/deniz bu kadar uzakta mı kaldın, mavini görmesem bile sesini duymaz mıydım/
Güneş doğdu doğacak yola karşı.
İçerden bile buz tutmaya başlayan camın ardından seyrediyorum. Işıklar gökyüzünü kış mavisinden önce, bulutların arasından başlayarak düşlerimin içinde kalan son kızıl pembeye boyuyor. Asfalttan ayrılıp orman içinden dağ yoluna sapıyor
ve ilerliyorum.
Hiç ses yok çamurlu yolda tekerleklerin çıkardığı sulu hışırtıdan başka. Bütün doğa bir karşılama öncesinin heyecanını değil sessiz bir uğurlamayı bembeyaz kabullenmiş gibi. Arabadan iniyorum.
Buralarda dumanı tüten bir baca olmalıydı diyorum. Ve bu sessizlikte bir ses olmalıydı. Mesela dağların eteklerinde yol alan bir trenin sesi gelmeli kulaklarıma. Geceden kalmış olsa da sabaha yankılanırmış gibi. Söyleyemediklerimi saklamış kompartımanlarına da sana doğru yol alıyormuş gibi. Çocuk gözlerimin önünden geçip gidiyormuş gibi…
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bak bir ülkeme:
Başsız başsız adamlar...
Ağlayın, su yükselsin!