Ömür rafa kaldırılmış.
Ay ışığının harcı,
Laciverte çalıyor bu demlerde.
Beyaz yastık kıyısından,
Okyanuslar sızıyor.
Yıldızlar gökyüzünde tabutlaşıyor.
Ah Aleda,
Şimdi bir tren katranına karışıp gittin.
Hayalini kurduğumuz her şey,
Kaydı gökyüzünden.
Ellerimi tuttuğun köşebaşını,
Süpürdü seller.
Ah Aleda!
Hâlâ kavrayamadım gidişini.
Parmaklarımı ufalıyor cam,
Isınmıyorlar hâlâ..
Çakıllı yolda yürümekti ,
Seni sevmek ,
Düşe kalka yara bere içinde,
Zahmetli işti,
Bitmek bilmeyen yokuşlarda,
Koşmak..
..Ve şimdi ;
Kömür katranı gecenin,
Yalnız sokağı eski pabuçlarıyla,
Terk ediyor şehri.
Kelimeler dökülüyor eteklerinden.
Heybetli sen güç yetiremiyorsun.
Ben İstanbul olsaydım;
En güzelinden bir kızı konduruverirdim Üsküdar’a.
Kadıköy’e üç beş insan daha tıkıştırırdım.
Eminönü’nde balık ekmek arasına birkaç heyecan umut daha kondururdum.
Boğazları düğme yapardım sırasıyla gömleğime.
Güneş gökyüzüne,
Yıldızlar geceye,
Suskunluk hecelere,
Yakışırdı kuşkusuz.
Ya sen?
Şiirlere mi yakıştın,
Nasıl da bitecek her şey
Ansızın teslim olacağız
Darağacına
Geriye ne kalacak
Kurumuş gül,yazılı kağıtlar
Duvar dehlizinden sızan acım,
Sol çekmecemin anahtarı,
Sana buğulu göklerden bir armağan getirdim.
Avuç avuç yıldız,
Tozları saçlarını aklaştıran.
İmgeli sözlerimin altındaki yalnızlığım,
Gözlerine bakınca
Ankara’nın dörtte üçü deniz
İzmir’in etekleri kar
Şeytan usulca fısıldar
Vazgeç
Ben istanbul olurum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!