Seneler, müebbet gibi binmiş sırtıma,
İstesemde kurtulamıyorum, kurtulamıyorum işte,
Dönülmez bir yoldayım sanki,
Biri çağırıyor,
Bir şeyler çekiyor beni doğduğum yerlere,
Dönemiyorum geriye, dönemiyorum işte,
Yansın bu dünya,
Yıkılsın önümde engel ne varsa,
Bir çiğ gibi yıkayım,
Bir fırtına gibi savurayım,
Nasıl olacaksa olsun,
Bu kinimi, bu hırsımı susturayım,
En aydınlık anlarımı,
Karanlıkta yaşadım,
En karanlık anlarımı aydınlıkta,
Marifet,
Karayı, kara görmekte değil,
Marifet,
Şimdi o dağlar yetim
Üzeri puslu kaldı
Duydum baharda gelmezmiş
Ben o diyarlardan ayrılalı
Gayri güller kan kırmızısı açmazmış
Bülbüller bir başka öter olmuş ben duymayalı
Merhaba canımın içi, gözümün nuru
Gören gözüm, duyan kulağım
Merhaba nefesim…
Merhaba hayatımın anlamı, hayatı sebebim
Doğan güneşim, geceme doğan mehtabım
Mehtabın gözlerine akışını seyrettim
Gül kokusunu teninde
Çağlayan nehirlerin su seslerini sesinde
Yedi rengi sekiz notayı
Sende gördüm sende duydum
Anladım ki sen olmadan bütün dünya suskun
Haydi taze bunlar
Sıcak simitlerim var
Yüreğimde gizli yaralarım var
Bir simit alın
Hem siz doyun
Hem de yaralarıma melhem olun...
Ben yanmadıktan sonra o sevda ateşiyle,
Dünya yanmış neye yarar?
Ben erimedikten sonra,
Yaratanın sevgisiyle,
Gökyüzünde güneş erimiş kaç yazar,
Mağfiret için ben ağlayamadıktan sonra,
Ey yıldızlar durun…!
Kayamazsınız…
Hepiniz gökyüzünde mahkumsunuz,
Sizler, her birleriniz benim umutlarımsınız,
Beni böyle yapayalnız bırakıp nereye kaçarsınız..?
Güle yel değdi,
Gönlüme sevginin değmesi gibi
Kavurucu sıcakların ardından,
Çatlayan topraklara yağmurun düşmesi gibi...
Sen geldin,
Güle değen yel,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!