………Soğuk, sessiz, karanlık ve yılın son ayı idi gece, gökyüzünden pencereye kümelenmişti yıldızlar, yirmi beş bitmiş yirmi altısıydı şimdi, gece bir sularıydı… Melekler yıldızların arasından sıyrılıp gökteki gezegenler gibi kayarak içeriye süzülüyorlardı… Yolculuktu, kısa ya da uzunu olmazdı, saatler ikiye yaklaşırken ulaştılar ‘’anne’’meleğin yanına… Ellerini, yüzünü, saygı ve sevgiyle defalarca öptüler, ‘’o’’da gülümsedi onlara eksilmeyen tebessümüyle, kol kola girdiler, ‘’bir saniye lütfen’’ dedi…
……… Evvela küçük kızının oğluna el salladı ve ‘’delikanlım ne zaman sosis yersen beni hatırla olur mu? ’’ dedi gözyaşlarını saklarken… Onayladı penceredeki bir yıldız… Her yıldız bir evladıydı, ne çok yıldız yetiştirmişti yaşamı boyunca ve tanrılar bile onu kıskanıyordu… Mehtap vaktinin en güzeliydi büyük kızı ‘’Onur ‘’ duyduğum ‘’Can’’ çağdaş ve aydın bir bürokrat olsun’’ dedi… Onayladı penceredeki son yıldız… Şimdi doktor olan eski öğrencisiyle küçük kızı ile ilgili bir sırrı paylaşmış ama o sır onunla gitmeyecekti maalesef… ‘’Allahaısmarladık’’ dedi her zaman ki gibi gözyaşlarını yüreğinde sallayarak… Dünya dönse ne gam, zaman sonsuzluktu şimdi, SEVilip TAPılan kadın, EKİN verilen SU, MEHTAPlı gece, ONUR dolu CAN, LÜTFÜne ermişti ÇETİN geçen gecede…
……… Ve yollar, kentler ötesine ‘’Canım gitti’’ mesajı ulaştığında saklandı güneş, griye boyandı zaman, yollar, her şey… Geceden kaybolan yıldızlara aydınlatan, ısıtan güneşte eklenmişti… ‘’Canım gitti’’…Her an beklediği ama gelmesin diye sabah akşam dua ettiği o mesaj bir bankamatik önünde iken geldi… ‘’Canım gitti’’… Dünya tersine mi dönmeye başlamıştı? Bilemedi, neredeydi, bu yollar nereye çıkıyordu, annesinin gözlerine bakarken buldu kendini, ‘’Neler oluyor, iyi misin sen? ’’ dediğinde irkildi… Yanıt veremedi boş gözlerle bakarken, annesinin geçen ay kaybettiği otuz yıllık dostu ‘’Nurten hanımı çok arıyorum’’ sözlerini işitti bir ara… Oysa artık ne çok aradığımız insanlar oluyordu anne, ne çok özlem duyduğumuz, duyacağımız insanlar biriktiriyorduk, acılarını, anılarını daima içimizde saklayarak… Elinde cep telefonu, ‘’gelen mesaj’’ kısmı açık hep aynı söze bakıyor ve tekrar tekrar okuyordu ‘’Canım gitti’’…
……… Ta uzaklara, çok eskilere gittim bir an, Sivas’ta dört beş yaşlarındaki o küçük kızı hatırladım, lâpa lâpa kar yağarken evdeki kedi, mecmualar ve okuma yazmayı kendiliğinden söken, bugün çocukluğuna sahip çıktığı gülüşü gamzeli o küçük kıza uzanan zamana… Ne çok sevinmişti ve sevinç gözyaşlarını bile saklamıştı melek anne ‘’kuzum, hayat baklavam’’ dediği gamzeli kızından… Öylesi içten gülümser severdi ki hiçbir hesap, koşul yoktu sevgide, çünkü; yalnızca anneler severdi evladını koşulsuz ve her çocuk annesine aşık olarak gelirdi dünyaya… Üzüntüler, sevinçler, ilk aşklar hep anneyle paylaşılır, bu yüzden bir el kavrar, sever geceleri karyolasında yatan küçük kızın saçlarını… Elini avuçlarının içine alır, yüreğinin sıcaklığı koku olur yayılır küçük kızın tenine, anne kokusudur, kutsaldır, bu yüzden ömür boyu çıkmaz o dünyanın en güzel, kutsal kokusu…
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta