Doğduğum ev kışları ve baharları çağıltılarla akan bir çayın kıyısı ile ulu çamlarla dik bir yamaçta tutunmuş Mustafa Milleti Korusunun eteğindeki meyve bahçeleri ve kavaklıkları olan bir düzlükteydi. Çayın üstünden kışları ve baharları yan yana uzatılmış iki çam ağacının üzerinden geçerdik. Evimizin önünde bir anıt ceviz ağacı vardı. Büyükalağan’da ve Küçükalağan’da yaylalarımız vardı. Yol kıyıları taş duvarlarla örülmüş; çevresi ağaçlandırılmış dar dar tarlalarımızdı. Bu uğultulu ve ormanlık dereden okumayı ve yazmayı öğrendiğim birinci sınıf ...
(...)
Yoksa bozkırın uzun gölgeleri yatık, buzlu yalnızlıkları soluyan dağlar mıdır bu yaz akşamında güz yürüyüşün?
Bir gönül yorgunluğu mudur, öyle taşıdığın omuzlarında.
Anımsarım
O kadar işin arasında, güzelliğin yaşam dolu sırlarındır,
Sen, bunu marifetlerinden bilebilir misin?
Bir kadın silueti
Çekilirken güneş
Arkada dağlar, öyle bakar
-doğduğum köy, Köselere ithafen-
Sarı çiğdemleri,
Mor menekşeleri ziyaret zamanı.
Şimdi ilkbahardır.
Kayalara, taşlıklara tutunmuş kader çiçekleri.
sakiden öte sayarım seni
ellerinde bir sıcaklık
geçer kadehime
ellerin emek ve ekmek
ve güzel ellerin
hangi ekmek evinden
(...)
Nasıl bir son güzdü dışarısı
hiç hatırlamıyorum senin yüzünden.
senin gözlerinden
sımsıcak ellerin vardı.
upuzun tutmuştum 900 km.de ellerini.
Deymen, evvel zaman içinde taşlar konuşur ve gülermiş bu coğrafyada.
Zahra, harman sonrası cavlara dökülüp daldırılan buğday, bir de fişke ve gavuzlarına koşan balıklar…
Etnografya, serili kendir kilimlerle yamalı bir yeryüzü sofrası tüm canlara hem de doğacı.
Mısır, buğday ve darı nöbetinde çocuklar ve evin büyükleri
durmadan giyinirken kısa günlere eylül,
serin sabahlar ve akşamlar gelmeye başlamış
dağlar biraz daha yaklaşmış
artık öğlen güneşleri de döndüremez o sahile
balık emekçileri kuşatmaya başlamış denizi
sokaklara sokulan balıkçı arabaları evden çıkamayanlara yeni mevsimi haber verir
Usta yapar
zaman yıkar
Sözün gelişi, donar soğukta doksan kış
Sözün gelişi, çözülür ve kavrulur doksan yaz
Burna'nın eski harmanlarına da Gamerdin yeli eser,
Yeniyıldız'da gökyüzüne bakan duvar taşı ne kadar korunaksız
O taşları hangi dağdan yuvarlamışlardır?
Taşı gediğine koyarken
Ustalar, kaç külünk eskitmiştir?
Kaç defa şakul sarkıtmışlardır yukarıdan
Usta yapar
Yağmur damlaları,
ince ince yağan yağmurlar...
Ekim de gelmiş bozkıra yağmurlu günleriyle,
yoksul çaresizliklerden uzaklaşırken toprağı güldürenler.
Ekecek yerlerinin tavıyla bir ulu ağaç gibi havalandıkça havalanır, sonsuz uysal dalları ve en güzel meyveleri durmaksızın berrak sabahlara usul usul dökülür, hiç değilse kurda kuşa....
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!