Beyaz Melekler sınır bildi fileyi,
Nereden top atılsa kale gibi duruyor.
Gururumuz melekler teslim etmez kaleyi,
Ay yıldızın aşkıyla gelen topa vuruyor.
Tüm dünya gördü Türk kadınının gücünü
Bilge Yıldız
Gözlerinde bilgelik, dilinde özlem,
Her daim doğru konuşur gönülden.
Sözleri dengeli, yargısı temiz,
Herkesçe sevilir, ruhu tertemiz.
Bilgisayar Çağı Destanı
1. Bölüm: Doğuşun Hikâyesi
Bir vakit insanoğlu yazardı taşa,
Harfler düşerdi mağara başına.
BİR CUMA CAMİİ ÖRNEĞİ: HASANLAR KÖYÜ CAMİİ
Ahmet ÖZENSOY Vakıflar Genel Müdürlüğü Hayır Hizmetleri Müdürü
Allaha şükürler olsun, bu yıl da GERKAV Vakfımızın GEREDE dergisinde sizinle birlikteyiz. Kesintiye uğramadan yayım hayatına devam eden Dergimize ve Gerkav vakfımıza maddi ve manevi destekte bulunan herkese çok teşekkür ederiz.
Tarih boyunca İslam şehirlerinde, küçük yerleşim yerlerinde ve nüfusu az olan köylerde bulunan camilerde cuma ve bayram namazı kılınmaz bu namazların topluca kılınması için şehir merkezlerinde büyük camiler, kalabalık köylerde ise cuma camileri belirlenirdi. Şehir merkezlerindeki cuma camilerine Ulu Cami denilirdi. Çocukluğumun geçtiği 80’li yıllarda Hasanlar Köyü Camii cuma günleri cuma namazında çok kalabalık olurdu. Akbaş, Çalaman, Mukamlar ve Kalaç gibi çevre köylerden cuma namazını eda etmek amacıyla gelenler olurdu. O gün misafirler için yemekler hazırlanır ve namaz sonrası misafirler evlere yemeğe götürülürdü. Aynı zamanda köy odasına sofra kurulur misafirler ağırlanırdı.
Osmanlı döneminde sadece Sadâret Makamının müsaade ettiği camilerde cuma ve bayram namazı kılınırdı. Her camide minber bulunmazdı. Camiye minber konulması, o camide cuma ve bayram namazı kılınabileceğinin alameti idi. Mircekiraz, Kürkçüler ve Elören Köyü Camii gibi, Hasanlar Köyü Camii’nin de cuma camisi statüsüne yükseltildiği 1837 tarihli ve BOA.HAT.1611/73 sayılı Osmanlıca belgeden anlaşılmaktadır. Hasanlar Köyü’ndeki camide cuma ve bayram namazları kılınmasına izin verilmesi ve camiye yeni bir hatip atanmasına dair Gerede kadısı talebi ile bu talebin Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa tarafından uygun görüldüğü belgede şu şekilde ifade edilmiştir:
“(Gerede Kadısı’ndan Padişah Makamına)
Yükseldi bir güneş, Ankara ufkunda,
Nuruyla aydınlattı her karanlık yolu,
Gurur bilmezdi, kibir tanımazdı,
Mütevazı adımlarla sildi tüm tozu.
Vaazlarıyla gönüllere serpildi umut,
Bir güneş doğardı Ankara’da her sabah,
İrfanıyla dolardı ruh, sevgiyle sabah,
Gurur bilmez, kibir ondan uzak bir durak,
Hakkı haykırırken titrerdi yürekten ah.
Bir derviş misali, yol bulurdu sözüyle,
Şiirler yazarım durmadan sana
Sakın hayır deme sende bana
Eğer sevmiyorsan beni
O zaman isyanım kaderden yana
Nerelerden geldin yolunu mu şaşırdın
Gözlerinde parlıyor bir yıldız gibi,
Başarıya adım adım yürüyorsun sessizce.
Akıllısın, çalışkansın, bilmediğin bir güç var,
İçindeki cevheri fark etmen gerek sadece.
Yollar önünde uzanır, ufuklar geniş,
Bir Kase Çorba, Bir Kuş Yuvası
Bir zamanlar taş konurdu duvara,
Kuşlar da düşünülürdü o arada.
Minareler sadece ezanla var olmaz,
Yuvayla süslenirdi her kubbede arda.
Bir kutlu yolcuydu, ilimle aydın,
Gönüllere dokunan bir nur, bir ışık,
Mütevazı, esprili, kalpten bir derviş,
Ankara’yı salladı, sesi hep ılık.
Kürsüde haykırdı Hakk’ın davetini,
elinize yüreğinize kaleminize sağlık.