Kafamda hafif bir gevşeme, umut ve hasret gönlümde.
Özlemin ise her an içimde tarifi zor sensizlikte.
Ayrıca beynimde derin ve uzun bir seyahat,
Ruhumu götüren, döndüren adının etrafında.
..
Otobüs yolculuğunda yan koltuğu da almamın sebebi,
Rahat bir seyahat etmek değil,
Uyurken başımın,
Hayalinin omzuna düşme ihtimalidir.
..
Otobüs yolculuğunda yan koltuğu da almamın sebebi;
Rahat bir seyahat etmek değil,
Uyurken başımın, hayalinin omzuna düşme ihtimalidir.
..
karaktersiz bir yalnızlığın sahanlığında
seyahat eden
nereye giderse
sensizlik böylesine bir yolculuktur şimdi
gideceğim yerin sevincini taşımıyor yüreğim
..
Mademki bu kadar uzağa koymuşlar güneşi
Sen de iç uzayına seyahat et o zaman
Dokunmak için yıldız tozuna.
..
Dolu dolu programlarla yüklü yoğun ve hareketli bir eğitim öğretim yılı ve yorucu bir çalışma döneminin ardından, bir müddet de olsa iş ortamından uzaklaşmak ne kadar güzel oluyor.Bu maksatla Temmuz ayının başından itibaren yaklaşık bir ay süreli izne ayrılarak memleketim Ankara’ya doğru yola çıktım.Yaz tatili nedeniyle herkes Ankara’dan uzaklaşırken, ben de bazı özel ve ailevi işlerim nedeniyle tatilin büyük bir kısmını Ankara’da geçirdim.Çocukluğumun, öğrencilik yıllarımın ve çalışma hayatımın büyük bir bölümünü geçirdiğim anılırımın kenti Ankara’dan son yıllarda epeyce uzak kalmıştım.Bu vesileyle belki de son yıllarda ilk kez bu kadar uzun bir süre Ankara’da kalma şansına sahip oldum.
Tatilimin ilk haftasını bazı ailevi ve özel işlerim nedeniyle Ankara'da geçirdikten sonra, Ankara’da ikamet eden kardeşimle birlikte eş ve çocuklarımızı da yanımıza alarak Çamlıdere-Kızılcahamam-Gerede-Mengen-Devrek-Çaycuma-Bartın-Amasra güzergahında üç günlük bir seyahat yaptık.Daha önce sadece resimlerini gördüğüm Amasra ne kadar büyüleyici güzelliğe sahip bir yurt köşesiymiş meğer, tam da şairlere göre yer.Orada geceleyip güzel ve durgun bir yaz gecesinde mehtabın denizle öpüştüğünü, kaldığımız pansiyonun balkonundan seyretmeme rağmen tabi ki şiir yazamadım.Ama sanıyorum Amasra da Amasya gibi şairlerin mısralarına, ressamların fırçasına her zaman ilham kaynağı olacak nadide güzelliklere ve büyüleyici çekiciliğe sahip şirin bir yer.Yurdumuzun o bölgesini bugüne kadar görmek nasip olmamıştı.Kısa ve güzel geçen bir seyahatin ardından birkaç gün sonra güzel anılarla tekrar Ankara’ya döndük.
Birkaç kez eski mahallemizde çocukluk ve mahalle arkadaşım Hünkar Dağlı ile buluştuk.Bu mahallede herkes her ikimize de “Hoca” diye hitap ederler, adımızı pek bilen olmaz.İkimizi bir arada gören eski mahalle dostları ve arkadaşları “Oooo, hocalar hangi rüzgar attı sizi böyle bu taraflara” şeklinde iltifatta bulundular.Oturup birkaç yerde çay kahve içtik, eskilerden ve tabi ki sanattan şiirden konuştuk.Eski dostlarla, hemşehrilerimle ve çocukluk arkadaşlarımla karşılaştım.Onlarla ayrı ayrı hasbihal etme imkanı buldum, benim için güzel bir değişiklik oldu.Ayrıca, yine bir başka gün şair dostlarımızdan hemşehrim Ahmet Eroğlu ile karşılaştık, Altınpark’ta bir kafeteryada oturup çay kahve içtik, ordan buradan ve şiirden konuştuk.
Bir başka gün; değerli şair dostumuz Ahmet Tahsin Bey beni telefonla aradı, birlikte bir yemek yiyelim dedi.Ve görüşmemizin ardından birkaç dakika sonra gelerek eşimle birlikte bizi Aydınlıkevler’den aldı.Birlikte Nazlıhan Hasköylü’ye kahve içmek için uğradık.Bilahare Nazlıhan hanımı da alarak beraber Ankara kalesine çıktık.Burada Ahmet Tahsin ile Nazlıhan Hasköylü’nün birlikte el sanatları çalışması yaptıkları atölyelerine uğradık. Bu vesileyle Ankara kalesindeki tarihi dokuyu yeniden gezip görme imkanı bulduk.Yine burada güzel bir mekanda oturup çay kahve içtik, şiir ve sanat üzerine sohbet ettik.Öğleden sonraki saatlerde Ankara kalesinden ayrılarak yine birlikte İvedik köyünde yeni hizmete girmiş güzel bir balık lokantasında yemek yedik, geç saatlere kadar şiir ve sanat üzerine sohbetimize devam ettik.Böylece yararlı, dostane ilişkilerin güzelliğine yansıyan güzel bir gün geçirmiş olduk.
..
Sanki ibadet değil,
Seyahat havası var,
Sen manzarayı boş ver,
ALLÂH(c. c.) rızasına var…
(1994)
..
200.
Umutsuzluğa kapılır gibi olduğumda orta boy bir harita alıp önüme sanal bir yolculuk yapıyorum kalemimin tersiyle. Buradan yola çıkıyorum dört saniye sonra yanına geliyorum. Çok özlediğim zamanlar daha küçük haritalar kullanıyorum. Hani şu ders kitaplarının arkasında olanlardan. O zaman aramızdaki mesafe iyice kısalıyor. Bazen de iki elimde iki kalem, biri senin oradan biri de benim buradan aynı anda harekete geçiyor. İki saniye içinde ortalarda bir yerlerde buluşuyoruz. Sonra kapıya çıkıp bir sigara içiyorum. Annem şey dedi az önce ‘Odada sigara içmesene, soğuk havalarda havalandırmak zor oluyor. Hem bu harita da ne böyle? ’ Ülkemizin güzelliklerine bakıyorum anne diyorum. Seyahat ediyorum desem anlamaz şimdi. Ama sözünü dinliyorum ve odada sigara içmiyorum. Aklımda kaldığına göre sevdiğim ama adını hatırlayamadığıma göre çok da önemsemediğim bir yazar şuna benzer bir şey söylemişti. İnsan geçmişi düşünür, geleceği hayal eder, şimdiyi de yaşar. Ben ise şimdiyi de hayal ediyorum..
Ben de. Ben de aynen öyle yapıyorum..
..
Şefaatin bir nevi, olmalı ki seyahat;
Onun ile sıhhatli yaşanıyor şu hayat
Vesilelik demekse, şayet dilde şefaat;
Safahat’a Şefi’dir, demek fazla seyahat.
Gayesizce gezmekler; kula manen bir afat!
..
Anlatmak zordur benim yolcuğumu.
Yolumu bulmak zordur lakin.
Yol ve seyahat, özlemdi,
Yol ve seyahat, yaşamı bulmaktı.
Yol ve seyahat yaşamın kendisiydi.
Yol ve seyahat anılarda yol almaktı.
..
Sevişmek biat etmektir, tensel bir manifestosudur aslında
Tanrının, kendi metabolizmasından bize zerk ettiği yegane gendir belki de
Düşsel mastürbasyonların bittiği yerlerde yeşerir çoğu kez
Yalın, arı ve çıplak ve nü ve insanın en doğal haliyle, tenini keşfettiği an
Başlar, insanın kendi arzına seyahat edeceği zaman..
..
Öylesine, hiçbir sebep yokken seveceksin ve yarın bir daha onu göremeyecekmişsin gibi sıkı sıkı sarılacaksın. Kıyıya kavuşması anla sınırlı olan dalgalar gibi saniyelik olacak gidişlerin. Çok sıkmayacaksın mesala! Yaylalar gibi geniş düzlükler koyacaksın önüne, gidebildiği, keşfedebildiği ve koşabildiği kadar düz olacak. Bir ağacı boğan sarmaşık gibi sahiplenirsen kuruyacağını hep bileceksin. O yüzden özgür bırakacaksın sevdiğini. Sana geri dönmesi için hep bir sebep sunmalısın. Mesala güneş, ay ya da yıldız gibi ulaşması zor hedefler olmamalı. Aynı uçakta seyahat ettiğiniz biletleri sakla, gazetede biriktirdiğiniz kuponları mesala. Küçük ufacık sebepler olmalı. Pahalı restoranlar yerine gece yarısı bir dürümcüye yenen Adana dürüm gibi.
AŞK ya da SEVGİ adına artık ne dersen de. Herkes için adı farklı ama tadı hep aynı kalacak. Özgür bıraktığın sürece ve elinde tutmak için küçük nedenlerin olduğu sürece sana dönecek. Sıkmaya başladığında ise avucundan uçup giden hava gibi kaybolacak. Seveceksin ama hiç senin olmayacakmış gibi.... Belki böylesi ikiniz için de en iyisidir....
Bu eserin telif hakkı Adem Eyüpoğlu'na aittir.
..
Kalem ve kağıt aldım sadece yanıma,
Bir de yıpranmış paltom var üzerimde.
Otobüsteyim bir şehirden diğerine seyahat ediyorum,
Koltuğumu iki kişilik aldım.
Senide götürüyorum yanımda
Şiirlerimde...
..
Gün boyu cami avlularında kanatları ağırlaşan kuşlara, banklarda uyuklayan emeklilere, çareyi unutuşta arayan kışla düzeninin memurlarına, tebeşir kokan çocukların bıkkınlığına, aç kedilere, kahvelerde iskambil kâğıtlarıyla kaderlerini seyredenlere baka kalıyorsun. Çiçek demetlerini okşayan kış güneşinin sevinci sana mütemadiyen “hadi git artık buralardan” diyor. Çok direnemeyeceğini biliyorsun. Ne zamandır hayallerinle kapandığın mahpushanede dünyanın uğultusunu dinliyorsun zaten. Gece kalbinin incecik, tül gibi uyanışına sağır kalan bedenin inceden sızlıyor. Her sabah aynı saatte geçen muslukçunun çağrısı, geceyi yırtan bozacının yanık feryadı, telaşlı, mutlu, mutsuz, korkak, öfkeli ayak sesleri, inip kalkan paslı kepenk gıcırtıları, sıkışık hayatının kapalı döngüsünü hatırlatıyor artık. Hâlbuki senin geniş hem de çok geniş bir dünya tasavvuruna ihtiyacın var. Avare dolaşmak, hesap vermemek, soru sormamak acı kıymığının battığı yerlerini büsbütün unutmak istiyorsun.
Walser’in hikâyesindeki o çocuk gibi “dünyanın sonunu” merak ediyorsun en çok. Açlık, uykusuzluk, yorgunluk hissetmeden, durup dinlenmeden oraya kadar yürümek istiyorsun. Buğulu bir rüya gibi tarif ediyordu Walser o meçhul diyarı; “Derin bir uçurum, güzel, yeşil bir çayırlık, sonra bir göl, sonra minik benek benek desenli bir kumaş, sonra yoğun, koyu bir bulamaç, sonra sadece saf hava, sonra beyaz, temiz bir düzlük, sonra onu tatlı tatlı sallayıp duran sınırsız bir sevinç denizi...”. Mercan rengi şafaklarda bakışların duvardaki çatlaklara, tavan köşelerindeki örümcek ağlarına takıldığında “dünyamın sonu” nerede diye soruyor musun hiç kendine? O çocuk kısacık hikâyesinin bittiğinde, aradığı yerin sadece teklifsiz, sıcak, huzurlu bir ev olduğunu anladı. Bunu kavrayabilmen için önce kovuğundan çıkıp özgürlüğünden ürkmeden bir başına dolaşman gerekiyor.
Hayran olma yeteneği...
Tabiatın değişim sarhoşluğunu damarlarında hissetmek için kendinden, bildiklerinden, umutlu, umutsuz bütün sevdalardan, aklından bir süreliğine vazgeçmelisin belki de. Sadece nehirler, ay, yıldızlar, ulu ağaçlar, buluttan başka her şeye benzeyen bulutlar dostun olmalı. Kış boyu acı sigara dumanları gibi ciğerlerinde sakladığın sıkıntıları, otların arasından tebessüm eden narin nergislere, bembeyaz kır sümbüllerine anlatmayı dene. Yaylalarda, dağlarda dalgın yürüyenlere varsın aylak desinler, onlara aldırma. Gezginler, şairler, hayalperestler, “deliler”, yazarlar kaderlerini böyle itinayla ilmek ilmek örer. Sen de eşlik et bu kez onlara. Sazlıklardan, yılan gibi kıvrılan yosunlardan, kuru dallardan yatak, ormanlarda uçuşan kayıp hayvan tüylerinden yastık, Tanrı’nın gece fısıltılarından yumuşak ninniler yap kendine. Uyuduğun yerlerde zamansız, mekânsız, dilsiz olsun rüyaların. Bilincinin kuytusundan öylesine derin ve sessiz aksınlar ki eve dönüp Nerval’in “Doğu’da Seyahat”ini okuduğun vakit gördüklerinin kıymetini kalp bilgisiyle hatırla.
..
Yedi düvel birleşip,Türkü almayanlar kaale,
Gördü Türk imanını,işte bak Çanakkale! ..
Beşikteki bebeler,Allah’a emanet aile,
Terk edilemez vatan,ille de Çanakkale! ..
Toprak ile hemhal olmuş,şühedada merhale,
..
BAL ARISI VE SEYAHAT
Rabbin bal arısına vahy etti….
Bir düş gördüm irkildi kanatlarım
“Ya Aziz Ya Aziz” ile çile doldururken kovan,
Ne yol bilirim, ne iz,ne vahiy ne de kitap,
..
Teknolojim ileri, üst boyuta uzanır,
Bilgisayarlarım var, daima yardımcımdır…
Bazıları cebimde, bir kısmı da dizüstü,
Telefonum, yazıcım, hepsi devirler üstü…
İster evinden bağlan ister ıssız yaylada,
..
Yolcusu insan
Seyahat edilen yer, bu dünya
Bir gezinti, seyrangâh yeri
Yol ise, tâ Ruhlar aleminden başladı
Ana rahminden, bebeklikten, çocukluktan,
Gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, haşirden, mizandan,
Yaratan ile yatratılanın kavuşmasına kadar,
..
UFO’lar dolaşıyorlarsa gemileri de vardır,
Atmosfer yakınından Dünya’mız araştırılır…
Araçları motorsuz yakıtsız çalışmakta,
Ana gemiler varsa seyahat yapılmakta…
Gördüğün fincan değil mürettebat taşıtı,
..
İş bulamıyormuşsun, örnek ol uzaylıya,
Kazancın olmasa da, çıkarsın hem uzaya…
UFO’ya bindirilir, seyahat kazanırsın,
Varlıklarını anlar, bu şekil inanırsın…
Nasıl olsa ölerek, gidecektin bir yere,
..