bu ne korunaksız bahar böyle.
bu nasıl mevsim, çok uzak tüm büyük aşklara.
ve bu neye benzer bir güneş, neden, nereden bu soğuk?
yani süreya söyleseydi o mısrayı;
her şey düzelecekti gerçekten.
böyle sarı mı olur?
hangi sevdadan artmış hüsran bu?
kimse bunun sahibi, sahip çıksın hüznüne.
sonra bana kalacak, biliyorum, hep aynı hikaye.
bugün annemin doğduğu gün.
ve benim doğduğum günün anlamına veda verdiği gün.
şimdi bu nasıl yağmur?
bu nasıl bulut?
bu neden hava?
bu hüzün kiminse, gelsin sahip çıksın hüznüne.
sonrası o bilinen, o bana bilenen, o aynı hikaye.
hangi tavernanın assolisti bu gözyaşı,
çok da içli okuyor namussuz.
ikinci kadehten sonra herkes herkesi özlüyor,
ben senin kaçıncı özlemindeyim,
sen benim kaçıncı yalnızlığımda?
hani sarı sevdanın köşeleri daha bir keskin olur,
daha çok can acıtır o sarı boşluklar.
hani bazı sevda kırmızıya çalar,
körkütük aşık olursun perşembe geceleri.
cuma sabahı bir sevdaya uyanırsın,
hafta sonun sevdadandır mesela.
böyle deniz mi olur, her yerinde yosun var bunun,
hiç temizleyen yok,
herkes kendi yosununu eklemiş yosunların yanına giderken.
sonra yosun, denizle yoldaş, sevgiden mi?
bilakis, mecburiyetten.
yolda görse deniz tanır mı iyotu kokusundan?
ya da iyot, ne anlam çıkarır yosundan?
yani şu güneş de var ya, hiç utanmıyor boyundan posundan.
yahu sen güneş değil misin arkadaş,
senin içinin sıcaklığı milyon derece değil mi?
biz, seni gördüğümüz vakit ısınmak zorundayız,
haksız mıyım?
yoksa neden soğudum ben şimdi senden
ve sana benzeyenlerden.
sayın tanrım, işinize burnumu sokmak gibi olmasın ama güneş sizce de biraz iki yüzlü değil mi?
ben üşütmeyen kar, ıslatmayan yağmur görmedim
ama ısıtmayan güneşi nerede görsem tanırım.
sizce de güneş, hak ettiğinden daha fazlasını almıyor mu?
yine de siz bilirsiniz.
ay bence daha samimi güneşe göre,
ama yine de siz bilirsiniz.
sonra mesela,
ikinci kadehten sonra zaten ısınıyorum ben güneşe.
aramızdaki mesafe, iki kadeh sadece.
şimdi yalan olmasın, ya üçüncü yalnızlığımdaydı
ya da dördüncü kadehte, tam hatırlayamıyorum.
büyük bir boşluk düşünün ya da büyüklüğü boşverin,
siz boşluk düşünün.
ya da durun sayın tanrım.
boşlukları ben düşünsem,
siz de o boşlukları doldursanız olmaz mı?
son şiirimi ölmüşken yazsam?
sayın tanrım, hayat sizce de ironik değil mi?
sınavdan ne aldığımı öğrenemeden öleceğimi biliyorum, bence kaldım ben sınavdan, sizce?
sizce de öyle mi?
şimdi bu nasıl soğuk?
hayır, bu nasıl korunaksız bahar böyle?
tek cephanem kelimelerse,
susarsam ölmüş sayılmaz mıyım?
kaç canım var bu savaşta?
kaç canım kaldı daha kaybedebileceğim?
ben kendimi kendimden zar zor koruyorum,
bana sığınanı nasıl saklayayım?
elim yüzüm pas içinde, dilim nemli,
aynı assolist tutuyor ellerimden,
temizlenmiyor geceler ve gecelerden gelenler.
şimdi yani sayın tanrım,
sizce de biraz acımasız değil mi bu yağmur?
bu kadar yağmur yağıyor da sayın tanrım,
bu deniz nasıl taşmıyor bu kadar yağmurdan?
hani biz belki duymuyoruz ama belki size söylüyordur,
bu konuda bir şeyler, onları öğrenemez miyiz bir yerlerden?
bu konuda yardımcı olabilir misiniz?
bir de bu yosunlar konusunda bir şey yapamaz mıyız?
çünkü bence deniz bundan da memnun değildir.
suyla yosun olmazsa olmaz olsaydı sayın tanrım,
yağmurla birlikte yosun da yağdırırdınız diye düşünüyorum, haksız mıyım?
peki şimdi sayın tanrım ne olacak bu bahar?
yani böyle güzel mi bu havalar?
illa çay mı demleyelim ısınmak için?
biliyorum, çayı da siz verdiniz tanrım ama,
marketten alınca para istiyorlar.
siz çayı bedava verdiniz diye biliyorum, sayın tanrım, yanılıyor muyum?
siz canı bedava verdiniz diye biliyorum, yanılıyor muyum?
hepi topu bedavaysa,
ben şimdi neyi ödüyorum sayın tanrım?
ben şimdi neyi ödüyorum?
Kayıt Tarihi : 25.8.2019 11:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!