Çatımıza yuva yapmış,
Bir karga ailesi.
Gürültü ve sesleriyle,
Oldu evin çilesi.
Onları üzmemek için,
AĞAÇLAR
Biz ormana gidince, gölgelerde oynarız,
Neşe, huzur içinde uyur, piknik yaparız.
Ağaçlar süslüyorlar ülkemi ve kentimi;
Onlarsız güzel bir yer hiç düşünülebilir mi?
Bahçemizde çiçekler,
Hepsi bin bir renkteler.
Papatyası, lalesi,
Hepsi de çok güzeller.
Babaannem onlara,
Bir karınca gibi ol; durmadan çalış,
Uğraşma boş şeylerle, çalış ki buna alış.
Çalışırsan yaşamazsın ne kıtlık ne de yokluk;
Karınca gibi olan görmez ki hiç yoksulluk.
Bir arı gibi ol; çalış, bal yap sen bol bol,
Güneş gibi açman gerek,
Bilgi neşe saçman gerek.
Özellikle çocukları,
Çok ama çok sevmen gerek.
Peygamberlik mesleğidir,
Bundan birkaç ay önce,
Ne çok da yaramazdım.
Kavga eder,cam kırar,
Yerimde duramazdım.
Bir gün komşuya gittik,
Ozi çok akıllı, güzel de bir çocuktu.
Ama siyah gözleri birazcık bozuktu.
Babası götürdü göz doktoruna onu,
Doktor gözlük verdi,” hep takmalısın bunu. “
O günden sonra Ozi utanmaya başladı;
Bir zamanlar Toroslar’da,
Zengin bir Ömer varmış.
Öyle çok zenginmiş ki,
Gören Karun sanırmış.
Ömer ne çok zenginse,
Vaktiyle bir ormanda,
İki ayı yaşarmış.
Birinin adı Manya,
Diğerinin Manda’ymış.
Bu iki ayı kardeş,
Yıl bin dokuz yüz on beş, muharebe yılları;
Üç küçük yavrusuyla Sultan’ın zor anları.
İki oğlu ve eşi cephede savaşırken
Sultan kimsesiz,
Sultan sahipsiz, Sultan öksüz,
Sultan çaresiz….
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!