Sorsan, ikimiz de maviydik;
ama birimiz deniz, birimiz gökyüzü...
biz bu kadar aykırıyız işte...
sen gökyüzüsün,
dilediğince uçarsın,nefes alırsın...
ben denizim gelgitleri olan,
iki yasaklı bahçe den birbirine bakan elma ağacıyız biz.
bir kar kristali getirecek beni sana,
zemheride ısınacak ellerin ellerime düştüğünde.
ayaza vurmuş iki gönül olacağız,
çok uzaklarda olsakta rüzgara ve yağmura yükleyeceğiz tüm anlamları.
ölürcesine sevdalanmayacağız belki,
bal rengi ışık saçıyor tenin,
rüzgar dolaşıyor saçlarının arasında,
sağa sola savurup mis kokular saçıyor etrafa
yüzün cesaretlendirmiyor göreni,
fısıltılar halinde sesleniyor gülüşün.
ruhumun karanlığına çekmeliyim seni sevdiğim.
beni istemek: karanlık ve ışıltılı bir meleği arzulamak demek.
kokuları harmanladım tenimde,
içilen en sert içkiden daha baş döndürücü.
egzotik ve güzel bir ada havası yerleştirdim gözlerime,
girdap gibi bilinmeze çeksin yeşilliği diye.
ben dingin,
sabırlı sevdalı,
sense gizemli,
tutuk aşık.
sevda dallarına tutunduk,
umutlar yeşerttik
kehribar sarısı bir yalnızlık senfonisi çalsada
o ağlamaklı gözlerin,
içinden
bir düzende yürüyen askerler gibi
geçer hatıralar.
unutmuş olmayı dilediğin her an
kara trenler geçiyor
gönül garından,
ise boyuyor renkli düşleri,
kirletiyor tertemiz gülücükleri.
el sallamıyor yolcular,
namert sırtları cama dayalı,
bir yıldız tut benim için,
düşürüp kırmadan sar onu
ve kalbine yerleştir.
imkansız deme bana...
ben güneşi indirdim gökyüzünden
kalbime senin için.
ne git demeye gücüm yeter ne de kal demeye,
git dersem eksik kalırım,
kal dersem sen yaşayamazsın,
herkes duyamaz senin çağlayan nehir sesini,
kendine hasdır akışın.
sadece kendinin söyleyebildiği bir şarkısın,
fırtınanın önünde savrulan bedenler
ruhlarını rüzgardan korudular.
karşı durmak zordu,
yere sağlam basmak neredeyse imkansız.
bedenler sürüklenirken,
https://youtu.be/SqS90z4AuJM