Dört mum iki yürekti geceyi alevlendiren
Çığlık çığlığa dokunuşlarla
Islanan bedenlerdi geceyi süsleyen
Mumlar sessizdi
Bardaklar çağıldarken
Milyonlarca öpücüktü geceyi aydınlatan
Akşam olunca benim de yanında hüzün dolu saatlerim başlar.
Bazen içimdeki çocuğun gülüşüyle coşar, bir zabaninin varlığıyla ruhum kararır.
Hemen yanıbaşımda mezarlık kimler kimler gelip geçt bu dünyadan kimbilir, içlerinden kaçı iz bırakanlardan, kaçı zulüm, hırsızlık etti, cinayet işledi kim hatıralarda nefret bırakıp gitti kim bilir.
Anlımdaki çizgileri mi soruyorsunuz.
O çizgilerin her birinde zor geçen yılların acı dolu izleri var.
O çizgilerde yorgunluklarım, aşklarım, devrimci mücadelem var.
O çizgilerde hayat mücadelem yürüdüğüm yollar, savaştığım yıllar var.
O Çizgilerde, uykusuz gecelerde çözemediğim problemlerim var. O çizgilerin tamamında benim hayat hikayem var.
Şeyhmus idrisoğlu
Yine akşam oldu tam saatinde, yeniden yandı sokakları aydınlatan lambalar, günün bittiğini anlatır gibi. Diğer yandan ölümle yüz yüze kalanlar için henüz bitmemişti direnmek yaşatmaktır diyerek, nefes alıp veriyorlardı daha. Yeni bir başlangıç, yeni bir umut, bir el bir nefes ve bir ses gerek, hadi diyordu içinden hadi bardayız; düşünüyor ama sesi çıkmıyordu....
Dışardakiler de içerden gelecek bir kıpırtı bir ses pür dikkat kesilmiş bekliyorlar “aha tam bu katta bir anne ve kızı kalmış” diyorlar sağ çıkan komşuları; bir anne ile kızı....
Annem! Cennettin ayakları altında olduğu müjdelenen güzel kadın, günün kutlu olsun...
9 yaşında bir fetvayla, senden çok büyük bir erkeğe mal gibi satılan güzel annem, günün kutlu olsun...
Tarlada işçi, dışarda ırgat, sürü arkasında çoban annem, günün kutlu olsun...
Bu coğrafyanın asi dağlarına düşen çığlıklar, derinliğinden utanan uçurumlar ve yetip giden bir halkın ölümü.
Yollara düşen yaban hayvanları gibi aç ve susuz.
Yalnızlıktan eskiyen bir coğrafyanın insanları hadi atın ölü toprağını üstünüzden, sizleri yok sayanlara inat.
Şeyhmus idrisoğlu
Devrimci bir yaşamdı bizimkisi deli dolu yaşadık.
Aşk ile sevda ile
bir o kadar da ölümüne.
Her sabah yeni umutlara açtık gözlerimizi.
Biz halkız halk
Hani hesaba almadığınız, yok saydığınız
Nefes alıp vermemize bile karıştığınız
İşte şimdi karşınızda duran biziz
Öyle sessiz durduğumuza bakmayın
Sustukça boğuluyorum, yalnızlık deryasında kaybolup giderken söylenecek tüm sözcükleri haykırarak yitip gidiyorum biliyor musun?
Susuyorum... Kanımda anlam veremediğim bir zehir dolaşıyor yeşil yeşil.
Çırpınarak boğuluyorum kendi denizimde.
Haykırışlarımı, çığlıklarımı kimseler duymuyor,
Cennette yaşayalım diye yaratılmıştık aslında.
Bizlere hizmet etsin diye hizmetçiler, köleler ve cariyeler...
İçelim, banyo yapalım diye
Şaraptan ırmaklar, süt havuzları vardı.
Ve en önemlisi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!