin, alıp götürebilir miydin beni gözlerinde serin iklimlere. Söner miydi korlarım senli iklimlerde. Ferahlar mıydı yüreğimde bu kimsesiz sevda, senide yakmadan içimdeki ateşlerde. Amansız ve zamansız yaralarıma derman olabilir miydin sanki. Sonu hüzünle bitecek sevdaları diker miydin gönül bahçene. Sever misin sen kederleri, elemleri. İster misin uykusuz geceleri. Tanır mısın sen Yakub'un gözlerinden düşen sicimleri. Taşıyabilir misin sırtında Yusuf'un gömleğini. Şehrin ışıkları sönsün gözlerinde, ister misin? İşte böyle has kız... Benim sevdam kor olur, yakar sevda yerini. Alır senden tomurcuklanmamış hayallerini. Siyah beyaz yaşarsın baharlarını. Yarınların kaybolur, gözlerimdeki siyah noktada. Yusuf'un karanlık kuyularına düşersin ve de ürkersin has kız. Züleyha'nın aşk girdaplarında kaybolursun. Yine benden başka, gözlerinde yaşı tükenen bir Yakub'un olmaz. Kızıl aşklar açar sadece bende. Sen düşersen ateşe ben yanarım, var git has kız yazık etme bana ve de sana... Ben sensizde yanarım, kan da ağlarım, Yakub'da olurum Züleyha'da, Yusuf'da...
Git sal deryalara bana dair duygularını, kimsesiz sahillere vursun. Salıver uçsuz mavilere, gözlerindeki anka kuşunu, bu deli oğlanı unutsun. Bir uçurtma olsun gökyüzünde imkânsız umutların, kesiver ipini, yüklenip hüzünlerini, kaybolsun yıldızların arasında. Sende unut imkânsız aşklarını tam o anda.
..
Hayat durmuyor akıyor
İnsanda arıyor çare
Gece gündüz kemiriyor
Bir siyah bir beyaz fare
Bir günü yirmidört saat
Hayatı dolu bolca vaât
..
Hüzünlerin mizahıdır siyah.
Örtülür bazen çarşaf çarşaf,
Yorgan misali çekilir üste.
Umuda vurulan kelepçedir,
Aşkın olumsuz halleridir,
..
-Soma’yı unutma! -
Hayatın metrelerce mesafe altında
Işık yok
Bir nefeslik hava
Ya var, ya yok
Umudu sayılarla ölçüyoruz
..
Yüreğini tutan olunca, gün gülümser insana
Umutlarda ışıldar sevda, bitiminde acı verir veda
Acılar yama yapar karanlıkta kıyılara
Hayat sevilirsen renkli, seversen siyah-beyaz
Gel boyayalım seninle gökyüzünü hadi
Mordu bizim dünyamız, değiştirecektik hani
..
Bir derde tutuldum tabip bilmiyor
Kar yağdı saçlarıma siyah kalmadı
Gece gündüz gözüm yaşı dinmiyor
Kar yağdı saçlarıma siyah kalmadı
Bu dert beni güldürmedi öldürür
Felek talihimi kötü döndürür
..
Sonbahar
Hızla çıkarken merdivenleri önümü kesen, en güzel renkleri barındıran mevsimdir. Aşkların ayrılık şarkıları çaldığı vakittir. Biraz arsızdır sonbahar. Bakarsın bir sabah eski bahar günlerinden çalmış bir esinti sokuluvermiştir sessizce koynuna. Bazen birde bakarsın sonraki mevsimin gününden çalmış gelmiş karşına. Acımasız –yahu bu rüzgar nerden çıktı şimdi-dedirten bir rüzgar ile dans ediyordur. O güzelim renklerin buluştuğu tek mevsimdir sonbahar. Kasım ayının kasımpatısı gibisi. Yolda görürseniz mutlaka dikkatle bakın. Günleri saklamış her katına rengarenk kasımpatılar. Deniz artık insanları kucaklayan günlerinden çıkmış kavgasını yapmaktadır büyük dalgalarıyla. Aşkları saklar, gözyaşlarını saklar boyu metreleri aşan dalgalarında. Kıyıya vurur denizyıldızları gibi sevdalarını. Tren sesleri insanın içinde dalgalanır. Ah bu sonbahar işte.Yarım kahve keyiflerinin hüznü yüzünde siyah saçlı kadının.Kim bilir hangi sevdaları gömmüştü kalbine.Yarın kollu uzun siyah elbisesi ile camdan bakıyor.Bahçedeki o arsız sarmaşıkların rengi dönünce fark ederiz bu güzel kırmızı renk yığınağını.Sonbahar içimizde unuttuğumuz duygularımızı da uyandırır.Sonbahar işte.Kıştan önce ki bahar…
Kasım 2007
..
Sabahın kör karanlığında düşünmemiştim hiç ölümümü. Hiç beceremediğim ölümümü. Kapılar kapandığından beri, evet sanırım o zamandan beri kendi ölümümü beyaz bir kağıt üzerinde görmemin imkansızlığını anladım. Ancak siyah bir ölümü de beceremedim. Kendim için düşlediğim siyah ölümümü...
Hayat kovdu beni, ölüm terke etti. Her gün kendi kapımın önünde bin kez ölmek istedim ama ölemedim. Oysa ölüm o kadar yakın, ölüm o kadar uzak. Çelişkilerin içinde yerken beynimi bin kez sövdüm hayatta kalmışlığıma, yaşıyor olmama...
Ölüm en çok yüzüme yakışıyordu biliyordum bunu. Soğuk yüzüme, sıcak ölüm. Evet en çok yüzüme yakışıyordu. O yüzden yaşanmışlık sayılan hayatımı insanların yüzlerine vurdum her seferinde. Kimse anlamadı, anlamalarını da beklemedim.
Şimdi avuçlarımda biriktirdiklerimi kapımın önüne bırakıyorum, ölmeyi beceremediğimde onları alıp ceplerime dolduracağım yeniden, yeniden, yeniden...
15 Eylül 2006, Cuma
..
Gökyüzü kıskanç bir kadın
Ne zaman anlatsam seni
Hep bir siyah
Hep bir siyah!
Kavuşana dek kirpiklerim;
Görülmez sabah.
..
…
mutluluk yok
mutluluk yok
bırakmak istiyorum
bırakamıyorum kendimi sana
ulaşamıyorum güz rüzgarına…
..
Şu garip gönlümün çağlayanında
Yıkanıp arındı bütün suçların
Bir gün batımının özlem anında
Ruhumu kapladı siyah saçların
Fermanım yazılmış yıllar önceden
Bin şiir ürettim birkaç heceden
..
Yanakları gül tomurcuk
Ela gözler sende çocuk
Kahve gözlü gülen çocuk
Oynamaya geliyorum
Sevgiler bir inci boncuk
Sende varmı esmer çocuk
..