Bu aralar
Bir siyah tutturmuşum
her şey siyah olsun istiyorum
Bir güneş doğuyor
Simsiyah
Aydınlanıyor dünya
Geceleri
..
SİYAH GÜLLER
'Ayrılıktan Vurgun Yemiş Bir Sevgililer Gününde'
Sensizliği, ecel diye kadehlere doldurup
Zehir gibi anılarla, bir dikişte bitirdim.
Sevgi rengi çiçek açan bahçeleri soldurup,
Sana hüzün bahçesinden siyah güller getirdim...
..
Sen gittin denizlerin ahengi de duruldu
Hasretin içimdedir hep tomurcuk tomurcuk
Gidişinle benliğim canevinden vuruldu
Beslediğim hayaller sararıp kaybolacak
Sen gittin denizlerin ahengi de duruldu
Sen gittin siyah siyah ötüştü renkli kuşlar
..
Dolanmış boynuna öfke nefret ve kibir
Bürümüş yüreğini kederli acılar
Ruhunun içi dışı kapkara
Sen bir siyah martısın...
Yaşadıkların gözünde büyümüş
Acılı sevgiler ciğerini sökmüş
..
Ne sahip olduğun, sevgiler hayat
Seviyorsan renkli, geçer o zaman
Nede umduklarım, ruhunda bayat
Siyah beyaz olmuş, vermez aşk aman
Yaşamak güzeldir, herşey doğrusu
Gücün yerindeyse, hasret çağrısı
..
Esmer ela gözlü 1.80 boyu zayıf bir gencim Daha yeni üniversiteden mezun oldum güzel sanatlar mezunuydum henüz iş bulamamıştım arama çabasındaydım okulumuzda bir duvara karikatür resmi çizilecekti ve bu işi bölüm şefi olan emre bey bu işi benim yapmamı istedi aslında görevim bu değildi ama onu kırmak istemiyordum ve işi kabul ettim işi kabul etmemin sebebi birazda gönül işimdi okul bitmişti benim ama onu biraz daha görebilmem için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı sabah olmasını zor beklemiştim olsa da görsem diye kapıdan içeri girdiğinden itibaren gözlerimi ondan alamamıştım onun üstünde kısa siyah bir etek beyaz bir buluz siyah çanta ve ayakkabısıyla öyle güzel görünüyordu ki anlatılmaz bir güzellikteydi hele o beyaz tenine yakışan dağınık saç modeli çok hoşuma gitmişti o bu kadar güzel iken benim üstümde turuncu boyacı tulumu yüz göz boya içinde tıpkı zengin kız fakır oğlan olmuştuk iş hiç bitsin istemiyordum bu yüzden yavaş yapıyorum ama patron yarına kadar bitmesini söylemişti o gece sabaha kadar uyumamıştım aklımda daha adını bile bilmedim bir kız elimde fırça bir şeyler çizmeye çalışıyordum işte iş sabaha yakın bitmişti uyuyakalmıştım etrafımda ki seslerden uyanmıştım herkes yaptığım resme bakıp konuşuyorlardı bende çizdiğim resme baktığım da inanamadım gözlerime öylesine içime işlemiş ki yarı uykulu halimle bile ikimizin resmini çizmiştim herkes yorum yaparken ben etrafıma bakıyordum arkamı döndüğüm de tam arkamdaydı göz göze gelmiştik bundan başka fırsat olamazdı ona ikimizin resminin ona hayatımın sonunda kadar bana nefes olur musun dedim o an sanki konuşamadı
Diller konuşmasa da gözleri anlatıyordu her şeyi sadece o an evet diyebildi işte tanışmamız böyle oldu o günden sonrada resme daha başka bir aşk ile baktım şimdi yaş 60 yolun yarısı neredeyse ama o anı daha dün gibi hatırlıyorum eğer o gün sussaydım bugün bunları yazıyor olmazdım her anın kıymetini bilmemiz lazım hiçbir fırsatı görmezden gelmemeliyiz hayat bize ikinci sansı vermeyebilir … :) :) :)
..
İstanbul'da, loş kayıkhanelerde bir sigara molası veriyorum.Yanımda yalnızlığım...İkimizde gecelerikimsesiz takalar arasında seni düşünmeyi seviyoruz.Sen bu şehrin kaybolmuş bir limanında hapsolmuş bir karanfil.
İçeridesin...
Ne kaçıp kurtulmaya gücün var, ne de benim seni kurtarmaya takatim.Sen giderken gülümseyen ve ağlayan çocukluğumu da götürdün yanında.
Siyah - beyaz filmlerde kayboldu seninle beraber.Açıkhava sinemaları bir bir kapattı perdelerini.
Sokaklarda pamuk helvası yapanlar çekildi birdenbire.Kadıköy İskelesinde bütün vapurların boynu bükük...
Siyah yağmurlar yağıyor şimdi şehre.
Sen çok eski bir şehirde, çok eski bir zamanda kaybettiğim.
..
YANAKLARIMA YAĞAN YAĞMUR
Sıradan bir gündü uyanmak kahvaltı okul derken cafe… Görmezdim ve duymazdım çalan müzikten başkasını; Gözlerim dolanırdı her zaman ki gibi avare avare ve o an takıldı ayakları sürçüldü yüz üstü bakışlarım düşerken teninin yansımasına;
Usulca sokuldu yüreğime gülüşün, sessizdi, sakindi ama sıcaktı ılık ılık aktı çalan müzik durmuştu KUSURSUZ AŞK’tı aşkın ilk kusuru hayatımı dondurmuştu ben ki kelimelerle dans ederken o gün suskunluğa dair ne kadar elbise varsa giymiştim sıkı sıkı sanki zemherisindeydim kışın …
Senin bakışın konuşman ve saçlarının dalgalanışı tıpkı akdenizdi ben ise soğuk Erzurum yaylası gibi kalmıştım kat katı şaşkınlığımdan sanki dallarına kar yağmış bir çamdım da ormancıdan saklanırcasına karları üzerime çakerdim donuk donuk..
Artık okul kahvaltı ve cafe sırasını bozmuş ve hayatıma cafeden başlıyordum kahvaltım okulum umudum ve yarınım olmuştu sanki şehre yaz gelmişti sanki kanım kaynarken mevsim kıştı oysa.
Nasıl bir aşksa: Aşk nasılsa! Banan şiirler yazdırmıştı şiirleri duvarlara yazdırmıştı ve nasıl bir aşksa balonu çiçeğe bağlayıp yurt kapısından yukarı bırakıp tıpkı bahçede elma kayısı çalan ve ardına bakmadan koşan çocuk keyfi verirdi bana sen camı açardın yakalama çabası ile gülerdin yankısı kulaklarımın boş odalarında dolaşırdı okul kapanınca hiç beklemediğim kadar okulun açılmasını beklerdim ne ilginç değimli okulu sevmeye ben şimdi okul açılması için gün sayar olmuştum.
Bu kalp senle atarken nasılda unuturdum tanıştığımız günü ve çalan parçayı hani Kayahan abimiz diyor ya Bir aşk hikâyesinde ilk tanıştığımız gün üzerinde ….
..
Tek başıma seyirdeyim karanlık bir gecede,
Önümde cisimsiz bir şey beni takipte…
Ev bacalarından süzülen kara dumanlardan;
Teşekkül oldu siyah korkunç gölgeler.
Ruhumun sıkıntısı benzimi sararttı,
Etrafımı çevreledi görünmez çehreler.
..
Belki de her şey siyah ve beyazdır
başkası yoktur
maviden başka
belki aslında her şey mavidir
siyah ve beyazdan başka
11/04/2
..
Sabahlar gecenin bitiminde
İ lk gün doğumu baslar fecirde
Y alnızlığımın dramasında,siyah bir gül
A çar göğsünde senin,
H üzünlerim ayrılığın aynasıdır zamanda.
G özlerim Nile süzülüşte,bekler yolunu
..
Bu gece bir başkalık var gökyüzünde
siyah,mavi karışımı kızıla dönmüş
ağlayan bir adam var
puslu,siyah beyaz hatıralarına..
bir rüzgar ıslığı duyuluyor
aman vermez yaralarda
yalayıp,yakmakta düşümsü beraberliklerin
..
Oysaki hayallerimizi demliğe doldurup, kaynamasını sabırla bekliyoruz. Çaydanlıkta oluşan kireçlenmeleri aldırış etmeden, demin su ile birleşmesi için imkânsız dualar ediyoruz. Dejenere olan hayallerin gerçek olması için, tüpü kısık bir noktada bırakıyoruz. Her suyun cızırtı sesinde akan gözyaşlarımızı ve elimizde yan dostumuz olan katilimiz ile o hayalleri beynimizde tasarlıyoruz... Bir yılbaşının üçüncü gecesiydi. Sokak yalnız, insanlar durgundu. Tepeden tırnağa süslenmiş taksim istiklali… Üst üste dizilmiş harabe kenti unutup o gizemli dünyaya boğulup giderken, her hanede ay bir kadeh ayrı bir umut yıldızının yatmasını, zifiri karanlıkta dumanın görünümüyle hayallerimizi süsleyen o gece... Tatlı ve günahsız gözlerle yanıltılmış bir kızın, uyuşturucu bağımlısı gibi sana bağlanmasıyla başlıyor umutsuz gece… İlk ağrı, ilk söz ve ilk hıçkırıkla başlıyor gece fısıltıları… Nefes nefese kalan o gecenin hatırı… Sokakta unutulmuş bir kızın hikâyesini dinlemenle anılıyor o gece… Umutsuzca demini almasını istediğin hayallerini bir nebzede yokuşlara bırakıp adımlara mahkûm kalmanla başlıyor… Günahsız sandığın o şeytanlı gecede, duygusal noktalar beynine beyni ne işlerken, sen lal ve kör gözlerinle yoluna devam etmeye çalışman... Bir yudum günahın bir ömrün dirhemi olacağını düşünmeden, kendi kendine hayal kurup demde olan çayını izlemeye koyulmaya başlıyorsun. Siyah saçlı, topuklarının üstünde dar pantolon, siyah desenli kaban ve namahrem gözlerine dalıyorsun. Güzellik meleği sanki mor gecelerde kıyılara vuran dalga gibi dalıyorsun ona… Sevmek, süslü saltanattan oluşmuş padişahın cariyeleri değil ki ha bire yozlaşmış olsunlar. Sevmek, günahla başlayıp günahsızlığa ağlamak olduğunu fark etmendir. İşte her şey yılbaşın üçüncü gecesinde başladı. Günahların hat safhada olduğunu, aşkın beden olduğunu, zinayı saltanat olarak görmen ile başlıyor. Demlenen çayını bardağa doldurup, buruşmuş ellerin ile bardağa doğru götürüyorsun. Aniden karanlık çöküyor… Çığlık sesleri binanın derinliklerinden geliyor sana… Elindeki kalemi ters çevirip, uzun süre kalan mazi tahtasına tak tak diye vurmanla başlıyor... Gizemli sesin gelmemesi için hazırladığın hayalleri yudumlamanla başlıyor... Suyun o kadar sıcak olmasına rağmen tek yudumda bardağın içindeki hayalleri içine yudumlamanla başlıyor... Hayallerinle yüzleşmemek için sarım saklanırken, suspus olan gizemli gözlerin aynanın arkasında bir yer kaplıyor. Yağmurun saltanatında dirhem olan gözyaşlarınla noktayı koyuyorsun. Arada sırada maziye dalıyorsun, mazideki dehşet ve inanılması zor olan yokluğu umudu ve beklenti içinde boğuşmaya başlıyorsun. Her acıda bir günah, her umut da bir hüzün, her beklemekte bir zafer istiyorsun. Gidenlerin geri gelmeyeceklerini ve bir daha onların sadece sayfalar arasında veya hayal deminde bıraktığını anlıyorsun. Oysaki bugün ayın üçü…(Yazı türünden yazılmıştır.)
..
Ağlıyordu siyah al gül,
Acaba ne derdi vardı.
Vardım yanına,
Neyin var,
Niye ağlıyorsun? Dedim,
Hafiften boynunu büktü,
Galiba soluyorum dedi.
..
Alnıma yazılmış kara bir yazgı
Ne silebiliyorum, ne baştan ayağa beyaza boyanabiliyor
Siyahları giyip matem tutma diyorlar bana
Kalbim kararmış, bedenim siyah bir örtü giymiş çok mu?
Gönlümde açılmış yaraları siyah bir bezle bağladım
Kanayan yaramın ilacı beyaz giymek mi?
..
Hangi renktir ölüm,
Siyah mı?
Beyaz mı?
Yoksa tüm renklerin anası,
Hem siyah hem de beyaz mı?
..
Mavi deryalar yanında hiç kalır
Uçan beyaz kelebekler zevk alır
Gönlüm sende iken nasıl uslanır
Ey yedi veren siyah gözlü kraliçem
Mevsim mevsim bakışların bir başka
Saz benizli ovaları düşürür aşka
..
Aşabilsem yüce dağlar ardına
Varabilsem o güzelin yurduna
Derman olsam yavru ceylan derdine
Siyah zülfe mor sünbülü takmazmı?
Çıkıp Çıkıp yollarıma bakmazmı?
Ela gözlüm şu dağların ordamı
..
O gözlerin var ya siyah
Gündüzümdü gecemdi bir zamanlar
Gözlerinde başlardı her günüm
Gözlerinde biterdi akşamlar.
O gözlerin varya siyah
Şarkımdı şiirimdi bir zamanlar
..
geçmiş ömrümüzden..
siyah beyaz resimler...
ama biz öyle veya böyle
sevmişiz hayatı...
ondan vazgeçmemişiz...
resimler renklensede...
hayatımız renklenmemiş..
..