Dünya güzel
Hele Pariste aşk doyumsuz gözyaşı
Sonra boğaz rüyalarımdaki İstanbul
Kadın sesi
Afrika aç
Filistin de savaş
Sanki İstanbul gözlerin
Yok olmaya hazır
Tükenmeye, tüketilmeye
Yagmalanmaya
Sanki bezmiş gözlerin
Umudunu yitirmiş
Soğuk yüzler giriyor yatağıma
kirli sevişmeler
bulantı sağnağı yine
içimde yine ölü bir gül
cesur olmalı diyorum
şair cesur olmalı
Gördüm anne gördüm
Seytanla dans eden melekleri
Gördüm anne gördüm
Seytan kadar dürüst olmayan yüzleri
Aşk bir yap boz oyunu
Misketler dökülüyor elimizden
Kan dökülüyor
Şehrin pipisi görünüyor
İnlemeyle mırıldanan şarkı
Yüzümüze kan tükürüyor
Kimliğimde yazıldığı gibi değil hiç bir şey, çok daha fazlısı var. Yasal bir yalnızlığı yaşıyorum ruhumun derininde. Derin yaralarım var kanamaya müsait. Cinayetler işliyorum sürekli yenilerini katıyorum her gün bir şeyleri daha öldürüyorum. Brahms dinledim sabaha kadar ve kitap okudum. Birkaç telefon virgül koydu okuduğum kitaba. Bana aşkı anlattılar uzunca kendi dünyalarından bildikleri kadar, bi bok anlamadım. Aşk böyle değildi. Bir yerlerde bir yanlış vardı ama o yanlış kimdeydi. Aşka ne garip anlamlar yüklendiler. Aşkı anlatmak tabii bana düşmez haddim değildir, yaşamak istediğime bir ad konulması gerekirse aşk derim hepsi bu… yarım kalmış bir sözle devam etmeliyim mum ışığında ki loş geceme. Başımı yastığa koyduğumda onu düşünmeliyim korkulardan arınarak kötü ihtimalleri düşünmeden güven dolu aşk olmalı bu. Sabah uyandığımda aynaya baktığımda gülümsemeliyim ve günaydın aşkım demeliyim. Paylaştığımız anlarda maddelerden arınmış manevi bir ilişki olmalı çay ve simit yerken mutlu olmalı, gülümsemeli. Şarabı içerken hafif müzik çalarken hiç konuşmadan birbirine sarılan bedenler hiç konuşmadan çok şey anlatmalı. Canımı sıkan bu telefon konuşmaları neredeyse her gece yaşıyorum. Derinlerde canımı yakıyordu.
Kimliğimde yazıldığı gibi değil hiçbir şey daha fazlası var hepside yasal, cinayetleri saymazsak. Kanım akıyor her gece. Duvarlarımda eskiden kalma yaşlı bir hüzün. Şimdi sıra kimde, kim açacak kapıyı ellerimi tutup dudaklarımdan kim öpecek. Kapım kilitli cinayetin gizi sizde saklı. Bir yazımda söylediğim gibi “yüreğimizin katili ne zaman sanık sandalyesine oturacak”. Bir kenti yaktıktan sonra verilen cezanın ne anlamı kalıyor yanan kent için. Küllerinden doğabilir mi kendini. Ben hep söyledim bana gül getirmeyin ben papatyaları severim kırları severim dedim, siz bana gül getirdiniz.
Sis vardı sokakta perdelerimi kapalı tutardım. Ürkek bakışlarla zaman zaman dışarıya bakardım işte o anlardan biriydi. Kim bilir belki de kirli bir kabustu bu. Siyahlara bürünmüş bir adam geçiyordu sokaktan, yüzünü göremediğim bu adam kayboldu sonra sokağın kuytusunda. Dışarı çıkma isteği vardı içimde korkum izin vermiyordu. Üzerimdekileri çıkardım her şeyi. Geceyi de soydum kimse farkında değildi tüm kent uyurken ben çığlık çığlık dolaşıyordum sokaklarda. Ayaklarım kanıyordu. Her şey yasaldı cinayetler dışında. Uykumu gasp edenleri bulmalıydım yok hayır onlar orda kalmalı ben gitmeliydim.
Veda anlarını hep unutmak isterim ama hiç aklımdan çıkmaz. İlk günler çok sancılı geçer her şey ona dair düşünülür dinlediğimiz şarkılar seyrettiğimiz film. Dolan gözler sık aramalar seyrekleşir sıcaklık kaybolur gidenin yerine başkaları gelir ve aklımızda sadece o veda anı kalır. Boşluğa düştüğümüzde telefon rehberini karıştırdığımızda yeniden duyarız o sesi yada o numarasını değiştirmiştir çoktan. Hep bir yerlerimizde sızlar. Çünkü kapanmayan her şey canımızı yakar. Sokaktaydım evet hem de çırılçıplak. Kimse görmüyordu duymuyorlardı çığlıklarımı. Serseriydim beklide saçlarım dağılmış gözlerim şişmiş haklısınız dünü aramaktan. Evime döndüğümde yerde kan izleri vardı adım adım beni takip ediyordu kayıp gölgem gibi. Yaşlı koltuğuma oturduğumda yıldılar takıldı gözlerime hep benim sandığım yıldızlar. sormayın bana cinayetlerim dışında her şey yasal söyledim bunu size. Yeni cinayetlerde işleyebilirim kan izlerini takip edip vurabilirim onu kalbinden. Sevemediğim kadınların intikamımıydı bu yalnızlık. Benden çaldığınız şarkılarda kalsın sizde. Yeni şarklarım var ilk baharı andıran yasal şarkılar. Ben şimdi ben mumu yakıp dinlerim onları saçlarını okşarım zamansız girerim koyunlarına sevebilirim beklide yeni şarkıları. Dinle yüreğimin sesini benim yüreğim bu gece fahişe her han gibi bir kadınla sevişebilirim ismini sormadan aşık olmadan sevmeden keşfedebilirim vücudunda ki derin çukurları. Şarap döküp vücuduna bir damla kaçırmadan içebilirim hepsini. İnleyebilir gece. Aynada yüzüme bakabilir miyim bilmiyorum ama bu gece yüreğim fahişe bilmelisin. Başka kadınları sevebilirim. Bunların hepsi yalan, bana ait değil, evet belki fahişe ama yüreği var, derin çukurları, yaraları olan ruhunda küçük bir çocuk saklayan. Artık sabah olmalı mum sönmeli kemancı susmalı yorgun koltuğum dinlemeli sevişmenin tanığı yatağıma yalnız girmeliyim. Sabah aynaya bakabilmek için bu fahişeyi öldürmeliyim. Söylemiştim size. Kimliğimde yazıldığı gibi değil hiç bir şey, çok daha fazlısı var hepside yasal, cinayetleri saymazsak. Bir fahişe daha öldü zamansız hem de yasal…
Hüzünlüydü kadın
Yüzünde ölü bir çiçek vardı.
Kurtulmuş olmanın mutluluğumu?
Yoksa onlarca nedenden oluşan pişmanlıkmı?
Ne olduğunu bilmiyordu kadın
Bir cenaze vardı kadının yüzünde
Tanıklık ediyordu herkes gidişine. Yan yanayken ayrı kalan ilk biz değildik. Buna alışmak istemiyorum. Kalbimde uzun sürecek sancılar bir bıçak gibi batıyor hassas yerlerime. Henüz bardaklar kırılmamıştı ki sevmem kırıntıları kesikleri ve o cam parçalarının kestiği parmaklardaki kanı. Sıcak bir çay gibi demliyorduk öfkemizi, nefretle içiyorduk. Gözlerimiz parlamıyordu güneş sıcaklığı yok artık
Yatağımda seviştiğim sen değildin, aklından geçtiği gibi değil sevgilim. Bir başkasını düşünmüyorum bunu hiç beceremedim. Gömleklerime sinen kokunu düşünmek isterdim mesela bu çok hoşuma gidiyordu bir zamanlar. Sen yanımda değilken yanımdaymışsın gibi. Şimdi yanımdasın ve tahammülüm yok ne sana nede o yosun kokuna.
Gece yine uyuyamadım uzun bir süre sağa sola döndüm olmadı, uyuyamadım. Hava aydınlandığında kan çanağı gözlerim kapanmış hatırlamıyorum. Rüyamda kendimi gördüm çocuktum eskisi gibi. Sarı uzun saçlarım kocaman yeşil gözlerimi sakladığı zamanlar. Yine gözlerim doluydu dizlerim kanıyordu tek hatırladığım bu. Ne anlama geliyor bu sevgilim.
Gece kimliğini yitirmiş serseri
Unuttuklarımızı anımsatan piç
Gece doğmamış çocukların annesi
Bir sevda masalı gece
Gece dayanılmaz bir diş ağrısı
Doğmayacak bir gün
gecikmiş zamanlar kenti burası
yaralarını kaşıyan
kaşıdıkça kanatan insanların kenti
usulca geçiyorum geçmişe
ve sen öpüyorsun uçuklu dudaklarımı
kaşıdıkça kanıyor yaralarım
paslı bir kılıç çıkıyor kınından
boynumda hissediyorum
derin bir yara gibi
kanıyorum
her gece bu kabusla uyanıyorum
tanrıya ısmarlıyorum seni
keşkelerim içimde bir kurt gibi kemiriyor
kayıp ruhlar otelinde
ucuz aşk romanları okuyorum
daha sıradan yaşıyorum
daha az seviyorum
yalnız yatıyorum
uzun zaman oldu gözlerinde yanmayalı
sen başka bir evde
başka bir kalpte
bense cüzamlı bir hasta gibi hala geçmişte
serkan çok tatlsın :) programını çok severek dinliyorum